TR Dizin İndeksli Yayınlar / TR Dizin Indexed Publications Collection

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/20

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 1021
  • Article
    Citation Count: 0
    Toraks BT Taramalarında Tesadüfen Tespit Edilen Mezenterik Pannikülit: Tek Merkez Deneyimi
    (2024) Dogan, Demet; Gokce, Kagan
    Amaç: Bu çalışmanın amacı toraks Bilgisayarlı Tomografi (BT) alanında tesadüfen tespit edilen Mezenterik Pannikülit (MP) sıklığını bildirmek ve üst batın kesitlerinin incelenmesinin önemini vurgulamaktır. Yöntem: Retrospektif olarak yapılan bu çalışmaya Mart-Ağustos 2023 tarihleri arasında benign nedenlerle toraks BT çekilen ortanca yaşı 44 (yaş aralığı: 18-91) olan 300 kadın, 414'ü erkek toplam 714 yetişkin hasta dahil edildi. Toraks BT'de üst karın kesitlerinde MP'li olgular tespit edildi. Olgular klinik, laboratuvar ve radyolojik bulgulara göre değerlendirildi. Bulgular: Toraks BT'sinde üst batın kesitlerinde 10 (%1,4) mezenterik pannikülit hastası tespit edildi. Hastaların 2'si kadın, 8'i erkekti. MP oranı kadın hastalarda %0,66 iken erkek hastalarda %1,93 idi. Vakaların 7'sinde herhangi bir karın semptomu yoktu. Diğer 3 hastanın birinde şiddetli karın ağrısı, bulantı-kusma, halsizlik, eklem ağrısı, ateş, yan ağrısı, bir hastada ateş, bulantı-kusma, yorgunluk mevcuttu. Sonuç: Toraks BT taramalarında üst karın görüntülerinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi MP'nin saptanmasını ve ilişkili karın hastalıklarının erken tespitini mümkün kılmaktadır.
  • Article
    Citation Count: 0
    Total Tiroidektomide Starion Damar Mühürleme Sisteminin Konvansiyonel Teknik ve Harmonik Odaklı Ultrasonik Cihaz ile Karşılaştırılması
    (2024) Gökçe, Kağan; Özder, Nuriye; Ersoy, Ömer Faik; Polat, Coşkun
    Amaç: Bu çalışmada Multinodüler Guatr (MNG) nedeniyle total ti - roidektomi yapılan hastalarda Starion Tissue Welding SystemTM (STWS) kullanımının, konvansiyonel teknik ve Harmonik Odaklı Ultrasonik ScalpelTM (HFUS) kullanımı ile operasyon süresi, ame - liyat sırasında ve sonrasındaki kanama miktarı ile ameliyat sonrası komplikasyonlar açısından karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Materyal ve Metot: Haziran 2013 ile Ağustos 2014 tarihleri arasında MNG nedeniyle total tiroidektomi yapılan 60 hasta retrospektif olarak in- celendi. Hastalar uygulanan cerrahi yönteme göre üç gruba ayrıldı. Her grup 20 hastadan oluşuyordu. Operasyonlarda Grup-A’da konvansiyo- nel klemp bağlama tekniği, Grup-B’de STWS, Grup-C’de HFUS kulla - nılarak orta tiroid damarlarına, tiroid bezinin üst ve alt kutup arterlerine/ venlerine ligasyon/koagülasyon ve kesme işlemleri uygulandı. Gruplar operasyon süresi, operasyon sırasında ve sonrasında kanama miktarı ve karşılaşılan komplikasyonlar açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Operasyon süreleri Grup-A’da 63,25±28,66 dakika, Grup- B’de 42,60±20,14 dakika, Grup-C’de 49,60±9,17 dakika olarak be- lirlendi (p ˂0,05). Perioperatif kanama Grup-A’da 93,50±56,05 ml, Grup-B’de 25,60±15,21 ml, Grup-C’de 62,50±23,31 ml idi (p˂0,05). Ameliyat sonrası kan drenajı sırasıyla 124,50±153,09 ml, 8,75±11,68 ml ve 35,75±25,91 ml idi (p˂0,05). Hemostaz açısından Grup-A’daki iki hastada ilk 24 saat içinde hemostaz ihtiyacı duyulurken, Grup-B ve Grup-C’de hemostaz ihtiyacı olmadı (p=0,12). Ameliyat sonrası 1. günde ölçülen kan kalsiyum düzeyleri Grup-A’da 8,39±0,56 mg/ dl, Grup-B’de 8,34±1,14 mg/dl, Grup-C’de 8,37±0,78 mg/dl olarak tespit edildi (p=0,86). Ameliyat sonrası 1. Günde ölçülen kan parat - hormon düzeyi sırasıyla 52,72±35,85 pg/dl, 34,77±20,0 pg/dl ve 56,41±36,56 pg/dl idi (p=0,09). Sonuç: Tiroid cerrahisinde STWS, ameliyat sırasında ve sonrasında kanama miktarının azalması, ameliyat süresinin kısalması ve komp- likasyon oranlarının düşük olması nedeniyle güvenle kullanılabilir.
  • Article
    Citation Count: 0
    Yüksek Yağlı Diyetle Oluşturulan Obez Sıçanların Karaciğerleri Üzerinde Timokinonun Koruyucu Etkisinin Araştırılması
    (2024) Alkan, Isinsu; Bakirhan, Elfide Gizem; Tufek, Nur Hande; Arslan, Gulay; Altunkaynak, Berrin Zuhal; Kaplan, Süleyman
    Amaç: Yaşam kalitesini düşüren ve birçok farklı hastalığın temelini oluşturan obezite alınan kalori ile harcanan kalori arasındaki dengenin bozulmasından kaynaklanmaktadır. Alınan kalorinin artması ve vücutta yağ birikimin gözlenmesi beraberinde birçok farklısağlık sorununu da ortaya çıkarmaktadır. Obeziteye bağlı karaciğer yağlanması ve karaciğer hasarı bu hastalıklardan biridir. Karaciğer yağlanması fonksiyonların bozulmasına ve buna bağlı olarak homestazın değişmesine sebebiyet vermektedir. Bir antioksidan olan thymoquinone karaciğer hasarlarında tercih edilmektedir. Bu çalışmada obeziteye bağlı olarak oluşan karaciğer hasarında thymoquinone’nun protektif etkisi incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Çalışmamızda 24 adet yetişkin erkek Wistar albino sıçan rastgele dört gruba (n: 6) ayrıldı. Non-obez kontrol (NOC) ve Non-obez timokinon (NTQ) grubu standart yem ile beslenirken; obez kontrol (OC), obez-timokinon (OTQ) grupları15 hafta boyunca yüksek yağlı diyet (kalorinin %40’ı yağdan) ile beslendi. Tüm tedavi gruplarına altı hafta boyunca i.p. 10 mg/kg timokinon verildi. Deneysel çalışmadan sonra denekler intrakardiyak perfüzyona alındı ve karaciğer dokuları çıkarıldı. Karaciğer örnekleri doku işlemine tabi tutuldu ve stereolojik ve histopatolojik analizler için 5μm kalınlığında kesildi. Elde edilen örnekler hematoksilen-eozin ile boyandı. Preparatlar kameralı mikroskop altında incelendi ve karaciğer ve sinüzoid hacmi Cavaileri metodu ile hepatosit sayısı ise fiziksel disektör metodu ile analiz edildi. Bulgular: Yapılan hacimsel analizlerde hem total karaciğer hem de sinüzoid hacimlerinde OC grubunda NOC grubuna göre artış izlendi. Yine her iki hacim analizinde de hacimlerin OTQ gruplarında OC gruplarına oranla azaldığı görüldü. Hepatosit sayısının incelenmesinde ise OC grubunda NOC grubuna oranla artış izlenirken; OTQ gruplarında OC gruplarına oranla azaldığı görüldü. Bunların yanı sıra NTQ grubundaki hepatosit sayısınında NOC grubuna göre önemli derecede arttığı izlendi. Histopatolojik analizler incelendiğinde ise OC grubunda balonlaşmış hepatositler seçilirken, OTQ grubunda bu balonlaşmaya rastlanamadı. Sonuç: Yapılan analizler ve elde edilen veriler dikkate alındığında timokinonun obezite kaynaklı karaciğer hasarında protektif etkiye sahip olabileceği düşünülmektedir. Bunun yanı sıra bu etkinin hangi yolaklar üzerinden ilerlediği daha kapsamlı analizler ile incelenmelidir.
  • Article
    Citation Count: 2
    Fizyoterapistlerin Kişi Örgüt Uyumu ve Tükenmişliklerinin İşten Ayrılma Niyetine Etkisi: Ankara İli Kamu Hastaneleri Örneği
    (2022) Atıcı, Emine; Danayiyen, Aysun; Bal, Merve Emine
    Bu çalışma Ankara İli Kamu Hastanelerinde görev yapan fizyoterapistlerin kişi-örgüt uyumu ve tükenmişliklerinin işten ayrılma niyeti üzerine olan etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Çalışmanın evrenini Ankara İli merkez ilçelerinde yer alan ve İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı 11 Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7 Devlet Hastanesi ve 1 Ankara Şehir Hastanesinde görev yapmakta olan 251 fizyoterapist oluşturmaktadır. Çalışmaya 152 kişi dahil edildi. Çalışmada, literatürde yer alan sınanmış ölçekler tercih edilerek, fizyoterapistlerin kişi-örgüt uyumu, tükenmişlikleri ve işten ayrılma niyetlerini ölçmek üzere anket formu kullanılmıştır. Ölçekler likert tipi ölçek olup beşli derecelendirilmiştir. Araştırmada katılımcıların duygusal tükenme, kişi-örgüt uyumu, işten ayrılma niyetinin orta seviyede, duyarsızlaşma düzeylerinin düşük seviyede, kişisel başarı tükenmişlik düzeyinin ise yüksek seviyede olduğu tespit edilmiştir. Tükenmişlik ile kişi-örgüt uyumu arasında negatif ve anlamlı ilişki olduğu (r=-0,501, p=0,000) tükenmişlik ile işten ayrılma niyeti arasında pozitif ve anlamlı ilişki olduğu (r=0,503, p=0,000) bulunmuştur. Katılımcıların mesleki tükenmişlik düzeylerinin işten ayrılma niyeti üzerine etkisine ilişkin çoklu doğrusal regresyon analizi sonuçlarına göre tükenmişlik düzeyinin işten ayrılma niyetinin üzerinde %25,9 etkisi olduğu ve bu etkinin istatistiksel açıdan anlamlı olduğu tespit edildi (r2=,259; p<0,01). Katılımcıların kişi-örgüt uyumu düzeylerinin işten ayrılma niyeti üzerine etkisine ilişkin basit doğrusal regresyon analizi sonuçlarına göre kişi-örgüt uyumu düzeyinin işten ayrılma niyetinin üzerinde %14,3 etkisi olduğu ve bu etkinin istatistiksel açıdan anlamlı olduğu tespit edildi (r2=,143; p<0,01). Buna bağlı olarak fizyoterapistlerin mesleki tükenmişlik düzeylerini en aza indirmeye yönelik uygulamalar yürütülebilir.
  • Review
    Citation Count: 0
    Karaciğer Transplantasyonu ve Tıbbi Beslenme Tedavisi
    (2022) Aydın, Ayça; Çelik, Zehra Margot
    Dünyada ve ülkemizde böbrekten sonra transplantasyonu en sık yapılan solid organ karaciğerdir. Vücuttaki en büyük ve en önemli metabolik organ karaciğer olduğu için yetersizliğinde vücutta pek çok metabolik yolak aksamaktadır. Son dönem karaciğer yetmezliği (SDKY) görülen hastalarda insülin direnci ve glikoz intoleransı gelişebilmektedir. Karaciğer transplantasyonuna hazırlanan hastaların ameliyat öncesi süreçte ameliyatın risklerinin en aza indirilmesi ve ameliyattan sonraki süreçte komplikasyonların önlenmesi için beslenme müdahalesi tedavinin önemli bir parçasıdır. Bu makalede, literatürde bulunan karaciğer transplantasyonu öncesi ve sonrası beslenme yaklaşımlarıyla ilgili yayınlar derlenmiştir.
  • Review
    Citation Count: 0
    Duchenne Musküler Distrofi ve Elektrik Stimülasyonu
    (2022) Yener, Büşra; Alıkma, Ahmet Faruk; Gündüz, Didem; Zeren, Hasan; Kurban, Kader; Akdıkan, Melisa; Saldıran, Tülay Çevik
    Duchenne Musküler Distrofi (DMD), X kromozomuna bağlı resesif geçiş gösteren ve yaklaşık 1/3600-6000 canlı erkek doğum prevelansı olan genetik bir hastalıktır. DMD esas olarak erkek çocukları etkileyen, ilerleyici kas zayıflığı ile karakterize, kadınların taşıyıcı olup genellikle asemptomatik veya hafif belirti gösterdiği çocukluk çağında en sık görülen musküler distrofi tipidir. Tedavi konusunda günümüzde güncel klinik araştırmalar ile büyük bir yol kat edilmiş olsa da hastalığı tamamen tedavi eden herhangi bir yöntem henüz bildirilmemiştir. Nöromusküler hastalıklarda fizyoterapi ve rehabilitasyon programı kapsamında elektrik stimülasyonu kullanılmaktadır fakat genetik defektin varlığı ve uygulamalar sonrası oluşabilecek yorgunluk ve dejenerasyon konusunda literatürde az sayıda çalışma ve farklı görüşler bulunmaktadır. Bu derlemenin amacı DMD ve elektrik stimülasyonuyla ilgili yapılan çalışmaları bir araya getirmektir.
  • Article
    Citation Count: 0
    The Strategic Implications of the Protracted Russian-Ukrainian War
    (Hale Sivgin, 2024) Demir, Sertif; Gurson, Ali Poyraz
    Long-standing disputes between Ukraine and Russia escalated into a heated conflict in Feb- ruary 2022, resulting in significant repercussions across international politics, European security, the NATO alliance, regional dynamics, and military strategy. This article aims to explore these effects in detail. Primarily, the article concludes that the Russia-Ukraine war has disrupted the post-1990s rules-based global order that had ensured peace among major global powers for over three decades. Furthermore, the forcible violation of an independent state's borders by Russia, irrespective of international law, poses a grave threat to Europe's security. In response to the visible threat posed by Russia, the NATO alliance rallied and strengthened under the leadership of the United States. European states began prioritizing defense capabi- lities to deter potential threats from Russia. Moreover, the conflict underscored the increased importance of artillery, unmanned aerial vehicles (UAVs), air defense systems, and electronic target detection in military strategy.
  • Article
    Citation Count: 0
    Kalkınma İktisadı Ekseninde Yoksulluk Riski ve Savunma Harcamaları İlişkisi: Türkiye ve Seçili Oecd Ülkeleri İçin Panel Veri Analizi
    (2024) Has, Banu; Çınar, Sinan
    Amaç: Ülkeler dış tehditlere karşı caydırıcı politikalar izlemek ve ulusal egemenliği sürdürmek amacıyla savunma harcamalarına önem vermektedir. Bu yüzden, savunma sektörü talep yaratıcı bir alan olması sebebiyle kapitalist sistemin vazgeçilmez bir kar odağı haline gelmiştir. Böylece, savunma harcamalarının artırılması için nitelikli beşeri sermaye oluşumunu destekleyen eğitim ve sağlık gibi alanlara aktarılacak kaynakların bir kısmından ödün verilmektedir. Bu sorunun kalkınma iktisadı ekseninde negatif dışsallıklara neden olarak yoksulluk riskini tetiklediği varsayılmaktadır. Çalışmanın amacı, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 19 OECD ülkesi bazında yoksulluk ve savunma harcamaları arasında bir ilişki olup olmadığını incelemektir. Tasarım/ Yöntem: Çalışmada herhangi bir sahte regresyon oluşma ihtimaline karşın Levin, Lin ve Chu (2002), ADF Fisher (Maddala ve Wu, 1999) ve Im, Pesaran ve Shin (2003) panel birim kök testi uygulamaları yapılmıştır. Diğer taraftan, veri setinde zaman boyutunun kısa olması ve değişkenlerin de düzey değerlerde durağan çıkması nedeniyle sabit etkiler modeli ve tesadüfi etkiler modeli aracılığıyla tahminlemeler yapılarak analizler gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Çalışmada, yoksulluk riski bağımlı değişken, savunma harcamaları ve kamu eğitim harcamaları ise bağımsız değişkenler olarak ele alınmıştır. Sonuçlar, kamu eğitim harcamalarının yoksulluk riskini azalttığını; savunma harcamalarının ise yoksulluk riskini artırdığını ortaya koymuştur. Sınırlılıklar: Çalışmanın 2006-2021 yıllarını kapsayan bir çalışma olması yoksulluk riskini üzerinde iki değişkenin etkisinin ölçülmesi modelin sınırlılıklarıdır. Özgünlük/ Değer: Çalışma, yoksulluk ve savunma harcamaları arasındaki ilişkiyi bir ekonometrik model aracılığıyla OECD ülkeleri kapsamında incelemesi yönünden literatüre katkı sağlamaktadır.
  • Article
    Citation Count: 0
    Borçlunun Barter Sistemindeki Hak ve Alacaklarının Haczi
    (2024) Topak, Süleyman; İcra ve İflas Hukuku / Enforcement and Bankruptcy Law
    Ticari ilişkileri olumsuz etkileyen nakit sıkıntısı ve ekonomik kriz, farklı çözüm yöntemlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Barter sistemi de nakde ihtiyaç duyulmadan sürekliliği sağlamaya yönelik farklı bir ödeme yöntemi olarak kabul edilmiş ve dünya ça- pında uygulanmaya başlamıştır. Parasız ticaret anlayışının hakim ol- duğu barter sistemi, kendine özgü yapıya ve kurallara sahiptir. Bu sistem içerisinde gerçekleşen hukuki işlemlerde resmi para kullanıl- mamakla birlikte sisteme özgü bir değer ve ödeme aracı olarak barter parası uygulaması mevcuttur. Bu yönüyle barter sisteminde oluşan alacaklar, nakit karşılığı olmasa da haczi kabil bir malvarlığı değeri oluşturmaktadır. Bu çalışmada borçlunun barter sisteminde bulunan hak ve alacaklarının haczi, icra hukuku hükümleri gereği farklı yönle- riyle incelenmeye çalışılmıştır.
  • Article
    Citation Count: 0
    Factors Associated With Post-Covid Syndrome Three Months After Covid-19
    (2024) Açık, Hasan; Açık, Gülen
    Objective: Post-COVID Syndrome has been defined as a syndrome with chronic fatigue and psychiatric problems continue after COVID-19. In this study, it was aimed to evaluate patients' health-related quality of life standards 3 months after COVID-19 diagnosis. Method: In this study, the psychosocial status and quality of life standards of patients, who were older than 18 years old and followed up due to COVID-19 in the outpatient clinic, ward, or intensive care unit of a university hospital, were assesed by the short form-36 scoring system. Results: Of 67 patients, 57 were followed up and treated at home, nine were admitted to the ward, and one was admitted to the the intensive care unit. Short form-36 test scores of women patients, patients aged over 65, had at least one comorbid disease, and inpatient treatments during acute infection were found to be statistically significantly lower. Conclusion: Gender, advanced age, presence of comorbidity, and history of hospitalization were determined as risk factors for Post-COVID Syndrome.
  • Article
    Citation Count: 0
    Özel Okul Öğretmenlerinin Algılarına Göre Örgütsel Adalet ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
    (2024) Şamdan, Tuncay
    İlişkisel tarama modeline uygun olarak planlanan bu çalışmanın amacı özel okul öğretmenlerin algılarına göre örgütsel adalet ile örgütsel bağlılık arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi Formu, Örgütsel Adalet Ölçeği ve Örgütsel Bağlılık Ölçeği” ile toplanmış olup araştırmaya İstanbul’un Tuzla ilçesinden 236 özel ilkokul ve ortaokul öğretmeni katılmıştır. Verilerin analizinde şu istatistikî analizlerden yararlanılmıştır: “Bağımsız gruplar t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), non-parametrik Kruskal-Wallis H testi ve doğrusal regresyon analizi”. Araştırmanın sonucuna göre öğretmenlerin örgütsel adalet algıları ile örgütsel bağlılıkları arasında pozitif yönde, anlamlı ve güçlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, öğretmenlerin örgütsel adalet algıları arttıkça örgütsel bağlılık düzeyleri de artmaktadır. Yapılan regresyon analizi, öğretmenlerin, örgütsel adalet algı düzeyinin, örgütsel bağlılık düzeyini pozitif yönde etkilediği ve bu etkinin 'büyük' düzeyde olduğunu göstermektedir. Öğretmenlerin örgütsel adalet algı düzeyleri, cinsiyet, medeni durumu, öğrenim durumu, branş ve görev yapılan okul kademesi durumuna göre anlamlı farklılık gösterirken; yaş, mesleki kıdem ve okulda çalışma süresine göre ise anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin örgütsel bağlılık düzeyleri ise cinsiyet, yaş, medeni durum, öğrenim durumu, okul kademesi, mesleki kıdem ve okulda çalışma süresine göre anlamlı bir farklılık gösterirken; branş ve daha önce devlet okuluna atanıp atanmama durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür.
  • Article
    Citation Count: 0
    The Effectiveness of Whole Body Magnetic Resonance Imaging Used in Health Screening Programs in Early Stage Cancer Diagnosis
    (2024) Doğan, Demet; Gökçe, Kağan
    Objective: We aim to present the findings and effectiveness of Whole Body Magnetic Resonance Imaging (WBMRI), which we use in the Health Screening Program (HSP) to diagnose cancer in early stage. Methods: This retrospective study was conducted between January 2017-February 2023. 393 individuals, between the ages of 18 and 85, who underwent WBMRI for HSP purposes, were included. The mean age was 50. Results: Malignancy suspicious lesions were observed in the head/neck region in 25 cases. Additional Magnetic Resonance (MRI) and Ultrasound (US) were performed. Mediastinal pathology was observed in 23 cases, and non-mediastinal thoracic pathologies were detected in 15. Therefore thorax Computed Tomography (CT), mammography, and breast US were performed. Benign lesions were observed in the liver in 44 cases, and US was performed. Malignancy-suspicious lesions in the liver were observed in 4, and dynamic abdominal MRI was performed. Cholelithiasis was observed in 16, and confirmed by US. The most common renal findings were; cysts and pelvicalyceal ectasia. Adrenal adenoma was observed in 5 cases. Two of the females had suspicion of gynecological malignancy. Massive diffuse concentric wall thickening was observed in the sigmoid colon, and colonoscopy was performed on one male. Musculoskeletal benign lesions were detected in 99 cases, and malignancy-suspicious lesions were detected in 35. Additional examinations such as US, CT, MRI, PET-CT, scintigraphy, and colonoscopy were performed on 172 cases. Malignancy was detected in 11 cases (2.8%). Conclusion: WBMRI is a radiation-free, non-invasive, short-term examination method. WBMRI is beneficial in diagnosing early-stage cancer.
  • Other
    Citation Count: 0
    Türk Devletleri Arasında Nato Benzeri Bir Savunma İşbirliğinin Uygulanabilirliğinin ve Etkilerinin Araştırılması
    (2024) Çora, Ali Nazmi
    Ortak güvenlik kaygıları, jeopolitik baskılar ve bölgedeki AGİT gibi mevcut güvenlik kurumlarının gerilemesi göz önüne alındığında, Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma işbirliği çerçevesi hem uygulanabilir hem de gereklidir. Bu makale Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma işbirliğinin uygulanabilirliğini araştırmaktadır. Farklı güvenlik algıları, farklı dış politika yönelimleri ve kurumların sınırlı kapasiteleri gibi çeşitli zorlukların üstesinden gelinmesi gerekirken, yeni güvenlik işbirliği düzenlemelerine ivme kazandırabilecek çeşitli katalizörler de mevcuttur. Türkiye’nin bölgedeki tek NATO üyesi olarak sahip olduğu askeri yetenekler özellikle önemlidir. Ayrıca Ermenistan lehine süregelen dengesizlik, Türk devletleri arasında bir güvenlik işbirliği çerçevesi oluşturulmasını desteklemektedir. Ukrayna ve Kırım’daki gelişmeler, Türk devletleri için giderek daha güvensiz hale gelen bir ortamda kolektif bir savunma düzenlemesinin gerekliliğine işaret etmektedir. Başlangıçta faydalı olsa da AGİT, Güney Kafkasya’daki güvenilirliğini yavaş yavaş ve büyük ölçüde kaybetmiştir. Kendi ilkelerinin ve çatışma çözümünde kullandığı taktiklerin eşit olmayan bir şekilde uygulanması, kaçınılmaz olarak ilgili tarafların güvenini kaybetmesine yol açmıştır. Bu arada, BM Güvenlik Konseyi’nin bölgesel boyutunu kabul eden kararlarına rağmen, bölgedeki silah kontrol gelişmelerini analiz etmeyi bırakmıştır. Ayrıca, Ermenistan’ın yukarıdaki karara uymamasına verilen yetersiz yanıt AGİT’in güvenilirliğine zarar vermiştir. Bugün Türk devletlerinin elinde çok az operasyonel güvenlik işbirliği seçeneği kalmıştır. BM çok yetersizdir ve Sovyet sonrası anlaşmazlıkları çözecek yasal çerçeveye bile sahip değildir. Kafkasya’da hem siyasi hem de askeri şekillerde var olan BDT, bölgesel kapasite ve meşruiyetten yoksundur. ABD ve Batı’nın kışkırtmasıyla 1997 yılında “Rus Dünyasının kenarlarını pasifize etmek için kurulan GUAM örgütü operasyonel olarak geçersiz kılınmıştır. Genel olarak, bu makale işbirliği stratejilerini incelemekte, temel kurumsal ve siyasi zorlukları değerlendirmekte ve Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma işbirliğinin uygulanabilirliğini araştıran sonuçları ve gelecekteki gelişmeleri tartışmaktadır. Nihayetinde bu çalışma, Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma ittifakı kurmanın önemli ölçüde diplomatik koordinasyon ve iç bölünmelerin üstesinden gelmeyi gerektirse de, bölgesel güvenlik ve istikrar açısından potansiyel faydalarının bunu takip etmeye değer bir çaba haline getirdiğini kanıtlamayı amaçlamaktadır.
  • Article
    Citation Count: 0
    Organize Sanayi Bölgesinde Borçluya Ait Olan Arsa Tahsis Hakkının Haczi ve Paraya Çevrilmesi
    (2024) Topak, Süleyman; İcra ve İflas Hukuku / Enforcement and Bankruptcy Law
    4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na göre bu bölgelerde faaliyette bulunmak isteyen kişilere öncelikle arsa tahsis edilmekte daha sonra arsa üzerinde inşaatın tamamlanması ve mevzuatta belirlenmiş başkaca sorumlulukların yerine getirilmesi ile tapu devri gerçekleştirilmektedir. Arsa tahsis hakkı, doğrudan taşınmazın mülkiyetine ilişkin ayni bir hak değil, şahsi bir haktır. Bu nedenle borçluya ait bu hakkın haczi ve paraya çevrilmesinde İcra ve İflas Kanun’unda taşınırların haczi ve satışına ilişkin düzenlenen hükümlerin uygulanması söz konusudur. Bu manada mahcuz arsa tahsis hakkının açık artırma yoluyla (İİK m.114), pazarlık yoluyla (İİK m.119) veya İİK m.111/a hükmü uyarınca rızaen satışı suretiyle paraya çevrilmesi mümkündür. Satışa ilişkin hangi yöntem tercih edilirse edilsin arsa tahsis hakkı alıcılarının ilgili organize sanayi bölgesinde katılımcı vasfına sahip olabileceklerini belgelendirmeleri ve faaliyette bulunabilmeleri için ilgili organize sanayi bölge müdürlüğünden uygunluk görüşünü almaları zorunludur. Bu çalışmada, ülkemizde faaliyet gösteren organize sanayi bölgelerinde borçluya ait bulunan arsa tahsis hakkının İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca haczi ve paraya çevrilmesine ilişkin usul ve esaslar açıklanmaya çalışılmıştır. Öncelikle arsa tahsis hakkı kavramı ve hukuki niteliği ele alınmış sonrasında arsa tahsis hakkının haczi konusuna değinilmiştir. Son olarak ise haczedilen arsa tahsis hakkının paraya çevrilmesinde izlenecek yöntemler önem arz eden hususlarla birlikte belirtilmiştir.
  • Article
    Citation Count: 0
    Karayollarında Kullanılan Otonom Araçlardan Doğan Cezai Sorumluluk Sorunu
    (2023) Özalp, Faruk
    Yapay zekâ dünyasında yaşanan şaşırtıcı gelişmelere pa- ralel olarak otomasyon teknolojisinin gelişmesiyle sürücüsüz araçlar olarak nitelenen otonom araçları yaygınlaşmakta ve bu araçların halka açık yerlerde kullanımı artmaktadır. Otonom araçların artma- sı sonucu bu araçların karıştığı trafik kazaları meydana gelmekte ve cezai sorumluluk konusunda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu bağ- lamda çalışmamızda da öncelikli olarak yapay zekâ kavramı, yapay zekâ ürünü olan otonom araç tanımı ve sınıflandırması hakkında bil- gi vererek otonom araçlarla ilgili Türk ve yabancı hukukta yer alan düzenlemelere yer verdik. Ardında otonom araçlardan doğan cezai sorumluk sorunu üzerinde durarak, otonom araçların suçun süjesi olup olmaması ve bu kapsamda cezalandırılıp cezalandırılmayacağı sorununu tartıştık. Akabinde otonom araç sürücülerin, yazılımcıların ve üreticilerin trafik kazası sonucu meydana gelen olumsuz netice- den doğan taksir ve kast sorumluluklarına değindikten sonra sonuç bölümüyle genel değerlendirmemizi yapıp çalışmamızı tamamladık.
  • Article
    Citation Count: 0
    KÜRESEL EKONOMİ POLİTİKASI BELİRSİZLİĞİNİN FİNANSAL PİYASALAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ (YENİ SANAYİLEŞMİŞ ÜLKELER ÖRNEĞİ)
    (2024) Aydın, Gülden Kadooğlu; Münyas, Turgay; Uluslararası Finans / International Finance
    Ekonomik politika belirsizliği ve politik riskin bir çok makroekonomik değişken üzerinde etkileri söz konusudur. Bu değişkenlerin en önemlilerinden biri doğrudan yabancı yatırımlardır. Yabancı yatırımcılar, politika belirsizliğinin yüksek olduğu ekonomilere yatırım yapmaktan kaçınarak, yatırımlarını siyasi istikrarın olduğu ve ekonomide belirsizliğin olmadığı ekonomilere yönlendirmek istemektedirler. Bu çalışma, ekonomi politikası belirsizliğinin finansal piyasalar üzerindeki etkisini derinlemesine incelemiş ve kompleks ilişkileri aydınlatmıştır. Bulgular, ekonomi politikası belirsizliğinin borsa endeksi, tahvil faiz oranları, politika faiz oranları ve döviz kurları arasında uzun vadede kointegre ilişkilerinin mevcudiyetine işaret etmektedir. Ekonomi politikası belirsizliğindeki artışlar, borsa endeksini ve faiz oranlarını negatif bir şekilde etkileyerek düşüşe sebep olmaktadır, aksine döviz kurlarını ise artıran bir etkisi bulunmaktadır. Ekonomi politikası belirsizliğinin tüm bu finansal göstergeler arasından en çok politika faiz oranları üzerinde olumsuz yönde etkili olduğu da araştırmanın bir diğer bulgusu olarak yer almaktadır. Ayrıca, çalışmada ekonomi politikası belirsizliği ile diğer finansal göstergeler arasındaki nedensel ilişkilere de ilgi gösterilmiştir. Bu bağlamda, ekonomi politikası belirsizliği ve borsa endeksi ile ülkelerin döviz kurları arasında karşılıklı nedensel ilişkilerin gözlendiği saptanmıştır; ekonomi politikası belirsizliği ile politika faizi ve tahvil faizi arasında tek yönlü bir nedensel ilişki olduğu kaydedilmiştir. Bu sonuçlar, finansal modellemelerin daha hassas bir şekilde yapılandırılmasına katkı sağlamakta ve ekonomi politikası belirsizliğinin finansal piyasalar üzerindeki etkilerinin daha ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olmaktadır
  • Article
    Citation Count: 0
    Koarktasyonun Cerrahi Tamiri Sonrası Gelişen Geç Başlangıçlı Psödoanevrizmalarda Hibrit Tedavi
    (2024) Karakoç, Ayşe Zehra; Akbulut, Mustafa; Ak, Adnan; Tuncer, Mehmet Altuğ
    Aort koarktasyonu onarımı geçiren hastaların %5 ila %12'sinde, koarktasyonun ilk kez teşhis edildiği yönteme bağlı olarak değişen insidanslarla, geç torakal psödoanevrizmalar gelişebilir. Bu makalede iki hasta sunulmuştur. İlki,35 yaşında bir erkekti ve koarktasyon onarımı sonrası geç dönemde ortaya çıkan 6,5×7,5 cm boyutlarında sakküler psödoanevrizmaya sahipti. Bu psödoanevrizma, aort arkında bulunan ve sol ortak karotis arteri de içermekteydi. Cerrahi ekibi tarafından işlem odasında sol karotid-subklavyen bypass gibi bir hibrit onarım ve ardından anjiyografi odasında TEVAR gerçekleştirildi. İkinci hasta, 30 yaşında bir erkekti ve sol subklavyen arter bitiminden orijinlenen 6,2×7,2 cm boyutlarında bir desendan aort anevrizmasına sahipti. Bu hasta, aort koarktasyonu teşhisi almış ve 14 yıl önce açık cerrahi onarım geçirmişti. Cerrahi prosedür, önce sağ aksiller arterin incelenmesi ile başladı, ardından median sternotomi uygulandı. Supraaortik dalların her biri hazırlandı. Aort kapak biküspit ve normofonksiyoneldi. Anevrizma, aort köküne kadar rezekte edildi, ardından 28 numara Dacron greft kullanılarak proksimal anastomoz gerçekleştirildi. Daha sonra kros klemp brakiyosefalik artere yerleştirildi ve donmuş fil hortumu prosedürü uygulandı. Sol subklavyen arter, ayrılmış greftin üzerine 10 numara Dacron greft kullanılarak anastomoze edildi. Hasta, kardiyopulmoner baypasstan sorunsuz bir şekilde çıkarıldı ve 2 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 2 hafta sonra taburcu edildi. Her iki vakada da kombine hibrit tedaviler başarıyla tamamlanmıştır. Her ne kadar prosedürel zorluklar olsa da preoperatif cerrahi ekip tarafından detaylı değerlendirme ile bu iki yaklaşımın da geç başlangıçlı psödoanevrizma tamirinde başarılı ve güvenli olabileceği gösterilmiştir.
  • Article
    Citation Count: 0
    Miyokard İnfarktüsü Geçiren Hastalarda Algılanan Stresin Yaşam Kalitesine Etkisi
    (2024) Çoban, İlkay; Yürügen, Birsen; Hemşirelik / Nursing
    Amaç: Miyokard infarktüsü sık rastlanan ve mortalite oranı yüksek olan bir kalp hastalığıdır. MI geçiren hastalarda sosyal izolasyon, önceden geçirilmiş MI varlığı, bazı hastalarda diyabetes mellitusun eşlik etmesi gibi faktörler hastada stres yaratabilmektedir. MI sonrası algılanan stres ise hastaneye yatış sıklığının artmasına, sık kardiyak problemlerin görülmesine ve ikincil koruma programlarına adaptasyon güçlüğüne neden olabilmektedir. Bu nedenle algılan stres ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin bilinmesi önemlidir. Bu çalışmada MI geçiren hastalarda algılanan stresin yaşam kalitesine etkisini tespit etmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişkilendirici nitelikteki bu çalışmanın evrenini, İstanbul Kartal Koşuyolu Kalp Hastanesi Ocak–Haziran 2021 tarihleri arasında yetişkin polikliniğine başvuran MI tanısı almış tüm hastalar (n=506) oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini çalışmanın yapıldığı tarihlerde polikliniğe muayeneye pergelen 18 yaşından büyük, MI tanısı alan, herhangi bir iletişim sorunu olmayan, psikiyatrik tedavi almayan çalışmaya katılmayı kabul eden 300 hasta oluşturmuştur. Araştırma verileri anket tekniği ve Algılanan Stres Ölçeği-14 ve TR MI Boyutsal Değerlendirme Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Algılanan Stres Ölçeği-14 ile TR MI Boyutsal Değerlendirme Ölçeği arasında orta düzeyde pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r=0,656; p<0.01). MI tanısı almış hastaların algıladıkları stres düzeyi ile yaşam kalitesi düzeyleri arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu ve hastaların yaşam kalitesi arttıkça algıladıkları stres düzeyinin azaldığı ve hastaların yaşam kalitesi düzeylerinin %42,9’luk bölümünün algıladıkları stres düzeyinden etkilendiği saptanmıştır. Sonuç: Araştırmadan elde edilen veriler ışığında, algılanan stresin MI geçiren hastalarda yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkiye neden olduğu ve algılanan stres arttıkça hastaların yaşam kalitesinin azaldığı belirlendi.
  • Article
    Citation Count: 0
    Cephe Kaplama Malzemesi Olarak Alüminyum ve St37 Çelik Metallerinin Tercih Kriterleri
    (2024) Karacan, Sena; Yardımlı, Seyhan; Mimarlık / Architecture
    Günümüzde teknoloji ve bilim alanındaki gelişmenin en gözle görülür alanlarından bir tanesi de yapı malzemeleri teknolojileridir. İnşaat sektörüne her gün yeni bir yapı malzemesi, alternatifi ve farklı kalitelerde ürün geliştirilerek sunulmaktadır. Mimari yapıların uygulamalarında st37 olarak adlandırdığımız çelik gibi demirli içerikli metallerin yanı sıra bakır, alüminyum, çinko, titanyum, gibi demir dışı metaller veya bu metallerin alaşımları kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Yukarıda sözü edilen metal örneklerinden alüminyum metali ve alaşımları ile st37 çelik metalinin cephe malzemesi olarak kullanılmasında tercih kriterlerinin karşılaştırmalı analizleri incelenmiştir. Alüminyum alaşımlarından cephe kaplaması için en sık tercih edilen 1050, 5005 ve 5754 kalite alaşımlara sahip cepheler, st37 olarak adlandırılan karbon çelik cepheler ile karşılaştırılmıştır. Tercih kriterleri üzerine düşünüldüğünde alüminyum ve alaşımlarının genellikle hafiflik, korozyon direnci ve enerji verimliliği tercihinin yüksek olduğu alanlarındaki performansı için uygun bulunduğu, st37 çeliğinin ise içeriği nedeni ile yapısal dayanıklılık ve yüksek sıcaklık, düşük maliyet beklentilerini karşıladığı uygulamalarda kullanıldığı tespit edilmiştir.
  • Article
    Citation Count: 0
    Para Politikası Belirsizliğinin Ülke Risk Primi ve Döviz Kurları Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerine Bir Araştırma
    (2024) Yıldırım, Rüya Kaplan; Aydın, Gülden Kadooğlu; Münyas, Turgay; Uluslararası Finans / International Finance
    Para politikası belirsizliği, 2007 küresel ekonomik krizle birlikte hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sorun haline gelmiştir. Küresel ekonomik krizle başlayan para politikası belirsizlikleri, ülke risk primlerini (CDS) ve döviz kurlarını etkilediği ve finansal piyasalarda oynaklığa yol açtığı tartışmaları gündeme getirmiştir. Bu araştırma, küresel ekonomideki para politikası belirsizliğinin CDS ve döviz kurları üzerindeki etkisini kısa ve uzun dönemde incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada, para politikası belirsizliğinin Çin, Türkiye, Meksika, Brezilya ve Güney Afrika gibi gelişmekte olan beş ülkenin döviz kuru ve ülke risk primi üzerindeki uzun vadeli etkileri incelenmiştir. Analizler kapsamında, panel ARDL sınır testi yaklaşımı kullanılarak, bu ülkelerdeki ekonomik dinamiklerin uzun dönemli ilişkileri ortaya konulmuştur. Elde edilen bulgular, para politikası belirsizliğinin uzun dönemde ülkelerin döviz kurları ve ülke risk primleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkileri olduğunu göstermektedir. Ayrıca kısa dönemde, denge mekanizmalarında sorun yaşandığında, ülkelerin risk primlerinden ziyade döviz kurlarının dengeye gelmesinin daha uzun zaman aldığı tespit edilmiştir.