Browsing by Author "Hande YILMAZ"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Review Citation Count: 0Akçaağaç Şurubu İdrar Hastalığı ve Beslenme(2020) Hande YILMAZ; Zeynep KAYAAkçaağaç şurubu idrar hastalığı (MSUD) dallı zincirli amino asitler (BCAA) olan valin, izolösin ve lösin metabolizmasındaki bozuklukla karakterize bir metabolizma hastalığıdır. İdrar ve plazmada dallı zincirli amino asit artışı gözlenmektedir. İdrarda hastalığın adını aldığı akçaağacı kokusu bulunmaktadır. Otozomal resesif geçişli nadir görülen hastalık, klinik seyir ve tiamine verilen yanıta göre beş tipte incelenmektedir. Hastalığın tıbbi beslenme tedavisi ise akut atak dönem ve uzun süreli diyet uygulaması olmak üzere iki aşamadan oluşmaktadır. Akut dönemde beslenme hedefi vücut sıvıları ve dokularında dallı zincirli amino asitleri ve artık ürünlerini uzaklaştırmaktır. Anne sütüyle beslenen bebeklerde sütün lösin içeriği nedeniyle emzirme sonlandırılabilir. Uzun süreli MSUD beslenme planlamasında ise metabolik kontrolün sağlanması, hastalığın erken tespiti, hastalıkla gelişen nörolojik bozuklukların ve zekâ puanındaki düşüşlerin azaltılması amaçlanmaktadır. Beslenmede dallı zincirli amino asit düzeyini gösteren besin değişim listelerinin kullanılması önerilmektedir. Hastalara dallı zincirli amino asit içermeyen formülalar ile destek sağlanabilir. Bireylerde klinik durumun ve diyetin takibi önemlidir.Review Citation Count: 0Lösemili Çocuklarda Beslenmenin Kısa ve Uzun Dönem Etkileri: Geleneksel Derleme(2021) Hakan TOĞUÇ; Hande YILMAZLösemi, çocukluk çağı kanserlerinin önemli bir kısmını oluşturan, uzun ve zorlu tedavi süreci gerektiren malign bir hastalık grubudur. Ülkemizde ve dünyada her yıl binlerce çocuk bu hastalıktan dolayı kaybedilmektedir. Lösemili çocuklarda anemi, ateş, splenomegali, hepatomegali gibi birçok klinik belirti bulunmaktadır. Hastaların tedavileri süresince sık sık enfeksiyöz, renal, gastrointestinal, endokrinolojik ve nörolojik sistemlere ait komplikasyonlar görülmektedir. Lösemili çocukların tedavi ve iyileşme dönemlerinde yeterli ve dengeli beslenme büyük bir öneme sahiptir. Hastalık tedavisinin ilk dönemlerinde komplikasyonlar, ilaç tedavileri ve hastalık psikolojisi nedeniyle yetersiz ve dengesiz beslenme görülmekte, bu durum malnütrisyon ve büyüme geriliği ile sonuçlanabilmektedir. Fakat tedavinin ileri dönemleri veya iyileşme dönemlerinde kullanılan ilaç tedavisi, besin tüketim özlemi, psikolojik hastalık yükü ve düzensiz yaşam tarzı kaynaklı obezite, sarkopenik obezite, kardiyovasküler hastalıklar ve beraberinde getirdiği yeni hastalık semptomları görülebilmektedir. Uzun süreli yaşanan düzensiz beslenme ile besin ögesi yetersizlikleri ve anemi gibi komplikasyonları ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde çocukların beslenme düzenlerinde ebeveynlerin rolü de önem arz etmektedir. Ebeveynler çocukların tedavilerinin ilk dönemlerinde aşırı beslenme baskısı yaparken, iyileşme sonrasında durumu kontrol altına almakta zorlanmaktadırlar. Bu yüzden tedavi sonrası sağkalım görülen çocuklarda yaşıtlarına kıyasla kronik hastalıklara yakalanma riski yüksek görülmektedir. Bu durum hastalığın beslenme ile ilişkisinin önemli olduğu ve konunun uzmanı diyetisyenlere ihtiyaç olduğunu göstermektedir.Review Citation Count: 0Maternal Obezitenin Fetüs Üzerine Etkileri ve Gebelikte Beslenme(2021) Hande YILMAZ; Ayça KÜÇÜKLERObezite, ülkemizde giderek artan önemli bir halk sağlığı sorunu olup bu salgın doğurganlık çağındaki kadınlar da dahil olmak üzere her kesimi etkilemektedir. Gebeliği zorlaştıran ve giderek yaygınlaşan bir durum olup anne ve yenidoğan için obezitenin yarattığı komplikasyonların fazla olduğu görülmektedir. Kadınların %20-40'ı gebelik döneminde önerilenin üzerinde ağırlık kazanmaktadır. Bu durum ise maternal ve fetal komplikasyonların artışı ile sonuçlanmaktadır. Bu komplikasyonların çoğunun, doz-tepki tarzında, artan beden kütle indeksi ile daha da arttığı çalışmalarda gösterilmiştir. Bu nedenle maternal obezite yüksek riskli bir durum olarak kabul edilmektedir. Maternal obezite ile ilgili komplikasyonlar fetüsü ve aynı zamanda potansiyel olarak hem anneleri hem de çocuklarını yaşamları boyunca etkileyebilmektedir. Sağlıksız bir mikroçevreye maruz kalan fetüste ileride de ciddi metabolik problemler gelişmektedir. Tüm bu etkiler göz önüne alındığında önlenmesi gereken önemli bir sağlık problemidir. Bu nedenle gebelik öncesi beden kütle indeksi yüksek olan kadınları ağırlık kaybı için teşvik etmek ve uygun ağırlığa ulaştıktan sonra gebe kalmalarını sağlamak oluşabilecek sorunları önlemek açısından önemlidir. Aynı zamanda diyetisyen kontrolünde yanlış beslenme alışkanlıkları düzeltilerek, sağlıklı bir beslenme ve egzersiz programına başlamak en uygun hedeflerden biri olarak görülmektedir. Bu derlemenin amacı, maternal obezitenin yol açtığı anneyi, fetüsü ve çocukluk dönemini etkileyen komplikasyonları bir araya getirmek ve obez gebeler için beslenme önerileri sunmaktır.Article Citation Count: 0Yetişkin Bireylerde Beden Kütle İndeksi ve Hemoglobin A1c Düzeyleri ileBesin Ögeleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi: Aile Sağlığı Merkezi Örneği(2020) Hande YILMAZ; Arzu SATIRAmaç: Epidemiyolojik çalışmalar Beden Kütle İndeksi(BKİ) düzeyinin artmasının diyabet riskini arttırdığını,Hemoglobin A1c (HbA1c) ve BKİ arasında güçlü birilişki olduğunu göstermiştir. Bu araştırma ile yetişkinbireylerin BKİ ve HbA1c düzeyleri ile besin ögeleriarasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Alanya’da bir Aile Sağlığı Merkezi’ne kayıtlıolan ve Şubat 2017-2018 tarihleri arasında HbA1cölçümü yapılmış 140 birey araştırma kapsamınaalınmıştır. Retrospektif olarak bireylerinantropometrik ölçümleri ve biyokimyasal analizsonuçları katılımcıların izni ile kayıtlardan alınmıştır.Besin tüketimlerine ilişkin bilgiler bireylerle yüz yüzegörüşme tekniği kullanılarak gönüllülük esasına göreelde edilmiştir. Bulgular: Yaş ortalaması 46,8±14,6 yıl olanbireylerin ortalama BKİ düzeyleri 28,7±4,9 kg/m2,açlık glukoz değerleri 95,8±39,0 mg/dl, HbA1cdeğerleri %5,8±1,2’dir. HbA1c değeri %6,5 veüstünde olan bireylerin BKİ ortalaması, %6,5 altındaolan bireylerin BKİ ortalamasına göre yüksekbulunmuştur (p=0,04). Bireylerin BKİ düzeyleri ileHbA1c (r=0,230, p<0,01), açlık glukoz (r=0,350,p<0,01), enerji (r=0,230, p<0,01) ve karbonhidrat(r=0,220, p<0,01) tüketimleri arasında pozitifyönde ve düşük düzeyde anlamlı bir ilişki olduğusaptanmıştır. Sonuç: Günümüzde halk sağlığı sorunlarının başındayer alan obezite ve diyabet hastalığı, beslenme ileilişkili önemli kronik hastalıklardır. Bu araştırmanınsonuçları toplum sağlığının geliştirilmesi ve kronikhastalıkların prevalansının düşürülmesi için birincibasamak sağlık kuruluşlarında HbA1c ve temelantropometrik ölçümler olan vücut ağırlığı ve boyuzunluğu ile BKI ölçümlerinin önemini ortayaçıkarmaktadır.Review Citation Count: 0Yoğun Bakım Hastalarında Omega-3 Takviyesinin Mortalite ve Morbidite ile İlişkisi(2022) Hakan TOĞUÇ; Hande YILMAZYoğun bakımlar üniteleri; stres, sepsis, travma, cerrahi ve yanıklar gibi vücudun beslenme gereksinimlerine artış getiren sistemik bir inflamatuar tepki indükleme potansiyeline sahip kritik hastalıkların tedavi servisleridir Yoğun bakım ünitesine alınan hastalarda yetersiz beslenme çok sık gözlemlenmektedir. Yetersiz beslenen hastalar için öncelikli olarak enteral nütrisyon (EN) tercih edilmekte, oral alımı mümkün olmayan hastalarda ise parenteral nütrisyon tercih edilmektedir. Omega-3 (n-3) çoklu doymamış yağ asitleri (ÇDYA), eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asit (DHA) içeriğinden dolayı TNF-a, IL-1β ve IL-6 gibi proinflamatuar sitokinlerin üretimini engellemekte ve bir anti-inflamatuar sitokin olan IL-10 üretimini modüle etmektedir. Son yıllarda, yapılan birçok çalışma omega-3 ile takviye edilmiş diyetlerin, yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda sepsis gibi yüksek bir inflamatuar tepki ile karakterize edilen klinik koşullarda, akut solunum sıkıntısı sendromu ve büyük abdominal cerrahiden sonra faydalı olup olmadığını araştırmıştır. Yoğun bakım hastalarında yapılan birçok çalışma omega-3 tüketiminin genel mortalite, morbidite ve yoğun bakım ünitesinde kalış süresini olumlu yönde etkilediğini savunurken, etkisi olmadığını savunan çalışmalar da bulunmaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında omega-3 kullanımının yoğun bakım hastalarında etkilerinin tespit edilmesi ve araştırmacılara gelecek çalışmalara yönelik bilgi sunulması amaçlanmıştır. Sonuç olarak elde edilen veriler ve sağlık otoritelerinin tavsiyeleri doğrultusunda parenteral beslenmede omega-3 kullanımı desteklenirken enteral beslenmede bolus ve yüksek doz omega-3 kullanımı tavsiye edilmemektedir.