TR Dizin İndeksli Yayınlar / TR Dizin Indexed Publications Collection
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/20
Browse
Recent Submissions
Article İtirazın İptali Davasının Kısmi Dava Olarak Açılması Sorunu(2025) Topak, Süleymanİtirazın iptali davası, alacaklı tarafından borçlunun ilamsız icra takibine yaptığı itirazı bertaraf ederek takibin devamını sağlamak amacıyla başvurulan hukuki yollardan biridir. Uygulamada sıkça rastlanan bu dava türüne ilişkin olarak son dönemde Yargıtay kararları doğrultusunda kısmi dava şeklinde açıldığına dair örnekler artış göstermektedir. Yargıtay’ın benimsediği yaklaşıma göre, borçlu takip talebinde yer alan alacak miktarının tamamına itiraz etmiş olsa dahi, alacağın yalnızca bir kısmı için itirazın iptali davası açılması mümkün görülmektedir. Bu kabul, itirazın iptali davasının icra hukukuna özgü yapısı, takibe sıkı sıkıya bağlı olması ve itirazın bölünmesinin mümkün olmadığı gibi hususlar gözetildiğinde söz konusu yaklaşımın isabetliliğini sorgulanır hâle getirmektedir. Bu çalışmada, itirazın iptali davasının kısmi dava olarak açılmasının hukuken mümkün olup olmadığı; mevcut yasal düzenlemeler, öğretideki görüşler ve yargı içtihatları çerçevesinde ele alınarak, konuya ilişkin değerlendirmelerimizle birlikte incelenmektedir. Netice itibariyle, bu davanın hukuki niteliği ile İcra ve İflas Kanunu’ndaki düzenlenme amacının doğru şekilde kavranması ve kısmi dava olarak açılmasından doğan sorunların giderilmesi amaçlanmaktadır.Article Türkçe Librettoyla Sahnelenen Opera Eserlerinde Karşılaşılan Vokal Yorumlama Problemleri Üzerine Görüşler(2025) Kürkçüoglu, Setaİlk operamız olan Özsoy Operası Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla Ahmed Adnan Saygun tarafından bestelenmiş, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin gelişi şerefine 1934 yılında sahnelenmiştir. Sahnelenmek üzere bazı operalar Türkçeye çevrilmiştir. Türk operasının öncüleri Ankara Halkevi sahnesinde, 21 Haziran 1940 tarihinde ilk temsillerini verdiler. Mozart’ın müzikli oyunu “Bastien ve Bastienne”nde soprano Rabia Erler, tenor Süleyman Alkan ve basbariton Ruhi Su rol almışlardır. 1940’lı yıllardan itibaren düzenli olarak operalar sahnelenmeye başlanmış, eserler genellikle Türkçeye çevrilmiştir. Bunun başlıca nedeni yabancı dile hâkim olmayan icracıların ezberleme problemi yaşamamalarını sağlamak, bir diğer nedeni ise halka ana dillerinde opera eseri sunarak bu sanatı sevdirmektir. Her dilin kendine göre akustik özellikleri vardır. Genel olarak dilde mevcut olan ünlülerin benzer ötümleri olduğu varsayılmaktadır. Ancak hem kısmen aynı tınlamamakta hem de diğer dillerde mevcut olmayan bazı ünlüler bulunmaktadır. Bu çalışma, Türkçe çevirisi yapılarak sahnelenmiş eserlerin hem prozodik hem de fonetik olarak icracılarda yarattığı teknik sorunların ortaya konulmasını amaçlamıştır. Bu bakımdan literatür taraması yapılmış, İstanbul Atatürk Kültür Merkezinin yeniden inşa edilme sürecinde işitsel kayıtların kaybolması ve/veya içerisinde libretto çevirileri bulunan notaların zarar görmüş olması sebebiyle çok az dataya ulaşılmıştır. Bu sebeple, orijinal dili yabancı ancak Türkçe libretto ile seslendirilen operalar araştırılmış ve bu eserlerden seslendirmiş ve/veya libretto çevirisi yapmış sanatçılara ulaşılmış ve yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Böylece sanatçıların görüşleri Türkçenin akustik özellikleri bağlamında değerlendirilmiş, vokal olarak yorumlamada yarattığı teknik sorunlar, tüm görüşlerin ışığında ortaya konulmuştur. Sonuç olarak ortak görüş İtalyancanın opera icra ermede en konforlu dil olduğu, ancak titiz vokal teknik çalışmayla da başarılı bir icranın mümkün olduğu yönündedir. The first opera, Özsoy, composed by Ahmed Adnan Saygun under the directive of Mustafa Kemal Atatürk, premiered in 1934 in honor of the Shah Reza Pahlavi of Iran. Subsequently, severel operas were translated into Turkish for performance. The Turkish opera movement formally commenced on June 21, 1940, with a production at the Ankara Community Center featuring Soprano Rabia Erler, tenor Süleyman Alkan and bass-baritone Ruhi Su in Mozart's Bastien und Bastienne. From the 1940s onward, operas were predominantly staged in Turkish to facilitate memorization for performers with limited proficiency in foreign languages and to cultivate public engagement with opera in the national language. Each language possesses distinct acoustic properties; while vowels may exhibit phonetic similarities across languages, their precise articulations vary, and specific phonemes may be absent in others. This study investigates the technical challenges encountered by singers performing operas in Turkish translation, both prosodic and phonetic. Given the scarcity of archival audio recordings and libretti from the Atatürk Cultural Center, the research employs semi-structured interviews with artists who have participated in original and translated productions. The findings highlight how Turkish's phonetic and prosodic characteristics pose specific challenges for vocal interpretation. The consensus among performers suggests that while Italian is the most acoustically favorable language for operatic performance, a high level of proficiency can be achieved in Turkish through rigorous vocal training and technique.Article Yatağın Fotoğrafını Çekmek: Feminist Perspektiften Yatak Fotoğrafları(2025) Konrat, Eda ÇekilYatak, bireysel olanla politik olan arasındaki ilişkiyi açığa çıkaran, gündelik bir ideoloji taşıyıcısıdır. Bu özelliğiyle 1960 sonrası çağdaş sanatında eleştirel yaklaşımlarda sıklıkla kendine yer bulmaktadır. Bu çalışma, yatak nesnesini bir toplumsal cinsiyet eleştirisi olarak kullanan çağdaş sanatçıların eserlerini bir araya getirmekte, bu çerçevede Felix Gonzalez-Torres ve Neriman Polat’ın üretim pratiklerini ve boş yatak fotoğraflarını feminist bir perspektifle analiz etmektedir. Burada iki sanatçının işlerinin biçimsel ve kavramsal düzeyde nasıl benzerlikler ve farklılıklar taşıdığı tartışılmaktadır. Gonzalez-Torres’in yatak imgeleri, evrensel bir kayıp ve yas duygusunu işlerken; Polat’ın yatakları ev içi ilişkilerin ve baskının eleştirisini yapmaktadır. Her iki çalışmada da yatakların boş olarak fotoğraflanması, biçimsel bir ortaklık yaratır ancak yatak nesnesinin temsil ettiği anlamlar, sanatçıların kişisel deneyimleri ve eserlerinin üretildiği toplumsal bağlamlar aracılığıyla çeşitlenmektedir. Yatak, bu bağlamda çağdaş sanatçılara bireysel ve toplumsalın kesiştiği, cinsiyet normlarının sorgulandığı bir alan sunmaktadır.Article Anadolu Coğrafyası ve Türklerin İlk Göçleri: Kapsamlı Bir Çalışma(2025) Çora, Ali NazmiMalazgirt Savaşı'ndan sonra 11. yüzyılda Türk boylarının Anadolu'ya ilk göçleri, Anadolu coğrafyası ve sakinleri üzerinde önemli sosyo-ekonomik sonuçlar doğurmuştur. Bugünkü Türk yerleşiminin temeli olan Anadolu'nun geniş ve zengin kaynaklara sahip toprakları, Anadolu'ya yerleşmelerinin ardından Türkler için önemli bir cazibe merkezi haline gelmiş, bu da daha sonra Selçuklu ve Osmanlı fetihlerine yol açmıştır. Türk boylarının bu göç hareketi Türk tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. İnsanlığın tarih boyunca bıraktığı ayak izleri; topraklar, yerleşim yerleri, şehirler, nehirler, dağlar, göller, bu topraklarda yaratılan dinler, ideolojiler ve buralarda gelişen kültürlerdir. “Büyük Avrasya Göçleri” ile başlayan ve ‘Büyük İmparatorluklar Dönemi ’ne kadar uzanan yoğun evrimsel süreç, özellikle Anadolu bölgesinin birçok coğrafi özelliğini şekillendirmiştir. Her kültür ve uygarlık, uygarlık olarak gelişmesi için uygun coğrafi alanlar bulduğu için Anadolu, Asya, Orta Doğu ve Avrupa halkları için her zaman cazip bir toprak olmuştur. Bu bakımdan Anadolu'nun batısından başlayıp doğusuna doğru uzanan her etnik, kültürel ve ideolojik yerleşim büyük önem taşımaktadır. Türk tarihinin temel bir unsuru olarak Türk boylarının bu topraklara yaklaşması ve Orta Asya göçebe halklarının Anadolu'ya yerleşmesi ikincil önemdedir. Yaygın olarak Türkiye olarak bilinen Anadolu, coğrafi olarak Asya'nın kuzeybatıda Karadeniz'in güneyinden güneyde Akdeniz'e, batıda Ege Denizi'ne, doğuda Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı'na kadar uzanan bölümüdür. Kültürel olarak Türklerin tarihi anavatanıdır. Ancak Türkler bu topraklara ilk olarak Bizans döneminde göç etmiş ve MS 1071 yılında Bizans İmparatorluğu ile Büyük Selçuklu İmparatorluğu arasında yapılan Malazgirt Savaşı'ndan sonra buraya yerleşmişlerdir. Türk boylarının Anadolu'ya göçü Türk tarihinde önemli bir yer tutmuştur. Türk boylarının Anadolu'ya gelişinden sonra Anadolu coğrafyası ve üzerinde yaşayan halklar büyük sosyo-ekonomik dönüşümler geçirmiştir. Anadolu'daki Türk yerleşiminin temel dayanağı olan geniş ve verimli Anadolu coğrafyası, büyük ve zengin tarım arazilerine sahiptir. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesinden sonra, gerileyen Bizans İmparatorluğu'nun batı kesiminde yer alan ve Bizans İmparatorluğu'nun önemli bir parçası olan Rumeli bölgesindeki değer artışları Türklerin dikkatini çekmeye başlamış, Anadolu'nun ova ve kıyılarını yeniden istila etmişlerdir.Article Leniniana ve Yugonostalji: Post-Sosyalist Kimlik ve Kültürel Bellek Üzerine Görsel Bir İnceleme(2025) Yerköy, SametBu çalışma, Leniniana ve Yugonostalji üzerinden post-sosyalist kimlik inşası ile kültürel bellek arasındaki ilişkiyi disiplinler arası görsel analiz yöntemi temelinde incelemeyi amaçlamaktadır. Post-Sovyet ve post-Yugoslav dönemlerde Lenin ve Tito figürleri, görsel temsiller aracılığıyla yeniden şekillendirilmiş ve kolektif bellekte farklı anlamlar kazanmıştır. Çalışma, kolektif bellek ve hafıza mekânları kuramları ışığında teorik bir zemine oturmaktadır. Leniniana, Sovyet ideolojisinin en önemli görsel temsil geleneklerinden biri olarak Sovyet halkının kültürel belleğinde kalıcı bir yer edinmiştir. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Lenin’in kamusal alandaki temsili farklılaşmış ve yeni anlamlar kazanmıştır. Benzer şekilde, Yugonostalji, Tito liderliğinde inşa edilen kolektif belleğin, Yugoslavya’nın çöküşü sonrasında nostaljik bir unsur olarak yeniden şekillenişini temsil etmektedir. Çalışma, posterleri, duvar resimleri, çağdaş sanat işleri ve dijital imgeler gibi çeşitli görsel materyaller üzerinden yapılan nitel bir örnek olay analizine dayanmaktadır. Seçilen imgeler, post-sosyalist nostaljinin temsili, ideolojik boşluğun sembolik telafisi ve toplumsal kimlik arayışlarının kültürel izleri açısından değerlendirilmiştir. Görsel imgelerin nostalji, ideoloji ve kültürel bellekle etkileşimi ele alınarak, bu figürlerin post-sosyalist dönemdeki yeni anlatılara nasıl eklemlendiği incelenmektedir. Özellikle propaganda ve popüler kültür aracılığıyla bu imgelerin nasıl dönüşüm geçirdiği de tartışılmıştır. Çalışmanın temel bulguları, Lenin ve Tito görsellerinin, geçmiş rejimlerin ideolojik mirasının kolektif bellekten tamamen silinmediğini; aksine güncel kimlik müzakerelerinde yeniden üretildiğini göstermektedir. Sonuç olarak, Leniniana ve Yugonostalji’nin görselleri, post-sosyalist kimliklerin temsili ve kültürel hafızanın evrimini anlamada kritik bir rol oynamakta; post-sosyalist toplumların geçmişle kurdukları ilişkiye dair önemli ipuçları sunmaktadır.Article Mikrodalga Ön İşlemli Vakumlu Kurutma Yönteminin Portakal Dilimlerinin Renk ve Fenolik Bileşen Profili Üzerine Etkileri: Çok Değişkenli Analiz Yaklaşımı(2025) Karabacak, Azime Özkan; Ömeroğlu, Perihan Yolci; Çelik, Büşra Acoğlu; Ozdal, TugbaBu çalışmada, portakal dilimlerinin kalite özellikleri üzerine farklı sıcaklık (60, 70 ve 80°C) ve mutlak basınç (15 ve 30 kPa) kombinasyonlarında gerçekleştirilen vakumlu kurutma (VK) işlemlerinde mikrodalga ön işleminin (90 W, 30 dk) etkileri incelenmiştir. Vakumlu kurutma işlemleri, aynı sıcaklık ve basınç koşullarında mikrodalga ön işlemi uygulanarak (MDVK) ve uygulanmadan (VK) gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında, polifenolik bileşikler (vanilik asit, klorojenik asit, gallik asit, sinapik asit, o-kumarik asit, epikateşin, hesperidin ve naringenin) analiz edilmiştir. Ek olarak, renk parametreleri (L*, a*, b* ve ΔE), esmerleşme indeksi (BI) ve beyazlatma indeksi (WI) gibi görsel kalite özellikleri de değerlendirilmiştir. Taze portakalların başlangıçta sahip olduğu renk özellikleri ve fenolik bileşen seviyelerini kurutma işlemi sonucunda en iyi koruyan vakumlu kurutma koşulları 80°C sıcaklık ve 15 kPa mutlak basınç olmuştur. Temel bileşen analizi (PCA) ve hiyerarşik kümeleme analizi (HCA) kullanılarak, kurutma koşullarının renk ve polifenolik bileşen profilleri üzerindeki etkileri kapsamlı bir şekilde değerlendirilmiştir. Bu analizler, ürün kalitesine ilişkin kimyasal ve polifenolik profillerin ayrıştırılmasına olanak sağlamıştır.Article Müttefikten Düşmanlığa: Sovyet Propagandasında Tito’nun İmajının Dönüşümü(2024) Yerköy, SametBu makale, Sovyet propagandasının Yugoslav lider Josip Broz Tito’nun tasvirini nasıl değiştirdiğine odaklanarak, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Sovyet-Yugoslav ilişkilerindeki önemli dönüşümü incelemektedir. Tito, savaşın ilk yıllarında Sovyetler Birliği’nin (SSCB) yakın bir müttefiki ve uluslararası sosyalist hareketin önde gelen bir lideri olarak övgüyle karşılanmıştır. Ancak, savaş sonrası dönemde Tito’nun SSCB’den bağımsız bir siyasi yol izleme arzusu, Stalin’in merkeziyetçi taleplerine karşı çıkması ve bir Balkan federasyonu oluşturma hayali, iki lider arasında artan bir gerilime yol açmıştır. Bu gerginlik, kişisel rekabetin ve ideolojik farklılıkların etkisiyle 1948 yılında Tito-Stalin bölünmesi olarak bilinen kritik bir kırılma noktasına dönüşmüştür. Bölünmenin ardından SSCB, Tito’yu itibarsızlaştırmak amacıyla geniş çaplı bir propaganda kampanyası başlatmış ve onu Batılı kapitalist güçlerle işbirliği yapan bir işbirlikçi, sosyalist hareketin düşmanı ve hatta faşist bir sempatizan olarak sunmuştur. Roland Barthes’ın göstergebilimsel yöntemiyle yapılan bu çalışma, Sovyet propaganda afişlerindeki görsel ve dilsel unsurları analiz ederek, Tito’nun imajının nasıl sistematik bir şekilde dönüştürüldüğünü gözler önüne sermektedir. Ayrıca, bu propaganda süreci yalnızca ideolojik bir mücadele olarak değil, aynı zamanda Soğuk Savaş dönemi liderlik rekabetinin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Bu analiz, propaganda araçlarının yalnızca yerel değil, uluslararası düzeyde de siyasi hedeflere ulaşmak için nasıl güçlü bir araç olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bulgular, Soğuk Savaş sırasında propaganda araçlarının siyasi anlatıları manipüle etmek ve kamuoyu algısını yönlendirmek için nasıl kullanıldığını göstermekte, aynı zamanda ideolojik çatışmaların uluslararası ilişkilerdeki geniş etkisine dair önemli bir anlayış sunmaktadır.Article Güney Slav Dil Grubu ve Rus Dili Arasındaki Dilsel Paralellikler ve Farklılıklar(2025) Yerköy, SametBu çalışma, Güney Slav dil grubuna ait Sırpça, Makedonca ve Bulgarca ile Doğu Slav dil grubunda yer alan Rus dili arasındaki dilsel paralellikleri ve farklılıkları dil bilgisel, ses bilimsel ve kültürel bağlamda ele almaktadır. Çalışma, Hırvatça, Boşnakça, Slovence ve Karadağca gibi diğer Güney Slav dillerini kapsam dışı bırakmaktadır. Slav dillerinin genel yapısı ve tarihsel gelişim süreçleri göz önüne alınarak, Güney Slav dillerinin Balkan Yarımadası’na özgü coğrafi ve kültürel etkilerle nasıl şekillendiği ve Rusçanın Doğu Avrupa’daki Slav dilleri arasında nasıl ayrı bir konum kazandığı incelenmiştir. Çalışmada karşılaştırmalı dil bilim yöntemi kullanılmış ve bu dillerin çekim sistemleri, ses bilimsel yapıları, sözcük hazineleri ile sosyokültürel faktörlerin dil üzerindeki etkileri analiz edilmiştir. Veriler, akademik kaynaklar, dil bilimsel çalışmalar ve literatür taraması yoluyla toplanmıştır. Araştırmanın bulguları, ortak Slav kökenine rağmen, bu dillerin coğrafi, tarihsel ve kültürel koşullar nedeniyle önemli farklılıklar geliştirdiğini göstermekte, aynı zamanda dil bilgisel ve ses bilimsel düzeyde dikkat çekici paralelliklere de işaret etmektedir. Bu çalışma, Slav dilleri arasındaki bağların daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamayı hedeflemektedir.Article Miyokard İnfarktüsü Geçiren Bireylerde Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları ve Metabolik Kontrol(2024) Demir, Burcu Dedeoğlu; Doğan, Derya Akça; Türen, Sevda; Serbes, Rabia Gülnur YılmazerAmaç: Bu araştırmanın amacı miyokard infarktüsü (MI) geçiren bireylerde sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve metabolik kontrol arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel türde yapılan araştırmanın verileri, katılımcıların sosyodemografik ve klinik özellikleri ile Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II’yi (SYBDÖ II) içeren anket formu aracılığıyla, yüz-yüze görüşme yöntemi ile Ocak 2023 ve Haziran 2023 arasında toplandı. Araştırmanın örneklemini bir eğitim ve araştırma hastanesinin koroner yoğun bakım ünitesinde tedavi gören MI tanısı almış 251 birey oluşturdu. Bulgular: Hastaların toplam SYBDÖ II puan ortalaması 120.16 ± 17.61 olarak saptandı. MI geçiren bireylerin sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve metabolik bulguları arasında ilişki incelendiğinde; toplam HPLP II puanı ile HbA1c (r=-0.290, P > .0001), açlık kan glikozu (r=- .174, P = .0.006), total kolestrol (r=-0.261, P > .0001), trigliserid (r=-0.216, P > .0001) ve düşük yoğunluklu lipoprotein (r=-0.247, P > .0001) arasında istatistiksel olarak negatif yönde ilişki bulunurken, yüksek yoğunluklu lipoprotein (r=0.375, P > .0001) ile istatistiksel olarak pozitif yönde ilişki olduğu belirlendi. Sonuç: Bu çalışmada MI geçiren bireylerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının orta düzeyde olduğu ve metabolik kontrol ile ilişkili olduğu bulundu. Sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını benimseyen bireylerin daha iyi metabolik kontrole sahip olduğu görüldü. Bu bulgular, bireylerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını benimseme konusunda daha fazla destek ve rehberliğe ihtiyaç duyduklarını göstermektedir. Bu bağlamda, sağlık profesyonelleri, MI geçiren bireyleri sağlık sorumluluğu, fiziksel aktivite, beslenme, manevi gelişim, kişilerarası ilişkiler ve stres yönetimi gibi yaşam biçimi değişiklikleri konusunda desteklemelidir.Article Yeşil Fenomenlerin Instagram Paylaşımları Sıfır Atık Hareketini Nasıl Teşvik Ediyor? Türkiye Örneği(2025) Tavman, E. Başak; Yalçın, DeryaSosyal medya platformları, sürdürülebilir tüketici davranışlarını teşvik etmede önemli bir rol oynamaktadır. Günümüzde, çevresel kaygıların artmasıyla birlikte \"sıfır atık hareketi\" küresel çapta ilgi görmeye başlamıştır ve sosyal medya fenomenleri bu hareketin merkezinde yer almaktadır. Sıfır atık, sürdürülebilir üretim ve tüketim alışkanlıklarını teşvik eden ve kaynakların verimli kullanımını destekleyen döngüsel bir yaklaşımdır. Bu araştırma, yeşil fenomenlerin sosyal medya paylaşımlarında sıfır atık konusunda odaklandıkları temaları incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, 1 Ekim 2023-2024 tarihleri arasında, yeşil mikro ve makro fenomenlerin yaptığı 356 paylaşımı içerik analizi yöntemiyle değerlendirmiştir. Analiz, sıfır atık felsefesi çerçevesinde geri dönüştür, azalt, reddet, yeniden kullan ve kompostlama temalarına odaklanmıştır. Bulgular, yeşil fenomenlerin sürdürülebilirlik ve sıfır atık konularında farkındalık yaratmaya çalıştığını ve en fazla azalt, geri dönüştür ve yeniden kullan temalarında paylaşımlar yaptıklarını göstermektedir. Reddetme ve kompostlama temaları ise daha az paylaşılmıştır. Sonuçlar, Türkiye’de geri dönüşüm ve yeniden kullanım bilincinin arttığını ancak bu alanlarda daha fazla bilgilendirme yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Araştırma bulguları, Instagram’daki yeşil etkileyicilerin sıfır atık hareketini tanıtmadaki rolünü ve pazarlamacıların sürdürülebilirliği teşvik etmede etkileyicilerden nasıl faydalanabileceğini anlamalarına katkı sağlayacaktır.Article Kat Mülkiyeti Hukuku Çerçevesinde Evcil Hayvan Bulundurma ve Evcil Hayvanın İçgüdüsel Davranışından Doğan Sorumluluk(2025) Türker, GürayKat Mülkiyeti Kanunu, kat mülkiyeti sistemlerini dikey ve yatay kat mülkiyeti olmak üzere iki ayrı sistem üzerinde yapılandırmaktadır. Özellikle toplu yapılarda evcil hayvan bulundurulması kişilerin hayatlarının olağan parçası haline gelmiş ve evcil hayvanlar kat mülkiyetinden doğan ihtilafların konusunu sıklıkla oluşturmaya başlamıştır. Evcil hayvanların yalnızca bağımsız bölümlerdeki içgüdüsel davranışları değil anagayrimenkulün ortak yerleri, eklentileri gibi yerlerdeki içgüdüsel davranışları da hukuki uyuşmazlıklara sebep olmaktadır. Bu durum kat mülkiyeti hukuku çerçevesinde evcil hayvan bulundurmanın sınırları ve bundan doğan sorumluluğu gündeme getirmektedir. Anagayrimenkulde evcil hayvan bulundurma öncelikle kat mülkiyetinden doğan borç ilişkisi çerçevesinde incelenmelidir. Kat maliklerinin dürüstlük kuralına uygun davranma ve birbirini rahatsız etmeme borcu ile kat maliklerinin yönetim planı hükümlerine uygun davranma borcu anagayrimenkulde evcil hayvan bulundurmanın sınırlarını oluşturur. Kat mülkiyeti sistemleri yönünden bu sınırların ayrı ayrı incelenmesi gerekir. Öte yandan, evcil hayvanın anagayrimenkul içerisindeki içgüdüsel davranışı ve bundan doğan zarar Türk Borçlar Kanunu m. 67 vd. düzenlenen, kusursuz sorumluluk türlerinden biri olan hayvan bulunduranın sorumluluğu kavramını da karşımıza çıkarır. Taşınmaz malikinin sorumluluğunu düzenleyen Türk Medeni Kanununun m. 730 hükmünün uygulanması meselesi de bu aşamada gündeme gelir. Geniş çerçeveden bakıldığında, anagayrimenkul içerisindeki evcil hayvanın içgüdüsel davranışı neticesinde doğan zarar Kat Mülkiyeti Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanununu kesiştirebilir. Kat mülkiyetinde hayvan bulundurma sebebiyle doğabilecek zararlarda somut olayın özelliğine göre birden çok sorumluluk halinin şartları gerçekleşebilir.Article 1924 Anayasası ve Kurucu İktidar Tartışmaları(2025) Koçak, Mustafa1924 Anayasası yapılmadan önce Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) seçimlerin yenilenmesi kararı almıştır. Bu kararın 1921 Anayasası’nın Madde-i Münferidesine ve Nisab-ı Müzakere Kanunu’na uygun olup olmadığı doktrinde tartışma konusu olmuştur. Söz konusu tartışma çerçevesinde bu işlemin, meclise karşı bir darbe olduğu ve 1924 Anayasası’nı yapan iktidarın bir asli kurucu iktidar niteliği taşımadığı yönünde görüşler öne sürülmüştür. Bu noktada hem seçimlerin yenilenmesi kararı alınırken hem de 1924 Anayasası yapılırken Mecliste gerçekleşen tartışmalar ve Meclisin bu işlemleri gerçekleştirme yöntemi önemlidir. Dönemin hukukî ve siyasî koşulları dikkate alındığında seçimlerin yenilenmesi kararının hukuka uygun alındığı ve 1924 Anayasası’nı yapan İkinci TBMM’nin demokratik asli kurucu iktidar yetkilerini kullandığı sonucuna varılmaktadır.Article Parental Knowledge and Management Approaches toward Pediatric Fever: A Cross-Sectional Survey Study(2025) Soysal, Ahmet; Atıcı, SerkanAim: This descriptive cross-sectional study aimed to evaluate parental knowledge, attitudes, and practices concerning fever management in children aged 6 months to 6 years. Material and Method: A structured face-to-face survey was administered to 125 parents at the pediatric infectious diseases outpatient clinic of a tertiary university hospital in İstanbul, Türkiye. Results: The results revealed that while the majority of parents identified ≥38°C as the threshold for fever, a notable proportion (27%) reported administering antipyretics below this level, primarily due to fear of febrile seizures (69%). Furthermore, 81% of parents gave antipyretics before consulting a physician, and more than half alternated medications without medical advice. Although modern thermometer use (e.g., non-contact infrared) was widespread, outdated practices such as tactile temperature assessment persisted among a minority. The data indicate a clear association between lower educational attainment and inappropriate fever management behaviors. Conclusion: These findings underscore the need for targeted educational interventions to address common misconceptions, reduce fever-related anxiety, and promote evidence-based home management strategies. Improving parental knowledge through accessible, culturally appropriate resources could ultimately enhance child health outcomes and alleviate unnecessary strain on pediatric healthcare services.Article Doğuştan Kör ve Sağlıklı Bireyler Arasında Denge ve Koordinasyon Karşılaştırması(2025) Atıcı, Emıne; Perçin, Alper; Karaş, Ezgi; Çakmak, ÖzgeGörme, statik ve dinamik postürün korunmasında, hareketlerin koordinasyonunda ve dengenin sürdürülmesinde rol oynayan bir sistemdir. Bu çalışmanın amacı doğuştan kör ve sağlıklı bireyler arasında denge ve koordinasyon fonksiyonlarını karşılaştırmak ve dengenin sürdürülmesinde görmenin rolünü belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu tanımlayıcı çalışmaya yaşları 18-40 arasında değişen 19 doğuştan kör ve 18 sağlıklı sedanter birey olmak üzere toplam 37 katılımcı dahil edildi. Her iki grupta Berg Denge Ölçeği (BDÖ), Tinetti Denge Testi (TDT) ve Tinetti Yürüme Testi (TYT) ölçekleri ölçüldü. Sonuçlar: Doğuştan kör ve sağlıklı birey grupları arasında BDÖ, TDT ve TYT ölçeklerinde anlamlı bir fark bulundu (p<0.05). Doğuştan kör olan grupta BDÖ, TDT ve TYT skorları daha düşüktü. Tüm katılımcılarda BDÖ ile TDT (r=0.676, p<0.05) ve BDÖ ile TYT (r=0.601, p<0.05) arasında pozitif yönde orta düzeyde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı. Doğuştan kör ve sağlıklı gruplarda sırasıyla BDÖ ile TYT (r=0.632, p<0.05), BDÖ ile TDT (r=0.642, p<0.05) arasında pozitif yönde orta düzeyde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı. Ancak, doğuştan kör ve sağlıklı gruplarda BDÖ ile TYT arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı (p>0.05). Tartışma: Çalışmanın sonuçları görmenin denge üzerindeki etkisini doğrulamıştır. Doğuştan körlüğü olan kişilerde denge sorunları değerlendirilmeli ve dengeyi geliştirmeye yönelik egzersiz programları yapılmalıdır.Article Türkiye Ekonomisinde Enflasyon, Reel Büyüme ve Dış Borçlar: 1989-2022 ARDL Analizi(2025) Has, Banu; Çinar, SinanTürkiye ekonomisindeki yapısal dönüşümler, enflasyon ve ekonomik büyüme üzerinde kayda değer etkiler yaratmakta olup, bu etkiler dış borçların belirleyicilerine ilişkin yapılan analizlerin yönünü şekillendirmektedir. Bu bağlamda, enflasyon ve ekonomik büyüme gibi makroekonomik değişkenlerin dış borçlarla olan ilişkilerinin incelenmesi, ekonomik istikrarı sağlamak ve sürdürülebilir politikalar geliştirmek açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu çalışma, Türkiye ekonomisi içerisinde 1989-2022 yılları arasında enflasyon ve reel büyümenin dış borçlar üzerindeki etkilerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, ekonometrik analiz kapsamında ARDL (Autoregressive Distributed Lag) yöntemi kullanılmıştır. Ve bu bağlamda bir zaman serisi analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın ekonometrik modelinin tahmininde ARDL sınır testi yaklaşımı benimsenmiş ve seriler arasında uzun dönemli eşbütünleşme ilişkisinin varlığı araştırılmıştır. Eşbütünleşme ilişkisinin tespit edilmesinin ardından ise kısa ve uzun dönem analizleri yapılmıştır. Uzun dönem katsayılarına ilişkin sonuçlar, enflasyonun dış borçları artırıcı bir etkiye sahip olduğunu, reel büyümenin ise dış borçları azaltıcı bir etki yarattığını göstermektedir. Kısa dönem analizleri, ARDL hata düzeltme modeli (error correction model) kullanılarak yapılmış olup, enflasyon ile dış borçlar arasında kısa dönemde de anlamlı bir ilişkinin bulunduğu saptanmıştır. Literatür taramasında, söz konusu değişkenlerin farklı ülkelerde ele alındığı ve benzer ilişkilerin analiz edildiği görülmektedir. Bu çalışma, Türkiye özelinde dış borçların belirleyicilerinin ekonometrik bir model çerçevesinde incelenmesi bakımından literatüre önemli bir katkı sağlamaktadır.Article Genel Diş Hekimleri ve Uzman Diş Hekimlerinin Periodontal Muayene ve Oral Hijyen Uygulamalarındaki Tutumlarının Değerlendirilmesi: Kesitsel Anket Esaslı Bir Çalışma(2025) Yüksek, Sibel Kayaaltı; Aykol, Gokce; Keles, Gonca Cayir; Öğretmen, Yiğit Cem; Doğangün, Öykü SuAmaç: Periodontal hastalıkların muayenesi ve teşhisi, bir diş heki- minin hastalarına yaklaşımında son derece önemlidir. Ayn ı şekilde, oral hijyen uygulamaları da periodontal hastalıkların prevalansını azaltmak için hayati önem ta şımaktadır. Bu çal ışma, Türk di ş hekimlerinin periodontal hastalıkların muayene ve teşhis metotları ile oral hijyen eğitimi uygulama- ları konusundaki bilgi ve tutumlar ını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya toplam 326 di ş hekimi katılmıştır. He- kimlere “Google Forms” uygulaması ile paylaşılan 31 sorudan oluşan bir anket uygulandı. Cinsiyet, deneyim yılı, uzmanlık alanı, çalıştığı kurum/ku- ruluş, günlük bakılan hasta sayısı ve hastalara ayrılan muayene süresi gibi sosyodemografik bilgiler kaydedildi. Anketin geri kalanı diş hekimlerinin periodontal muayeneye yönelik tutum ve davran ışları, periodontal sonda kullanım sıklığı ve ağız hijyeni talimatlarından [oral hygiene instructions (OHI)] oluşmuştur. Bulgular: Periodontal muayene yapan di ş hekimleri- nin oranı %76,40 (n=249) iken periodontal muayene sırasında periodontal sond kullanan diş hekimlerinin oranı %51,50 (n=168) idi. Hastalarına OHI sağlayan diş hekimlerinin oranı %62,90’dır (n=205). En s ık periodontal muayeneyi 20 yıldan fazla deneyime sahip diş hekimleri (%85) gerçekleş- tirmiştir. Mesleki deneyimi 20 y ıldan fazla olan di ş hekimleri hastalarına en fazla oral hijyen eğitimini sağlamaktadır. Sonuç: Özel kliniklerde çalı- şan daha deneyimli ve daha az hasta yüküne sahip uzman diş hekimleri ve genel diş hekimlerinin hastalarına periodontal tedavi ve bakım konusunda daha iyi bilgi ve tutum sergiledikleri görülmüştür.Other Temporomandibular Eklem Bozukluğu Olan Hastalarda Birincil Şikayet, Tanı ve Tedavi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi(2025) Cakir, Merve; Yalcin, Gül MerveAmaç: Bu çalışmanın amacı; temporomandibular eklem düzensizliği (TMD) olan hastaların şikayetlerini ve Temporomandibular Düzensizliklerin Tanısal Kriterleri (TMD/TK) klavuzuna göre tanı alan hastaların tanılarını değerlendirmek ve tedavilerin etkinliğini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: TMD şikayeti olan hastaların klinik muayeneleri TMD/TK kılavuzunun uluslararası kabul görmüş Türkçe versiyonuna göre yapılmıştır. Hastaların şikayetleri, semptomları, VAS skorları ve tanıları kaydedilmiş ve hastalar üç gruba ayrılmıştır: Grup A, ağrıya bağlı TMD hastaları; Grup B, eklem içi TMD’li hastalar ve Grup A-B, hem ağrıyla ilişkili TMD’leri hem de eklem içi TMD’si olan hastalar. Hastalara muayene ve tanılarına göre çeşitli tedaviler uygulanmıştır. Tedavi sonrası takip seanslarında hastaların kalan şikayetleri ve VAS skorları kaydedilmiş, birincil şikayet, tanı ve tedavi etkinliği arasındaki ilişkiyi analiz etmek için tanımlayıcı istatistiksel değerlendirmeler yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 127 hasta (105 kadın ve 22 erkek, ortalama yaş 34.5±11.2) dahil edilmiştir. Grup A’da 55 hasta, Grup B’de 14 hasta ve Grup A-B’de 56 hasta bulunurken, iki hasta ‘tanımsız’ olarak sınıflandırılmıştır. Şikayetlerin tanı grupları ile karşılaştırılmasında istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç (p=0.001) bulunmuştur. Grup A’da ağrı şikayeti daha sık görülürken, temporomandibular eklemde ses şikayeti grup A’da diğer gruplara göre daha az görülmüştür. Tedavi ve tanı grubu arasındaki ilişkide istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p<0.001); farmakoterapi A ve A-B gruplarında B grubuna göre daha sık uygulanmışken, okluzal splint tedavisinin A ve B grupları arasında farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Tedavi sayısına göre VAS skorları arasındaki farkın medyan değerleri arasında anlamlı fark bulunmazken, uygulanan tedaviler sonucunda VAS skorlarında azalma gözlenmiştir. Sonuç: TMD’nin en uygun tedavisi için öncelikle hastaların şikayetlerinin net olarak anlaşılması gerekmektedir.Article Hymenoplasty Experience: Factors Associated with Dehiscence (Hymenoplasty Complications)(2025) Cömert, Erhan; Caliskan, Eray; Doğan, Ozan; Köle, Emre; Saraç, Ömer DoğukanPurpose: To evaluate outcome of hymenoplasties in private clinics and investigate the factors affecting the risk of dehiscence Method: A retrospective cross-sectional survey of Obstetrics and Gynecology specialists trained over the last five years was conducted. Specialists from private clinics completed surveys on hymenoplasties performed. Rates and types of complications were requested and factors associated with wound dehiscence in patients undergoing permanent hymenoplasty was investigated with multivariate analysis. Results:. A total of 968 patients were included. Hymenoplasty was performed for revirgination in 874 cases (90.2%), incision of the hymen for gynecological procedures in 82 (8.4%) cases and trauma in 12 cases (1.2%). Complications included wound dehiscence (26.1%), infection (1.7%), bleeding (1.7%), pain (1.5%), itching (1.4%) and dyspareunia (0.5%). The technique was permanent in 714 cases and temporary in 254 cases. Among the permanent hymenoplaty cases, multivariate logistic regression analysis showed that obesity (OR=3.1, 95%CI: 1.5-6.2, p=0.001) and tobacco use (OR=2.2, 95%CI: 1.3-3.8, p=0.003) increases the risk of dehiscence. Sedation decreased the risk of dehiscence when compared to local infiltration anesthesia (OR=0.56, 95%CI: 0.33-0.99, p=0.04). Every decrease in the polyglactin suture caliber decreased the risk of dehiscence (OR=0.22, 95%CI: 0.16-0.3, p<0.001) This study showed that using 5.0 sutures, omitting infiltration anesthesia, and avoiding tobacco use may help decrease wound dehiscence after hymenoplasty.Article Evaluation of Neutrophil Function and Activation Markers in Response to Inactive Mycobacterium Tuberculosis and IL-17 Stimulation in Tuberculosis Patients(2024) Keskinel, İlkay; Gemicioglu, Bilun; Camcıoglu, Yıldız; Toktay, Türker; Gazioglu, Sema BilgicAim: Neutrophils are thought to play a role in the pathogenesis of tuberculosis (Tb). This study aimed to evaluate the function and activation markers of peripheral neutrophils in Tb patients to clarify their involvement in disease progression. Materials and Methods: The study included three groups: seven untreated Tb patients, seven cystic fibrosis (CF) patients, and seven healthy controls. Neutrophils were isolated from peripheral blood using Ficoll-Histopaque gradient centrifugation and cultured in RPMI 1640 medium with L-glutamine. Inactivated Mycobacterium tuberculosis was added both in the presence and absence of recombinant interleukin (IL)-17. Neutrophil functions—including phagocytosis, chemotaxis, and oxidative burst—as well as surface activation markers, such as CD11b, CD63, and CD66b, were analyzed via flow cytometry. Results: Neutrophil functions and activation markers in response to IL-17 and bacilli stimulation in Tb patients were similar to those in healthy controls, but were significantly reduced in CF patients. Surface CD11b and CD66b expression, as well as the oxidative burst index of neutrophils from patients with Tb and CF, were inhibited by IL-17. Conclusion: Neutrophil functions and activation markers in patients with mycobacterial infections were comparable to those in healthy subjects. In contrast, neutrophil functions were reduced in CF patients compared to both healthy subjects and Tb patients, though this difference lacked statistical significance. Notably, IL-17 was found to suppress the expression of CD11b, CD66b, and the oxidative burst index on neutrophil surfaces in both Tb and CF patients. These findings highlight the need for further research with larger cohorts to investigate neutrophil apoptosis and cytokine receptor expression in cell culture supernatants, offering deeper insights into neutrophil roles in Tb infection.Article Knowledge of the Role of Nutrition and Gut Microbiota in Alzheimer's Disease Among Students in the Faculty of Medicine and the Faculty of Nutrition and Dietetics(2024) Midi, Ahmet; Yousef, Juman Ibrahım Muneer; Mavuş, Deniz NazAim: This study aimed to assess the knowledge level of students in the Faculty of Medicine and the Faculty of Nutrition and Dietetics at Bahçeşehir University (BAU) regarding the role of nutrition and gut microbiota in Alzheimer's disease (AD). Materials and Methods: A descriptive research design was employed to measure the knowledge level of first- and second-year students from the Faculties of Medicine and Nutrition and Dietetics at BAU regarding the role of nutrition and gut microbiota in AD. A 23-question questionnaire was administered, divided into five sections: (1) Demographic characteristics, (2) Understanding of AD, (3) Understanding of the relationship between nutrition and AD, (4) Understanding of the relationship between nutrition and gut microbiota, and (5) Understanding of the relationship between gut microbiota and AD. The questionnaire included two types of closed-ended questions: (1) Dichotomous and (2) Multiple-choice questions. Results: Medical students demonstrated a higher overall knowledge level compared to Nutrition and Dietetics students. However, within both faculties, first-year students exhibited a greater understanding of the relationship between gut microbiota and AD than second-year students. Conclusion: These findings underscore the importance of early education in establishing a strong knowledge foundation. Addressing these knowledge gaps will better prepare future healthcare professionals to understand the impact of nutrition and gut microbiota on AD.
