Master Thesis / Master Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/2606
Browse
Recent Submissions
Master Thesis Çocukluk Çağı Travmaları ve Somatizasyon Arasındaki İlişkide Utanç, Suçluluk ve Algılanan Sosyal Desteğin Aracı Rolü(2025) Kanak, Cemre; Yöntem, Evin AydinBu araştırmanın amacı, yetişkin bireylerde çocukluk çağı ve somatizasyon arasındaki ilişkide algılanan sosyal destek, sürekli utanç ve suçluluğun aracı rollerini incelemektir. Araştırmanın örneklemi, İstanbul'da yaşayan 18-65 yaş arasındaki 405 katılımcıdan (261 kadın, 144 erkek) oluşmaktadır. Bu araştırma, ilişkisel tarama modeline uygun olarak yürütülmüştür ve katılımcılar kolayda örnekleme yoluyla seçilmiştir. Katılımcılar 'Google Forms' aracılığıyla ölçeklere ulaşmıştır. Araştırma verilerini toplamak amacıyla Demografik Bilgi Formu, Çocukluk Çağı Travması Ölçeği (ÇÇTÖ-33), Belirti Tarama Listesi (SCL-90-R) (Somatizasyon Alt Ölçeği), Sürekli Utanç ve Suçluluk Ölçeği ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ÇBASDÖ) kullanılmıştır. Verilerin analizi için SPSS 27.0 paket programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistikler, bağımsız örneklem t-testleri, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), korelasyon analizleri ve Yapısal Eşitlik Modeli (YEM) kullanılmıştır. Çocukluk çağı travmaları ile somatizasyon arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Somatizasyon, sürekli utanç ve suçluluk duyguları ile pozitif yönlü orta düzeyde ve algılanan sosyal destek ile negatif yönlü zayıf düzeyde ilişkili bulunmuştur. Yapısal eşitlik modeli bulguları, travmanın somatizasyon üzerindeki etkisinin hem doğrudan hem de utanç ve suçluluk aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, sosyal desteğin doğrudan etkisi anlamlı bulunmamakla birlikte, dolaylı yollardan duygusal süreçler aracılığıyla somatizasyona etki edebileceği görülmüştür.Master Thesis Öğretmen Algılarına Göre Ortaöğretimde Okul İklimi ile Okul Müdürlerinin Yetkinliğe Dayalı İş Performansları Arasındaki İlişki(2025) Türkmen, Hasan; Göğüş, AytaçLise öğretmen algılarına göre okul iklimi düzeyi ile okul müdürleri yetkinliğe dayalı iş performansları arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmayı amaçlayan bu araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden 'ilişkisel tarama modeli' kullanılmıştır. Araştırmanın beş araştırma sorusu, '1) Lise öğretmenlerinin algılarına göre okul müdürleri yetkinliğine dayalı iş performansları ne düzeydedir? 2) Lise öğretmenlerinin algılarına göre okul müdürleri yetkinliğine dayalı iş performansları düzeyi; öğretmenlerin demografik bilgilerine a) cinsiyetine, b) öğrenim durumuna, c) öğretmenlikteki hizmet yılına, d) okuldaki öğrenci sayısına ve e) okuldaki öğretmen sayısına göre anlamlı farklılık göstermekte midir? 3) Lise öğretmenlerinin algılarına göre okul iklimi düzeyi nasıldır? 4) Lise öğretmenlerinin algılarına göre okul iklimi düzeyi; öğretmenlerin demografik bilgilerine a) cinsiyetine, b) öğrenim durumuna, c) öğretmenlikteki hizmet yılına, d) okuldaki öğrenci sayısına ve e) okuldaki öğretmen sayısına göre anlamlı farklılık göstermekte midir? 5) Lise öğretmenlerinin algılarına göre, okul iklimi düzeyi ile okul müdürleri yetkinliğe dayalı iş performansları düzeyi arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?' olarak belirlenmiştir. Araştırmada İstanbul ilindeki Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ortaöğretim okullarında, 2023- 2024 eğitim öğretim yılında görev yapan 385 lise öğretmeninden veriler toplanmıştır. Veri toplama ölçekleri olarak, Canlı ve diğerleri (2018) tarafından 'Okul İklimi Ölçeği' ve Çamur ve Göğüş (2023) tarafından okul müdürleri için geliştirilen ve Ögücü ve Göğüş tarafından (Ögücü, 2025) öğretmen versiyonu için geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan 'Okul Müdürleri Yetkinliğe Dayalı İş Performans Algıları Ölçeği' nin öğretmen versiyonu kullanılmıştır. Canlı ve diğerleri (2018) tarafından geliştirlen Okul İklimi Ölçeğinin 5 alt boyutu 'Demokratiklik ve Okula Adanma', 'Liderlik ve Etkileşim', 'Başarı Etkenleri', 'Samimiyet' ve 'Çatışma' boyutlarından oluşurken; bu çalışmada ölçek alt boyutları yapı geçerliğinde ortaya çıkmadığı için araştırmanın amacı için ölçeğin toplamını tek yapı olarak 'okul iklimi' ölçeği olarak kullanılmıştır. Okul Müdürleri Yetkinliğe Dayalı İş Performansı Algıları Ölçeği ise 6 alt boyutu olan 'Pedagojik Yönetim: Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Değerlendirme ve Liderlik', 'Örgütsel Koşulları Oluşturma, Okulu ve Personeli Geliştirme', 'İletişim ve Değerler', 'Okul İçinde Uyum Yaratma ve Mesleki Gelişim', 'İzleme ve Rehberlik Etme', 'Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi' boyutlarından oluşmaktadır. Bu çalışmanın veri analiz sürecinde, her iki ölçek için geçerlilik ve güvenirlik analizleri yapıldıktan sonra, araştırmanın beş sorusu doğrultusunda betimsel analizler gerçekleştirilmiştir. Demografik değişkenlere göre ölçek boyutlarının ortalamalarının gruplar arası farklılıkları incelemek amacıyla verilerin grup sayılarının normal dağılım göstermemesi nedeniyle, Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis testleri kullanılmıştır. Değişkenler arası ilişkileri incelemek için Spearman Korelasyon analizinde yararlanılmıştır. Veri analizlerinde SPSS (Statistical Package for Social Sciences) programı, IBM SPSS 28TM versiyonu ve LISREL 8.5TM yazılımı kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre, birinci araştırma sorusu olan 'lise öğretmenlerinin algılarına göre okul müdürleri yetkinliğine dayalı iş performanslarının düzeyleri' yüksek düzey algıyı göstermektedir. Ölçek alt boyutlarında ise, üç alt boyutta Pedagojik Yönetim: Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Değerlendirme ve Liderlik, İletişim ve Değerler ile Okul İçinde Uyum Yaratma ve Mesleki Gelişim alt boyutlarında öğretmen algılarının orta düzeyde olduğu görülmektedir. Buna karşılık, dört alt boyutta, Örgütsel Koşulları Oluşturma, Okulu ve Personeli Geliştirme, İzleme ve Rehberlik Etme, Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi ve genel olarak Yetkinliğe Dayalı İş Performansı boyutlarında algı düzeylerinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu durum, yöneticilerin bazı alanlarda yetkin görülmesine karşın, pedagojik yönetim, öğretim süreçlerinde liderlik ve iletişim becerilerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymaktadır. İkinci araştırma sorusu olan 'Okul müdürleri yetkinliğe dayalı iş performansı öğretmen algıları öğretmenlerin demografik bilgilerine (a) cinsiyetine, b) öğrenim durumuna, c) öğretmenlikteki hizmet yılına, d) okuldaki öğrenci sayısına ve e) okuldaki öğretmen sayısına) göre anlamlı farklılık göstermekte midir?' sorusunda demografik bilgilere göre incelemeler yapılmıştır. Elde edilen bulgularda, 'öğretmenlerin cinsiyetine' göre ölçeğin tüm boyutlarında ve ölçekte cinsiyete göre anlamlı fark bulunmamaktadır. 'Öğretmenlerin öğrenim durumuna' göre, ölçeğin sadece 'Okul İçinde Uyum Yaratma ve Mesleki Gelişim' boyutunda lisans düzeyindeki katılımcıların algılarının genellikle lisansüstü düzeyindekilerden daha yüksek olduğu gözlemlenmiş olup, ölçeğin diğer boyutlarında öğrenim durumuna bağlı olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. 'Öğretmenlerin hizmet yılına' göre, Okul Müdürleri Yetkinliğine Dayalı İş Performansında anlamlı farklar bulunmuş, özellikle 21 yıl üzeri deneyime sahip öğretmenler ile 11-15 yıl deneyime sahip olanlar arasında farklılık görülmüştür. 'Okuldaki öğrenci sayısına' göre, 'lise öğretmenlerinin algılarına göre okul müdürlerinin yetkinliğine dayalı iş performanslarının düzey' algıları, öğrenci sayısı daha az olan okullar ile öğrenci sayısı daha fazla olan okullarla kıyaslandığında anlamlı farklılık göstermektedir. 'Okuldaki öğretmen sayısına' göre, okul müdürlerinin yetkinliğine dayalı iş performansı algılarının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde 25-50 ile 51-75 sayıda görev yapan öğretmene sahip okullar farklılık saptanmıştır ve alt boyutlara göre ölçeğin beş alt boyutunda anlamlı farklılık bulunurken, 'Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi' boyutunda anlamlı farklılık saptanmamıştır. Üçüncü araştırma sorusu bulgularına göre 'Lise öğretmenlerinin algılarına göre okul iklimi düzeyleri' yüksek düzeydedir. Ancak ölçeğe ait olan alt boyutlarda elde edilen sonuçlara göre; 'Çatışma' boyutu orta düzey şeklinde saptanırken, 'Demokratiklik ve okula adanma', 'Liderlik ve Etkileşim', 'Başarı Etkenleri' ve 'Samimiyet' boyutları yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Dördüncü araştırma sorusu olan 'Okul iklimi düzeyine ilişkin öğretmen algıları öğretmenlerin demografik bilgilerine (a) cinsiyetine, b) öğrenim durumuna, c) öğretmenlikteki hizmet yılına, d) okuldaki öğrenci sayısına ve e) okuldaki öğretmen sayısına) göre anlamlı farklılık göstermekte midir?' sorusunda demografik bilgilere göre incelemeler yapılmıştır. Elde edilen bulgularda, 'cinsiyete' göre, ölçek boyutlarında, 'anlamlı bir fark olmadığı' saptanmıştır. Bu durum, erkek ve kadın katılımcıların okul iklimini benzer şekilde algıladığını göstermektedir. 'Öğrenim durumuna' göre, lisans düzeyinde olan öğretmenlerin okul iklimine yönelik algısı, lisansüstü katılımcılara kıyasla 'anlamlı derecede daha yüksek' bulunmuştur. 'Okuldaki öğretmenlerin hizmet yılına' göre, öğretmenlerin hizmet yıllarına göre okul iklimi algıları arasında anlamlı fark bulunmuş; özellikle 6–10 yıl hizmet süresine sahip öğretmenlerle 21 yıl ve üzeri çalışanlar arasında anlamlı düzeyde farklılık saptanmıştır. 'Okuldaki öğrenci sayısına' göre, öğrenci sayısına göre okul iklimi algılarında anlamlı farklar bulunmuş; özellikle 251 ve üzeri öğrencisi olan okullarda görev yapan öğretmenlerin algılarının, 250 ve altı öğrencisi olan okullara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu görülmüştür. 'Okuldaki öğretmen sayısına' göre okuldaki öğretmen sayısına göre okul iklimi algıları arasında anlamlı farklar bulunmuş; en yüksek algı 51–75 öğretmeni olan okullarda, en düşük ise 76 ve üzeri öğretmeni olan okullarda gözlenmiştir. Beşinci araştırma sorusunun bulgularına göre 'Öğretmenlerin okul iklimi düzeyi ile ilgili algıları ile okul müdürleri yetkinliğe dayalı performanslarına ilişkin algıları' arasında anlamlı pozitif orta düzey anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Okul iklimi ile okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansı ölçeğinin diğer boyutları arasındaki ilişkilere bakıldığında sırasıyla, Pedagojik Yönetim, Örgütsel Koşulları Oluşturma, Okulu ve Personeli Geliştirme, Okul İçinde Uyum Yaratma ve Mesleki Gelişim ile pozitif orta düzey ilişki, İletişim ve Değerler, İzleme ve Rehberlik Etme, Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi ile pozitif zayıf düzey anlamlı ilişki bulunmuştur. Okul Müdürleri Yetkinliğine Dayalı Iş Performansı ile Okul İklimi ölçeği alt boyutları arasında gözlemlenen korelasyon değerlerine göre, Demokratiklik ve Okula Aldanma, Liderlik ve Etkileşim, Başarı Etkenleri boyutları ile pozitif orta düzey ilişki gösterirken, Samimiyet boyutuyla pozitif zayıf düzeydedir, ancak Çatışma boyutu ile anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Sonuç olarak elde edilen bu bulguların, eğitim yönetimi ve okul müdürlerinin yetkinliklierinin geliştirilmesi alanında önemli pratik önerilere işaret etmektedir. Okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performanslarının geliştirilmesine yönelik sürekli eğitim programlarının uygulanması hem müdürlerin performansını artırmakta hem de okul iklimine dair olumlu algılarını güçlendirmektedir. Bu da okuldaki eğitimin kalitesine doğrudan katkı sağlayabilir. Ayrıca, okul ikliminin, öğretmenlerin iş birliğini ve motivasyonunu artırmada kritik bir rol oynadığı düşünüldüğünde, bu tür çalışmaların eğitim yönetimi politikalarının şekillendirilmesinde yol gösterici olması beklenmektedir. Bu çalışma eğitimde yönetim kalitesinin önemini, müdürlerin yetkinliğe dayalı iş performanslarının ve okul ikliminin birbiriyle doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koyarak, daha etkili, verimli, başarılı bir okul ortamı için müdürlerin profesyonel gelişimine yatırım yapılmasının gerekliliğini vurgulamaktadır. Okul müdürü yetkinlikleri, iş performansı ve okul iklimi arasındaki bu karşılıklı etkileşim, yalnızca öğretmenlerin değil, öğrencilerin de başarı ve memnuniyet düzeylerine olumlu yansıyacaktır. Bu bağlamda, araştırma, eğitim kurumlarında demokratiklik, okul aidieti, samimiyet, liderlik ve başarı etkenleri, iş birliği ve sürdürülebilir yönetim uygulamaları için güçlü bir temel oluşturma potansiyeline sahiptir. Anahtar kelimeler: okul iklimi, iş performansı, okul müdürlerinin yetkinliği, performans, okul müdürleri yetkinliğe dayalı iş performanslarıMaster Thesis Bataryanın Sağlık Durumunu Tahmin Etme: Makine Öğrenimi Yaklaşımı(2024) Bensabeur, Abdelmounaım; Tuncay, Ramazan NejatResearch utilized data-driven models to investigate SoH estimation methodologies for lithium-ion batteries, particularly focusing on their effectiveness in capturing degradation trends. The study evaluated four different deep learning approaches-DNN, CNN, RNN, and LSTM-using various metrics, including MAE, RMSE, R², and validation loss. Results reveal that the LSTM model outperforms others, achieving the lowest MAE (0.1293), RMSE (0.1680), and validation loss (0.0282), with an R² of 0.9790, making it the most reliable predictor of battery SoH. The study highlights a strong linear correlation between SoH and parameters such as capacity and charge voltage, affirming their role as critical indicators of battery health. Conversely, temperature exhibited negligible impact on SoH within the narrow range studied, necessitating further research under diverse environmental conditions. Anomalies in terminal current during charge-discharge cycles suggest potential operational irregularities requiring deeper analysis. The study underscores the limitations of CNN in modeling temporal dependencies, advocating for hybrid architectures like CNN- LSTM for enhanced predictive accuracy. Findings also demonstrate consistent SoC transitions across cycles, emphasizing the stability of the battery's charge-discharge behavior and its implications for long-term durability. Recommendations include adopting LSTM-based models in battery management systems, refining anomaly detection mechanisms, and optimizing charge protocols to prevent premature degradation. The study's outcomes provide a robust framework for enhancing battery health monitoring and forecasting, contributing to the advancement of energy storage technologies. The focus of future research will be expanded thermal ranges, cutting-edge hybrid models, and the integration of real-world applications in validation of these findings. This shows potential value in using these findings for optimizations that affect the performance and life of LiBs, whether for EVs or renewable energy systems. Keywords: Lithium Li-ion batteries, State of Health, State of Charge, Battery management systemMaster Thesis Açık İnovasyon ve Stratejik Liderliğin Örgütsel Farkındalık Üzerindeki Etkisi(2025) Yıldız, İbrahim Burak; Durmaz, Canan KoçerAÇIK İNOVASYON ve STRATEJİK LİDERLİĞİN ÖRGÜTSEL FARKINDALIĞA ETKİSİ Bu çalışmanın amacı, açık inovasyon ve stratejik liderlik kavramlarının değerlendirilerek bu kavramların örgütsel farkındalığa etkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Açık inovasyon (Open Innovation), işletmelerin ve organizasyonların, iç ve dış kaynakları kullanarak daha yenilikçi ve verimli çözümler üretmelerine yönelik bir yaklaşımı ortaya koyar. Uzun vadeli hedeflere ulaşmak için gerekli olan sürdürülebilir vizyonu oluşturmak için işletmenin mevcut durumunu analiz ederek, gelecekteki fırsatları ve tehditleri önceden tahmin etme becerisini içeren stratejik liderlik (Strategic Leadership) modeline ihtiyaç bulunmaktadır. Bu stratejik düşünce ile faaliyete geçen liderler işletmenin mevcut durumunu analiz ederek, gelecekteki fırsatları ve tehditleri önceden tahmin etme becerisine sahip olurlar. Açık inovasyon modeli ile stratejik düşünüp hareket eden liderlerle yenilikçi ve rekabetçi bir yapıya ulaşan organizasyonlar ve işletmeler daha verimli hale gelerek organizasyonel yapılarda çalışanların örgütsel farkındalığını artırarak ekonomik yapıya ve faaliyette bulundukları sektöre olan katkılarını artırabilmektedir. Veri toplama aracı olarak bu araştırmada kolayda örnekleme yöntemleri kullanılmıştır. 395 anket değerlendirilmiş ve bu anket geçerli kabul edilmiştir. Çalışma ile ilgili hipotezler SPSS (Statistical Package for Social Science), excel programları kullanılarak test ve analiz edilmiştir. Ayrıca literatürde geliştirilmiş olan Açık İnovasyon, Stratejik liderlik ve Organizasyonel Farkındalık Ölçekleri kullanılmıştır. Ayrıca ilgili ölçeğin güvenilirlik ve normallik dağılım araştırması yapılmıştır. İki değişken arasındaki ilişkiyi incelemek için bir Pearson moment korelasyon testi yapılmıştır. Bu çalışmada, katılımcıların açık inovasyon, stratejik liderlik ve organizasyonel farkındalık üzerine bilgileri ve becerileri üzerinden ölçekler arasındaki ilişkiye dair regresyon analizi kullanılmıştır. Bu çalışma sonuçlarına göre, çalışanların algısına göre açık inovasyon ve stratejik liderliğin organizasyonel farkındalık üzerine etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Çalışma, organizasyon içinde açık inovasyon ve stratejik liderliğin gelişimine öncelik verilmesi ve teşvik edilmesi ile sürekli organizasyonel farkındalık üzerinde durulmasını önermektedir. Bu eylemler daha rekabetçi ve sürdürülebilir dönüşümlere imkân tanıyabilir. Anahtar Kelimeler: Örgütsel Farkındalık, Açık İnovasyon, Stratejik Liderlik, Kurumsal Yönetim, Farkındalık, Eylem, Ekip çalışması, Rekabet, Uzmanlaşma, Adaptasyon, Küreselleşme. İnovasyon, Strateji, Ölçek, Organizasyon. Tarih: Mayıs 2025Master Thesis Trakya Bölgesi Arazi Örtüsü Kullanım Değişimlerinin İzlenmesi(2025) Gümüşel, Osman Berkay; Aksu, OktayTrakya Bölgesi, Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki uzantısında yer almakta olup, verimli tarım arazileri, doğal kaynakları ve gelişen sanayi yapısıyla dikkat çekmektedir. Son yıllarda nüfus artışı, iç göç hareketliliği ve ekonomik faaliyetlerdeki çeşitlenme, bölgede arazi kullanımında dikkate değer değişimlere yol açmıştır. Bu çalışma, 2000, 2010, 2018 ve 2024 yıllarına ait Landsat ve Sentinel-2 uydu görüntüleri kullanılarak arazi örtüsü değişimlerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Uydu verileri, QGIS yazılımı aracılığıyla işlenmiş; sınıflandırma işlemleri için Random Forest algoritması tercih edilmiştir. Görüntüler Haziran ayına ait ve %5'in altında bulutluluk oranına sahip olacak şekilde seçilmiştir. Bu sayede mevsimsel karşılaştırılabilirlik sağlanmış ve sınıflandırma kalitesi artırılmıştır. Arazi örtüsü; tarım, su, orman ve yerleşim alanları olmak üzere dört ana sınıfa ayrılmıştır. Tarım alanları, görüntü özelliklerine göre iki alt grupta sınıflandırılmış, ancak analiz aşamasında bütünsel olarak değerlendirilmiştir. Sınıflandırma sonuçları, yıllar içinde yerleşim alanlarının artış eğiliminde olduğunu; bu artışın genellikle tarım alanları üzerinde yoğunlaştığını göstermektedir. Su yüzeylerinde belirgin bir değişiklik gözlenmemiş, orman alanları ise büyük oranda korunmuştur. Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde iç göç, yapılaşma baskısı ve nüfus artışı gibi faktörlerin etkisiyle arazi kullanımı farklı biçimlerde evrilmiştir. Çalışma sürecinde elde edilen sınıflandırma haritaları ve analizler, Trakya Bölgesi'ndeki arazi kullanım eğilimlerinin görsel ve sayısal olarak ortaya konmasına olanak sağlamıştır. Bu doğrultuda, söz konusu analizlerin sürdürülebilir planlama ve bölgesel yönetim kararlarına zemin oluşturabilecek nitelikte olduğu düşünülmektedir.Master Thesis Çalgı Koleksiyonculuğu ve Patronaj Bağlamında Keman Yapımcılığı(2025) Demirci, Okan; Uçar, SinanBu çalışma, keman yapımcılığının ve keman ailesinin 16. yüzyıl dolaylarında ilk ortaya çıktığı İtalya'da geçirdiği gelişim sürecini konu alırken; çalgı koleksiyonculuğu ve patronaj olgusunun ilk örneklerinin, zamanının keman yapım kültürüyle karşılıklı ilişkilerini incelemeyi amaçlamıştır. Bu ilişki sayesinde, koleksiyonculuğun ilk örneklerinin görüldüğü erken dönemlerden itibaren, toplanılan/biriktirilen bu eserlerin veya eşyaların geleceğe aktarılmasının daha imkânlı kılınabildiği artık kabul edilen bir gerçektir. Bu çalışmada, koleksiyonculuk ve patronaj olgularının çalgılarla ilişkileri, gelişmeleri ve güncel durumları anlatılmıştır. Özellikle keman ailesi üzerinden yola çıkılarak yapılan bu araştırmada, kemanın kültürel hayatta edindiği roller sadece müzikal anlamlarda irdelenmemiş hem sosyal hem de ekonomik yönleri farklı dönemlerden örneklerle ele alınmış ve bu sürecin organoloji alanındaki konumunu anlamaya yönelik bir araştırma yapılmıştır. Bununla birlikte keman yapımcılığının sadece bir zanaattan ibaret olmadığı elde edilen sosyo-kültürel ve ekonomik verilerle test edilmiş, döneminin sanatsal üretimleri arasında azımsanmayacak bir yer edindiği saptanmıştır. Çalışmanın tarihsel araştırmasında sürece çokça katkısı olan çalgı yapımcılar, koleksiyonerler ve hamiler de tespit edilip tasnif edilmiş ve tezde yerlerini almışlardır. Özellikle kemanın ilk ortaya çıktığı 16. ve 18. yüzyılları arasında yaşamış ünlü çalgı yapımcılarından Antonio Stradivarius, Andrea Amati ve Guarneri Del Gesu gibi önemli yapımcıların kemanlarına sahip olma trendi, ilerleyen yıllarda birçok koleksiyoncunun bu yolda büyük meblağlar harcamasına yol açmıştır. Ayrıca koleksiyonerlik ve patronaj olgusu sayesinde saraylılar ve aristokratik ailelerin sanata verdiği değerler görünür olmuş ve bu aileler belirgin bir karşılık beklemeksizin sanatın her alanını destekleyip olabildiğince korumuşlardır. Kuşkusuz, bu korumacılık salt bir çıkar için olmasa da hamilerce beklenen prestiji sağlayabilmiştir. Bu bağlamda bilinen en önemli örneklerden Medici Ailesi, bilim ve sanata sağladığı destelerle Avrupa'da Rönesans'ı tetikleyen unsurlardan olmuşlardır. Çalgı yapımcıların Mediciler gibi destekçiler sayesinde meslekte tutunabilmeleri, bir anlamda yaptıkları çalgıları kabul ettirmeleri özellikle keman söz konusu olduğunda patronajın ve koleksiyonculuğun önünü açmıştır. Erken dönemlerinde Ingnazio Alessandro Cozio ile başlayan çalgı/keman koleksiyonculuğu, ilerleyen dönemlerde Luigi Tarisio ve Jean-Baptiste Vuillaume gibi satıcı koleksiyonerlerle devam etmiş, bugün Lord Wilton koleksiyonu ve Chi Mei koleksiyonlarına evrilebilmiştir. Müzikteki yeri kadar artık sanatsal bir koleksiyon eseri olarak da ilgi gören keman, bu etkileşimli özellikleri sayesinde bilinen ününe kavuşabilmiştir. Bu örneklerden yola çıkarak, erken dönemlerden itibaren koleksiyonerlerin ve hamilerin büyük ilgisinin, çalgı yapımcıların üretim şekillerine nasıl sirayet ettiği birçok yönüyle araştırılmıştır. Bu bağlamda, tarihsel belgeler, organolojik çalışmalar ve birçok çalgı koleksiyoncusunun örnekleri incelenerek; çalgı yapımının sadece teknik bir meslek olmadığı, koleksiyonerlik ve patronaj olgusuyla olan bağlarının sanat tarihi boyunca bıraktığı izleri ve güncel konumu geniş bir perspektifle sunulmaya çalışılmıştır.Master Thesis Düzenli Spor Yapan Yetişkinlerde Hedonik Açlığın Sürdürülebilir Beslenme Davranışları ve Yaşam Kalitesi Üzerine Etkileri: Karşılaştırmalı Bir Çalışma(2025) Şaylıöz, Ecem; Son, Nazan ErenoğluBu araştırma, düzenli fiziksel aktivitenin bireylerin yaşam kalitesi, hedonik açlık düzeyi ve sürdürülebilir beslenme davranışları üzerindeki etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmaya 69'u düzenli spor yapan, 69'u spor yapmayan olmak üzere toplam 138 gönüllü birey katılmıştır. Katılımcılardan sosyo-demografik veriler, antropometrik ölçümleri ve genel sağlık bilgileri artı olarak genel ve beslenme alışkanlıkları kendim tarafından oluşturulan sorular ile toplanmıştır. Bunlar dışında SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği, Besin Gücü Ölçeği ve Sürdürülebilir Beslenme Ölçeği de kullanılmıştır. Bulgular, düzenli spor yapan bireylerin yaşam kalitesi ölçeğinin alt başlıkları olan fiziksel fonksiyon ve genel sağlık bilgilerinin anlamlı şekilde daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Hedonik açlık düzeyinde ise anlamlı fark elde edilmemiştir. Ancak literatürde anlamlı sonuçların bulunması sebebiyle daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Sürdürülebilir beslenmede de anlamlı sonuç elde edilmemiştir ancak gıda israfını azaltma puanlarının, mevsimsel ve yerel beslenme, besin satın alma alt başlıklarının spor yapmayan bireylerde daha yüksek olması, istatistiksel anlamlılık sınırında da olsa dikkat çekici bir bulgudur. Cinsiyet, yaş, medeni durum, çocuk sahibi olma ve gelir durumu gibi dış faktörler de bu sonuçları etkilemektedir. Yapılan korelasyon çalışmalarında da yaşam kalitesi ile hedonik açlık arasında ters yönde ilişki olduğu; aynı zamanda yaşam kalitesi ve sürdürülebilir beslenme arasında da aynı yönde ilişki olduğu görülmektedir.Master Thesis Ergenlerde Cinsel Sağlık Okuryazarlığı ve Üreme Sağlığı ile İlgili Bilgi Edinme Süreci(2025) Genç, İrem Nur; İnam, ÖzenÖZET Bu tez, ergenlerin cinsel sağlık okuryazarlığı ve üreme sağlığı konularında bilgi edinme süreçlerini incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, ergenlerin bu konulardaki bilgi kaynaklarını, erişim yollarını ve karşılaştıkları engelleri belirleyerek bilinçli karar alma süreçlerine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Araştırmanın örneklemini, 14-18 yaş arası İstanbul ilinde eğitim gören 235 lise öğrencisi oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak üç bölümden oluşan bir anket formu kullanılmış; bu formda 'Kişisel Bilgi Formu', 'Üreme ve Cinsel Sağlık ile İlgili Bilgi Durumu Soruları' ve 'Cinsel Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği' yer almıştır. Anketler, öğrencilerin velilerinden yazılı izin alınarak uygulanmış; verilerin analizinde IBM SPSS Statistics 27 programı kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre, yaş grupları açısından cinsel bilgi puanlarında anlamlı farklılık saptanmıştır (χ2=10,797; p=0,029); 14 ve 15 yaş grubundaki bireylerin cinsel bilgi puanları, 16 yaş grubundakilere göre anlamlı biçimde daha yüksektir. Ayrıca ekonomik düzey açısından yalnızca genel cinsel sağlık okuryazarlığı ölçeği puanında anlamlı fark belirlenmiş; yüksek gelir grubundaki bireylerin okuryazarlık düzeyleri, düşük ve orta gelir gruplarına kıyasla daha yüksek çıkmıştır (F=3,989; p=0,020). Aile yapısına göre cinsel tutum puanlarında anlamlı fark saptanmış, tek ebeveynli ailelerden gelen öğrencilerin cinsel tutum puanları diğer gruplardan daha yüksek bulunmuştur (χ2=8,779; p=0,012). Cinsel sağlık bilgi durumu ile cinsel sağlık okuryazarlığı arasında da anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Hormonal değişiklikleri, adet döngüsünü ve doğum kontrol yöntemlerini bilen bireylerin cinsel bilgi ve genel cinsel sağlık okuryazarlığı ölçeği puanları, bu konularda bilgi sahibi olmayanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksektir (p<0,001). Aynı şekilde, cinsel sağlık konularını ailesiyle konuşabilen ve aile bireylerinden bilgi alabileceğini belirten bireylerin cinsel tutum ve genel cinsel sağlık okuryazarlığı ölçeği puanları daha yüksektir (p<0,001). Cinsel konulardan uzak durmayan ve bu alanlarda kaygı duyan bireylerin de cinsel bilgi ve genel okuryazarlık düzeyleri anlamlı biçimde daha yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak, lise öğrencilerinin üreme ve cinsel sağlık bilgisi, cinsel sağlık gelişimi ve okuryazarlığı açısından belirleyici bir değişkendir. Bu nedenle, ergenlere yönelik cinsel sağlık eğitimi kapsamlı ve bütüncül bir şekilde ele alınmalı; öğrencilerin bilgi eksiklikleri, aile içi iletişim desteği ve kaygı düzeyleri dikkate alınarak yapılandırılmış eğitim programlarıyla giderilmelidir. Anahtar Kelimeler: Ergenlik, adölesan, cinsel sağlık, cinsel okuryazarlık, hemşirelikMaster Thesis Cilanın Yaylı Çalgılar Üretiminde Sese Olan Etkisi(2025) Sülün, Münci Eren; Madanoğlu, NaciBu çalışma, yaylı çalgılar ailesinde kullanılan farklı cila türleri ve uygulama tekniklerinin enstrümanların akustik özellikleri üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. Cilanın yalnızca estetik bir unsur olmadığı, aynı zamanda sesin gövdede yayılımı, titreşim iletimi, rezonans kalitesi ve dış etmenlere karşı koruyuculuğu üzerinde belirleyici olduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda, özellikle yaylı çalgı üretiminde sıklıkla kullanılan ladin ağacı üzerine farklı cila uygulamaları gerçekleştirilmiş; cila öncesi ve sonrası ses analizleri yapılarak rezonans, ton kalitesi ve sesin uzama süresi (sustain) gibi akustik parametreler değerlendirilmiştir. Araştırma, geleneksel ve modern cilalama yöntemleri arasındaki farkları ortaya koyarak, luthier ve enstrümancıların bilinçli tercihler yapmalarına yol göstermeyi hedeflemektedir.Master Thesis Akademik Personelin Yeme Bozukluğu ve Yeme Arzusunun Değerlendirilmesi(2025) Güllü, Bengisu; Karamollaoğlu, İremÖZET AKADEMİK PERSONELİN YEME BOZUKLUĞU VE YEME ARZUSUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ Bu araştırma, İstanbul Okan Üniversitesi'nde görev yapan akademik personelin yeme bozukluğu ve yeme arzusu düzeylerini, bu iki değişken arasındaki ilişkiyi ve demografik faktörlere göre olası farklılıkları incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırmaya yönelik veriler, Sağlık Bilimleri alanındaki dört fakülte ve meslek yüksekokulunda (Tıp, Diş Hekimliği, Sağlık Bilimleri Fakülteleri ile Sağlık Hizmetleri MYO) çalışan toplam 151 akademisyenden, demografik bilgi formu ile Yeme Bozukluğu Değerlendirme Ölçeği (EDE-Q-13) ve Yeme Arzusu Kabullenme ve Davranış Ölçeği (YAKDÖ) kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen bulgulara göre EDE-Q-13 ile YAKDÖ arasında negatif yönlü ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (p<0,01). Bu durum, yeme bozukluğu belirtilerinin artmasıyla yeme arzusunu kabul etme ve yönetme becerisinin azalabileceğine işaret etmektedir. Demografik değişkenler bakımından incelendiğinde; diyet gerektiren kronik hastalığı olan katılımcıların yeme bozukluğu puanlarının diğer gruplara göre anlamlı derecede daha yüksek çıktığı (p<0,05) ve obez katılımcıların yeme bozukluğu puanlarının da diğer BKİ kategorilerinden anlamlı biçimde fazla olduğu (p<0,01) görülmüştür. Ancak cinsiyet, ünvan, medeni durum gibi faktörler ile yeme arzusu düzeyi arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Sonuçlar, akademik personelde yeme bozukluğu ve yeme arzusu arasındaki olumsuz ilişkinin yanı sıra kronik hastalık ve obezite gibi faktörlerin yeme bozukluğu riskini artırabileceğini göstermektedir. Araştırma bulguları, bu gruba yönelik koruyucu ve rehabilite edici beslenme programlarının önemini vurgulamakta ve özellikle riskli bireylere (kronik hastalığa sahip veya obez) özel önlemler alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: Akademik Personel, Beslenme, Yeme Arzusu, Yeme Davranışı, Yeme BozukluğuMaster Thesis Primer Dismenoreli Kadınlarda Ağrının Pelvis Pozisyonunu Etkileyen Kaslardaki Esneklikle İlişkilerinin İncelenmesi(2025) Bakacak, Mahinur; Akgöl, Ahmet CüneytBu çalışmanın amacı primer dismenoresi olan kadınlarda pelvisin pozisyonunu etkileyen kasların esnekliğine bakılarak dismenore üzerindeki etkilerini incelemektir. Çalışmaya primer dismenoresi olan 18-45 yaş aralığında 75 kadın dahil edildi. Gönüllü katılımcıların sosyodemografik özelliklerine, özgeçmişlerine ve hastalık geçmişine ait detaylar, araştırmacıların oluşturduğu 'Dismenore Bilgi Formu' ile kaydedildi. Menstrüel ağrı şiddeti Görsel analog skala ile değerlendirilip kaydedildi. Katılımcıların fiziksel aktiviteleri ''Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi'' Kısa Formu kullanılarak değerlendirildi. Pelvis pozisyonunu etkileyebilecek kas grupları; lumbal ekstansörler, kalça fleksörleri, hamstring kasları mezura ve gonyometre kullanılarak esneklik açısından değerlendirildi. Çalışmamızda primer dismenoresi olan kadınların %68'inin aktif, %32'sinin ise sedanter bireylerden oluştuğu tespit edildi. Ağrı şiddeti ölçümlerinde ağrı süresi arttıkça ağrı şiddeti puan ortalamaları istatistiksel olarak artmaktaydı. Hamstringlerin esneklik ortalamaları minimal aktif olanlardan istatistiksel olarak yüksekti (p<0,05). Ağrı süresi arttıkça Hamstringlerin esneklik ortalamaları istatistiksel olarak düşmekteydi (p<0,05). Kalça fleksörlerinin esneklik ölçümleri düzenli menstrüasyon yaşayanlarda 15,75 ± 3,19 cm, yaşamayanlarda 13,84 ± 2,61 cm iken düzenli menstrüasyon yaşayan kişilerin kalça fleksörlerinin esneklik ortalamaları istatistiksel olarak yüksekti (p<0,05). Bu çalışmada primer dismenoreli kadınlarda ağrı şiddeti ile Lumbal ekstansörlerin esnekliği arasında pozitif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ilişki vardır (p<0,05). Kadınların ağrı şiddeti ile Hamstringlerin esnekliği arasında negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ilişki vardır (p<0,05). Kadınların ağrı şiddeti ile kalça fleksörlerinin esnekliği arasında negatif yönlü istatistiksel olarak anlamlı ilişki vardır (p<0,05). Sonuçlarımızın klinikte Primer Dismenoreli kadınların değerlendirme ve tedavi yaklaşımları için katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. Bu sayede Primer Dismenoreli kadınların tedavilerini küçük uyarlamalarla daha etkin hale getirebilmek için veri sağlayabileceğimizi umuyoruz.Master Thesis Öğretmen Algılarına Göre Okul Şeffaflık Düzeyi ile Okul Müdürlerinin Yetkinliğe Dayalı İş Performansları Arasındaki İlişki(2025) Kabahor, Meryem; Göğüş, AytaçBu araştırma, ilkokul öğretmenlerinin algılarına göre, okulların şeffaflık ve okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansları düzeylerini, okulun ve öğretmenlerin demografik özelliklerine göre algıların farklılık gösterip göstermediğini ve okul şeffaflık düzeyi ile okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. İncelenen beş araştırma sorusu bulunmaktadır; 1) İlkokul öğretmenlerinin algılarına göre okul şeffaflık düzeyleri nasıldır? 2) İlkokul öğretmenlerinin okul şeffaflık düzey algıları, demografik bilgilerine göre anlamlı farklılık göstermekte midir? 3) İlkokul öğretmenlerinin algılarına göre okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansları ne düzeydedir? 4) İlkokul öğretmenlerinin okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performans düzeyi algıları, demografik bilgilerine göre anlamlı farklılık göstermekte midir? 5) İlkokul öğretmenlerinin algılarına göre, okul şeffaflık düzeyi ile okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansları düzeyi arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?'. Bu araştırmanın deseni, değişkenler arasındaki ilişkileri ortaya koymayı amaçlayan nicel bir model olan 'ilişkisel tarama' çerçevesinde yapılandırılmıştır. Çalışmanın evrenini, 2023-2024 eğitim-öğretim yılında İstanbul ilinde Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı ilköğretim okullarında görevli olan 390 ilkokul öğretmeni oluşturmaktadır. Öğretmenlerin okul şeffaflığına dair algılarını belirlemeye yönelik kullanılan veri toplama aracı, Tosun ve Çelik (2022) tarafından geliştirilen 'Okul Şeffaflık Ölçeği' ile okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansına ilişkin algılarını ölçmek üzere Çamur ve Göğüş (2023) tarafından okul müdürleri için geliştirilen ve Ögücü (2025) tez çalışmasında öğretmen versiyonu olarak geliştirilen 'Okul Müdürlerinin Yetkinliğe Dayalı İş Performans Algıları Ölçeği' kullanılmıştır. 'Okul Şeffaflık Ölçeği'; 'Kararlara Katılım', 'Bilgi Akışı' ve 'Hesap Verebilirlik' olmak üzere üç alt boyuttan; 'Okul Müdürlerinin Yetkinliğe Dayalı İş Performans Algıları Ölçeği' ise 'Pedagojik Yönetim: Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Değerlendirme ve Liderlik', 'Örgütsel Koşulların Oluşturma, Okulu ve Personeli Geliştirme', 'İletişim ve Değerler', 'Okul İçinde Uyum ve Mesleki Gelişim', 'İzleme ve Rehberlik Etme' ile 'Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi' olmak üzere altı alt boyuttan oluşmaktadır. Araştırmada kullanılan ölçeklerin geçerlilik ve güvenirlik analizlerinden sonra, betimsel istatistikler, gruplar arası farklılıkların incelenmesinde parametrik testler kullanılmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkiler Spearman korelasyon analizi ile incelenmiş, bağımsız değişken olan okul şeffaflık düzeyinin, bağımlı değişken olan okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansı üzerindeki etkisi ise çoklu regresyon analizi ile incelenmiştir. Araştırma bulguları doğrultusunda, ilk araştırma sorusu için 'İlkokul öğretmenlerinin algılarına göre okul şeffaflık düzeyleri' tüm boyutlarda 'orta düzey algı' olduğu bulgulanmıştır. Kararlara Katılım, Bilgi Akışı, Hesap Verebilirlik ve genel olarak Okul Şeffaflık Boyutu puanları birbirine oldukça yakındır ve orta düzey bir algıyı işaret etmektedir. İkinci araştırma sorusu olan 'İlkokul öğretmenlerinin okul şeffaflık düzey algıları, demografik bilgilerine göre anlamlı farklılık göstermekte midir?' sorusu için elde edilen bulgularda, 'öğretmenlerin cinsiyetine' göre, erkek ve kadın katılımcılar arasında okul şeffaflık düzeyi algılarında anlamlı bir fark bulgulanmamıştır. 'Öğretmenlerin öğrenim durumuna' göre, lisans ve lisansüstü arasında okul şeffaflık algısı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır. 'Okuldaki öğretmenlerin hizmet yılına' göre, 'Kararlara Katılım' boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmazken, kısa süreli 1-5 yıl hizmet süresine sahip öğretmenler 'Bilgi Akışı' ve 'Hesap Verebilirlik' boyutlarında diğer gruplardan belirgin şekilde daha yüksek algılara sahip olduğu görülmektedir. 'Okuldaki öğrenci sayısına' göre, 251-350 öğrenci bulunan okullarda öğretmenlerin tüm boyutlarda okul şeffaflık algısı daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca, 250'den az öğrenci olan okullarda bilgi akışı algısının, 351'den fazla öğrenci bulunan okullara göre daha yüksek olduğu; büyük okullarda ise hesap verebilirlik algısının, 251-350 öğrenci olan okullardan anlamlı derecede düşük olduğu saptanmıştır. 'Okuldaki öğretmen sayısına' göre anlamlı bir farklılık oluşturmadığı saptanmıştır. Araştırma bulguları doğrultusunda, üçüncü araştırma sorusu olan 'ilkokul öğretmenlerinin algılarına göre okul müdürlerinin yetkinliğine dayalı iş performanslarının düzeyleri' ölçeğin tamamı için orta düzey algıyı göstermektedir. Alt boyutlar açısından incelendiğinde, 'İletişim ve Değerler' ve 'Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi' boyutlarında yüksek düzey iken diğer boyutlarda orta düzey algı bulgulanmıştır. Araştırma bulguları doğrultusunda, dördüncü araştırma sorusu olan 'İlkokul öğretmenlerinin okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performans düzeyi algıları, demografik bilgilerine göre anlamlı farklılık göstermekte midir?' sorusu için elde edilen bulgularda, 'öğretmenlerin cinsiyetine göre'; ölçeğin tüm boyutlarında anlamlı bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. 'Öğretmenlerin öğrenim durumuna' göre, ölçek boyutlarından sadece 'Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi' düzeyindeki algının lisans mezunlarının lisansüstü mezunlarından daha yüksek olduğu bulgulanmıştır. 'Öğretmenlerin hizmet yılına' göre boyutlardan 'Örgütsel Koşulların Oluşturma, Okulu ve Personeli Geliştirme', 'İletişim ve Değerler' ile 'Finansal Kaynakların Sağlanması ve Yönetimi' boyutlarında anlamlı farklılık gözlemlenmiştir. 'Okuldaki öğrenci sayısına' göre, büyük öğrenci sayısı olan okullar ile küçük öğrenci sayısı olan okullar arasında anlamlı bir farklılık bulgulanmıştır. 'Okuldaki öğretmen sayısına' göre ise anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Araştırma bulguları doğrultusunda, beşinci araştırma sorusu olan 'Öğretmenlerin okul şeffaflık düzeyi ile ilgili algıları ile okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performanslarına ilişkin algıları' değişkenleri arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif çok güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Okul şeffaflık düzeyinin bağımsız değişken, okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performanslarına ilişkin algı düzeyinin bağımlı değişken olarak alındığı ve ayrıca bu ölçeğin tüm alt boyutlarının ayrı ayrı bağımlı değişken olarak alındığı analizlerde, okul şeffaflık düzeyinin tüm bağımlı değişkenler üzerinde anlamlı ve pozitif etkiler oluşturduğu bulgulanmıştır. Sonuç olarak elde edilen bulguların, okul müdürlerinin şeffaf olmasının, okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansını artırmaktadır. Şeffaf bir okul yönetimi, öğretmenlere yönelik açık iletişim, karar süreçlerine katılım ve hesap verebilirlik gibi unsurlar sunarak, müdürlerin yetkinliklerini ve iş performanslarını pekiştirebilir. Öğretmenlerin okul şeffaflık düzeyine dair algıları yüksekse, okul müdürlerinin iş performansına yönelik algıları da genellikle yüksek olacaktır. Müdürlerin yetkinlikleri, okul içindeki şeffaflık düzeyinin artırılmasıyla güçlenebilir, çünkü öğretmenlerin bilgiye kolay erişim sağlama, kararlara katılma ve performanslarını izleyebilmeleri, genel iş verimliliğini artırır. Bu bağlamda, okul şeffaflığının artırılması, müdürlerin yetkinliklerini daha belirgin hale getirerek, okulun genel yönetim kalitesini yükseltebilir. Anahtar Kelimeler: okul şeffaflık düzeyi, okul müdürlerinin yetkinliğe dayalı iş performansı, ilkokul öğretmenleri algısıMaster Thesis Partner Odaklı Obsesif Kompulsif Belirtiler ile Duygusal Şiddet Arasındaki İlişki: Duygu Düzenleme Güçlüğünün Aracı Rolü(2025) Baççı, Sevgi; Mestçioğlu, Ayşe ÖzlemPartner odaklı obsesif-kompulsif belirtiler, obsesif-kompulsif bozukluk semptomlarının partnere yönelik düşünceler ekseninde şekillenmesiyle ortaya çıkan ve literatüre yakın zamanda kazandırılan bir kavramdır. Alan yazın incelemelerine göre, obsesif-kompulsif belirtilerin farklı semptom içeriklerinde olduğu gibi, partner odaklı biçimlerinde de romantik ilişki sağlığını ve partnerle kurulan iletişimi olumsuz etkileyebileceği görülmektedir. Bu etkinin romantik ilişki ve iletişim bağlamında çeşitli kavramlarla ele alındığı bilinmekle birlikte, günümüzde yaygın bir sorun olan şiddet bağlamında yeterince incelenmediği dikkati çekmektedir. Bu çalışmada, partner odaklı obsesif-kompulsif belirtilerin çok boyutlu ele alınan duygusal şiddet ile ilişkisi -hem maruz kalma hem de uygulama boyutlarıyla- incelenmiştir. Ayrıca duygu düzenleme güçlüğünün bu ilişkideki aracılık rolü istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir. Araştırma, İstanbul'da yaşayan ve en az bir yıldır romantik ilişki sürdüren 385 yetişkinden oluşan bir örneklem ile yürütülmüş; katılımcılar, Sosyodemografik Bilgi Formu, Partnere İlişkin Obsesif-Kompulsif Belirti Ölçeği, Çok Boyutlu Duygusal İstismar Ölçeği ve Duygu Düzenlemede Güçlük Ölçeği'ni çevrim içi ortamda doldurmuştur. Elde edilen verilere göre mevcut çalışma bulguları, partner odaklı obsesif-kompulsif belirtilerin, duygusal şiddetin her iki boyutuyla da pozitif yönde anlamlı bir ilişki içerisinde olduğunu ve duygusal şiddeti yordadığını göstermektedir. Ayrıca, duygu düzenleme güçlüğünün bu ilişkiye aracılık ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Ortaya koyulan sonuçların alan yazına katkısına ek olarak, klinik uygulamalara da ışık tutabileceği düşünülmüş ve araştırmanın klinik doğurguları çerçevesinde ele alınmıştır. Son olarak, çalışmanın sınırlı yanları ele alınmış olup, yapılacak sonraki araştırmalar için önerilerle sonlandırılmıştır.Master Thesis Saudi Arabistan'da Kadın İstihdamında Çeşitliliğin Keşfi: Zorluklar, Gelecekteki Yönler ve İlerleme(2025) Elsied, Aliaa Ehab Mohamed; Uludağ, Mustafa CenkMevcut analiz, 2019-2023 yılları arasında Bankacılık, Enerji ve Perakende olmak üzere üç ana sektörde Suudi Arabistan'daki kadın istihdam çeşitliliğine dair ayrıntılı ve yoğun bir inceleme sunmaktadır. Sektör gelişimi, mevcut zorluklar ve Suudi Arabistan'ın değişen iş gücü piyasasını daha fazla cinsiyet çeşitliliğine yönlendirmek için gelecek yönelimler eleştirel bir bakış açısıyla incelenmiştir. Araştırma, odaklanılan sektörlerdeki en iyi şirketlerin 53 farklı yıllık raporuna dayanan nicel analiz yöntemlerini kullanmaktadır ve bu analiz, Suudi Arabistan Genel İstatistik Kurumu'nun ulusal işgücü istatistikleri ile desteklenmiştir. Kadınların işgücüne katılımı, yıllık istihdam artışı ve liderlik temsili gibi önemli çeşitlilik göstergeleri detaylı bir şekilde analiz edilerek işgücü dinamikleri değerlendirilmiş ve mevcut cinsiyet çeşitliliği programlarının etkinliği ölçülmüştür. Araştırma, çok katmanlı bir karşılaştırmalı metodolojiye dayanmaktadır: Öncelikle her sektördeki şirket performansı analiz edilir, daha sonra sektör genelindeki iyileşmeler gözlemlenir ve en sonunda üç sektör birbiriyle ve ulusal istihdam eğilimleriyle karşılaştırılır. Bu sistematik yaklaşım, cinsiyet çeşitliliği açısından en yüksek performansa sahip sektörü tespit etmeyi sağlarken, aynı zamanda başarıları ortaya koymakta ve politika müdahalesi ile işgücü geliştirme stratejileri gerektiren alanları belirlemektedir. Temel Bulgular: Analiz, sektörler arasında kadın işgücü entegrasyonundaki büyük eşitsizlikleri belirleyerek hem ilerlemeyi hem de yerleşik engelleri göstermektedir: • Bankacılık Sektörü: Etkili çeşitlilik çerçeveleri, liderlik geliştirme programları ve kapsayıcı işyeri politikaları aracılığıyla ulusal kadın istihdam hedeflerini aşarak en dengeli ve sürdürülebilir büyümeyi sergiledi. • Enerji Sektörü: Yapısal ve kültürel engellerin cinsiyet çeşitliliğindeki hızlı ilerlemeyi kısıtlamaya devam etmesiyle birlikte kademeli ancak yavaş bir iyileşme ifade edildi. • Perakende Sektörü: İşe alım ve yetenek yönetiminde dalgalanmalar ile karakterize edilen, daha güçlü liderlik katılımı ve kariyer geliştirme stratejileri gerektiren düzensiz büyüme modelleri göstermiştir. Endüstri Ortalaması (IA) ve Yıldan Yıla Büyüme Oranı (YGR) kombinasyonu, işgücü eğilimlerini veriye dayalı olarak analiz ederek çeşitlilik çabalarında sektöre özel güçlü ve zayıf yönleri ortaya koymuştur. Sektöre Özgü Zorluklar ve Stratejik Fırsatlar: • Bankacılık: Liderlik kapsayıcılığını geliştirme çerçevelerinin oluşturulması ve uzun vadeli cinsiyet çeşitliliği kazançlarının sürdürülmesi için sürekli çaba gerekmektedir. • Enerji: Özellikle teknik ve yönetici pozisyonlarda sistemik ve kültürel engelleri aşmak için sektöre özel politika reformlarına ihtiyaç duymaktadır. • Perakende: İş gücü istikrarı, yapılandırılmış işe alım uygulamalarının geliştirilmesi, kariyer ilerlemesi ve kadınlar için yönetici liderlik erişimine odaklanmayı gerektirmektedir. Politika ve İşgücü Gelişimi İçin Çıkarımlar: Bu çalışma, politika yapıcılar, iş dünyası liderleri ve sektör paydaşları için cinsiyet çeşitliliğini ve ekonomik katılımı ilerletmek amacıyla temel içgörüler ve stratejik öneriler sunmaktadır: 1. Yasama ve Politika Reformları: İşe alım, elde tutma ve kariyer ilerlemesi için cinsiyet çeşitliliği standartlarının uygulanması. 2. Yönetici Liderliği ve Mentorluk Programları: Yapılandırılmış yönetici eğitimi ve mentorluk aracılığıyla kadın liderlik boru hatlarının oluşturulması. 3. Sektöre Özgü İşgücü Stratejileri: Sektöre özgü toplumsal cinsiyet istihdam sorunlarının üstesinden gelmek için hedefli müdahalelerin uygulanması. 4. Kamu-Özel Sektör Ortaklıkları: Büyük ölçekli işgücü dönüşüm girişimlerinin uygulanması için hükümet ve kurumsal sektörler arasında işbirliğinin geliştirilmesi. • Ağırlıklı ve Sektör Ortalaması Yöntemlerinin Uygulanması: Her sektör için kadın istihdam oranını kesin olarak ölçmek için bu çalışmada işgücündeki kadınların gerçek yüzdesini elde etmek amacıyla ağırlıklı ortalama yöntemi kullanılmaktadır. Şirketler tarafından bildirilen verilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle (bazı şirketlerin toplam işgücü sayılarını bildirdiği, bazılarının ise yalnızca istihdam yüzdelerini bildirdiği durumlar), sektörler arası karşılaştırmalara ağırlıklı ortalama uygulanmamıştır. Bunun yerine, endüstri ortalaması yöntemi, sektör çapında ve ulusal düzeyde karşılaştırmalar için daha gerçekçi bir yaklaşım olarak kullanılmıştır. Bu yöntem, tüm sektörlerde dengeli ve standartlaştırılmış bir değerlendirme sağlayarak kadın. istihdam eğilimlerinin düzenlenmiş bir biçimde karşılaştırılmasını mümkün kılmıştır. Uzun Vadeli ve Gelecekteki Araştırma YönleriSuudi Arabistan'da kadın işgücü entegrasyonunu daha da geliştirmek için gelecekteki araştırmalar şu şekilde olmalıdır: • Vaka çalışmaları, uzman görüşmeleri ve işgücü anketleri gibi nitel araştırmaları dahil ederek metodolojiyi çeşitlendirmek. • 2023 sonrası uzun vadeli cinsiyet çeşitliliği trendlerini incelemek, sürdürülebilirlik ve ekonomik katkıyı dikkate almak. • Kadınların ekonomik büyümeye katkılarına ilişkin daha geniş bir perspektif elde etmek için imalat, teknoloji ve sağlık gibi daha fazla sektörü kapsamak. • Suudi Arabistan'ın cinsiyet çeşitliliği ilerlemesini uluslararası en iyi uygulamalarla karşılaştırarak ölçeklenebilir iş gücü kapsayıcılık modelleri geliştirmek. Bu araştırma yalnızca kadınların işgücüne katılımının mevcut durumunu değerlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda Suudi Arabistan'da daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir işgücü piyasası oluşturmak için veriye dayalı, politika odaklı bir yol haritasının zeminini hazırlıyor.Master Thesis Edirne İli Merkez İlçesi Mithatpaşa Mahallesi Ercüment Tekin Evi Restorasyon Önerisi(2025) Çakmakci, Yıldırım Beyazıt; Aksulu, Behiye IşıkBu çalışma Edirne ili Merkez ilçesi Mithatpaşa Mahallesi sınırlarında yer alan geleneksel konut örneklerinden olan 3238 ada 12 parseldeki geleneksel konut konu alınmıştır. Çalışmanın temel hedefi günümüze kadar ulaşmış olan bu yapının mevcut durumunun belge altına alınıp, restitüsyon çalışması ile özgün halinin tespit edilip, koruma kuralları ışığında restorasyon önerisi ile gelecek nesillere aktarılmasını sağlamaktır. Çalışma kapsamında; Merkez İlçesi, yapının yakın çevresinde bulunan yapılar ve günümüzdeki hali incelenmiş olup, karşılaştırmalı çalışma ile analizleri yapılmış ve tarihi araştırmalar ile yapının özgün durumu araştırılmıştır. Yapılan araştırmalar sonucu elde edilen veriler değerlendirilip, yapıya yeni işlev kazandırılarak tekrar özgün işlevi ile kullanılmasının sağlamasının amaçlandığı bir restorasyon projesi önerilmektedir.Master Thesis Ebeveynlerin Okul Öncesi Özel Gereksinimli Çocuklarıyla Cinsel Konularda İletişim Kurma Düzeylerinin İncelenmesi(2025) Ünal, Şeyma; Çelik, ÖzlemBu araştırmanın amacı, ebeveynlerin okul öncesi özel gereksinimli çocuklarıyla cinsel konularda iletişim kurma düzeylerinin demografik değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmanın evrenini İstanbul'da ikamet eden, okul öncesi özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynler oluşturmaktadır. Araştırmanın çalışma evrenini ise kolayda örnekleme yöntemi ile seçilen, İstanbul'da ikamet eden ve okul öncesi özel gereksinimli çocuğa sahip 571 ebeveyn oluşturmaktadır. Araştırma verilerini toplamak için 'Demografik Bilgi Formu' ve 'Ebeveynler İçin Cinsel İletişim Ölçeği' ölçme aracı olarak kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS 22.00 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular, ebeveynlerin genel olarak orta düzeyde iletişim kurabildiklerini, ancak hassas konulara yönelik açıklamalarda ve süreci doğal bir şekilde yürütmede zaman zaman zorlandıklarını göstermektedir. Ebeveynlerin yaş, eğitim durumu, cinsiyeti, sahip oldukları çocuk sayısı ve çocuklarının tanısı gibi değişkenlerin iletişim düzeyleri üzerinde anlamlı farklılık yarattığı belirlenmiştir. Özellikle 26–35 yaş aralığındaki, yükseköğrenim görmüş ve tek çocuğa sahip ebeveynlerin daha etkili iletişim kurdukları; kadın ebeveynlerin ise erkeklere kıyasla daha yüksek puanlar aldığı tespit edilmiştir. Çocuğun tanısı açısından değerlendirildiğinde, OSB, DKB ve DEHB tanısı almış çocukların ebeveynlerinin iletişim açısından daha bilinçli ve aktif oldukları; buna karşın zihin yetersizliği ve bedensel yetersizlik olan çocukların ebeveynlerinin daha fazla kaygı yaşadıkları görülmüştür. Bununla birlikte, çocuğun yaşı ve cinsiyetinin ebeveynlerin iletişim düzeyleri üzerinde anlamlı bir farklılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.Master Thesis Mevcut Emsal ve Değişken Emsal Kullanılarak Kentsel Dönüşüm Projesinin Yapılabilirliğinin Analizi: Yalova Örneği(2025) Gümüşel, Tuğba Aydın; Alas, BirolKentsel Dönüşüm projelerinde emsal katsayısı (KAKS) projelerin finansal fizibilitesi açısından önemli bir rol oynar. Bu katsayının revize edilen imar planları aracılığı ile artırılması suretiyle yatırımcılara/yüklenicilere daha fazla inşaat alanı yaratma imkânı sağlanırken bir yandan da dönüşüm alanında yaşayan hak sahiplerinin mevcuttaki inşaat haklarına ilişkin talepler karşılanır. Artan inşaat alanı ile hak sahiplerinin talepleri karşılandıktan sonra satılabilecek veya kiralanabilecek yeni taşınmazlar üretilerek karlılık yükseltilebilir. Böylece hak sahiplerinden ekstra ücret talep edilmeden projenin sürdürülebilirliği sağlanacaktır. Ancak emsal katsayısının doğru bir şekilde belirlenmesi aşırı nüfus yoğunluğu oluşturmaması açısından önem teşkil etmektedir. Nüfus artışı ile birlikte ortaya çıkacak sosyal donatı ve altyapı gereksinimleri kamuya yük doğuracaktır. Türkiye'de imar planını yapma/yaptırma ve onama yetkisi; ilgili mevzuatları gereği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, il belediyeleri, ilçe belediyeleri, il özel idareleri gibi birçok kuruma aittir. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun (ARAADHK) kapsamındaki alanlarda yetki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredilmektedir. Bakanlık nezdinde her bir kentsel dönüşüm alanı, kendi içerisinde değerlendirilip gerekmesi halinde yeniden imar planı yaptırabilmektedir. Revize edilen her plan genelde yeni bir nüfus yoğunluğunu beraberinde getirecek revize KAKS içermektedir. Bu katsayıları belirlemek için yapılan proje fizibilitelerinde sadece finansal yönden karlılık ölçülmekle kalmayıp aynı zamanda bölgenin sosyal donatı ve altyapı kapasitesi de dikkate alınmalıdır. Bu çalışmanın amacı bir kentsel dönüşüm projesinin uygulanabilirliğini kanıtlarken projeyi fizibil hale getirecek ve hak sahiplerinin taleplerini de karşılayacak minimum emsal katsayısının belirlenmesi ile birlikte sosyal teknik altyapı hizmetlerini destekleyecek kamu kaynaklarını da minimuma indirgeyerek kamu zararının da önüne geçilmesidir. Bu çalışmada Yalova İli, Merkez İlçesi, Bağlarbaşı Mahallesinde yerel yönetimler tarafından hâlihazırda dönüşüm amaçlı çalışması yapılan iki adet ada özelinde emsaller değiştirilerek kurgulanan senaryolar özelinde fizibiliteleri yapılmıştır. Fizibilitelerde gayrimenkul değerleme yöntemlerinden faydalanılmıştır. Özetle bu çalışma 'Araştırma için seçilen bölgede, hak sahiplerinin mevcut gayrimenkul alanları değişmeden kentsel dönüşüm projesini finanse edebilecek emsal miktarı ile idarenin revize meri imar planı koşulları artırarak onayladığı emsal arasında fark var mıdır?' sorusuna cevap aramaktadır. Bu çalışmada, kentsel dönüşüm yapılırken uygulanacak emsal oranlarının sonuçları örnek bir uygulama üzerinde incelenmiştir. Araştırma alanı olarak Yalova İli, Merkez İlçesi, Gaziosmanpaşa Mahallesinde, belediyesince imar planı koşulları değiştirilen ve KAKS'ı artırılan iki adet imar adası seçilmiştir. Değişik emsal şartlarına göre dört senaryo oluşturulmuştur. Hak sahiplerinin mevcut kapalı alanlarını değiştirmeyen emsal, mevcut kapalı alanı değiştiren emsal ile mevcut plan şartları emsaline göre oluşan durumlar analiz edilmiştir. Ayrıca dördüncü senaryo olarak, hak sahiplerinin mevcut kapalı alanları değiştirilmediğinde gereken alt yapı ihtiyacının nasıl karşılanabileceği araştırılmıştır. Çalışmanın sonunda, kentsel dönüşümün; uygulamaya giren konutların bedelsiz dönüşümü ve projenin finanse edilebilmesi ile birlikte, yapı ve nüfus yoğunluğuna ilişkin ilgili mevzuatta belirtilen sosyal teknik altyapı standartlarının da göz önüne alınarak mevcut imar planında yapılan emsal tadilatının daha altında bir emsal ile yapılabileceği ortaya çıkmıştır.Master Thesis Tıbbi Yardım Aramaya Yönelik Tutum Ölçeğinin Türkçeye Uyarlanması ve Geçerlik-Güvenirlik Çalışması(2025) Durgut, Serap; Bulun, Mehtap AtasevenBu çalışma, Tıbbi Yardım Aramaya Yönelik Tutum Ölçeğinin Türkçe formunu geliştirerek, geçerlilik ve güvenilirlik analizlerini gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Metodolojik araştırma deseni benimsenmiş ve veriler Ocak-Mart 2025 tarihleri arasında sosyal medya (Facebook, Twitter, Instagram, Threads) ve Whatsapp kullanan bireylerden çevrimiçi olarak toplanmıştır. Örneklem, internet kullanıcıları arasından ölçüt örnekleme yöntemi ile seçilmiş ve dahil edilme kriterlerini karşılayan 272 katılımcıdan oluşmuştur. Veriler, ''Tıbbi Yardım Aramaya Yönelik Tutum Ölçeği'' ve araştırmacı tarafından hazırlanan sosyodemografik bilgi formu kullanılarak toplanmıştır. Ölçek, geri-çeviri yöntemiyle Türkçeye çevrilmiştir. Geçerlilik analizlerinde, kapsam, yüzey ve yapı geçerliliği (AFA, DFA); güvenirlik analizlerinde ise, madde analizi ve Cronbach Alfa katsayıları kullanılmıştır. Kaiser-Meyer-Olkin değeri 0,84; Bartlett küresellik testi değeri χ²(66) = 788,855; p < 0,001 hesaplanmıştır. Model uyum analizinde CMIN/df (χ²/sd) = 1,99 olup, bu değer mükemmel uyumu göstermektedir. GFI = 0,94, AGFI = 0,91 değerleriyle güçlü bir model; CFI = 0,93, TLI = 0,91 ve IFI = 0,93 ile yüksek uyum gösterdiği saptanmıştır. NFI = 0,87 kabul edilebilir uyum aralığında, RMSEA = 0,06, SRMR = 0,05, olup, modelin makul düzeyde hata içerdiği ve genel olarak kabul edilen eşik değerleri karşıladığı görülmüştür. Maddelere ait madde-toplam korelasyon katsayıları 0,30 ile 0,59 aralığında bulunmuş ve her maddenin ölçekle tutarlı bir biçimde davrandığını göstermiştir. Ölçeğin genel iç tutarlılık katsayısı (Cronbach's Alpha) 0,78 bulunmuştur. Sonuç olarak; Tıbbi Yardım Aramaya Yönelik Tutum Ölçeğinin Türk dili ve kültürüne uygun, geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Tıbbi yardım arama tutumu, tıbbi yardım arama davranışı, ölçek uyarlama, geçerlilik, güvenilirlikMaster Thesis Bankacılık Otoritesinin Yönetişim ve Risk Yönetimini Geliştirmedeki Rolü: Silicon Valley, Silvergate ve Signature Bankalarının Başarısızlığı Üzerine Bir Analiz(2025) Alshaikhli, Hayder Sabeeh Qasim; Uludağ, Mustafa CenkÖzet Aşağıdaki tez, bankacılık otoritelerinin bankacılık yönetimini geliştirmedeki önemini, özellikle ABD'deki üç banka, yani Silvergate, Signature ve Silicon Valley bankaları örneğine odaklanarak ve bu otoritelerin çeşitli risk yönetimi kısıtlamalarını ve faktörlerini nasıl aşmaya çalıştıklarını analiz ederek güçlendirmeye çalışacaktır. Bankaların iflas ve finansal kriz vakalarının artması, sektördeki herhangi bir finansal şoka karşı hazırlığı hızlandırmak için etkili risk yönetimi önlemlerinin ve sağlam yönetimin önemini haklı çıkarmaktadır. Çalışma üç hipotez tarafından yönlendirilmektedir: bağımsız yönetim kurulu üyeleri alınan kararlarda ve denetimde etkilidir; güçlü kredi-it risk kontrolü kredi riskini azaltır; ve iyi yönetilen piyasa riskleri, büyük risklere sahip finansal piyasalardaki dalgalanmaları yönetmeye yardımcı olur. Bazı önemli noktalar arasında Credit Suisse bankasının diğer çöküşüne odaklanılması da yer almaktadır. Bu bankaların yönetim ve risk profillerini araştırmak için tez, temel finansal performans ve risk göstergelerini kapsayan analitik bir çerçeve kullanmaktadır: ROA, ROE, Z-puanı, NPL'ler, ROA sapması ve gerçek brüt kazanç endeksi. Bu yönler, seçilen bankaların finansal performansını, üretkenliğini ve kırılganlığını değerlendirmek için analiz edilir. Ayrıca, Federal Mevduat Sigorta Kurumu'nun (FDIC) dağıtımı da bu araştırmaya dahil edilmiştir. Bir vaka çalışması metodolojisi kullanarak, tez uyum derecesini ölçer ve nicel veri analizi yaparak düzenleyici önlemlerin kullanılmasının riskleri ve etkinliği üzerinde tartışır. Bu makale, belirli yönetişim yapılarının ve risk yönetimi uygulamalarının bu bankaların istikrarını ve performansını nasıl etkilediğini tartışarak düzenleyiciler ve sektör için içgörüler sağlar. Bu çalışma, bankacılık yönetişimi ve risk yönetimi alanındaki mevcut bilgiye katkıda bulunarak bankacılık kültürünü güçlendirmek için bir dizi öneri sunar. Yönetişim, finansal sürdürülebilirlik ve düzenleme arasındaki ilişkiye odaklanılması nedeniyle, çalışma ayrıca gelişen finansal ortamda ortaya çıkan risklere yanıt vermek için gelişen ve titiz yaklaşımlara olan ihtiyacı vurgular.Master Thesis Cerrahi Operasyonlarda Basınç Ülseri, Risk Faktörleri ve Psiko-Sosyal Etkileri(2025) Karadurmuş, Deniz; Olgun, ŞuleBasınç ülserleri, cerrahi operasyon geçiren hastalarda uzun süreli immobilizasyon, ameliyat süresi ve pozisyonlandırmaya bağlı olarak gelişerek hastanın hem klinik hem de psikososyal sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışma, cerrahi operasyon geçiren hastalarda basınç ülseri gelişimine katkı sağlayan risk faktörlerini belirleyerek psikososyal etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Klinik çalışmalar, İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi cerrahi birimlerinde operasyon geçiren ve ameliyat sonrası servislerde yatan 208 hasta üzerinde gerçekleştirilmiştir. Veri toplama sürecinde; 3S Ameliyathane Basınç Yarası Risk Tanılama Ölçeği, NPUAP Basınç Yarası Evrelendirme Kriterleri ile hastaların basınç ülserine bağlı psikolojik durumlarını ve kaygılarını ölçmek amacıyla geliştirilmiş Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu kullanılmıştır. Analizler sonucunda, hastaların büyük çoğunluğunun (%85,6) düşük risk grubunda yer aldığı, %14'ünün ise yüksek risk grubunda olduğu belirlenmiştir. Klinik muayene bulgularına göre, %10,1'inde farklı evrelerde basınç yarası tespit edilmiş ve bu yaraların en sık %52,4 oranında Evre I düzeyinde olduğu saptanmıştır. İstatistiksel analizler, basınç ülseri riskinin cinsiyet, yaş, ameliyat kliniği, ameliyat öncesi aktivite durumu, boy/kilo oranı, tüm vücuttaki cilt durumu, cildin stres durumu, ameliyattaki kanama miktarı, ameliyat süresi, ameliyattaki stres, vücut ısısı ve ameliyat pozisyonu gibi çok sayıda değişkene bağlı olarak anlamlı farklılıklar gösterdiğini ortaya koymuştur. Çalışma, cerrahi basınç ülserlerinin sadece fiziksel risk faktörleriyle değil, aynı zamanda hastaların psikososyal durumlarıyla da yakından ilişkili olduğunu göstermektedir. Basınç ülseri gelişen hastalarda kaygı, depresyon ve sosyal izolasyon gibi psikososyal etkiler belirgin olup, bu durumların yara iyileşme süreçlerini olumsuz etkilediği tespit edilmiştir.