Okan University GCRIS Basic Database
Okan University GCRIS Basic Database, which is a part of Istanbul Okan University Research Ecosystem, is an Institutional repository at international standards that allows searching and discovering all research outputs.

Recent Submitted Publications
Satış ve İmalatta Çalışan Yetişkin Erkek Kuyumcu Çalışanlarının Kas-İskelet Sistemi Semptomlarının Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi
(2025) Manav, Muhammed Sefa; Akgöl, Ahmet Cüneyt
İşe bağlı kas-iskelet sistemi semptomları, tekrarlayan hareketler, statik duruşlar ve uygun olmayan çalışma koşulları nedeniyle birçok meslek grubunda yaygın olarak görülmektedir. Bu araştırma, satış ve imalat alanında çalışan yetişkin erkek kuyumcu çalışanlarının kas-iskelet sistemi semptomlarını karşılaştırmalı olarak incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma kesitsel tipte olup, yaşları 18 ile 60 arasında değişen toplam 108 yetişkin erkek kuyumcu çalışanı ile yürütülmüştür. Veriler, katılımcılara uygulanan Olgu Değerlendirme Formu, Genişletilmiş Nordic Kas İskelet Sistemi Anketi (GNKSA) ve REBA (Rapid Entire Body Assessment) yöntemi ile toplanmıştır. Bulgulara göre, satış alanında çalışanların en sık şikayet bildirdiği bölgeler sırasıyla ayak (%100), bel (%85) ve kalça/uyluk (%77) olarak bulunmuş, imalat alanında çalışanların ise en sık şikayet bildirdiği bölgeler sırasıyla boyun (%85), sırt (%73), omuz (%52), dirsek (%48) ve el bileği (%30) olarak bulunmuştur. Ayrıca REBA değerlendirmelerinde orta düzeyde ergonomik risk düzeyleri tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, mesleki ergonomi koşullarının iyileştirilmesinin kas-iskelet sistemi semptomlarını azaltmada önemli olduğunu göstermektedir. Bu çalışma, kuyumculuk sektöründe çalışan bireylerin kas-iskelet sistemi sağlığı açısından önemli riskler altında olduğunu ortaya koymakta ve iş sağlığı alanında geliştirilecek önleyici müdahalelere katkı sunmayı hedeflemektedir.
Düzenli Olarak Fitness Yapan Bireyler ile Sedanter Bireylerin Son Öğün Besin Zamanlaması Açısından Antropometrik Ölçümlerinin Değerlendirilmesi
(2025) Belli, Selis; Dumlupınar, Berrak
Bu araştırmada, düzenli olarak fitness yapan bireylerle sedanter bireylerin son öğün zamanlamaları bakımından farklılık gösterip göstermediği; bu farklılığın antropometrik ölçümler, vücut kompozisyonu ve yaşam tarzı faktörleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Çalışma kesitsel tarama modeliyle, bir fitness salonunda, 18-64 yaş aralığındaki, 92 düzenli fitness yapan ve 89 sedanter olmak üzere toplam 181 yetişkin erkek bireyde gerçekleştirilmiştir. Geç akşam son öğün saati belirlenip gruplandırma yapılarak son öğünün etkisi araştırılmıştır. Veri analizi için demografik özellikler, genel sağlık bilgileri, fiziksel aktivite özellikleri, antropometrik ölçümleri ile biyoelektrik empedans analizlerini içeren anket formu, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu, 3 günlük besin tüketim kaydı ve bunların yanında 3 günlük uyanma ve yatma saatleri kaydedilmiştir. Son öğün zamanı, vücut kompozisyonu üzerinde anlamlı etkiler yarattığını göstermiştir. Özellikle erken saatte akşam son öğünü tüketen bireylerde bel çevresi, vücut yağ oranı ve viseral yağ düzeyleri daha düşük bulunmuştur (p<0,05). Düzenli egzersiz yapan bireyler, sedanter bireylere göre daha yüksek toplam enerji alımı değerlerine sahiptir ve bu enerjiyi daha dengeli bir makrobesin dağılımı ile sağlamaktadır. Bu bireylerin özellikle protein oranı daha yüksek, yağ oranı daha düşüktür. Ayrıca düzenli fiziksel aktivite düzeyine sahip bireylerin hem daha erken saatlerde yemek yedikleri hem de daha yüksek kas kütlesi, daha düşük BKİ'ye sahip oldukları belirlenmiştir. Daha uzun süreli uykuya sahip bireylerin enerji alımlarının daha yüksek olduğu ve son öğünlerini daha erken saatlerde tüketme eğiliminde oldukları görülmüştür (p<0,05). Son öğünün zamanlaması, beslenme alışkanlığı olmadan öte, metabolik sağlık, vücut yağlanması ve genel yaşam kalitesi açısından da belirleyici bir unsurdur.
Üniversite Kampüslerinde Sosyal Sürdürülebilirlik Bağlamında Fiziksel Çevre Tasarımının Etkisi: İstanbul Okan Üniversitesi Örneği
(2025) Madakı, Dunama Sa’adat; Özsoy, Eda
Bu araştırma, üniversite kampüslerinde fiziksel mekân tasarımının öğrencilerin sosyal ve kültürel sürdürülebilirliğine olan etkisini incelemektedir. Çalışmanın ana odağı, İstanbul Okan Üniversitesi Tuzla Kampüsü'dür. Araştırma, kampüsün yapılı çevresinin öğrenciler arası sosyal etkileşimleri, kültürel alışverişi ve genel yaşam kalitesini nasıl etkilediğini değerlendirmektedir. Nitel araştırma yöntemleri, kullanıcı anketleri ve mimari analizlerin bir araya getirilmesiyle, sosyal ve kültürel sürdürülebilirliğin artırılmasına yönelik somut öneriler geliştirilmiştir. Çalışma kapsamında, kampüs planlamasında yer alması gereken başlıca fiziksel ve sosyal/kültürel tasarım kriterleri belirlenmiştir. Fiziksel kriterler arasında erişilebilirlik, işlevsellik, doğayla entegrasyon, güvenlik, esneklik ve teknolojik altyapı gibi unsurlar yer alırken; sosyal/kültürel kriterler olarak etkileşim alanlarının yeterliliği, kültürel temsil, aidiyet duygusu, çok kültürlülük ve sosyal güvenlik ön plana çıkmaktadır. Bulgular, mimari tasarımın sadece estetik değil, aynı zamanda öğrencilerin sosyal yaşamları ve kültürel etkileşimleri üzerinde derin etkileri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışma, eğitim kampüslerinin sürdürülebilirliğini artırmak amacıyla kapsayıcı, erişilebilir ve kültürel açıdan zengin fiziksel ortamların önemini vurgulamaktadır. Mimarlık, topluluk ve kalıcı etki arasındaki etkileşimi bütüncül bir şekilde ele alarak, daha yaşanabilir ve öğrencileri güçlendiren kampüs ortamlarının oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: üniversite kampüsleri, sosyal sürdürülebilirlik, kültürel sürdürülebilirlik, yaşam kalitesi, kampüs tasarımı
Besin Alerjisi Diyeti Yapan Annelerin Besin Etiketi Okuma ve Beslenme Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi
(2025) Özkan, Ecem Tuğba; Denizhan, Muazzez Garipağaoğlu
Çalışma, besin alerjisi diyeti uygulayan emziren annelerin besin etiketi okuma ve beslenme alışkanlıklarını değerlendirmek amacıyla kesitsel ve tanımlayıcı tipte yürütülmüştür. Ocak-Şubat 2025 tarihleri arasında İstanbul ilinde gerçekleştirilen bu çalışmanın örneklemini, G*Power ile belirlenen minimum örneklem sayısının üzerinde olacak şekilde, 142 besin alerjisi diyeti yapan emziren anne oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak dört bölümlü anket formu, sağlık okuryazarlık durumlarının değerlendirilmesi için 'En Yeni Yaşamsal Bulgu Ölçeği' ve üç günlük 'Besin Tüketim Kaydı' kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizi SPSS programı ile yürütülmüş; ki-kare testi, Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis testleri uygulanmıştır. Annelerin tamamı evli, %57'si çalışan bireylerden oluşmaktadır. Annelerin büyük bir kısmını (%76,1) üniversite mezunları oluşturmuş, %48'den fazlası gelirinin giderine denk olduğunu belirtmiştir. Annelerin, %99,3'ü besin etiketi okumaktadır. Besin etiketi okuma alışkanlığı olan annelerin çoğunun alerjen uyarılarını dikkatle incelediğini belirtmiştir. Sağlık okuryazarlığı düzeyine göre, annelerin %61,3'ü yeterli düzeyde okuryazarlığa sahiptir. Ancak, bu düzeyin sosyodemografik değişkenlerle anlamlı ilişki göstermediği saptanmıştır. Günlük enerji ve makro besin ögesi alımlarının genel olarak yeterli olduğu gözlenmiş, ancak mikro besinlerden özellikle kalsiyum, B2, B5, B12 ve C vitamini alımının yetersiz olduğu belirlenmiştir. B1 ve B3 vitaminlerinde ise önerilen düzeylerin çok üzerinde bir alım söz konusu olmuştur. Araştırma sonucunda; besin alerjisi diyeti yapan annelerin besin etiketi okuma farkındalığının yüksek olduğu, buna karşın bazı mikro besin öğelerinde eksiklikler gözlendiği belirlenmiştir. Bu bulgular, emziren ve eliminasyon diyeti yapan annelere yönelik beslenme danışmanlığı ve destek programlarının oluşturulması gerekliliğini ortaya koymaktadır. İlgili alanda yürütülecek nitel ve uzun süreli çalışmalarla daha derinlemesine bulgulara ulaşılması mümkün olabilir. Anahtar Kelimeler: Besin Alerjisi, Besin Etiketi Okuma Alışkanlığı, Beslenme Alışkanlığı, En Yeni Yaşamsal Bulgu Ölçeği Tarih: Nisan, 2025
Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde Oyuncaklı Bileklik Kullanılarak Uygulanan Fiziksel Kısıtlamanın Çocukların Fizyolojik Parametreleri, Korku ve Anksiyete Düzeyi Üzerindeki Etkisi: Randomize Kontrollü Çalışma
(2025) İnat, Esra; Uysal, Gülzade; Şahin, Remziye Semerci
Yoğun bakım ortamı, çocuklar için hem fiziksel hem de psikolojik açıdan stres verici bir deneyim olabilir. Özellikle fiziksel kısıtlama gereksinimi olan çocuklarda bu durum, korku ve anksiyete düzeylerini artırabilir. Bu araştırmanın amacı, fiziksel kısıtlama ihtiyacı olan 4-12 yaş arası çocuklara takılan oyuncaklı bilekliklerin fizyolojik parametreler, korku ve anksiyete düzeyleri üzerindeki etkilerini incelemektir. Bu randomize kontrollü deneysel çalışma, Aralık 2023 - Aralık 2024 tarihleri arasında İstanbul Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çekmeköy Devlet Hastanesi 3. Düzey Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi'nde 65 çocuk (deney grubu: 32, kontrol grubu: 33) ile yürütülmüştür. Veriler Çocuk Bilgi Formu, Çocuk Korku Ölçeği ve Çocuk Anksiyete Skalası-Durumluluk (ÇAS-D) ile toplanmış, fizyolojik veriler kalibre edilmiş cihazlarla izlenmiştir. Çocukların fizyolojik parametreleri ile (oksijen satürasyonu, solunum sayısı, kalp atım hızı, diastolik/sistolik basın) korku ve anksiyete puanları başlangıç, birinci, ikinci ve üçüncü saatte değerlendirildi. Deney grubunun üçüncü saat diastolik kan basıncı ortalaması kontrol grubundan yüksek bulunmuş, bu fark anlamlı çıkmıştır (p = 0.006). Nabız sayısında ise özellikle birinci, ikinci ve üçüncü saatte gruplar arasında anlamlı fark gözlenmiştir (p <0.05). Bununla birlikte, sistolik kan basıncı (p = 0.124), oksijen satürasyonu (p = 0.106), solunum sayısı (p = 0.304) açısından grupların zamanla arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Korku ve anksiyete düzeylerinde zamanla anlamlı azalma gözlenmiş olup, özellikle zaman etkisi, korku (p < 0.001) ve anksiyete (p < 0.001) puanları için anlamlı olarak bulunmuştur. Anksiyete puanlarında grup*zaman etkileşimi anlamlılığa yakın değer göstermiştir. Sonuç olarak, çocukların yoğun bakım ortamına zamanla uyum sağladıkça korku ve anksiyete düzeylerinde azalma gözlenmiş, oyuncaklı bileklik uygulamasının özellikle korku düzeylerinde zamana bağlı etkileri olabileceği belirlenmiştir. Bu doğrultuda, oyuncaklı bilekliklerin hem fizyolojik hem psikolojik etkilerinin daha uzun süreli takiplerle değerlendirilmesi ve klinik kullanımı için daha geniş örneklemlerle desteklenmesi önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Fiziksel kısıtlama, Anksiyete, Korku, Ölçek, Oyuncaklı bileklik, Pediatri