Master Thesis / Master Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/2606
Browse
Recent Submissions
Master Thesis Satış ve İmalatta Çalışan Yetişkin Erkek Kuyumcu Çalışanlarının Kas-İskelet Sistemi Semptomlarının Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi(2025) Manav, Muhammed Sefa; Akgöl, Ahmet Cüneytİşe bağlı kas-iskelet sistemi semptomları, tekrarlayan hareketler, statik duruşlar ve uygun olmayan çalışma koşulları nedeniyle birçok meslek grubunda yaygın olarak görülmektedir. Bu araştırma, satış ve imalat alanında çalışan yetişkin erkek kuyumcu çalışanlarının kas-iskelet sistemi semptomlarını karşılaştırmalı olarak incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma kesitsel tipte olup, yaşları 18 ile 60 arasında değişen toplam 108 yetişkin erkek kuyumcu çalışanı ile yürütülmüştür. Veriler, katılımcılara uygulanan Olgu Değerlendirme Formu, Genişletilmiş Nordic Kas İskelet Sistemi Anketi (GNKSA) ve REBA (Rapid Entire Body Assessment) yöntemi ile toplanmıştır. Bulgulara göre, satış alanında çalışanların en sık şikayet bildirdiği bölgeler sırasıyla ayak (%100), bel (%85) ve kalça/uyluk (%77) olarak bulunmuş, imalat alanında çalışanların ise en sık şikayet bildirdiği bölgeler sırasıyla boyun (%85), sırt (%73), omuz (%52), dirsek (%48) ve el bileği (%30) olarak bulunmuştur. Ayrıca REBA değerlendirmelerinde orta düzeyde ergonomik risk düzeyleri tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, mesleki ergonomi koşullarının iyileştirilmesinin kas-iskelet sistemi semptomlarını azaltmada önemli olduğunu göstermektedir. Bu çalışma, kuyumculuk sektöründe çalışan bireylerin kas-iskelet sistemi sağlığı açısından önemli riskler altında olduğunu ortaya koymakta ve iş sağlığı alanında geliştirilecek önleyici müdahalelere katkı sunmayı hedeflemektedir.Master Thesis Düzenli Olarak Fitness Yapan Bireyler ile Sedanter Bireylerin Son Öğün Besin Zamanlaması Açısından Antropometrik Ölçümlerinin Değerlendirilmesi(2025) Belli, Selis; Dumlupınar, BerrakBu araştırmada, düzenli olarak fitness yapan bireylerle sedanter bireylerin son öğün zamanlamaları bakımından farklılık gösterip göstermediği; bu farklılığın antropometrik ölçümler, vücut kompozisyonu ve yaşam tarzı faktörleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Çalışma kesitsel tarama modeliyle, bir fitness salonunda, 18-64 yaş aralığındaki, 92 düzenli fitness yapan ve 89 sedanter olmak üzere toplam 181 yetişkin erkek bireyde gerçekleştirilmiştir. Geç akşam son öğün saati belirlenip gruplandırma yapılarak son öğünün etkisi araştırılmıştır. Veri analizi için demografik özellikler, genel sağlık bilgileri, fiziksel aktivite özellikleri, antropometrik ölçümleri ile biyoelektrik empedans analizlerini içeren anket formu, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu, 3 günlük besin tüketim kaydı ve bunların yanında 3 günlük uyanma ve yatma saatleri kaydedilmiştir. Son öğün zamanı, vücut kompozisyonu üzerinde anlamlı etkiler yarattığını göstermiştir. Özellikle erken saatte akşam son öğünü tüketen bireylerde bel çevresi, vücut yağ oranı ve viseral yağ düzeyleri daha düşük bulunmuştur (p<0,05). Düzenli egzersiz yapan bireyler, sedanter bireylere göre daha yüksek toplam enerji alımı değerlerine sahiptir ve bu enerjiyi daha dengeli bir makrobesin dağılımı ile sağlamaktadır. Bu bireylerin özellikle protein oranı daha yüksek, yağ oranı daha düşüktür. Ayrıca düzenli fiziksel aktivite düzeyine sahip bireylerin hem daha erken saatlerde yemek yedikleri hem de daha yüksek kas kütlesi, daha düşük BKİ'ye sahip oldukları belirlenmiştir. Daha uzun süreli uykuya sahip bireylerin enerji alımlarının daha yüksek olduğu ve son öğünlerini daha erken saatlerde tüketme eğiliminde oldukları görülmüştür (p<0,05). Son öğünün zamanlaması, beslenme alışkanlığı olmadan öte, metabolik sağlık, vücut yağlanması ve genel yaşam kalitesi açısından da belirleyici bir unsurdur.Master Thesis Üniversite Kampüslerinde Sosyal Sürdürülebilirlik Bağlamında Fiziksel Çevre Tasarımının Etkisi: İstanbul Okan Üniversitesi Örneği(2025) Madakı, Dunama Sa’adat; Özsoy, EdaBu araştırma, üniversite kampüslerinde fiziksel mekân tasarımının öğrencilerin sosyal ve kültürel sürdürülebilirliğine olan etkisini incelemektedir. Çalışmanın ana odağı, İstanbul Okan Üniversitesi Tuzla Kampüsü'dür. Araştırma, kampüsün yapılı çevresinin öğrenciler arası sosyal etkileşimleri, kültürel alışverişi ve genel yaşam kalitesini nasıl etkilediğini değerlendirmektedir. Nitel araştırma yöntemleri, kullanıcı anketleri ve mimari analizlerin bir araya getirilmesiyle, sosyal ve kültürel sürdürülebilirliğin artırılmasına yönelik somut öneriler geliştirilmiştir. Çalışma kapsamında, kampüs planlamasında yer alması gereken başlıca fiziksel ve sosyal/kültürel tasarım kriterleri belirlenmiştir. Fiziksel kriterler arasında erişilebilirlik, işlevsellik, doğayla entegrasyon, güvenlik, esneklik ve teknolojik altyapı gibi unsurlar yer alırken; sosyal/kültürel kriterler olarak etkileşim alanlarının yeterliliği, kültürel temsil, aidiyet duygusu, çok kültürlülük ve sosyal güvenlik ön plana çıkmaktadır. Bulgular, mimari tasarımın sadece estetik değil, aynı zamanda öğrencilerin sosyal yaşamları ve kültürel etkileşimleri üzerinde derin etkileri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışma, eğitim kampüslerinin sürdürülebilirliğini artırmak amacıyla kapsayıcı, erişilebilir ve kültürel açıdan zengin fiziksel ortamların önemini vurgulamaktadır. Mimarlık, topluluk ve kalıcı etki arasındaki etkileşimi bütüncül bir şekilde ele alarak, daha yaşanabilir ve öğrencileri güçlendiren kampüs ortamlarının oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: üniversite kampüsleri, sosyal sürdürülebilirlik, kültürel sürdürülebilirlik, yaşam kalitesi, kampüs tasarımıMaster Thesis Besin Alerjisi Diyeti Yapan Annelerin Besin Etiketi Okuma ve Beslenme Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi(2025) Özkan, Ecem Tuğba; Denizhan, Muazzez GaripağaoğluÇalışma, besin alerjisi diyeti uygulayan emziren annelerin besin etiketi okuma ve beslenme alışkanlıklarını değerlendirmek amacıyla kesitsel ve tanımlayıcı tipte yürütülmüştür. Ocak-Şubat 2025 tarihleri arasında İstanbul ilinde gerçekleştirilen bu çalışmanın örneklemini, G*Power ile belirlenen minimum örneklem sayısının üzerinde olacak şekilde, 142 besin alerjisi diyeti yapan emziren anne oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak dört bölümlü anket formu, sağlık okuryazarlık durumlarının değerlendirilmesi için 'En Yeni Yaşamsal Bulgu Ölçeği' ve üç günlük 'Besin Tüketim Kaydı' kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizi SPSS programı ile yürütülmüş; ki-kare testi, Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis testleri uygulanmıştır. Annelerin tamamı evli, %57'si çalışan bireylerden oluşmaktadır. Annelerin büyük bir kısmını (%76,1) üniversite mezunları oluşturmuş, %48'den fazlası gelirinin giderine denk olduğunu belirtmiştir. Annelerin, %99,3'ü besin etiketi okumaktadır. Besin etiketi okuma alışkanlığı olan annelerin çoğunun alerjen uyarılarını dikkatle incelediğini belirtmiştir. Sağlık okuryazarlığı düzeyine göre, annelerin %61,3'ü yeterli düzeyde okuryazarlığa sahiptir. Ancak, bu düzeyin sosyodemografik değişkenlerle anlamlı ilişki göstermediği saptanmıştır. Günlük enerji ve makro besin ögesi alımlarının genel olarak yeterli olduğu gözlenmiş, ancak mikro besinlerden özellikle kalsiyum, B2, B5, B12 ve C vitamini alımının yetersiz olduğu belirlenmiştir. B1 ve B3 vitaminlerinde ise önerilen düzeylerin çok üzerinde bir alım söz konusu olmuştur. Araştırma sonucunda; besin alerjisi diyeti yapan annelerin besin etiketi okuma farkındalığının yüksek olduğu, buna karşın bazı mikro besin öğelerinde eksiklikler gözlendiği belirlenmiştir. Bu bulgular, emziren ve eliminasyon diyeti yapan annelere yönelik beslenme danışmanlığı ve destek programlarının oluşturulması gerekliliğini ortaya koymaktadır. İlgili alanda yürütülecek nitel ve uzun süreli çalışmalarla daha derinlemesine bulgulara ulaşılması mümkün olabilir. Anahtar Kelimeler: Besin Alerjisi, Besin Etiketi Okuma Alışkanlığı, Beslenme Alışkanlığı, En Yeni Yaşamsal Bulgu Ölçeği Tarih: Nisan, 2025Master Thesis Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde Oyuncaklı Bileklik Kullanılarak Uygulanan Fiziksel Kısıtlamanın Çocukların Fizyolojik Parametreleri, Korku ve Anksiyete Düzeyi Üzerindeki Etkisi: Randomize Kontrollü Çalışma(2025) İnat, Esra; Uysal, Gülzade; Şahin, Remziye SemerciYoğun bakım ortamı, çocuklar için hem fiziksel hem de psikolojik açıdan stres verici bir deneyim olabilir. Özellikle fiziksel kısıtlama gereksinimi olan çocuklarda bu durum, korku ve anksiyete düzeylerini artırabilir. Bu araştırmanın amacı, fiziksel kısıtlama ihtiyacı olan 4-12 yaş arası çocuklara takılan oyuncaklı bilekliklerin fizyolojik parametreler, korku ve anksiyete düzeyleri üzerindeki etkilerini incelemektir. Bu randomize kontrollü deneysel çalışma, Aralık 2023 - Aralık 2024 tarihleri arasında İstanbul Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çekmeköy Devlet Hastanesi 3. Düzey Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi'nde 65 çocuk (deney grubu: 32, kontrol grubu: 33) ile yürütülmüştür. Veriler Çocuk Bilgi Formu, Çocuk Korku Ölçeği ve Çocuk Anksiyete Skalası-Durumluluk (ÇAS-D) ile toplanmış, fizyolojik veriler kalibre edilmiş cihazlarla izlenmiştir. Çocukların fizyolojik parametreleri ile (oksijen satürasyonu, solunum sayısı, kalp atım hızı, diastolik/sistolik basın) korku ve anksiyete puanları başlangıç, birinci, ikinci ve üçüncü saatte değerlendirildi. Deney grubunun üçüncü saat diastolik kan basıncı ortalaması kontrol grubundan yüksek bulunmuş, bu fark anlamlı çıkmıştır (p = 0.006). Nabız sayısında ise özellikle birinci, ikinci ve üçüncü saatte gruplar arasında anlamlı fark gözlenmiştir (p <0.05). Bununla birlikte, sistolik kan basıncı (p = 0.124), oksijen satürasyonu (p = 0.106), solunum sayısı (p = 0.304) açısından grupların zamanla arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Korku ve anksiyete düzeylerinde zamanla anlamlı azalma gözlenmiş olup, özellikle zaman etkisi, korku (p < 0.001) ve anksiyete (p < 0.001) puanları için anlamlı olarak bulunmuştur. Anksiyete puanlarında grup*zaman etkileşimi anlamlılığa yakın değer göstermiştir. Sonuç olarak, çocukların yoğun bakım ortamına zamanla uyum sağladıkça korku ve anksiyete düzeylerinde azalma gözlenmiş, oyuncaklı bileklik uygulamasının özellikle korku düzeylerinde zamana bağlı etkileri olabileceği belirlenmiştir. Bu doğrultuda, oyuncaklı bilekliklerin hem fizyolojik hem psikolojik etkilerinin daha uzun süreli takiplerle değerlendirilmesi ve klinik kullanımı için daha geniş örneklemlerle desteklenmesi önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Fiziksel kısıtlama, Anksiyete, Korku, Ölçek, Oyuncaklı bileklik, PediatriMaster Thesis Sağlıklı Yetişkin Bireylerde E-Skuter Kullanımının Akut Fiziksel Sağlık Riskleriyle İlişkilerinin İncelenmesi(2025) Babucçu, Melis Beril; Akgöl, Ahmet CüneytBu çalışma, e-skuter kullanımının sağlıklı yetişkin bireylerin akut fiziksel sağlıkları üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Deneysel ve karşılaştırmalı desenle yürütülen araştırmaya, 18–65 yaş aralığında, bilinen herhangi bir sağlık sorunu olmayan 102 sağlıklı birey (38 kadın, 64 erkek) dahil edilmiştir. Katılımcılar, rastgele olarak üç farklı zemin tipine (asfalt, beton, parke) atanmış; her biri iki farklı hızda (12,5 ve 25 km/s) e-skuter sürüşü gerçekleştirmiştir. Sürüş öncesi ve sonrası kas kuvveti, kas tonusu, el kavrama gücü, postüral denge ve yorgunluk düzeyleri değerlendirilmiştir. Ölçümler manuel kas dinamometresi, MyotonPro cihazı, el dinamometresi ve denge hata skorlama sistemi kullanılarak yapılmıştır. Bulgular, erkek bireylerin kadınlara kıyasla tüm kas gruplarında anlamlı düzeyde daha yüksek kas kuvveti, tonus, pasif gerginlik, elastikiyet kaybı ve sürünme değerlerine sahip olduğunu göstermiştir. Denge skorlarında ise cinsiyetler arasında anlamlı fark gözlenmemiştir. Zemin ve hız unsurlarının, özellikle kas tonusu ve gevşeme süreleri üzerinde belirgin etkiler yarattığı belirlenmiştir. Elde edilen veriler, e-skuter kullanımının bireylerin fizyolojik ve biyomekanik özellikleri üzerinde önemli değişikliklere yol açabildiğini göstermektedir. Sonuç olarak, cinsiyet, zemin türü ve sürüş hızı gibi unsurların, e-skuter kullanımına bağlı sağlık risklerinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken belirleyici değişkenler olduğu sonucuna varılmıştır.Master Thesis A Unique Approach to Eco-Tourism for Cultural Heritage Conservation in Kano(2025) Umar, Munira Jibrilla; Özsoy, EdaEko-turizm, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik ederken kültürel mirasın korunmasına katkı sağlaması bakımından hayati bir rol oynamakta olup, özellikle Kano gibi zengin kültürel geçmişe sahip bölgelerde giderek daha fazla önem kazanan bir çalışma alanı hâline gelmektedir. Bu araştırma, çevresel sürdürülebilirlik ile kültürel korumanın dengelenmesinde eko-turizmin ve ziyaret merkezlerinin potansiyelini incelemektedir. Yerel uygulamalar ve toplumsal katılımın analiz edilmesi yoluyla, eko-turizmin kültürel alanların korunmasına nasıl katkıda bulunabileceği ve ekonomik büyümeyi nasıl teşvik edebileceği araştırılmıştır. Nitel ve nicel yöntemlerin bir arada kullanıldığı bu çalışmada, paydaşlar ve yerel topluluklardan elde edilen veriler doğrultusunda, bölgede eko-turizm gelişiminin avantajları ve karşılaşılan zorluklar değerlendirilmiştir. Ayrıca Çin'deki Badaling Çin Seddi, Ürdün'deki Petra Arkeolojik Parkı ve İngiltere'deki Hadrian Duvarı gibi küresel çapta değer taşıyan miras alanları; tarihi koruma, sürdürülebilir turizm ve topluluk katılımını etkin biçimde entegre eden, bu yönleriyle kültürel direncin ve toplumsal gururun simgeleri olan dikkate değer örnekler olarak ele alınmıştır. Bulgular, eko-turizmin çevresel koruma ve kültürel mirasın yaşatılmasına katkı sağladığını ortaya koymakla birlikte, altyapı ve yerel katılım konularında hâlen iyileştirilmesi gereken alanların mevcut olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, Kano'da ekoturizm faaliyetlerinin uzun vadeli sürdürülebilirliği ve mirasın korunmasını güvence altına alacak şekilde güçlendirilmesine yönelik çeşitli öneriler sunulmaktadır.Master Thesis Tüketici Beklentileri Doğrultusunda Zenginleştirilmiş Aronya Bazlı Yumuşak Şeker Formülasyonunun Geliştirilmesi(2025) Tan, Güzide Zeynep; Küşümler, Aylin Seylam; Pala, Çiğdem UysalCOVID-19 pandemisi sonrası gıda takviyelerine olan ilgi artmış ve bu durum antioksidan takviyelerinin bilimsel olarak daha fazla incelenmesine yol açmıştır. Bu çalışmada, tüketici beklentilerini karşılayabilecek yüksek antioksidan potansiyeliyle bilinen aronya meyvesine dayalı, kullanıcı dostu, uygun bir gıda takviyesi formülü oluşturulması amaçlanmıştır. Çalışma, Türkiye'de yaşayan yetişkin bireylerin gıda takviyelerine karşı tutum ve beklentilerini belirlemeyi hedefleyen çevrimiçi anket uygulamasıyla başlatılmış, anketten elde edilen veriler üzerinde istatistiksel değerlendirilmeler yapılmıştır. Anket çalışmasına katılan 437 yetişkine beslenme alışkanlıkları, takviye kullanımı ve sağlık davranışları hakkında sorular sorulmuş ve sonuç olarak, takviye kullanımında cinsiyetin önemli bir rol oynadığı, kadınların gıda takviyesi kullanma olasılığının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Yaş, eğitim düzeyi ve coğrafi konum ile takviye kullanımı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gözlenmezken (p>0,05), Akdeniz diyeti ve proaktif sağlık davranışlarını benimsemek gibi faktörler daha yüksek takviye kullanımıyla ilişkilendirilmiştir (p<0,05). Takviye alımının temel motivasyonları arasında genel sağlığı iyileştirmek, enerjiyi artırmak ve bağışıklığı güçlendirmek yer almış ve en yaygın tercih edilen takviyenin D vitamini olduğu belirlenmiştir. Ürün geliştirme aşamasında ise sakkaroz içerikli kontrol grubuna ek olarak Hindistan cevizi şekeri, hurma tozu ve stevia içeren dört formülasyon geliştirilmiş olup; pH, suda çözünür kuru madde miktarı, toplam fenol monomerik antosiyanin, proantosiyanidin içerikleri ve antioksidan kapasite analizleri laboratuvar ortamında gerçekleştirilmiştir. Hurma tozu formülasyonu anlamlı şekilde daha güçlü antioksidan potansiyeli ve toplam fenol içeriği, ancak daha düşük proantosiyanidin ve monomerik antosiyanin içeriğine sahiptir (p<0,05). Stevia formülasyonunun besin içeriği bakımından daha zayıf olduğu tespit edilmiştir. Duyusal analiz sonuçlarına göre, sakkaroz içeren kontrol formülasyonu tüm değerlendirme kriterlerinde en yüksek puanları alırken, stevia içeren formülasyon en düşük puanlara sahip olmuştur (p<0,05). Hurma tozu içeren formülasyonun, duyusal analiz sonuçlarına göre genel kabul edilebilirlik açısından ikinci sırada yer aldığı, biyokimyasal değerlendirme kriterleri bakımından ise diğer formülasyonlara kıyasla daha yüksek bir performans gösterdiği belirlenmiştir. Çalışma, sosyodemografik özelliklerin, beslenme tercihlerinin ve sağlık davranışlarının gıda takviyelerinin kullanımını etkilediğini göstermiştir. Ayrıca, güçlü biyokimyasal ve duyusal özellikleri nedeniyle hurma tozu ile tatlandırılmış, antioksidan açısından zengin aronya bazlı bir gıda takviyesinin, fonksiyonel gıda geliştirmede umut vadeden bir alternatif olacağı sonucuna varılmıştır.Master Thesis Revitalizing Old Belgrade Through Macro Scale Green Corridors: A Green Infrastructure Approach(2025) Bajwa, Zainab Nadeem; Tabibi, Baharak; Tutunchian, SevilBu çalışma, Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ın metropoliten yeşil yapısını, özellikle yeşil altyapının stratejik bir bileşeni olarak makro ölçekli yeşil koridorların işlevine odaklanarak, tarihi kentsel çekirdeği olan Eski Belgrad'ın canlandırılması bağlamında incelemektedir. İklim değişikliği, kentsel parçalanma, düşük ekolojik bağlantı ve kamusal yeşil alan eksikliği gibi artan sorunlar, modern şehirlerin daha sürdürülebilir, sağlıklı ve dirençli kentsel bağlamlar geliştirmek için yeşil altyapı planlaması gibi stratejilere ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, özellikle makro ölçekli yeşil koridorlar (kentsel alanlardan geçen büyük, kesintisiz ve birbirine bağlı açık ve bitkilendirilmiş alan ağları), ekolojik uyumu teşvik etmek, insan refahını artırmak ve şehrin hızlı kentsel genişleme ve otomobil odaklı gelişim sonucunda kaybolan mekânsal mantığını yeniden kurmak için son derece etkili araçlar olarak sunulmaktadır. Başkent Belgrad, özellikle de tarihî merkezi, böyle bir müdahale için açık bir örnektir. Eski Belgrad, en büyük ve en değerli kültürel ve tarihî miras rezervlerine ve en önemli yeşil alanlara en büyüğü Kalemegdan Parkı ve Topčider olmak üzere sahip önemli bir kültürel ve tarihî bölgedir. Ne yazık ki bu alanlar birbirinden kopuktur; altyapı, yoğun trafik yolları ve plansız kentsel büyüme ile kesilmiştir. Bu alanların çevresel, rekreasyonel ve sosyal potansiyelleri, ekolojik ya da yaya sürekliliği sağlanamadığı için nihayetinde zayıflamaktadır. Bu araştırma, makro ölçekli yeşil koridorların, bu alanları birbirine bağlayarak anlamlı bir ekolojik ve kültürel peyzaj oluşturmak suretiyle böyle bir canlandırmanın itici gücü olabileceğini öne sürmektedir. Anlatı temelli bir literatür taraması yaklaşımı temelinde, bu çalışma, Madrid Río (İspanya), New York'taki High Line (ABD), Paris'teki Promenade Plantée (Fransa), Ruhr bölgesindeki Emscher Peyzaj Parkı (Almanya), Seul'ün Yeşil Kuşağı (Güney Kore), Singapur Park Bağlantı Ağı ve São Paulo Metropolitan Yeşil Kuşağı (Brezilya) gibi yedi uluslararası makro ölçekli yeşil koridor örneğini analiz etmektedir. Bahsi geçen projeler, coğrafi, sosyoekonomik ve planlama bağlamlarının çeşitliliği ve kent yenilemesini teşvik etme, biyolojik çeşitliliği artırma, aktif hareketliliği teşvik etme ve atıl alanların yeniden kullanımı konularındaki kanıtlanmış başarılarına göre seçilmiştir. Karşılaştırmalı analiz yoluyla, araştırma bu projelerin temel planlama fikirlerini, tasarım stratejilerini ve yönetişim biçimlerini ortaya koymaktadır. Bu bulgular daha sonra Eski Belgrad'ın kentsel morfolojisi, yeşil altyapı eksiklikleri ve kültürel peyzajı bağlamında değerlendirilmiştir. Bu durum, kentsel, mimari ve doğal alanları birbirine bağlayan, ekolojik işlevi kamusal alanın iyileştirilmesi, kültürel mirasın korunması ve uzun vadeli kentsel dayanıklılığın artırılması ile uyumlu hale getiren makro ölçekli yeşil koridorların gerçekleştirilmesine yönelik kavramsal bir çerçeve ve mekânsal stratejiye katkı sağlar. Son olarak, tez, yeşil altyapı ve sürdürülebilir kentsel gelişim literatürüne katkı sunmakta, küresel düzeyde yönlendirilen ancak yerel düzlemde kök salan yeşil koridor stratejilerinin, Belgrad gibi tarihsel olarak karmaşık şehirlerde daha sağlıklı, daha bağlantılı ve daha kapsayıcı (kentsel) gelecekleri yeniden hayal etmede nasıl etkili olabileceğini vurgulamaktadır. ANAHTAR KELİMELER: Yeşil Koridorlar, Ekolojik Bağlantı, Kentsel Canlandırma ve Yeşil AltyapıMaster Thesis Psikiyatri Biriminde Çalışan Hemşirelerin Üst Biliş, Psikolojik Dayanıklılık ve İş Stres Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi(2025) Çelik, Berika; Mercan, NeşeAmaç: Üst biliş, psikolojik dayanıklılık ve iş stresi kavramları birbiri ile yakından ilişkilidir. Üst biliş, bireylerin düşünce süreçleri olarak tanımlanır. Psikolojik dayanıklılık, bireyin olağanüstü durumlara karşı bireyin uyum sağlaması olarak tanımlanır. İş stresi ise, çalışma ortamında koşullara bağlı olarak ortaya çıkan rahatsızlık, kaygı, endişe olarak ifade edilir. Bu tanımlar doğrultusunda üst biliş, psikolojik dayanıklılık ve iş stresi kavramları birbiri ile yakından ilişkili olduğu söylenebilir. Bu bağlamda da ruhsal hastalık tanısı olan bireylerin tedavi ve bakım süreçlerini yöneten psikiyatri hemşirelerinin üst bilişlerinin psikolojik dayanıklılıklarının ve iş stresin ilişkisinin incelenmesi yaşadıkları iş stresinin yönetilebilmesi açısından son derece önemlidir. Bu araştırma, psikiyatri birimlerinde çalışan hemşirelerin üst biliş, psikolojik dayanıklılık ve iş stres düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipte yapılan bu araştırmanın verileri 15 Mart 2024-15 Eylül 2024 tarihleri arasında Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde psikiyatri kliniklerinde toplanmıştır. Araştırmanın örneklemini dahil edilme kriterlerini karşılayan, araştırmaya katılmaya gönüllü 269 psikiyatri hemşiresi oluşturmuştur. Araştırmanın verileri 'Sosyo-Demografik Bilgi Formu', 'Üst Biliş Ölçeği-30', 'Yetişkinler için Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği', 'Psikiyatri Hemşireliği İş Stresi Ölçeği' kullanılarak toplanmıştır. Araştırmanın etik kurul izni, kurum onay izni, ölçek kullanım izinleri ve hemşirelerin bilgilendirilmiş onamları alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde boyutlar ve boyutlar arasındaki ilişki Pearson Korelasyon testi ile analiz edilmiştir. p<0,05 anlamlı olarak kabul edilmiştir. Araştırmada ölçeklerin iç tutarlık katsayıları ile güvenirlik değeri ölçümleri Cronbach's alfa katsayı ile hesaplanmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamasının 32,26±8,59, psikiyatri kliniğinde çalışma yılı ortalamasının 5,49±6,21 ve haftalık mesai süresinin ise 45,50±6,16 saat olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların eğitim düzeyleri ile psikiyatri hemşireliği beceri düzeyi ve hasta tutumları alt boyutlarında ve psikiyatri hemşireliği iş stresi ölçeği toplam puanlarında istatistiksel açıdan anlamlı fark tespit edilmiştir (p<.01). Medeni durum, yaş, meslek yılı, psikiyatri alanında ya da stres ile ilgili eğitim alma, çalışma şekli ve psikiyatride çalışma süresi ile psikiyatri hemşireliği beceri düzeyi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark saptanmıştır (p<.01). Psikolojik destek alan hemşirelerle almayan hemşirelerin hemşireliğe yönelik tutumları arasında anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p<.01). Katılımcıların psikolojik dayanıklılık puanlarının üst biliş puanlarını negatif yönde anlamlı düzeyde yordadığı görülmüştür (p<.01). Katılımcıların üst biliş puanlarının iş stresine etkisinin ise pozitif yönde ve anlamlı düzeyde olduğu saptanmıştır (p<.01). Psikolojik dayanıklılık düzeylerinin üst biliş puanlarının aracılık etkisi ile iş stresine dolaylı etkisinin ise negatif yönde anlamlı düzeyde olduğu (p<.05) belirlenmiştir. Psikolojik dayanıklılığın iş stresine etkisinde üst biliş puanlarının 'Kısmi Aracılık -partial mediation-' koşullarını sağladığı saptanmıştır. Sonuç: Araştırmanın sonucunda psikiyatri hemşirelerinin patolojik üst biliş düzeyleri arttıkça psikolojik dayanıklılıkları azaldığı saptanmıştır. Psikiyatri hemşirelerinin psikolojik dayanıklılıkları azaldıkça iş stresleri artmaktadır. Bu sonuçlar doğrultusunda psikiyatri hemşirelerinin iş streslerini azaltmak için psikolojik dayanıklılığın ele alınması gerekmektedir. İş stresini azaltmaya yönelik planlanan müdahalelerde psikolojik dayanıklılığın iş stresini azaltmaya yönelik etkisinde patolojik üst bilişin aracılık rolü göz ardı edilmemelidir. Anahtar Kelimeler: üst biliş, psikolojik dayanıklılık, iş stresi, psikiyatri hemşiresiMaster Thesis Down Sendromlu Çocuğa Sahip Annelerin Tanılama Sürecinde Yaşadığı Güçlüklerin İncelenmesi(2025) Hasçelik, Ayşegül; Üstündağ, AlevDown Sendromlu Çocuğa Sahip Annelerin Tanılama Sürecinde Yaşadığı Güçlüklerin İncelenmesi Bu araştırmanın amacı, Down Sendromlu çocuğa sahip annelerin tanılama sürecinde yaşadığı güçlüklerin incelenmesidir. Nitel olarak gerçekleştirilen bu araştırmaya Down Sendromlu çocuğa sahip 25 anne katılmıştır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden görüşme yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Yapılandırılmış görüşmelerden elde edilen veriler içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda Down Sendromlu çocuğa sahip annelerin tanılama sürecinde yaşadığı güçlükler kapsamında 11 tema belirlenmiştir. Bunlar; (a) gebelik döneminde bebeğin gelişimi hakkında bilgi alma, (b) annenin gebelik sürecindeki ruh hali, (c) çocuğun Down Sendromlu olduğunun fark edilme süreci, (d) Down Sendromu tanı konma zamanı, (e) çocuğun özel gereksinim raporu durumu, (f) Down Sendromlu çocuğun aileye katılım süreci, (g) Down Sendromlu çocuğa sahip olduktan sonra ebeveynlerin ihtiyaçları ve beklentileri, (h) özel gereksinimli raporu alma süreci, (ı) ailelerin rapor alma sürecinde özel eğitim kurumundan beklentileri, (i) ailelerin özel eğitim kurumlarına ilişkin memnuniyet durumları ve (j) ebeveynin şu anki ruhsal durumlarıdır. Bu temalar kapsamında yapılan inceleme sonucunda başta doktorlar olmak üzere sağlık çalışanları tarafından annelere Down Sendromu ile ilgili daha doğru ve detaylı bilgilendirme yapılması gerektiği, bu bilgilendirmenin de hem gebelik dönemini hem de doğum sonrasını kapsayacak nitelikte olması gerektiği, Down Sendromunun farklı yöntem ve aşamalarla fark edilebileceği, hem gebelik döneminde hem doğum sonrası fark edilmenin erken tanı ve uygun müdahale için önemli olduğu, tanı ve rapor alma sürecinin anneler için karmaşık ve zorlayıcı olduğu, Down Sendromlu bir çocuğun aileye katılım sürecinin ebeveynler için çok yönlü ve karmaşık olduğu, bu zorlu süreçle başa çıkarken olumlu duygular da yaşayabilecekleri belirlenmiştir. Ayrıca, sosyal desteğin bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatabilmek için önemli bir faktör olduğu, annelerin çok yönlü desteğe ihtiyaç duyduğu, bu süreçte psikolojik ve sosyal desteğin daha kritik olduğu, ebeveynlerin randevu alma, hastanede bekleme, doktorların olumsuz yaklaşımları, rapor alma sürecinin uzunluğu ve bilgi eksiklikleri gibi yaşadıkları zorlukların sadece kişisel değil toplumsal da bir sorun olduğu, ebeveynlerin özel eğitim kurumlarından daha fazla bilgi, şeffaflık, verilen hizmetlerin çocuğa ve ihtiyaçlarına yönelik uygun bir şekilde planlanmasını bekledikleri, annelerin kurumdan, öğretmenlerden ve eğitim hizmetlerinden memnuniyet ve memnuniyetsizlik durumlarının sunulan hizmet ve eğitim kalitesiyle ilgili olduğu, annelerin yaşadığı çeşitli duygusal süreçlerin, yaşam koşullarına, karakterlerine, çevresel faktörlere ve sosyal desteğe göre değişiklik gösterebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Down Sendromlu çocuklar, Down Sendromlu çocuğa sahip ebeveynler, erken tanı, tanılama süreci, yaşanan güçlüklerMaster Thesis NDNSIM'de Karınca Kolonisi Algoritmasına Dayalı Sürü Yönlendirme(2025) Kadhim, Anmar Balasım; Türeli, Didem KıvançBu çalışma, Adlandırılmış Veri Ağı (NDN) ortamlarında yönlendirmede Sürü Zekasının (SI) uygulanmasını araştırmaktadır. SI tabanlı yönlendirme algoritmaları uygulanır. Bir dizi deney aracılığıyla etkinliklerini, ölçeklenebilirliklerini ve uyarlanabilirliklerini değerlendirmek için test edilir ve analiz edilmiştir. Deneyler, SI'nın uygulanmasını doğrulamaya, çeşitli ağ koşulları altında performansını değerlendirmeye ve yönlendirme verimliliği üzerindeki etkilerini keşfetmeye odaklanmıştır. Bulgular, SI tabanlı yönlendirmenin, veri dağıtımını verimli bir şekilde yönetme, değişen ağ topolojilerine dinamik olarak uyum sağlama ve kaynak kullanımını optimize etme konusunda umut verici sonuçlar verdiğini ortaya koymaktadır. Ek olarak çalışma, optimizasyon teknikleri, hibrit yaklaşımlar, gerçek dünyadaki dağıtım çalışmaları, güvenlik hususları ve uygulamaya özel değerlendirmeler dahil olmak üzere gelecekteki araştırmalar için yeni alanları tanımlamaktadır. Genel olarak çalışma, NDN ortamlarında yönlendirme verimliliğini ve ölçeklenebilirliğini artırmak için SI tabanlı yönlendirmenin uygun bir alternatif olacağını vurgulamaktadır. Bu çalışmanın, ağ teknolojisinde daha ileri gelişmelerin önünü açmada bir adım olması hedeflenmiştir. Anahtar Kelimeler: Sürü Zekası, Adlandırılmış Veri Ağı, Yönlendirme, Optimizasyon, Ölçeklenebilirlik, Uyarlanabilirlik, Gerçek Dünyada Dağıtım, Güvenlik, Hibrit Yaklaşımlar, Uygulamaya Özel ÇalışmalarMaster Thesis İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Evde Sağlık Hizmeti Alan Hastalara Verilen Diyetisyenlik Hizmetinin Hastaların Beslenme Durumunun Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi(2025) Bulut, Gözde; Şakar, Fitnat Şuleİstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Güzeltepe ve Edirnekapı birimlerinde evde sağlık hizmeti alan hastalara verilen diyetisyenlik hizmetinin, hastaların beslenme durumu üzerindeki etkilerini değerlendirmek amacıyla yapılan bu çalışma, 22 erkek (%34,92) ve 41 kadın (%65,08) olmak üzere toplam 63 gönüllü katılımcı ile yürütülmüştür. Araştırmada, katılımcıların aldıkları enerji ve makro besin ögelerini belirleyebilmek amacıyla 24 saatlik besin tüketim kaydı ile temel Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA) bağımsızlık düzeylerini ölçmek için Modifiye Barthel İndeksi (MBI) ve beslenme durumu değerlendirmesi, malnütrisyon seviyesinin tespiti için ise Mini Nütrisyonel Değerlendirme (MNA) uygulanmıştır. MNA skorunda ilk ölçümde medyan 22 (12-25,5) ve ortalama 21,14 ± 3,33 iken, son ölçümde medyan 24 (14,5-27) ve ortalama 23,12 ± 3,11 olarak istatistiksel anlamlı bir artış gözlemlenmiştir. Bununla birlikte, MBI kategorilerindeki bağımlılık düzeylerine göre dağılımlar arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Beslenme durumları incelendiğinde her iki cinsiyette de başlangıçta enerji ve karbonhidrat tüketimin önerilenin üzerinde olduğu, son ölçümlerde ise enerji ve karbonhidrat tüketiminin azaldığı ve protein ile yağ miktarlarının arttığı yani enerji veren besin ögeleri miktar ve oranlarının dengelendiği görülmüştür. Ayrıca, MNA farkı ile proteinden gelen enerji (kkal) ve tüketilen protein miktarı (g) farkı arasında istatistiksel açıdan zayıf pozitif bir ilişki bulunmuştur (her iki değer aynı olup, r = 0,278; p = 0,028). MNA puanları ile su tüketim miktarı (ml) farkı arasında da istatistiksel zayıf pozitif bir ilişki gözlemlenmiştir (r = 0,281; p = 0,026). Bu çalışmanın sonucunda evde sağlık hizmeti alan hastalara sunulan diyetisyenlik hizmetinin, hastaların beslenme durumu üzerinde anlamlı ve olumlu etkiler sağladığı gözlemlenmiş olup, bu konuda yapılacak yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.Master Thesis Kardiyovasküler Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesi Hemşirelerinin Güvenli Kan ve Kan Ürünleri Transfüzyonu Öz Yeterlilik Düzeyleri ve Çevrimiçi Eğitimin Etkisinin İncelenmesi(2024) Songül, Ahmet; Bahar, ArzuAmaç: Araştırma, Kardiyovaskülercerrahi Yoğun Bakım Ünitesi hemşirelerinin güvenli kan ve kan ürünleri transfüzyonu öz yeterlilik düzeyleri ve çevrimiçi eğitiminin etkisinin incelenmesi amacıyla ön test-son test düzeninde yarı deneysel bir çalışma olarak yürütüldü. Yöntem: Araştırmanın örneklemini bir Eğitim ve Araştırma Hastanesinde KVC Yoğun Bakım Ünitesi çalışan toplam 90 hemşire oluşturdu. Olasılıksız örnekleme ile seçilen hemşireler rastgele randomizasyon yöntemiyle uygulama (45) ve kontrol (45) grubuna ayrıldı. Araştırmanın uygulaması 15/05/2024-/15/07/2024 tarihlerinde gerçekleştirildi. Araştırmanın verileri, araştırmacı tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu ve Güvenli Kan ve Kan Transfüzyonu Çevrim İçi Eğitim İçeriği ile Hemşireler İçin Güvenli Kan ve Kan Ürünleri Transfüzyonu Öz Yeterlilik Ölçeği (GKKT-ÖYÖ )kullanılarak toplandı. Uygulama grubundaki hemşirelere 40 dakikalık online güvenli kan transfüzyon uygulamaları eğitimi verildi. Kontrol grubuna herhangi bir eğitim verilmedi. SPSS 22.0 paket programı ile yapıldı. İstatistiksel analizlerde p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, tek yönlü varyans analizi, bağımsız gruplar t testleri kullanıldı. Bulgular: Araştırmada, hemşirelerin GKKT-ÖYÖ toplam puan ortalaması alt boyut son testinden aldıkları puan ortalamalarının dağılımlarına bakıldığında uygulama grubundakilerin puan ortalamasının 215,22±10,17, kontrol grubunun ise 197,11±24,47 olduğu saptandı. Yapılan analiz sonucu tüm alt boyutlar açısında son testinden test puan ortalamaları açısından anlamlı fark olduğu ve uygulama grubunun kontrol grubuna göre daha yüksek puanlar aldığı belirlenmiştir (p<0,05). Sonuç: Çalışma sonucunda online eğitim alan hemşirelerin puanlarının eğitim alamayan hemşire grubuna göre arttığı, online eğitimin etkin olduğu bulundu. Sonuç olarak hemşirelerin çalıştıkları kurumlarda güvenli kan tranfüzyonu uygulamalarında bilgi düzeyi ve tutumların geliştirilmesi için güncel içerikli eğitimlerin hazırlanarak, bu eğitimlerin belirli aralıklarla tekrarlanması önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Kan transfüzyonu, öz yeterlilik, hemşire, online eğitimMaster Thesis Analysis of Anchored Bored Pile Retaining Systems with Three-Dimensional Finite Element Method and Examination of Deformations with Inclinometer Measurements(2024) Sağlam, Aslı; Zardari, SaeidGünümüzde artan nüfus nedeniyle kentleşme hızlanmış ve yapılaşma yoğunlaşmıştır. Bu durum, çok katlı yapıların inşasına olan talebi artırmıştır. Çok katlı yüksek yapıların temel ve bodrum katlarının inşası için derin kazılar gerekmektedir. Ancak derin kazılar sırasında çevredeki zeminde şekil değişimleri meydana gelebilir. Bu nedenle, kazının güvenliği açısından derin kazı destekleme sistemleri kritik bir unsurdur. Zeminin stabilitesini sağlamak amacıyla bu kazılarda iksa sistemleri kullanılmaktadır. İksa sistemleri, zemin basınçlarına karşı koyabilmek için yatay ve düşey elemanlardan oluşmaktadır. Bu tez çalışmasında, iksa sistemlerinde yaygın olarak kullanılan yatay ve düşey destek elemanlarından ankrajlar ve fore kazıklar ele alınmış, bu elemanların kullanım amaçları ve tasarım esasları detaylı şekilde açıklanmıştır. Açıklamaların ardından, mevcut bir proje kapsamında uygulanan ankrajlı fore kazıklı iksa sisteminde meydana gelen deformasyonlar sonlu elemanlar yöntemi ile analiz edilmiştir. İksa sisteminin boyutlandırılması ve analizleri, PLAXIS 3D yazılımı kullanılarak üç boyutlu sonlu elemanlar yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Tasarımda kullanılan zemin parametreleri, sondaj verileri, hesap raporları ve laboratuvar deney sonuçlarından elde edilmiştir. Çalışma kapsamında hesaplanan deformasyonlar ile sahada inklinometre ile ölçülen deformasyonlar karşılaştırılmış ve aralarındaki farklılıklar incelenmiştir. Ölçülen ve hesaplanan deformasyonların farklılık göstermesi durumunda, bu farklılıkların nedenleri araştırılmıştır. Bu doğrultuda geri analizler gerçekleştirilerek farklı zemin parametrelerinin, ankraj ve özelliklerinin ve drenaj koşullarının iksa sisteminde meydana gelen deformasyonlara olan etkileri değerlendirilmiş ve elde edilen bulgular özetlenmiştir.Master Thesis Exploring the Self-Esteem and Self-Confidence Levels of Athletes Engaged in Pole Sports in Turkey(2025) Damat, Özge; Orta, LaleÇalışma Türkiye'deki tüm pole sporcularının öz güven ve benlik saygısı düzeylerinin incelenmesini hedeflemiştir. Bu amaçla araştırmacı tarafından hazırlanan Katılımcı Onam ve Kişisel Bilgi Formu, Rosenberg tarafından oluşturulmuş Benlik Saygısı Ölçeği ve Ahmet Akın tarafından oluşturulmuş Öz Güven Ölçeği, Türkiye'deki ulaşılabilen tüm pole sporcularına online olarak uygulanmıştır. Yapılan web araştırması sonucu tüm spor okullarının, ulaşılabilen tüm sporcularına ulaşıldığı varsayılmıştır. Elde edilen veriler, SPSS programı ile incelenmiş ve veri toplanan 126 sporcunun 122'sinin öz güven düzeyi, ölçekte belirtilen sınırın üzerinde yani yüksek düzeyde bulunmuştur. 4'ünün ise öz güven düzeyi ölçekte belirtilen sınırın altında yani düşük düzeyde bulunduğu görülmüştür. Bu 4 sporcunun da kişisel bilgi formuna bakıldığında pole spor yapma süresinin, en kısa işaretlenebilecek seçenek olan 1-4 yıl olarak işaretledikleri verisine ulaşılmış ve bu durum da katılımcıların pole spora yeni başlamış olabileceklerini düşündürmüştür. 126 sporcunun 126'sının da Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği'nin Benlik Saygısı alt boyutunun ölçekte belirtilen sınırda veya üzerinde bulunmuştur ve tüm katılımcıların benlik saygısının orta düzeyde veya yüksek düzeyde olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Tüm bunların sonucunda pole spora katılım sağlayanların öz güven ve benlik saygısı seviyelerinin yüksek olduğu ve pole spor yapma süresi uzadıkça öz güven ve benlik saygısı seviyelerinin yükseldiği düşünülmektedir. Pole sporun benlik saygısı ve öz güven gelişimi için bir araç olarak kullanılabileceği düşünülmekte ve önerilmektedir.Master Thesis Araç Direksiyon Dış Tirodundaki Arızaların Tespiti için Titreşim Analizine Bir İnceleme(2024) Alaraji, Yousif; Alp, SinaBu tez, MSC Adams ve MATLAB simülasyonlarını kullanarak bir simüle edilmiş aracın direksiyon sistemindeki hata tespitini araştırmaktadır. Dış bağlantı çubuğundan gelen açısal ivme sinyalini analiz etmeye odaklanarak hataları belirlemek için önemlidir. Simülasyon yoluyla, araç sağlıklı sinyaller için bir temel olarak açısal ivme sinyalini kaydeder ve MATLAB kullanarak gerçek dünya hatalarını taklit etmek için dış bağlantı çubuğuna simüle edilmiş aşınma ekler. Sistemin dayanıklılığını değerlendirmek için sinyallere çeşitli tiplerde gürültü eklenir. Dalgalet dağılması ve kesikli dalgalet dönüşümü olmak üzere iki özellik çıkarma yöntemi etkinlikleri açısından değerlendirilir. Sınıflandırma, Destek Vektör Makineleri (SVM) ve Sinir Ağları (NN) kullanır ve sinyalleri normal veya hatalı olarak sınıflandırmayı ve hata ciddiyetini belirlemeyi amaçlar. Bulgular, dalgakıran dağılmasıyla Uzun Kısa Vadeli Hafıza (LSTM) Sinir Ağları'nın istikrarlı bir yaklaşım olduğunu öne sürmektedir. Temel Bileşen Analizi (PCA), Doğrusal Ayırıcı Analiz (LDA) ve Tekrarlanan Özellik Eleme (RFE) gibi teknikler, sınıflandırma doğruluğunu artırır. Bu araştırma, otomotiv sistemlerinde hata tespitini önemli ölçüde ilerletmekte olup, sinyal işleme, sınıflandırma algoritmaları, optimizasyon ve özellik seçimi konularında içgörüler sunmaktadır. Geliştirilen hata tespit sistemi, direksiyon sistemi güvenilirliğini ve güvenliğini potansiyel olarak artırarak gerçek dünya uygulaması vadetmektedir.Master Thesis Parent's Views on Cartoons Watched by 3-6 Year Old Children on Digital Platforms(2025) Akbulut, Gamze; Kurt, Zeynep ŞebnemBu çalışma, 3–6 yaş arası çocukların dijital platformlar üzerinden izledikleri çocuk programlarının kalite kriterlerinin, bakım veren görüşleri doğrultusunda değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Araştırmanın odak noktasını, bakım verenlerin çocuk programlarının pedagojik niteliği, içerik uygunluğu ve gelişimsel katkıları konusundaki farkındalık düzeylerinin belirlenmesi oluşturmaktadır. Bu doğrultuda, çalışmada betimsel araştırma modeli kullanılmıştır. Çalışma İstanbul'da yaşayan 3-6 yaş arası çocuğu olan 400 bakım verenin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak demografik bilgi formu ile Çocuk Programlarını Değerlendirme Ölçeği kullanılmıştır. Elde edilen veriler, SPSS 26.0 programı kullanılarak analiz edilmiştir. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, t-testi, ANOVA testleri yapılmıştır. Araştırma bulguları, bakım verenlerin çocuk programlarına yönelik değerlendirmelerinde hem demografik değişkenlerin hem de medya rehberliği davranışlarının istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar oluşturduğunu göstermiştir. Genç, kadın ve daha düşük eğitim düzeyine sahip bakım verenlerin içerikleri daha olumlu değerlendirdiği, yaş ve eğitim düzeyi arttıkça daha eleştirel yaklaşım sergilendiği belirlenmiştir. 'Model olma' alt boyutunda 3 yaş grubu çocuğa bakım verenler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmiş, bu grup çocuk programı içeriklerini daha az model alınabilir bulmuştur. Ayrıca, çocuk programlarını izlerken çocuğa eşlik etmeyen fakat çocuklarına sıkça soru soran bakım verenler, içerikleri daha anlaşılır ve gerekli bulmuş, bu durum aktif bilişsel katılımın fiziksel katılım kadar etkili olabileceğini ortaya koymuştur. Çocuğun cinsiyeti ve bakım verenin çalışma durumu gibi değişkenlere göre içerik değerlendirmelerinde anlamlı fark bulunmamıştır.Master Thesis Prevalence of Traumatic Life Events Experienced by Children Between 36-72 Months and Analysis in Terms of Some Variables(2024) Yılmaz, Betül; Elibol, FatmaBu araştırmanın amacı 36-72 aylar arasındaki çocukların yaşadığı travmatik yaşam olaylarının yaygınlığının belirlenmesi ve bunların bazı değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmanın örneklemini İstanbul'da yaşayan 36-72 aylar arasındaki çocuğa sahip 198 ebeveyn oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen 'Sosyodemografik Bilgi Formu' ve Zengin Akkuş ve ark., (2021) tarafından Türkçe'ye çeviri ve uyarlaması yapılan 'Çocuk ve Ergen Travma Taraması' (ÇETT 3-6 Years) ölçme araçları kullanılmıştır. Veriler, 'Google Anketler' aracılığıyla toplanmıştır. Ölçme araçları katılımcılara verilmeden 'Bilgilendirilmiş Onam Formu' ile gerekli bilgiler taraflarına sağlanmıştır. Toplanan veriler 'SPSS' paket programı ile analiz edilmiş olup ailenin ve çocuğun travma geçmişi, çocukların yaşadığı stresli ve korkutucu olaylar ve çocukların travmalarının düzeyini belirlemek için betimsel istatistikler kullanılmıştır. Düzeyi belirlemek için ise X̄/K için 0-1.66 'düşük', 1.67-3.33 'orta' ve 3.34-5 'yüksek' ölçütleri dikkate alınmıştır. 36-72 aylık dönemdeki çocukların yaşadıkları travmatik olaylar ile cinsiyetler arasındaki farkı belirlemek için bağımsız örneklemler için t testi gerçekleştirilirken, ailenin geliri ve ebeveynin eğitim düzeyi arasında fark olup olmadığını ortaya koymak için bağımsız örneklemler için tek yönlü varyans analizi gerçekleştirilmiştir. Ebeveynleri ile olan ilişkileri, ebeveynin nörolojik/psikolojik tanısı olup olmaması, 6 Şubat depremine doğrudan ya da dolaylı maruz kalıp kalmama ve göç yaşayıp yaşamama arasında fark olup olmadığını belirlemek için ise non-parametrik testlerden Mann-Whitney U testi gerçekleştirilmiştir. 36-72 aylık dönemdeki çocukların yaşadıkları travmatik yaşam olayları ile cinsiyetler, ailenin gelir düzeyi, deprem ve göç arasında anlamlı farklılık görülmezken, ebeveyn tutumları, ebeveyn eğitim düzeyleri ve nörolojik/psikolojik tanı alıp almama durumu için anlamlı fark bulunmuştur. 36-72 aylar arasındaki çocuklar, gelişim açısından kritik bir süreçte olduğu için ebeveynlerin bu konudaki farkındalıklarının geliştirilmesi önem arz etmektedir.Master Thesis Swarm Zeka Tekniklerini Kullanarak Araç İnternetinde Etkin Yönlendirme(2024) Alshalook, Hassan Abdulkhaliq Kheder; Türeli, Didem KıvançNesnelerin İnterneti'nin ortaya çıkışı, geleneksel araç özel ağlarının Araçların İnterneti'ne (IoV) geçişine yol açmıştır. IoV, giderek daha fazla şirket ve akademisyenin bu alana yatırım yapmasıyla önemli ekonomik ve bilimsel faydalar sunmaktadır. IoV, insanların, araçların, nesnelerin ve çevrenin akıllı entegrasyonuna odaklanan daha geniş bir ağdır ve büyük şehirlere veya hatta tüm ülkelere hizmet sağlar. Karar alma, etkin mobilite hizmetleri, iletişim ve veri toplama sağlamak için IoV teknolojileri gereklidir. Ancak, IoV rotalaması, karar alma, mobilite hizmetleri, iletişim, veri toplama, trafik yönlendirme, rota planlama, navigasyon, araç dinamikleri veya öngörülemeyen araç davranışı, trafik sıkışıklığı ve yol engelleri gibi zorluklar sunar. Yoldaki araç sayısı göz önüne alındığında, IoV'deki iletişim yükü önemli olacaktır. En kısa ve en verimli yolu en az gecikmeyle bulmak için araç özel ağlarında yol optimizasyonu esastır. Gecikmeyi azaltmak ve verimi artırmak için en uygun rota keşfedilmelidir. Seçilen yol, paket teslimat oranı, mesafeler, tıkanıklık, bağlantı olasılığı, maliyet, iletim gecikmesi ve varyans gibi özellikleri karşılamalıdır. Bu hedeflere ulaşmak için bu tez, IoV boyunca dağıtılmış bir şekilde rotaları hesaplayan parçacık sürüsü optimizasyonuna dayalı yönlendirme algoritmasını inceler.