TR Dizin İndeksli Yayınlar / TR Dizin Indexed Publications Collection
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/20
Browse
Recent Submissions
Article Citation Count: 0Kalkınma İktisadı Ekseninde Yoksulluk Riski ve Savunma Harcamaları İlişkisi: Türkiye ve Seçili Oecd Ülkeleri İçin Panel Veri Analizi(2024) Has, Banu; Çınar, SinanAmaç: Ülkeler dış tehditlere karşı caydırıcı politikalar izlemek ve ulusal egemenliği sürdürmek amacıyla savunma harcamalarına önem vermektedir. Bu yüzden, savunma sektörü talep yaratıcı bir alan olması sebebiyle kapitalist sistemin vazgeçilmez bir kar odağı haline gelmiştir. Böylece, savunma harcamalarının artırılması için nitelikli beşeri sermaye oluşumunu destekleyen eğitim ve sağlık gibi alanlara aktarılacak kaynakların bir kısmından ödün verilmektedir. Bu sorunun kalkınma iktisadı ekseninde negatif dışsallıklara neden olarak yoksulluk riskini tetiklediği varsayılmaktadır. Çalışmanın amacı, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 19 OECD ülkesi bazında yoksulluk ve savunma harcamaları arasında bir ilişki olup olmadığını incelemektir. Tasarım/ Yöntem: Çalışmada herhangi bir sahte regresyon oluşma ihtimaline karşın Levin, Lin ve Chu (2002), ADF Fisher (Maddala ve Wu, 1999) ve Im, Pesaran ve Shin (2003) panel birim kök testi uygulamaları yapılmıştır. Diğer taraftan, veri setinde zaman boyutunun kısa olması ve değişkenlerin de düzey değerlerde durağan çıkması nedeniyle sabit etkiler modeli ve tesadüfi etkiler modeli aracılığıyla tahminlemeler yapılarak analizler gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Çalışmada, yoksulluk riski bağımlı değişken, savunma harcamaları ve kamu eğitim harcamaları ise bağımsız değişkenler olarak ele alınmıştır. Sonuçlar, kamu eğitim harcamalarının yoksulluk riskini azalttığını; savunma harcamalarının ise yoksulluk riskini artırdığını ortaya koymuştur. Sınırlılıklar: Çalışmanın 2006-2021 yıllarını kapsayan bir çalışma olması yoksulluk riskini üzerinde iki değişkenin etkisinin ölçülmesi modelin sınırlılıklarıdır. Özgünlük/ Değer: Çalışma, yoksulluk ve savunma harcamaları arasındaki ilişkiyi bir ekonometrik model aracılığıyla OECD ülkeleri kapsamında incelemesi yönünden literatüre katkı sağlamaktadır.Article Citation Count: 0Borçlunun Barter Sistemindeki Hak ve Alacaklarının Haczi(2024) Topak, Süleyman; İcra ve İflas Hukuku / Enforcement and Bankruptcy LawTicari ilişkileri olumsuz etkileyen nakit sıkıntısı ve ekonomik kriz, farklı çözüm yöntemlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Barter sistemi de nakde ihtiyaç duyulmadan sürekliliği sağlamaya yönelik farklı bir ödeme yöntemi olarak kabul edilmiş ve dünya ça- pında uygulanmaya başlamıştır. Parasız ticaret anlayışının hakim ol- duğu barter sistemi, kendine özgü yapıya ve kurallara sahiptir. Bu sistem içerisinde gerçekleşen hukuki işlemlerde resmi para kullanıl- mamakla birlikte sisteme özgü bir değer ve ödeme aracı olarak barter parası uygulaması mevcuttur. Bu yönüyle barter sisteminde oluşan alacaklar, nakit karşılığı olmasa da haczi kabil bir malvarlığı değeri oluşturmaktadır. Bu çalışmada borçlunun barter sisteminde bulunan hak ve alacaklarının haczi, icra hukuku hükümleri gereği farklı yönle- riyle incelenmeye çalışılmıştır.Article Citation Count: 0Factors Associated With Post-Covid Syndrome Three Months After Covid-19(2024) Açık, Hasan; Açık, GülenObjective: Post-COVID Syndrome has been defined as a syndrome with chronic fatigue and psychiatric problems continue after COVID-19. In this study, it was aimed to evaluate patients' health-related quality of life standards 3 months after COVID-19 diagnosis. Method: In this study, the psychosocial status and quality of life standards of patients, who were older than 18 years old and followed up due to COVID-19 in the outpatient clinic, ward, or intensive care unit of a university hospital, were assesed by the short form-36 scoring system. Results: Of 67 patients, 57 were followed up and treated at home, nine were admitted to the ward, and one was admitted to the the intensive care unit. Short form-36 test scores of women patients, patients aged over 65, had at least one comorbid disease, and inpatient treatments during acute infection were found to be statistically significantly lower. Conclusion: Gender, advanced age, presence of comorbidity, and history of hospitalization were determined as risk factors for Post-COVID Syndrome.Article Citation Count: 0Özel Okul Öğretmenlerinin Algılarına Göre Örgütsel Adalet ve Örgütsel Bağlılık Arasındaki İlişkinin İncelenmesi(2024) Şamdan, Tuncayİlişkisel tarama modeline uygun olarak planlanan bu çalışmanın amacı özel okul öğretmenlerin algılarına göre örgütsel adalet ile örgütsel bağlılık arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi Formu, Örgütsel Adalet Ölçeği ve Örgütsel Bağlılık Ölçeği” ile toplanmış olup araştırmaya İstanbul’un Tuzla ilçesinden 236 özel ilkokul ve ortaokul öğretmeni katılmıştır. Verilerin analizinde şu istatistikî analizlerden yararlanılmıştır: “Bağımsız gruplar t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), non-parametrik Kruskal-Wallis H testi ve doğrusal regresyon analizi”. Araştırmanın sonucuna göre öğretmenlerin örgütsel adalet algıları ile örgütsel bağlılıkları arasında pozitif yönde, anlamlı ve güçlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, öğretmenlerin örgütsel adalet algıları arttıkça örgütsel bağlılık düzeyleri de artmaktadır. Yapılan regresyon analizi, öğretmenlerin, örgütsel adalet algı düzeyinin, örgütsel bağlılık düzeyini pozitif yönde etkilediği ve bu etkinin 'büyük' düzeyde olduğunu göstermektedir. Öğretmenlerin örgütsel adalet algı düzeyleri, cinsiyet, medeni durumu, öğrenim durumu, branş ve görev yapılan okul kademesi durumuna göre anlamlı farklılık gösterirken; yaş, mesleki kıdem ve okulda çalışma süresine göre ise anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin örgütsel bağlılık düzeyleri ise cinsiyet, yaş, medeni durum, öğrenim durumu, okul kademesi, mesleki kıdem ve okulda çalışma süresine göre anlamlı bir farklılık gösterirken; branş ve daha önce devlet okuluna atanıp atanmama durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür.Article Citation Count: 0The Effectiveness of Whole Body Magnetic Resonance Imaging Used in Health Screening Programs in Early Stage Cancer Diagnosis(2024) Doğan, Demet; Gökçe, KağanObjective: We aim to present the findings and effectiveness of Whole Body Magnetic Resonance Imaging (WBMRI), which we use in the Health Screening Program (HSP) to diagnose cancer in early stage. Methods: This retrospective study was conducted between January 2017-February 2023. 393 individuals, between the ages of 18 and 85, who underwent WBMRI for HSP purposes, were included. The mean age was 50. Results: Malignancy suspicious lesions were observed in the head/neck region in 25 cases. Additional Magnetic Resonance (MRI) and Ultrasound (US) were performed. Mediastinal pathology was observed in 23 cases, and non-mediastinal thoracic pathologies were detected in 15. Therefore thorax Computed Tomography (CT), mammography, and breast US were performed. Benign lesions were observed in the liver in 44 cases, and US was performed. Malignancy-suspicious lesions in the liver were observed in 4, and dynamic abdominal MRI was performed. Cholelithiasis was observed in 16, and confirmed by US. The most common renal findings were; cysts and pelvicalyceal ectasia. Adrenal adenoma was observed in 5 cases. Two of the females had suspicion of gynecological malignancy. Massive diffuse concentric wall thickening was observed in the sigmoid colon, and colonoscopy was performed on one male. Musculoskeletal benign lesions were detected in 99 cases, and malignancy-suspicious lesions were detected in 35. Additional examinations such as US, CT, MRI, PET-CT, scintigraphy, and colonoscopy were performed on 172 cases. Malignancy was detected in 11 cases (2.8%). Conclusion: WBMRI is a radiation-free, non-invasive, short-term examination method. WBMRI is beneficial in diagnosing early-stage cancer.Other Citation Count: 0Türk Devletleri Arasında Nato Benzeri Bir Savunma İşbirliğinin Uygulanabilirliğinin ve Etkilerinin Araştırılması(2024) Çora, Ali NazmiOrtak güvenlik kaygıları, jeopolitik baskılar ve bölgedeki AGİT gibi mevcut güvenlik kurumlarının gerilemesi göz önüne alındığında, Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma işbirliği çerçevesi hem uygulanabilir hem de gereklidir. Bu makale Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma işbirliğinin uygulanabilirliğini araştırmaktadır. Farklı güvenlik algıları, farklı dış politika yönelimleri ve kurumların sınırlı kapasiteleri gibi çeşitli zorlukların üstesinden gelinmesi gerekirken, yeni güvenlik işbirliği düzenlemelerine ivme kazandırabilecek çeşitli katalizörler de mevcuttur. Türkiye’nin bölgedeki tek NATO üyesi olarak sahip olduğu askeri yetenekler özellikle önemlidir. Ayrıca Ermenistan lehine süregelen dengesizlik, Türk devletleri arasında bir güvenlik işbirliği çerçevesi oluşturulmasını desteklemektedir. Ukrayna ve Kırım’daki gelişmeler, Türk devletleri için giderek daha güvensiz hale gelen bir ortamda kolektif bir savunma düzenlemesinin gerekliliğine işaret etmektedir. Başlangıçta faydalı olsa da AGİT, Güney Kafkasya’daki güvenilirliğini yavaş yavaş ve büyük ölçüde kaybetmiştir. Kendi ilkelerinin ve çatışma çözümünde kullandığı taktiklerin eşit olmayan bir şekilde uygulanması, kaçınılmaz olarak ilgili tarafların güvenini kaybetmesine yol açmıştır. Bu arada, BM Güvenlik Konseyi’nin bölgesel boyutunu kabul eden kararlarına rağmen, bölgedeki silah kontrol gelişmelerini analiz etmeyi bırakmıştır. Ayrıca, Ermenistan’ın yukarıdaki karara uymamasına verilen yetersiz yanıt AGİT’in güvenilirliğine zarar vermiştir. Bugün Türk devletlerinin elinde çok az operasyonel güvenlik işbirliği seçeneği kalmıştır. BM çok yetersizdir ve Sovyet sonrası anlaşmazlıkları çözecek yasal çerçeveye bile sahip değildir. Kafkasya’da hem siyasi hem de askeri şekillerde var olan BDT, bölgesel kapasite ve meşruiyetten yoksundur. ABD ve Batı’nın kışkırtmasıyla 1997 yılında “Rus Dünyasının kenarlarını pasifize etmek için kurulan GUAM örgütü operasyonel olarak geçersiz kılınmıştır. Genel olarak, bu makale işbirliği stratejilerini incelemekte, temel kurumsal ve siyasi zorlukları değerlendirmekte ve Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma işbirliğinin uygulanabilirliğini araştıran sonuçları ve gelecekteki gelişmeleri tartışmaktadır. Nihayetinde bu çalışma, Türk devletleri arasında NATO benzeri bir savunma ittifakı kurmanın önemli ölçüde diplomatik koordinasyon ve iç bölünmelerin üstesinden gelmeyi gerektirse de, bölgesel güvenlik ve istikrar açısından potansiyel faydalarının bunu takip etmeye değer bir çaba haline getirdiğini kanıtlamayı amaçlamaktadır.Article Citation Count: 0Organize Sanayi Bölgesinde Borçluya Ait Olan Arsa Tahsis Hakkının Haczi ve Paraya Çevrilmesi(2024) Topak, Süleyman; İcra ve İflas Hukuku / Enforcement and Bankruptcy Law4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na göre bu bölgelerde faaliyette bulunmak isteyen kişilere öncelikle arsa tahsis edilmekte daha sonra arsa üzerinde inşaatın tamamlanması ve mevzuatta belirlenmiş başkaca sorumlulukların yerine getirilmesi ile tapu devri gerçekleştirilmektedir. Arsa tahsis hakkı, doğrudan taşınmazın mülkiyetine ilişkin ayni bir hak değil, şahsi bir haktır. Bu nedenle borçluya ait bu hakkın haczi ve paraya çevrilmesinde İcra ve İflas Kanun’unda taşınırların haczi ve satışına ilişkin düzenlenen hükümlerin uygulanması söz konusudur. Bu manada mahcuz arsa tahsis hakkının açık artırma yoluyla (İİK m.114), pazarlık yoluyla (İİK m.119) veya İİK m.111/a hükmü uyarınca rızaen satışı suretiyle paraya çevrilmesi mümkündür. Satışa ilişkin hangi yöntem tercih edilirse edilsin arsa tahsis hakkı alıcılarının ilgili organize sanayi bölgesinde katılımcı vasfına sahip olabileceklerini belgelendirmeleri ve faaliyette bulunabilmeleri için ilgili organize sanayi bölge müdürlüğünden uygunluk görüşünü almaları zorunludur. Bu çalışmada, ülkemizde faaliyet gösteren organize sanayi bölgelerinde borçluya ait bulunan arsa tahsis hakkının İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca haczi ve paraya çevrilmesine ilişkin usul ve esaslar açıklanmaya çalışılmıştır. Öncelikle arsa tahsis hakkı kavramı ve hukuki niteliği ele alınmış sonrasında arsa tahsis hakkının haczi konusuna değinilmiştir. Son olarak ise haczedilen arsa tahsis hakkının paraya çevrilmesinde izlenecek yöntemler önem arz eden hususlarla birlikte belirtilmiştir.Article Citation Count: 0Karayollarında Kullanılan Otonom Araçlardan Doğan Cezai Sorumluluk Sorunu(2023) Özalp, FarukYapay zekâ dünyasında yaşanan şaşırtıcı gelişmelere pa- ralel olarak otomasyon teknolojisinin gelişmesiyle sürücüsüz araçlar olarak nitelenen otonom araçları yaygınlaşmakta ve bu araçların halka açık yerlerde kullanımı artmaktadır. Otonom araçların artma- sı sonucu bu araçların karıştığı trafik kazaları meydana gelmekte ve cezai sorumluluk konusunda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu bağ- lamda çalışmamızda da öncelikli olarak yapay zekâ kavramı, yapay zekâ ürünü olan otonom araç tanımı ve sınıflandırması hakkında bil- gi vererek otonom araçlarla ilgili Türk ve yabancı hukukta yer alan düzenlemelere yer verdik. Ardında otonom araçlardan doğan cezai sorumluk sorunu üzerinde durarak, otonom araçların suçun süjesi olup olmaması ve bu kapsamda cezalandırılıp cezalandırılmayacağı sorununu tartıştık. Akabinde otonom araç sürücülerin, yazılımcıların ve üreticilerin trafik kazası sonucu meydana gelen olumsuz netice- den doğan taksir ve kast sorumluluklarına değindikten sonra sonuç bölümüyle genel değerlendirmemizi yapıp çalışmamızı tamamladık.Article Citation Count: 0KÜRESEL EKONOMİ POLİTİKASI BELİRSİZLİĞİNİN FİNANSAL PİYASALAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ (YENİ SANAYİLEŞMİŞ ÜLKELER ÖRNEĞİ)(2024) Münyas, Turgay; Münyas, Turgay; Uluslararası Finans / International FinanceEkonomik politika belirsizliği ve politik riskin bir çok makroekonomik değişken üzerinde etkileri söz konusudur. Bu değişkenlerin en önemlilerinden biri doğrudan yabancı yatırımlardır. Yabancı yatırımcılar, politika belirsizliğinin yüksek olduğu ekonomilere yatırım yapmaktan kaçınarak, yatırımlarını siyasi istikrarın olduğu ve ekonomide belirsizliğin olmadığı ekonomilere yönlendirmek istemektedirler. Bu çalışma, ekonomi politikası belirsizliğinin finansal piyasalar üzerindeki etkisini derinlemesine incelemiş ve kompleks ilişkileri aydınlatmıştır. Bulgular, ekonomi politikası belirsizliğinin borsa endeksi, tahvil faiz oranları, politika faiz oranları ve döviz kurları arasında uzun vadede kointegre ilişkilerinin mevcudiyetine işaret etmektedir. Ekonomi politikası belirsizliğindeki artışlar, borsa endeksini ve faiz oranlarını negatif bir şekilde etkileyerek düşüşe sebep olmaktadır, aksine döviz kurlarını ise artıran bir etkisi bulunmaktadır. Ekonomi politikası belirsizliğinin tüm bu finansal göstergeler arasından en çok politika faiz oranları üzerinde olumsuz yönde etkili olduğu da araştırmanın bir diğer bulgusu olarak yer almaktadır. Ayrıca, çalışmada ekonomi politikası belirsizliği ile diğer finansal göstergeler arasındaki nedensel ilişkilere de ilgi gösterilmiştir. Bu bağlamda, ekonomi politikası belirsizliği ve borsa endeksi ile ülkelerin döviz kurları arasında karşılıklı nedensel ilişkilerin gözlendiği saptanmıştır; ekonomi politikası belirsizliği ile politika faizi ve tahvil faizi arasında tek yönlü bir nedensel ilişki olduğu kaydedilmiştir. Bu sonuçlar, finansal modellemelerin daha hassas bir şekilde yapılandırılmasına katkı sağlamakta ve ekonomi politikası belirsizliğinin finansal piyasalar üzerindeki etkilerinin daha ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olmaktadırArticle Citation Count: 0Koarktasyonun Cerrahi Tamiri Sonrası Gelişen Geç Başlangıçlı Psödoanevrizmalarda Hibrit Tedavi(2024) Karakoç, Ayşe Zehra; Akbulut, Mustafa; Ak, Adnan; Tuncer, Mehmet AltuğAort koarktasyonu onarımı geçiren hastaların %5 ila %12'sinde, koarktasyonun ilk kez teşhis edildiği yönteme bağlı olarak değişen insidanslarla, geç torakal psödoanevrizmalar gelişebilir. Bu makalede iki hasta sunulmuştur. İlki,35 yaşında bir erkekti ve koarktasyon onarımı sonrası geç dönemde ortaya çıkan 6,5×7,5 cm boyutlarında sakküler psödoanevrizmaya sahipti. Bu psödoanevrizma, aort arkında bulunan ve sol ortak karotis arteri de içermekteydi. Cerrahi ekibi tarafından işlem odasında sol karotid-subklavyen bypass gibi bir hibrit onarım ve ardından anjiyografi odasında TEVAR gerçekleştirildi. İkinci hasta, 30 yaşında bir erkekti ve sol subklavyen arter bitiminden orijinlenen 6,2×7,2 cm boyutlarında bir desendan aort anevrizmasına sahipti. Bu hasta, aort koarktasyonu teşhisi almış ve 14 yıl önce açık cerrahi onarım geçirmişti. Cerrahi prosedür, önce sağ aksiller arterin incelenmesi ile başladı, ardından median sternotomi uygulandı. Supraaortik dalların her biri hazırlandı. Aort kapak biküspit ve normofonksiyoneldi. Anevrizma, aort köküne kadar rezekte edildi, ardından 28 numara Dacron greft kullanılarak proksimal anastomoz gerçekleştirildi. Daha sonra kros klemp brakiyosefalik artere yerleştirildi ve donmuş fil hortumu prosedürü uygulandı. Sol subklavyen arter, ayrılmış greftin üzerine 10 numara Dacron greft kullanılarak anastomoze edildi. Hasta, kardiyopulmoner baypasstan sorunsuz bir şekilde çıkarıldı ve 2 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 2 hafta sonra taburcu edildi. Her iki vakada da kombine hibrit tedaviler başarıyla tamamlanmıştır. Her ne kadar prosedürel zorluklar olsa da preoperatif cerrahi ekip tarafından detaylı değerlendirme ile bu iki yaklaşımın da geç başlangıçlı psödoanevrizma tamirinde başarılı ve güvenli olabileceği gösterilmiştir.Article Citation Count: 0Miyokard İnfarktüsü Geçiren Hastalarda Algılanan Stresin Yaşam Kalitesine Etkisi(2024) Yürügen, Birsen; Yürügen, Birsen; Hemşirelik / NursingAmaç: Miyokard infarktüsü sık rastlanan ve mortalite oranı yüksek olan bir kalp hastalığıdır. MI geçiren hastalarda sosyal izolasyon, önceden geçirilmiş MI varlığı, bazı hastalarda diyabetes mellitusun eşlik etmesi gibi faktörler hastada stres yaratabilmektedir. MI sonrası algılanan stres ise hastaneye yatış sıklığının artmasına, sık kardiyak problemlerin görülmesine ve ikincil koruma programlarına adaptasyon güçlüğüne neden olabilmektedir. Bu nedenle algılan stres ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin bilinmesi önemlidir. Bu çalışmada MI geçiren hastalarda algılanan stresin yaşam kalitesine etkisini tespit etmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişkilendirici nitelikteki bu çalışmanın evrenini, İstanbul Kartal Koşuyolu Kalp Hastanesi Ocak–Haziran 2021 tarihleri arasında yetişkin polikliniğine başvuran MI tanısı almış tüm hastalar (n=506) oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini çalışmanın yapıldığı tarihlerde polikliniğe muayeneye pergelen 18 yaşından büyük, MI tanısı alan, herhangi bir iletişim sorunu olmayan, psikiyatrik tedavi almayan çalışmaya katılmayı kabul eden 300 hasta oluşturmuştur. Araştırma verileri anket tekniği ve Algılanan Stres Ölçeği-14 ve TR MI Boyutsal Değerlendirme Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Algılanan Stres Ölçeği-14 ile TR MI Boyutsal Değerlendirme Ölçeği arasında orta düzeyde pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r=0,656; p<0.01). MI tanısı almış hastaların algıladıkları stres düzeyi ile yaşam kalitesi düzeyleri arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu ve hastaların yaşam kalitesi arttıkça algıladıkları stres düzeyinin azaldığı ve hastaların yaşam kalitesi düzeylerinin %42,9’luk bölümünün algıladıkları stres düzeyinden etkilendiği saptanmıştır. Sonuç: Araştırmadan elde edilen veriler ışığında, algılanan stresin MI geçiren hastalarda yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkiye neden olduğu ve algılanan stres arttıkça hastaların yaşam kalitesinin azaldığı belirlendi.Article Citation Count: 0Cephe Kaplama Malzemesi Olarak Alüminyum ve St37 Çelik Metallerinin Tercih Kriterleri(2024) Yardımlı, Seyhan; Yardımlı, Seyhan; Mimarlık / ArchitectureGünümüzde teknoloji ve bilim alanındaki gelişmenin en gözle görülür alanlarından bir tanesi de yapı malzemeleri teknolojileridir. İnşaat sektörüne her gün yeni bir yapı malzemesi, alternatifi ve farklı kalitelerde ürün geliştirilerek sunulmaktadır. Mimari yapıların uygulamalarında st37 olarak adlandırdığımız çelik gibi demirli içerikli metallerin yanı sıra bakır, alüminyum, çinko, titanyum, gibi demir dışı metaller veya bu metallerin alaşımları kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Yukarıda sözü edilen metal örneklerinden alüminyum metali ve alaşımları ile st37 çelik metalinin cephe malzemesi olarak kullanılmasında tercih kriterlerinin karşılaştırmalı analizleri incelenmiştir. Alüminyum alaşımlarından cephe kaplaması için en sık tercih edilen 1050, 5005 ve 5754 kalite alaşımlara sahip cepheler, st37 olarak adlandırılan karbon çelik cepheler ile karşılaştırılmıştır. Tercih kriterleri üzerine düşünüldüğünde alüminyum ve alaşımlarının genellikle hafiflik, korozyon direnci ve enerji verimliliği tercihinin yüksek olduğu alanlarındaki performansı için uygun bulunduğu, st37 çeliğinin ise içeriği nedeni ile yapısal dayanıklılık ve yüksek sıcaklık, düşük maliyet beklentilerini karşıladığı uygulamalarda kullanıldığı tespit edilmiştir.Article Citation Count: 0Para Politikası Belirsizliğinin Ülke Risk Primi ve Döviz Kurları Üzerindeki Etkisi: Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerine Bir Araştırma(2024) Münyas, Turgay; Aydın, Gülden Kadooğlu; Münyas, Turgay; Uluslararası Finans / International FinancePara politikası belirsizliği, 2007 küresel ekonomik krizle birlikte hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sorun haline gelmiştir. Küresel ekonomik krizle başlayan para politikası belirsizlikleri, ülke risk primlerini (CDS) ve döviz kurlarını etkilediği ve finansal piyasalarda oynaklığa yol açtığı tartışmaları gündeme getirmiştir. Bu araştırma, küresel ekonomideki para politikası belirsizliğinin CDS ve döviz kurları üzerindeki etkisini kısa ve uzun dönemde incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada, para politikası belirsizliğinin Çin, Türkiye, Meksika, Brezilya ve Güney Afrika gibi gelişmekte olan beş ülkenin döviz kuru ve ülke risk primi üzerindeki uzun vadeli etkileri incelenmiştir. Analizler kapsamında, panel ARDL sınır testi yaklaşımı kullanılarak, bu ülkelerdeki ekonomik dinamiklerin uzun dönemli ilişkileri ortaya konulmuştur. Elde edilen bulgular, para politikası belirsizliğinin uzun dönemde ülkelerin döviz kurları ve ülke risk primleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkileri olduğunu göstermektedir. Ayrıca kısa dönemde, denge mekanizmalarında sorun yaşandığında, ülkelerin risk primlerinden ziyade döviz kurlarının dengeye gelmesinin daha uzun zaman aldığı tespit edilmiştir.Article Citation Count: 0Hemşirelerde Merhamet Yorgunluğu ve Bakım Davranışları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Kesitsel Bir Çalışma(2024) Aslan, Zekiye Türkan; Mat, Seda Tuğba BaykaraAmaç: Çalışmada hemşirelerde merhamet yorgunluğu ve bakım davranışları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Kesitsel tasarımdaki araştırmanın evrenini, 01.12.2022- 01.12.2023 tarihleri arasında İstanbul’da Sağlık Bakanlığına bağlı üç hastanede hizmet veren hemşireler oluşmaktadır (N: 1.620). Çalışma, araştırmaya katılmaya gönüllü 346 hemşire ile yürütülmüştür (n: 346). Verilerin toplanmasında; “Kişisel ve Mesleki Bilgiler, Merhamet Yorgunluğu- Kısa Ölçeği ve Bakım Davranışları Ölçeği- 30” kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, bağımsız gruplarda t testi, tek yönlü ANOVA testleri ve Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların %78,6'sının kadın, yaş ortalamasının 27,97 ve haftalık çalışma saatinin 47,22 olduğu, %83,5'inin vardiyalı çalıştığı, %33,5'inin kurumda çalışmaktan ve %13,0'ünün birimde çalışmaktan memnun olmadığı görülmüştür. Merhamet yorgunluğu ölçek puanı 60,62 (23,26), bakım davranışları ölçek puanı 159,37 (20,69) olarak saptanmıştır. Kadın katılımcılar ile çalıştığı alandan memnun olmayanların merhamet yorgunluğu, memnun olanların ise bakım davranışları puanlarının yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Merhamet yorgunluğu ve bakım davranışları ölçek ve alt boyut puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Haftalık çalışma saati ile merhamet yorgunluğu ve bakım davranışları ölçek puanları arasında olumlu yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür (p<0,05). Sonuç: Bu çalışma sonucunda hemşirelerin merhamet yorgunluğunun orta düzeyde olduğu, kadınların ve çalıştığı birimden memnun olmayanların yüksek merhamet yorgunluğu yaşadığı ortaya konmuştur. Ayrıca haftalık çalışma saatinin merhamet yorgunluğu ve bakım davranışları üzerinde etkili olduğu görülmüştür. Hastanelerde hemşirelerin memnuniyetini artırmak ve bakım kalitesini iyileştirmek adına çalışma ortamlarının iyileştirilmesi önerilmektedir.Article Citation Count: 0Numerical analysis of transient soil temperature variation during wildfires(Yildiz Technical University, 2024) Pamuk, M.T.In this study, transient behavior of soil temperature during large forest fires is analyzed using the Comsolc software package. The increase in soil temperature during large wildfires can be very critical, especially when oil or gas pipelines have been laid at a certain depth in the soil mainly near forests. During forest fires, the temperature of the soil surface can reach extreme levels that penetrate deep into the ground if the fire is not extinguished within a short time. This increase in temperature on the soil surface can lead to extremely dangerous situations if the laying depth of the pipeline is not sufficient, as the heat conducted through the soil causes the surface temperature of the pipeline and therefore that of the fluid inside it to reach even high values. This can lead to a sudden rupture of the pipeline and ultimately lead to catastrophic consequences. The present study is conservative due to the assumptions made in structuring the numerical model. However, it is believed to provide invaluable information about the considerations in selecting gas pipeline locations and pipeline laying depths taking into account extreme temperatures due to wildfires. There is limited research on the topic regarding the time dependent conduction heat transfer through soils as a result of fires, but only in one dimension. Current study, being multi-dimensional, is therefore believed to be novel in the field. Future research could include extensive study on the energy content of different species of forest trees, considering their time-dependent heat release rates (HRR) during a forest fire, as well as experimental work if a field setup could be designed. © 2024 Yildiz Technical University. All rights reserved.Article Citation Count: 0The Radiologic Diagnosis and Result of Endovascular Management of May-Thurner Syndrome(2024) Doğan, Demet; Şişman, Seviye Bora; Barutça, Hakan; Şahan, Hasan; Şahin, SinanIntroduction: This study aims to present the clinical and radiologic findings of 20 cases diagnosed with May-Thurner Syndrome, along with an assessment of radiologic treatment modalities and their outcomes. Methods: We enrolled 20 patients diagnosed with May-Thurner Syndrome based on radiologic assessments conducted at our hospital's radiology department. Cases with more than 80% iliac vein compression on Multidetector Computed Tomography (MDCT) venography underwent conventional venography for diagnosis confirmation and subsequent endovascular intervention. We analyzed the degree of compression, clinical and radiologic presentations, follow-up imaging, and treatment outcomes. Results: Among the cases, two were asymptomatic and incidentally discovered. Venous insufficiency was present in various forms: superficial-deep insufficiency in five cases, acute deep vein thrombosis (DVT) in one, chronic DVT in nine, and a combination of superficial-deep insufficiency with chronic DVT in three cases. MDCT venography was performed for all patients. Four patients received endovascular treatment, resulting in patent stents on follow-up MDCT imaging. Discussion and Conclusion: In patients exhibiting symptoms of venous insufficiency or recurrent DVT in the left lower extremity, considering May-Thurner Syndrome in the diagnostic process is crucial to ensure appropriate treatment and mitigate potential complications. Endovascular intervention represents a viable alternative to surgical approaches, particularly in cases demonstrating significant compression.Article Citation Count: 0Teknoloji Kabul Modeli Bağlamında Sosyal Etkinin Metaverse Teknolojilerini Kullanma Niyetine Etkisi(2024) Tavman, Emine Başak; Tavman, E. Başak; İşletme / Business AdministrationMetaverse kavramı dijital dönüşüm ile ortaya çıkmış bir kavramdır. Metaverse’ün dijital ortamda iş modellerini temelden değiştireceği düşünülmektedir. Teknolojik gelişmelerin ivme kazanması ile iş yapış şekillerinin değişmesi, işletmelerin yıkıcı iş modellerini benimseyerek bu değişime uyum sağlamasını zorunlu kılmaktadır. Günümüzde rekabet avantajı sağlamak isteyen birçok işletme, metaverse dünyasına giriş yapmaktadır. İşletmelerin metaverse pazarını tanımaları ve meta dünyada tüketici isteklerini anlamaları rekabet avantajı sağlamaları açısından önem taşımaktadır. İşletmelerin marka bilinirliğini artırmak ve müşteri tabanlarını genişletmek için metaverse’ü stratejilerine dâhil etmeleri kaçınılmazdır. Pazarlama perspektifinden bakıldığında, tüketicilerin metaverse teknolojilerini kullanma niyetinin anlaşılması ve bu doğrultuda pazarlama stratejilerinin belirlenmesi işletmelere değerli içgörüler sağlayarak metaverse’e yönelik pazarlama stratejilerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir. Bu çalışmanın amacı, Teknoloji Kabul Modeli (TKM) boyutlarının ve sosyal etkinin Türkiye’de yaşayan tüketicilerin metaverse teknolojilerini kullanma niyeti üzerindeki etkisini araştırmaktadır. Bu amaç doğrultusunda 201 kişi ile anket yapılmış ve veriler yapısal eşitlik modellemesi analiziyle test edilmiştir. Çalışmada, metaverse teknolojilerinin kullanımını etkileyen faktörleri belirlemek için Teknoloji Kabul Modeli (TKM) kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre algılanan kullanım kolaylığı, algılanan fayda ve metaverse’e yönelik davranışsal tutumu olumlu etkilemektedir. Ek olarak algılanan fayda, metaverse’e yönelik davranışsal tutumu olumlu etkilerken, metaverse’e yönelik davranışsal tutum ve sosyal etki metaverse teknolojilerini kullanma niyetini olumlu etkilemektedir. Araştırma bulgularının, metaverse pazarlaması literatürünü genişleterek pazarlama uygulayıcılarına yol göstermesi hedeflenmektedir.Article Citation Count: 0The Plicator Procedure is an Alternative for the Treatment of Gastroesophageal Reflux Disease(2024) Eminoğlu, LeventObjective: Endoscopic full-thickness plication of the gastric cardia using the Plicator is shown to be effective for the treatment of symptomatic gastroesophageal reflux disease (GERD). This retrospective study aimed to evaluate the Plicator procedure as an alternative to surgery. Materials and Methods: Patients who had at least one typical reflux symptom after 6 months of PPI therapy, who were observed to have reflux findings endoscopically (LA A or B and no Barrett’s metaplasia), with pathologic acid exposure in pHmetry results, hiatal hernia of <2 cm and Hill grade II and III, older than 18 years and not pregnant were included. The Plicator procedure was done endoscopically. Patients were controlled endoscopically and with pHmetry (if required) after 2 months and 1 year. Results: The 12-month follow-up assessment was completed in 185 patients. 120 patients (65% of patients) had no reflux symptoms or endoscopic findings. 33 patients were operated on for reflux disease. Conclusion: This is the largest published report of the Plicator procedure used for reflux patients as an alternative to surgery and 65% success rate is seen after one year. This procedure is a valid alternative for reflux patients who are unresponsive to PPIs, do not want to use long-term PPI medication due to symptom recurrence or opt for surgeryArticle Citation Count: 0Metabolik Sendromun Yeni Bir Klinik Belirleyicisi: Vasküler Risk Yaşı(2024) Akgün, Didar Elif; Güvenç, Rengin Çetin; Sayılan, Samet; Şafak, Özgen; Naser, AbdulrahmanAmaç: Metabolik sendrom (MetS) varlığı diabetes mellitus (DM) ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalık (ASKVH) oluşumunu tetikler. MetS gelişimi açısından yüksek risk altında olan bireylerin öngörülmesi önemlidir. Vasküler risk yaşı (VRA) kardiyovasküler riskin klinik bir göstergesidir. Bu çalışmada, VRA’nın MetS'nin bir göstergesi olup olmadığını tespit etmeyi amaçladık. Yöntem: Çalışmaya daha önce ASKVH ve DM tanısı olmayan 169 kişi (96 kadın, 73 erkek, yaşları 40-83) dahil edildi. ATP III-2005 ve IDF-2009 kriterleri aracılığıyla MetS tanısı koyuldu. SCORE2/SCORE2-OP 10 yıllık ölümcül KVH riski ve VRA tüm katılımcılar için hesaplandı. Bulgular: ATP III kriterlerine göre MetS sıklığı tüm popülasyonda %40,2, kadınlarda %39,6 ve erkeklerde %41,1 olarak saptanırken, IDF- 2009 kriterlerine göre tüm popülasyonda %47,9, kadınlarda %43,8 ve erkeklerde 53,4 olarak saptandı. VRA MetS saptanan bireylerde MetS saptanmayan bireylere göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0,001). Ayrıca VRA ile tüm MetS komponentleri arasında ilişki saptandı (WC, r=0,194, p=0,011; SBP, r=0,434, p<0,001; BDP, r=0,262, p=0,001; total-C, r=0,223, p=0,003; yüksek yoğunluklu lipoprotein-C, r=-0,307, p<0,001; TG, r=0,324, p<0,001; ve FPG, r=0,196, p=0,011). Eğri altında kalan (AUC)- ROC analizinde VRA’nın MetS’nin güçlü bir öngörücüsü olduğu görüldü [AUC=0,658, %95 güven aralığı (CI)=0,576-0,740; for a cut-off of 54,0 yaş, Youden indeks=0,19, sensitivite=%75,0, and spesifik %45,0], and logistic regresyon (olasılık oranı: 1,086, p=0,041, %95, CI=1,003-1,175). Sonuç: VRA, MetS’ninn önemli ve bağımsız bir belirleyicisidir ve klinik amaçlarla düşünülebilir.Article Citation Count: 0Yüksek Enflasyon Dönemlerinde BIST Sektörel Endekslerinin Dalgalanmaları: Markov Rejim Switching Analizi(2024) Münyas, Turgay; Koç, Havva; Uluslararası Finans / International FinanceEnflasyonun yüksek seyrettiği dönemler genellikle finansal piyasalarda belirsizliğe ve risklere neden olmaktadır. Türkiye’de 2017-2023 dönemi, ekonomik ve finansal dalgalanmaların sıklıkla yaşandığı bir zaman dilimini kapsamaktadır. Bu dönemde enflasyonun yüksek seyretmesi, ülkede birçok sektörü etkilemiş ve finansal piyasalarda belirgin volatilite yaratmıştır. BIST sektör endeksleri de bu ekonomik ortamdan etkilenmiş ve farklı volatil performans sergilemiştir. Özellikle enerji, gıda ve içecek gibi sektörler genellikle enflasyondan daha fazla etkilenirken, hizmet ve teknoloji gibi sektörler, ekonomik dalgalanmalara daha esnek bir şekilde adapte olmuştur. Bu çalışmada BIST Sektör Endekslerinden: Gıda ve İçecek, Elektrik, Turizm ve Teknoloji endekslerinin zaman içerisinde (2017-2023) izlediği seyri yani yüksek ve düşük getirili dönemleri incelemek amacıyla tek değişkenli Markov Regime Switching (MRS) modeli tahmin edilmiştir. Bulgulara göre, Gıda ve İçecek endeksinin belirli bir piyasa rejiminde uzun süre kararlılık gösterildiği ve bu rejime geçildiğinde kalma olasılığının yüksek olduğu görülmektedir. Elektrik endeksi için, endeksin belirli bir piyasa rejiminde uzun süre kalma eğiliminde olduğu ve piyasadaki değişikliklere hızlı uyum sağlayabildiği anlaşılmaktadır. Yüksek enflasyon dönemlerinde BIST-Turizm Endeksi'nde uzun süreli kararlılık gözlenmiş ve düşük volatilite dönemi geniş bir zaman dilimini kapsamıştır. Bu durum, turizm sektörünün ekonomik belirsizliklere karşı direnç gösterdiğini ve uzun vadeli planlamalara daha uygun olduğunu göstermektedir. BIST-Teknoloji Endeksi için, belirli bir piyasa rejiminde uzun süre kararlılık gösterildiği ve düşük volatilite döneminin neredeyse yüksek volatilite dönemi kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Bu durum, teknoloji sektörünün ekonomik belirsizliklere karşı direnç gösterdiğini ve uzun vadeli istikrarını koruduğunu göstermektedir. Bu çalışmanın literatüre katkısı, yüksek enflasyon dönemlerinde BIST sektör endekslerinin dalgalanmalarını analiz etmek amacıyla sektörlere özgü uzun vadeli kararlılık ve volatilite özelliklerini ortaya koymasıdır. Yatırımcılara sektörler arasındaki farklı performans özellikleri hakkında önemli bilgiler sağlayarak daha etkili stratejiler oluşturmalarına olanak sunmaktadır.