TR Dizin İndeksli Yayınlar / TR Dizin Indexed Publications Collection
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/20
Browse
Browsing TR Dizin İndeksli Yayınlar / TR Dizin Indexed Publications Collection by WoS Q "N/A"
Now showing 1 - 20 of 36
- Results Per Page
- Sort Options
Article Analyzing the Cooperation Between Azerbaijan Naval Forces and Türkiye: Strategic, Operational, and Diplomatic Aspects(2024) Çora, Hakan; Gürson, Alı Poyraz; Mikail, Elnur Hasan; Çora, Ali NazmiThis study investigates the historical context and strategic evolution of the naval cooperation between Azerbaijan and Türkiye, highlighting its roots in the early years of Azerbaijan's independence following the dissolution of the Soviet Union. As both nations embarked on building and modernizing their naval capabilities, their partnership became a cornerstone of regional security in the Caspian and Black Seas. The study emphasizes how this cooperation has grown from initial diplomatic ties into a robust military alliance, driven by shared strategic interests and mutual security concerns. The analysis delves into the strategic significance of this partnership, focusing on its role in enhancing the stability of a geopolitically sensitive region. The Caspian Sea, with its vast energy resources, and the Black Sea, a critical maritime zone, both play pivotal roles in regional dynamics. By fostering cooperation in these areas, Azerbaijan and Türkiye not only strengthen their own defense capabilities but also contribute to broader regional security frameworks. Operationally, the collaboration between the two nations' naval forces is characterized by joint exercises, training programs, and the establishment of information-sharing mechanisms. These efforts are designed to improve the interoperability of their naval forces, allowing them to respond more effectively to potential security threats. The study also outlines key areas for future collaboration, including maritime domain awareness, counterterrorism operations, and humanitarian assistance, which could further enhance the strategic partnership. By providing a nuanced and multidimensional analysis, this study aims to offer a comprehensive understanding of the Azerbaijan-Türkiye naval cooperation. It explores the implications of this partnership for regional stability, security, and the balance of power, as well as its potential to influence future maritime and geopolitical developments in the wider region.Article Borçlunun Barter Sistemindeki Hak ve Alacaklarının Haczi(2024) Topak, SüleymanTicari ilişkileri olumsuz etkileyen nakit sıkıntısı ve ekonomik kriz, farklı çözüm yöntemlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Barter sistemi de nakde ihtiyaç duyulmadan sürekliliği sağlamaya yönelik farklı bir ödeme yöntemi olarak kabul edilmiş ve dünya ça- pında uygulanmaya başlamıştır. Parasız ticaret anlayışının hakim ol- duğu barter sistemi, kendine özgü yapıya ve kurallara sahiptir. Bu sistem içerisinde gerçekleşen hukuki işlemlerde resmi para kullanıl- mamakla birlikte sisteme özgü bir değer ve ödeme aracı olarak barter parası uygulaması mevcuttur. Bu yönüyle barter sisteminde oluşan alacaklar, nakit karşılığı olmasa da haczi kabil bir malvarlığı değeri oluşturmaktadır. Bu çalışmada borçlunun barter sisteminde bulunan hak ve alacaklarının haczi, icra hukuku hükümleri gereği farklı yönle- riyle incelenmeye çalışılmıştır.Article Cephe Kaplama Malzemesi Olarak Alüminyum ve St37 Çelik Metallerinin Tercih Kriterleri(2024) Karacan, Sena; Yardımlı, SeyhanGünümüzde teknoloji ve bilim alanındaki gelişmenin en gözle görülür alanlarından bir tanesi de yapı malzemeleri teknolojileridir. İnşaat sektörüne her gün yeni bir yapı malzemesi, alternatifi ve farklı kalitelerde ürün geliştirilerek sunulmaktadır. Mimari yapıların uygulamalarında st37 olarak adlandırdığımız çelik gibi demirli içerikli metallerin yanı sıra bakır, alüminyum, çinko, titanyum, gibi demir dışı metaller veya bu metallerin alaşımları kullanılmaktadır. Bu çalışmada, Yukarıda sözü edilen metal örneklerinden alüminyum metali ve alaşımları ile st37 çelik metalinin cephe malzemesi olarak kullanılmasında tercih kriterlerinin karşılaştırmalı analizleri incelenmiştir. Alüminyum alaşımlarından cephe kaplaması için en sık tercih edilen 1050, 5005 ve 5754 kalite alaşımlara sahip cepheler, st37 olarak adlandırılan karbon çelik cepheler ile karşılaştırılmıştır. Tercih kriterleri üzerine düşünüldüğünde alüminyum ve alaşımlarının genellikle hafiflik, korozyon direnci ve enerji verimliliği tercihinin yüksek olduğu alanlarındaki performansı için uygun bulunduğu, st37 çeliğinin ise içeriği nedeni ile yapısal dayanıklılık ve yüksek sıcaklık, düşük maliyet beklentilerini karşıladığı uygulamalarda kullanıldığı tespit edilmiştir.Article Comparison of Perioperative Outcomes and Urethral Complications Between Using 24-French and 26-French Resectoscope Sheaths in Holmium Laser Enucleation of the Prostate(Galenos Yayıncılık, 2022) Yildiz, Ali; Akdemir, Serkan; Anil, Hakan; Guzel, Ahmet; Arslan, MuratAim: Although the 26F resectoscope is frequently used in transurethral prostatectomy, there are some concerns with high-caliber shafts. We compared 24F and 26F resectoscope used for Holmium Laser Enucleation of the Prostate (HoLEP) in terms of effects on postoperative urethral complications and perioperative outcomes. Methods: Data from patients undergoing HoLEP from 2017 to 2021 was retrospectively analyzed. All surgeries were completed by a single surgeon. The patients were divided into one of two groups according to the resectoscope diameter (24F or 26F). All patients were followed up for urethral complications for 12 months. Perioperative outcomes and urethral complications were compared between the groups. Results: The study included 301 patients. The mean age of patients was 68.5 +/- 8.3 and 69.1 +/- 8.6 for the 26F group (n=180) and the 24F group (n=121), respectively (p=0.608). A total of seven in the 26F group (3.8%) and 3 patients in the 24F group (2.4%) had postoperative urethral stricture (US) (p=0.503). Besides, 2 patients (26F) and 1 patient (24F) had postoperative bladder neck contracture (BNC) (p=0.807). The operation efficiency was 1.25 g/min in the 26F group and 1.17 g/min in the 24F group (p=0.005). Conclusion: The use of 24F or 26F RS was not shown to cause statistically significant differences in the incidence of US and BNC during the 12-month follow-up. The use of the 24F RS significantly reduces surgical and morcellation efficiency.Article Do External Female Genital Measurements Affect Genital Perception and Sexual Function and Orgasm(Galenos Yayıncılık, 2020) Kaya, Aski Ellibes; Dogan, Ozan; Yassa, Murat; Basbug, Alper; Ozcan, Canan; Caliskan, ErayObjective: To provide baseline data for the anatomy of the external female genitalia and to investigate the correlation between those measurements and sexual function and genital perception. Materials and Methods: This prospective cohort study consisted of 208 healthy premenopausal women. The Female Sexual Function index (FSFI) and the Female Genital Self-image scale (FGSIS) questionnaires were administered. Participants were divided into two groups according to their female sexual dysfunction (FSD) status. External genital measurements and anterior and posterior vaginal length were measured. Results: The external female genital measurements were (cm, mean +/- standard deviation): clitoral prepuce length 2.05 +/- 0.48; clitoral glans length 0.87 +/- 0.21; clitoral glans width 0.60 +/- 0.15; clitoris to urethra 2.24 +/- 0.55; anterior fornix depth 7.75 +/- 0.92; posterior fornix depth 9.25 +/- 0.75; labia minora width, right 2.12 +/- 0.86, left 2.20 +/- 0.96. A weak negative correlation was found between total FGSIS scores and clitoral prepuce length (p=0.01, r=-0.17), whereas a weak positive correlation was seen between total FGSIS scores and anterior-posterior vaginal lengths (p=0.04, r=0.13; p=0.02, r=0.15, respectively). No statistically significant difference was found between the genital measurements of participants with FSD (n=82, 39.4%) and those without FSD (n=126, 60.6%), and the total FSFI scores and orgasm subdomain scores. Conclusion: The female genital measurements were found to be distributed over a wide range. Although the relationship between genital measurements and genital perception varied, no significant relationship was found between genital measurements and sexual functions or orgasm. These findings suggest that a more cautious approach should be taken towards genital surgeries for cosmetic purposes.Review Duchenne Musküler Distrofi ve Elektrik Stimülasyonu(2022) Yener, Büşra; Alıkma, Ahmet Faruk; Gündüz, Didem; Zeren, Hasan; Kurban, Kader; Akdıkan, Melisa; Saldıran, Tülay ÇevikDuchenne Musküler Distrofi (DMD), X kromozomuna bağlı resesif geçiş gösteren ve yaklaşık 1/3600-6000 canlı erkek doğum prevelansı olan genetik bir hastalıktır. DMD esas olarak erkek çocukları etkileyen, ilerleyici kas zayıflığı ile karakterize, kadınların taşıyıcı olup genellikle asemptomatik veya hafif belirti gösterdiği çocukluk çağında en sık görülen musküler distrofi tipidir. Tedavi konusunda günümüzde güncel klinik araştırmalar ile büyük bir yol kat edilmiş olsa da hastalığı tamamen tedavi eden herhangi bir yöntem henüz bildirilmemiştir. Nöromusküler hastalıklarda fizyoterapi ve rehabilitasyon programı kapsamında elektrik stimülasyonu kullanılmaktadır fakat genetik defektin varlığı ve uygulamalar sonrası oluşabilecek yorgunluk ve dejenerasyon konusunda literatürde az sayıda çalışma ve farklı görüşler bulunmaktadır. Bu derlemenin amacı DMD ve elektrik stimülasyonuyla ilgili yapılan çalışmaları bir araya getirmektir.Article The Effectiveness of Whole Body Magnetic Resonance Imaging Used in Health Screening Programs in Early Stage Cancer Diagnosis(2024) Doğan, Demet; Gökçe, KağanObjective: We aim to present the findings and effectiveness of Whole Body Magnetic Resonance Imaging (WBMRI), which we use in the Health Screening Program (HSP) to diagnose cancer in early stage. Methods: This retrospective study was conducted between January 2017-February 2023. 393 individuals, between the ages of 18 and 85, who underwent WBMRI for HSP purposes, were included. The mean age was 50. Results: Malignancy suspicious lesions were observed in the head/neck region in 25 cases. Additional Magnetic Resonance (MRI) and Ultrasound (US) were performed. Mediastinal pathology was observed in 23 cases, and non-mediastinal thoracic pathologies were detected in 15. Therefore thorax Computed Tomography (CT), mammography, and breast US were performed. Benign lesions were observed in the liver in 44 cases, and US was performed. Malignancy-suspicious lesions in the liver were observed in 4, and dynamic abdominal MRI was performed. Cholelithiasis was observed in 16, and confirmed by US. The most common renal findings were; cysts and pelvicalyceal ectasia. Adrenal adenoma was observed in 5 cases. Two of the females had suspicion of gynecological malignancy. Massive diffuse concentric wall thickening was observed in the sigmoid colon, and colonoscopy was performed on one male. Musculoskeletal benign lesions were detected in 99 cases, and malignancy-suspicious lesions were detected in 35. Additional examinations such as US, CT, MRI, PET-CT, scintigraphy, and colonoscopy were performed on 172 cases. Malignancy was detected in 11 cases (2.8%). Conclusion: WBMRI is a radiation-free, non-invasive, short-term examination method. WBMRI is beneficial in diagnosing early-stage cancer.Article Examining The Relationship Between Compassion Fatigue And Caring Behaviors In Nurses: A Cross-sectional Study(Association of Executive Nurses, 2024) Aslan, Z.T.; Baykara Mat, S.T.Aim: The study aimed to examine the relationship between compassion fatigue and caring behaviors in nurses. Method: The population of the cross-sectional design research consists of nurses serving in three hospitals affiliated with the Ministry of Health in Istanbul between 01.12.2022 and 01.12.2023 (N: 1,620). The study was conducted with 346 nurses who volunteered to participate in the research (n: 346). Personal and Professional Information, Compassion Fatigue-Brief Scale, and Caring Behaviors Scale-30 were used. Descriptive statistics, independent groups t test, one-way ANOVA tests and Pearson correlation analysis were used to analyze the data. Results: It was determined that 78.6% of the participants were women, the average age was 27.97 and the weekly working hours were 47.22. It was observed that 83.5% of the participants worked in shifts, 33.5% were dissatisfied with working in the institution and 13.0% were dissatisfied with working in the unit. The compassion fatigue scale score was found to be 60.62 (23.26), and the caring behaviors scale score was 159.37 (20.69). It was determined that female participants and those who were dissatisfied with their field of work had high compassion fatigue scores, and those who were satisfied had high care behavior scores (p<0.05). There was no statistically significant relationship between compassion fatigue and caring behaviors scale and subscale scores. It was observed that there was a positive significant relationship between weekly working hours and compassion fatigue and caring behaviors scale scores (p<0.05). Conclusion: It was revealed that nurses' compassion fatigue was at a moderate level, and women and those who were dissatisfied with the unit they worked in experienced high compassion fatigue. Weekly working hours were found to be effective on compassion fatigue and caring behaviors. It is recommended to improve working environments in order to improve the quality of care. © 2024 The Authors. Published by Association of Nurse Managers.Article Factors Associated With Post-Covid Syndrome Three Months After Covid-19(2024) Açık, Hasan; Açık, GülenObjective: Post-COVID Syndrome has been defined as a syndrome with chronic fatigue and psychiatric problems continue after COVID-19. In this study, it was aimed to evaluate patients' health-related quality of life standards 3 months after COVID-19 diagnosis. Method: In this study, the psychosocial status and quality of life standards of patients, who were older than 18 years old and followed up due to COVID-19 in the outpatient clinic, ward, or intensive care unit of a university hospital, were assesed by the short form-36 scoring system. Results: Of 67 patients, 57 were followed up and treated at home, nine were admitted to the ward, and one was admitted to the the intensive care unit. Short form-36 test scores of women patients, patients aged over 65, had at least one comorbid disease, and inpatient treatments during acute infection were found to be statistically significantly lower. Conclusion: Gender, advanced age, presence of comorbidity, and history of hospitalization were determined as risk factors for Post-COVID Syndrome.Article Fizyoterapistlerin Kişi Örgüt Uyumu ve Tükenmişliklerinin İşten Ayrılma Niyetine Etkisi: Ankara İli Kamu Hastaneleri Örneği(2022) Atıcı, Emine; Danayiyen, Aysun; Bal, Merve EmineBu çalışma Ankara İli Kamu Hastanelerinde görev yapan fizyoterapistlerin kişi-örgüt uyumu ve tükenmişliklerinin işten ayrılma niyeti üzerine olan etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Çalışmanın evrenini Ankara İli merkez ilçelerinde yer alan ve İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı 11 Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7 Devlet Hastanesi ve 1 Ankara Şehir Hastanesinde görev yapmakta olan 251 fizyoterapist oluşturmaktadır. Çalışmaya 152 kişi dahil edildi. Çalışmada, literatürde yer alan sınanmış ölçekler tercih edilerek, fizyoterapistlerin kişi-örgüt uyumu, tükenmişlikleri ve işten ayrılma niyetlerini ölçmek üzere anket formu kullanılmıştır. Ölçekler likert tipi ölçek olup beşli derecelendirilmiştir. Araştırmada katılımcıların duygusal tükenme, kişi-örgüt uyumu, işten ayrılma niyetinin orta seviyede, duyarsızlaşma düzeylerinin düşük seviyede, kişisel başarı tükenmişlik düzeyinin ise yüksek seviyede olduğu tespit edilmiştir. Tükenmişlik ile kişi-örgüt uyumu arasında negatif ve anlamlı ilişki olduğu (r=-0,501, p=0,000) tükenmişlik ile işten ayrılma niyeti arasında pozitif ve anlamlı ilişki olduğu (r=0,503, p=0,000) bulunmuştur. Katılımcıların mesleki tükenmişlik düzeylerinin işten ayrılma niyeti üzerine etkisine ilişkin çoklu doğrusal regresyon analizi sonuçlarına göre tükenmişlik düzeyinin işten ayrılma niyetinin üzerinde %25,9 etkisi olduğu ve bu etkinin istatistiksel açıdan anlamlı olduğu tespit edildi (r2=,259; p<0,01). Katılımcıların kişi-örgüt uyumu düzeylerinin işten ayrılma niyeti üzerine etkisine ilişkin basit doğrusal regresyon analizi sonuçlarına göre kişi-örgüt uyumu düzeyinin işten ayrılma niyetinin üzerinde %14,3 etkisi olduğu ve bu etkinin istatistiksel açıdan anlamlı olduğu tespit edildi (r2=,143; p<0,01). Buna bağlı olarak fizyoterapistlerin mesleki tükenmişlik düzeylerini en aza indirmeye yönelik uygulamalar yürütülebilir.Article Human Papilloma Virus Frequency and Genotypes; Evaluation of the 4879 Screenings Made With Polymerase Chain Reaction and Chip Array Between 2001 and 2019 in Istanbul(Kare Publ, 2021) Vural, Gurcan; Polat, NedimObjectives: The aim of this study is the documentation of human papilloma virus (HPV) frequency and types seen in the city of Istanbul, Turkey, as well as evaluation of the relationship between these subtypes and cytological and pathological diagnoses. Methods: 4879 cases were studied in our molecular pathology department between 2001 and 2019 in Istanbul. Between 2001 and 2010, 1692 cases were screened for HPV 6, 11, 16, 18, 31, and 33 by conventional hybridization and polymerase chain reaction (PCR). Since 2011, up to 49 HPV typing has been performed for 3187 cases with chip array. The cases were referred to the pathology center and the hospital pathology department by clinicians for screening before HPV vaccination and on the observation of precancerous changes and koilocyts in cytological-histopathological evaluations. Results: In this study, the frequency of HPV was found to be 10.8% (527 HPV-positive cases). Among these, 348 cases were high-risk groups, whether or not they were previously associated with a low-risk group. When we look at the distribution of the cases according to the high-risk HPV types, HPV 16 is the most common type. The frequencies of occurrence of other HPV types are as following: HPV-16: 41.7%, HPV-31: 11.7%, HPV-52: 7.9%, HPV-51: 7.1%, HPV-33: 6.9%, HPV-45: 6.5%, HPV-18: 6.3%, HPV-39: 6.1%, and HPV-58: 5.8%. It was further found that multiple infections were 28% of high grade squamous intraepithelial lesion cases. HPV frequency was 38% and 72%, respectively, in cases with cytologically or histopathological precancerous, low-grade squamous intraepithelial lesion, and HSIL changes. As a final note, HPV was detected in 9 of 10 cases with cervical cancer (90%). Only 1 adenocarcinoma case detected in the series was a double infection with HPV types 18 and 45. Conclusion: HPV 16 was the most common type found in this study. It is followed by types 31, 52, 51, 33, 45, 18, 39, and 58, respectively. The most common association observed in double infections was between HPV 16 and 58. It was also observed that the incidence of HPV in the city of Istanbul, Turkey, was similar to other developed countries. As a final note, in addition to screening tests, PCR and chip array studies should be conducted and the community should be informed about preventive medicine and the importance of condom use.Other İnme Hastalarında Manuel Terapinin Solunum Fonksiyonları ve Solunum Kas Kuvveti Üzerindeki Anlık Etkisi(Turkey Assoc Physiotherapists, 2024) Atıcı, Emıne; Gül, Kenan; Kardeş, Kübra; Tütüneken, Yunus Emre; Elbaşı, Nurgül; Cirak, Yasemin BuranAmaç: Manuel terapinin (MT) faydaları bilinmesine rağmen inme hastalarında etkisi ile ilgili çalışmalar sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı, inme hastalarında MT'nin solunum fonksiyonu ve solunum kas kuvveti üzerindeki ani etkilerini araştırmaktır. Yöntem: Çalişmaya kırk yedi hasta (33 erkek, 14 kadın) dahil edildi ve katılımcılar randomize olarak MT grubuna (n = 31) ve kontrol grubuna (n = 16) ayrıldı. Tüm katılımcıların, başlangıçta solunum fonksiyonu ve solunum kas testi değerlendirildi ve ardından girişim öncesi 10 dakika boyunca sırtüstü dinlendiler. Girişimden hemen sonra solunum testleri tekrarlandı. Testler şunları içeriyordu: maksimum inspiratuar basınç (MIP) ve maksimum ekspiratuar basınç (MEP), zorlu vital kapasite (FVC), 1. saniyedeki zorlu ekspiratuar hacim (FEV1), FEV1/FVC ve tepe ekspiratuar akış (PEF). Sonuçlar: Grup içi karşılaştırmalarda MT grubunda ölçülen tüm parametrelerde anlamlı iyileşme gözlenirken (p<0,05), kontrol grubunda ise FEV1 ve FEV1/FVC değerleri dışında anlamlı değişiklik görülmedi(p>0,05). Gruplar arası karşılaştırmalarda FEV1, FEV1/FVC, PEF ve MEP değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu(p<0,05). Tartışma: Bu çalışma, manuel tedavinin inmeli hastalarda solunum fonksiyonu ve solunum kas kuvveti üzerinde anlık olumlu etkisi olduğunu göstermektedir.Article Kalkınma İktisadı Ekseninde Yoksulluk Riski ve Savunma Harcamaları İlişkisi: Türkiye ve Seçili Oecd Ülkeleri İçin Panel Veri Analizi(2024) Has, Banu; Çınar, SinanAmaç: Ülkeler dış tehditlere karşı caydırıcı politikalar izlemek ve ulusal egemenliği sürdürmek amacıyla savunma harcamalarına önem vermektedir. Bu yüzden, savunma sektörü talep yaratıcı bir alan olması sebebiyle kapitalist sistemin vazgeçilmez bir kar odağı haline gelmiştir. Böylece, savunma harcamalarının artırılması için nitelikli beşeri sermaye oluşumunu destekleyen eğitim ve sağlık gibi alanlara aktarılacak kaynakların bir kısmından ödün verilmektedir. Bu sorunun kalkınma iktisadı ekseninde negatif dışsallıklara neden olarak yoksulluk riskini tetiklediği varsayılmaktadır. Çalışmanın amacı, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 19 OECD ülkesi bazında yoksulluk ve savunma harcamaları arasında bir ilişki olup olmadığını incelemektir. Tasarım/ Yöntem: Çalışmada herhangi bir sahte regresyon oluşma ihtimaline karşın Levin, Lin ve Chu (2002), ADF Fisher (Maddala ve Wu, 1999) ve Im, Pesaran ve Shin (2003) panel birim kök testi uygulamaları yapılmıştır. Diğer taraftan, veri setinde zaman boyutunun kısa olması ve değişkenlerin de düzey değerlerde durağan çıkması nedeniyle sabit etkiler modeli ve tesadüfi etkiler modeli aracılığıyla tahminlemeler yapılarak analizler gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Çalışmada, yoksulluk riski bağımlı değişken, savunma harcamaları ve kamu eğitim harcamaları ise bağımsız değişkenler olarak ele alınmıştır. Sonuçlar, kamu eğitim harcamalarının yoksulluk riskini azalttığını; savunma harcamalarının ise yoksulluk riskini artırdığını ortaya koymuştur. Sınırlılıklar: Çalışmanın 2006-2021 yıllarını kapsayan bir çalışma olması yoksulluk riskini üzerinde iki değişkenin etkisinin ölçülmesi modelin sınırlılıklarıdır. Özgünlük/ Değer: Çalışma, yoksulluk ve savunma harcamaları arasındaki ilişkiyi bir ekonometrik model aracılığıyla OECD ülkeleri kapsamında incelemesi yönünden literatüre katkı sağlamaktadır.Review Karaciğer Transplantasyonu ve Tıbbi Beslenme Tedavisi(2022) Aydın, Ayça; Çelik, Zehra MargotDünyada ve ülkemizde böbrekten sonra transplantasyonu en sık yapılan solid organ karaciğerdir. Vücuttaki en büyük ve en önemli metabolik organ karaciğer olduğu için yetersizliğinde vücutta pek çok metabolik yolak aksamaktadır. Son dönem karaciğer yetmezliği (SDKY) görülen hastalarda insülin direnci ve glikoz intoleransı gelişebilmektedir. Karaciğer transplantasyonuna hazırlanan hastaların ameliyat öncesi süreçte ameliyatın risklerinin en aza indirilmesi ve ameliyattan sonraki süreçte komplikasyonların önlenmesi için beslenme müdahalesi tedavinin önemli bir parçasıdır. Bu makalede, literatürde bulunan karaciğer transplantasyonu öncesi ve sonrası beslenme yaklaşımlarıyla ilgili yayınlar derlenmiştir.Article Karayollarında Kullanılan Otonom Araçlardan Doğan Cezai Sorumluluk Sorunu(2023) Özalp, FarukYapay zekâ dünyasında yaşanan şaşırtıcı gelişmelere pa- ralel olarak otomasyon teknolojisinin gelişmesiyle sürücüsüz araçlar olarak nitelenen otonom araçları yaygınlaşmakta ve bu araçların halka açık yerlerde kullanımı artmaktadır. Otonom araçların artma- sı sonucu bu araçların karıştığı trafik kazaları meydana gelmekte ve cezai sorumluluk konusunda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu bağ- lamda çalışmamızda da öncelikli olarak yapay zekâ kavramı, yapay zekâ ürünü olan otonom araç tanımı ve sınıflandırması hakkında bil- gi vererek otonom araçlarla ilgili Türk ve yabancı hukukta yer alan düzenlemelere yer verdik. Ardında otonom araçlardan doğan cezai sorumluk sorunu üzerinde durarak, otonom araçların suçun süjesi olup olmaması ve bu kapsamda cezalandırılıp cezalandırılmayacağı sorununu tartıştık. Akabinde otonom araç sürücülerin, yazılımcıların ve üreticilerin trafik kazası sonucu meydana gelen olumsuz netice- den doğan taksir ve kast sorumluluklarına değindikten sonra sonuç bölümüyle genel değerlendirmemizi yapıp çalışmamızı tamamladık.Article Koarktasyonun Cerrahi Tamiri Sonrası Gelişen Geç Başlangıçlı Psödoanevrizmalarda Hibrit Tedavi(2024) Karakoç, Ayşe Zehra; Akbulut, Mustafa; Ak, Adnan; Tuncer, Mehmet AltuğAort koarktasyonu onarımı geçiren hastaların %5 ila %12'sinde, koarktasyonun ilk kez teşhis edildiği yönteme bağlı olarak değişen insidanslarla, geç torakal psödoanevrizmalar gelişebilir. Bu makalede iki hasta sunulmuştur. İlki,35 yaşında bir erkekti ve koarktasyon onarımı sonrası geç dönemde ortaya çıkan 6,5×7,5 cm boyutlarında sakküler psödoanevrizmaya sahipti. Bu psödoanevrizma, aort arkında bulunan ve sol ortak karotis arteri de içermekteydi. Cerrahi ekibi tarafından işlem odasında sol karotid-subklavyen bypass gibi bir hibrit onarım ve ardından anjiyografi odasında TEVAR gerçekleştirildi. İkinci hasta, 30 yaşında bir erkekti ve sol subklavyen arter bitiminden orijinlenen 6,2×7,2 cm boyutlarında bir desendan aort anevrizmasına sahipti. Bu hasta, aort koarktasyonu teşhisi almış ve 14 yıl önce açık cerrahi onarım geçirmişti. Cerrahi prosedür, önce sağ aksiller arterin incelenmesi ile başladı, ardından median sternotomi uygulandı. Supraaortik dalların her biri hazırlandı. Aort kapak biküspit ve normofonksiyoneldi. Anevrizma, aort köküne kadar rezekte edildi, ardından 28 numara Dacron greft kullanılarak proksimal anastomoz gerçekleştirildi. Daha sonra kros klemp brakiyosefalik artere yerleştirildi ve donmuş fil hortumu prosedürü uygulandı. Sol subklavyen arter, ayrılmış greftin üzerine 10 numara Dacron greft kullanılarak anastomoze edildi. Hasta, kardiyopulmoner baypasstan sorunsuz bir şekilde çıkarıldı ve 2 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 2 hafta sonra taburcu edildi. Her iki vakada da kombine hibrit tedaviler başarıyla tamamlanmıştır. Her ne kadar prosedürel zorluklar olsa da preoperatif cerrahi ekip tarafından detaylı değerlendirme ile bu iki yaklaşımın da geç başlangıçlı psödoanevrizma tamirinde başarılı ve güvenli olabileceği gösterilmiştir.Article Kronik Venöz Yetmezliği Olan Hastalarda Fiziksel Aktivite: Hastalık Şiddeti, Ağrı, Yorgunluk ve Fonksiyonellik ile İlişkisi(Turkey Assoc Physiotherapists, 2024) Aydın, Gamze; Çiftçi, Ebru Aloğlu; Atıcı, Emıne; Akgol, Ahmet Cuneyt; Tuncer, Mehmet AltuğAmaç: Kronik venöz yetmezlik (KVY), venöz kanın kalbe dönüşünü bozan çeşitli faktörlerin neden olduğu, venöz sistemin ilerleyici bir hastalığıdır. Çalışmanın amacı, KVY hastalarında fiziksel aktivite düzeyinin hastalık şiddeti, ağrı, yorgunluk ve fonksiyonellik ile ilişkisinin değerlendirilmesidir. Yöntem: Çalışmaya KVY' li toplam 105 hasta (%28,6’ı erkek, %71,4’ ü kadın, ortalama yaşları 44,91±10,74 yıl) alındı. Katılımcıların fiziksel aktivite düzeyi, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi-Kısa Formu (IPAQ-SF) ile; hastalık şiddeti, Venöz Klinik Şiddet Skoru (VKŞS) ile; istirahat, aktivite ve gece ağrılarının şiddeti Görsel Analog Skala (GAS) ile; yorgunluk düzeyi, Yorgunluk Şiddeti Ölçeği (FSS) ile; fonksiyonellik, Alt Ekstremite Fonksiyon Ölçeği (AEFÖ) ile değerlendirildi. Sonuçlar: IPAQ-SF-şiddetli ile VKŞS, GAS-dinlenme, GAS-aktivite, GAS-gece arasında negatif korelasyon bulundu (r:-0,818, p<0,001; r:-0,445, p:0,007; r:-0,392, p:0,020; r:-0,363, p:0,032, sırasıyla). IPAQ-SF-orta ile VKŞS ve GAS-aktivite arasında negatif korelasyon mevcuttu (r:-0,473, p:0,004; r:- 0,553, p:0,001, sırasıyla). Ayrıca IPAQ-SF toplam puanı ile VKŞS, GAS-dinlenme, GAS-aktivite arasında negatif, AEFÖ ile pozitif korelasyon vardı (r:-0,945, p<0,001; r:-0,368, p:0,030; r: -0,568, p<0,001; r:0,438, p:0,009, sırasıyla). Tartışma: KVY’li hastalarda artmış fiziksel aktivite düzeyi ile hastalık şiddeti, ağrı ve fonksiyonellik arasında ilişki olduğu görüldü.Article KÜRESEL EKONOMİ POLİTİKASI BELİRSİZLİĞİNİN FİNANSAL PİYASALAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ (YENİ SANAYİLEŞMİŞ ÜLKELER ÖRNEĞİ)(2024) Aydın, Gülden Kadooğlu; Münyas, TurgayEkonomik politika belirsizliği ve politik riskin bir çok makroekonomik değişken üzerinde etkileri söz konusudur. Bu değişkenlerin en önemlilerinden biri doğrudan yabancı yatırımlardır. Yabancı yatırımcılar, politika belirsizliğinin yüksek olduğu ekonomilere yatırım yapmaktan kaçınarak, yatırımlarını siyasi istikrarın olduğu ve ekonomide belirsizliğin olmadığı ekonomilere yönlendirmek istemektedirler. Bu çalışma, ekonomi politikası belirsizliğinin finansal piyasalar üzerindeki etkisini derinlemesine incelemiş ve kompleks ilişkileri aydınlatmıştır. Bulgular, ekonomi politikası belirsizliğinin borsa endeksi, tahvil faiz oranları, politika faiz oranları ve döviz kurları arasında uzun vadede kointegre ilişkilerinin mevcudiyetine işaret etmektedir. Ekonomi politikası belirsizliğindeki artışlar, borsa endeksini ve faiz oranlarını negatif bir şekilde etkileyerek düşüşe sebep olmaktadır, aksine döviz kurlarını ise artıran bir etkisi bulunmaktadır. Ekonomi politikası belirsizliğinin tüm bu finansal göstergeler arasından en çok politika faiz oranları üzerinde olumsuz yönde etkili olduğu da araştırmanın bir diğer bulgusu olarak yer almaktadır. Ayrıca, çalışmada ekonomi politikası belirsizliği ile diğer finansal göstergeler arasındaki nedensel ilişkilere de ilgi gösterilmiştir. Bu bağlamda, ekonomi politikası belirsizliği ve borsa endeksi ile ülkelerin döviz kurları arasında karşılıklı nedensel ilişkilerin gözlendiği saptanmıştır; ekonomi politikası belirsizliği ile politika faizi ve tahvil faizi arasında tek yönlü bir nedensel ilişki olduğu kaydedilmiştir. Bu sonuçlar, finansal modellemelerin daha hassas bir şekilde yapılandırılmasına katkı sağlamakta ve ekonomi politikası belirsizliğinin finansal piyasalar üzerindeki etkilerinin daha ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olmaktadırArticle Miyokard İnfarktüsü Geçiren Hastalarda Algılanan Stresin Yaşam Kalitesine Etkisi(2024) Çoban, İlkay; Yürügen, BirsenAmaç: Miyokard infarktüsü sık rastlanan ve mortalite oranı yüksek olan bir kalp hastalığıdır. MI geçiren hastalarda sosyal izolasyon, önceden geçirilmiş MI varlığı, bazı hastalarda diyabetes mellitusun eşlik etmesi gibi faktörler hastada stres yaratabilmektedir. MI sonrası algılanan stres ise hastaneye yatış sıklığının artmasına, sık kardiyak problemlerin görülmesine ve ikincil koruma programlarına adaptasyon güçlüğüne neden olabilmektedir. Bu nedenle algılan stres ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin bilinmesi önemlidir. Bu çalışmada MI geçiren hastalarda algılanan stresin yaşam kalitesine etkisini tespit etmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişkilendirici nitelikteki bu çalışmanın evrenini, İstanbul Kartal Koşuyolu Kalp Hastanesi Ocak–Haziran 2021 tarihleri arasında yetişkin polikliniğine başvuran MI tanısı almış tüm hastalar (n=506) oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini çalışmanın yapıldığı tarihlerde polikliniğe muayeneye pergelen 18 yaşından büyük, MI tanısı alan, herhangi bir iletişim sorunu olmayan, psikiyatrik tedavi almayan çalışmaya katılmayı kabul eden 300 hasta oluşturmuştur. Araştırma verileri anket tekniği ve Algılanan Stres Ölçeği-14 ve TR MI Boyutsal Değerlendirme Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Algılanan Stres Ölçeği-14 ile TR MI Boyutsal Değerlendirme Ölçeği arasında orta düzeyde pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r=0,656; p<0.01). MI tanısı almış hastaların algıladıkları stres düzeyi ile yaşam kalitesi düzeyleri arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu ve hastaların yaşam kalitesi arttıkça algıladıkları stres düzeyinin azaldığı ve hastaların yaşam kalitesi düzeylerinin %42,9’luk bölümünün algıladıkları stres düzeyinden etkilendiği saptanmıştır. Sonuç: Araştırmadan elde edilen veriler ışığında, algılanan stresin MI geçiren hastalarda yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkiye neden olduğu ve algılanan stres arttıkça hastaların yaşam kalitesinin azaldığı belirlendi.Article Monocyte To High-Density Lipoprotein Ratio: a Novel Inflammation Marker Related To Diabetic Retinopathy(Erciyes Univ Sch Medicine, 2020) Cakir, Isil; Arifoglu, Hasan Basri; Gunay, Nahide; Pangal, Emine; Sahin, Derya; Sert, Gokcen Alici; Duru, NecatiObjective: The most common microvascular complication of diabetes is diabetic retinopathy (DR). A new and recently emerged marker of oxidative stress and inflammation is monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio (MHR). Platelet to lymphocyte ratio (PLR) and neutrophil to lymphocyte ratio (NLR) have also been shown as they are biomarkers of systemic inflammation in various diseases. The present study aims to assess MHR, its predictive value and relations between other inflammation markers in DR patients. Materials and Methods: Sixty-eight patients with DR, fifty-four DM patients without DR and forty-two control subjects were included in this study. Complete blood count, lipoprotein and uric acid levels were recorded. MHR was calculated. Results: MHR, NLR and PLR were statistically significantly higher in DR group than DM without DR group (p=0.008, p=0.042, p=0.003, respectively). Then, receiver operating characteristic (ROC) curve analysis was performed and pointed that MHR predicted DR using a cut-off level of 0.0156 with 63% sensitivity and 76% specificity. Conclusion: In this study, we investigated MHR in DR patients and its relationship with other inflammatory markers, lipoproteins and uric acid. We suggested that an elevated admission of MHR may be of benefit to detect DR and to determine the CVD risk of these patients.