Doktora Tezleri / Phd Degree Theses

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/23

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 296
  • Doctoral Thesis
    Liderlik tarzlarının algılanan örgütsel performans ve örgütsel etkililik üzerindeki etkisi: Lübnan sanayi sektöründe inovasyon kültürünün aracılık rolü
    (2024) Alameddıne, Ashraf; Durmaz, Canan Koçer; İşletme / Business Administration
    Şirketlerin etkinlik ve performanslarını sürekli olarak artırmaları son derece önemlidir. Rekabetçi piyasada karşılaşılan zorlukların üstesinden gelmek için işletmelerin performanslarını sürekli olarak yükseltmeye çalışmaları gerekmektedir. Doğru insanların doğru zamanlarda doğru görevlerle stratejik olarak uyumlu hale getirilmesi hayati önem taşır. Bu çalışma, liderlik tarzları ile algılanan örgütsel performans ve örgütsel etkililik arasındaki arabuluculuk rolünü incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla, Lübnan endüstriyel sektöründe bir vaka çalışması seçilmiştir, bu da özellikle Lübnan'ın şu anda ciddi ekonomik endişelerle karşı karşıya olduğu göz önüne alındığında, bu sektörün verimliliğinin geliştirilmesine yardımcı olabilir. Bu çalışma, karizma, ilham verici motivasyon, entelektüel uyarılma ve bireysel düşünme gibi dönüşümcü liderlik özellikleri ile yönetim-by-exception ve koşullu ödül gibi dönüşümcü olmayan liderlik bileşenleri arasındaki karmaşık ilişkileri keşfetmeyi amaçlamaktadır. Bu ilişkilerin örgütsel performans ve etkililik üzerindeki toplu etkilerini ayırt etmek amacıyla. Bu çalışma, Lübnan Gümrük Genel Müdürlüğü'nde çalışan 384 Lübnan firmasının çalışanları üzerinde uygulanan nicel çıkarımsal bir araştırmadır. Bu örneklem, Lübnan endüstriyel sektörünü temsil eder ve 4.700'den fazla şirketi ve 318.000 çalışanı kapsar ve GSYİH'nın yaklaşık %8'ini (4,2 milyar ABD doları) oluşturur ve yerel işgücünün %20'sini istihdam eder. Bu araştırmanın sonuçları, bu çalışmada incelenen dönüşümcü liderlik ve dönüşümcü olmayan liderlik değişkenlerinin, organizasyonun yenilik kapasitesini önemli ölçüde teşvik etme ve uzun vadeli performansı ve etkililiği artırma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Yenilik kültürü, bağımsız değişkenler ile bağımlı değişkenler arasındaki ilişkiyi arabulucu olarak kabul edilir ve algılanan örgütsel performansı ve örgütsel etkililiği şekillendirerek ve sağlamlaştırarak ortaya çıkar. Çalışmanın bulguları, yenilik kültürünün, dönüşümcü liderlik ve dönüşümcü olmayan liderlik faktörlerinin, Lübnan endüstriyel sektöründe yüksek performansı ve etkililiği teşvik etmede önemli etkilerinin altını çizmektedir, bu da onları ihtiyaç duyanlar için kolayca erişilebilir kılmaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Konkordato sürecinde borca batıklığın tespiti konusunda konkordato komiserlerinin yetkinliğinin araştırılması
    (2024) Kepir, Hakan; Taştan, Hakan
    İflas ertelemenin yürürlükten kaldırılması ile bunun yerini konkordato almıştır. Konkordato; borçlarını ödeyemeyecek durumda olan borçluların, borçlarının yeniden yapılandırılması olarak tanımlanmaktadır. Konkordatoda iflas ertelemeden farklı olarak alacaklıların söz sahibi olduğu tespit edilmiştir. Farklı nedenlerle konkordato başvurusu reddedilen borçluların konkordato süreçlerinin iflasla sonuçlanması da muhtemel olarak görülmektedir. Konkordatonun iflas ile sonuçlanabilmesi için borçluların borca batık olması gerekmektedir. Bu nedenle konkordato sürecinde borca batıklığın tespiti büyük önem taşımaktadır. Konkordato süreci içerisinde borca batıklığın tespiti Konkordato Komiser Heyeti veya Muhasebe Meslek Mensubu olan bilirkişilerin hazırlamış olduğu rayici değer bilanço üzerinden gerçekleşmektedir. Yapmış olduğumuz çalışmanın amacı; konkordato sürecinde borca batıklığın tespit edilmesi konusunda Konkordato Komiserliğinin yetkinliğinin incelenmesi olarak belirlenmiştir. Bu nedenle Konkordato Komiserlerine bu yetkinliğin belirlenmesi için bir anket formu yöneltilerek, Türkiye çapında 310 Konkordato Komiserinin bu ankete cevap vermesi saplanmıştır. Konkordato Komiserlerinin konkordato süreci içerisinde borca batıklığın tespiti konusunda yetkinliklerinin belirlenmesine yönelik olarak yapılmış olan analiz sonucunda Konkordato Komiserlerinin borca batıklığın tespitindeki yetkinliğinin yaş, cinsiyet ve eğitim durumu ile ilişkisinin olmadığı, meslek, meslekte çalışma süresi, görev yapılan il ve daha önce Konkordato Komiserliği yapmış olma durumu ile ilişkili olduğu belirlenmiştir.
  • Doctoral Thesis
    İlkokul müdürlerinin yönetim güvenilirliği davranışları ile öğretmenlerin iş doyumları arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (2024) Becerikli, Esra; Köklü, Muharrem; Eğitim Bilimleri / Educational Sciences
    Bu araştırmada ilkokul müdürlerinin yönetim güvenilirliği davranışları ile öğretmenlerin iş doyumu arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda ilkokullarda çalışan öğretmenlere yönetim güvenilirliği davranış ölçeği ve iş doyumu ölçeği uygulanmıştır. Araştırmada nicel araştırma yöntemlerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın evreni 2021-2022 eğitim öğretim yılında Şişli, Beşiktaş, Kağıthane, Beyoğlu, Sarıyer, Beşiktaş ilçelerinde resmi ilkokullarda görev yapan ilkokul öğretmenleridir. Araştırmanın örneklemini basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen 564 ilkokul öğretmeni oluşturmuştur. Araştırmanın verileri; araştırmacı ve danışman tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu, yönetim güvenilirliği davranış ölçeği ve Minnesaota iş doyum ölçeği ile toplanmıştır. Veriler betimsel istatistikler (aritmetik ortalama, standart sapma) ve anlam çıkarıcı istatistikler (t-Testi, tek yönlü varyans analizi ve Pearson Korelayon) ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucuna göre okul müdürlerinin yönetim güvenilirliği davranışları ile öğretmenlerin iş doyumunu arasında anlamlı ve pozitif yönlü bir ilişki olduğu görülmüştür.
  • Doctoral Thesis
    Ketojenik diyet tedavisi uygulanan epilepsili pediatrik hastaların idrar, kan ve nefes keton ölçümlerinin karşılaştırılması
    (2024) Yıldırım, Hayriye; Alphan, Müveddet Emel
    Bu araştırma, ketojenik diyet tedavisi alan pediatrik epilepsili hastalara uygulanan tıbbi beslenme tedavisinin etkinliğini kan, idrar ve nefes parametrelerini ölçerek değerlendirmek ve birbirleri arasındaki korelasyonu görmek amacıyla gerçekleştirilmiş deneysel müdahale çalışmasıdır. Araştırma 01/04/2022-28/12/2022 tarihleri arasında İstanbul İli Pendik İlçesi'nde Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ketojenik Diyet Polikliniği'ne gelen %66,7'i erkek ve %33,3'si kız olmak üzere toplam 9 pediatrik epilepsili hasta ile yürütülmüştür. Katılımcıların yaş ortalamaları 8,00±2,83 yıldır. Hastalara ve ebeveynlerine gönüllü onam formu doldurulduktan sonra genel bilgiler formu ve hasta değerlendirme anketi uygulanmış, antropometrik ve biyokimyasal ölçümlere dayanılarak tıbbi beslenme tedavisi planlanmıştır. Ayrıca hastalardan her gün olacak şekilde kan, idrar ve nefes test sonuçları ile açlık kan glukozu bulguları alınarak bu veriler arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Katılımcıların 30 günlük ölçümleri sonucunda hesaplanan ortalama Beta-hidroksibütirik asit (BHBA) değeri 3,30±0,35 mmol/L, idrardaki asetoasetik asit (AcAcA) seviyesi 33,39±8,01 mmol/L, nefesten ölçülen aseton seviyesi 0,23±0,02 mmol/L ve Açlık Kan Şekeri ortalaması (AKŞ) 84,02±3,21 mg/dL olup, haftalar ilerledikçe ortalamaların arttığı ve bu artışın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur. Ketojenik diyet uygulanan süre boyunca idrar AcAcA ve aseton seviyeleri arasında pozitif yönde kuvvetli düzeyde ve anlamlı bir korelasyon saptandı (r=0,701; p<0,05). Buna göre ketojenik diyet uygulandığı sürece idrardaki keton seviyesi arttıkça nefesteki aseton seviyesi de artmaktadır. Sonuç olarak; ketojenik diyet tedavisi alan hastalarda diyetin uygulanırlığını değerlendirmek için kan, idrar ve nefeste keton değerlerinin ölçülmesi ve non-invaziv bir yöntem olan nefeste aseton değerlerinin izlemde kullanılabilirliği bu çalışmada ortaya konmuştur. İdrar ve nefes keton ölçümleri birbirleri yerine kullanılabilecek alternatif seçenekler olup, kan keton ölçümlerini destekleyici yöntemler olarak kullanılabilir. Uygun biyobelirteçlerle ketozun izlenmesi konusunda daha geniş kapsamlı araştırmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Ketojenik Diyet Tedavisi, Epilepsi, Keton, Aseton, Asetoasetik Asit, Beta- Hidroksibütirik Asit, Açlık Kan Glukozu
  • Doctoral Thesis
    Libya Bingazi şehrinde seçilen mahallelerin gelişim sürecinin fiziksel ve sosyal etkileşimi
    (2024) Lathram, Huda Mohamed; Aksulu, Behiye Işık; Aysu, Mehmet Emre; Mimarlık / Architecture
    Bu çalışma, Libya Bingazi'deki şehir büyümesinin çeşitli karmaşık faktörlerini kapsamlı bir şekilde incelemekte olup, özellikle sosyo ve çevresel faktörlerin etkileşimine vurgu yapmaktadır. Mahalleler, insanlar arasında sosyal uyumu teşvik edebilecek, etkili iletişimi ve toplum içindeki genel memnuniyeti sağlayabilecek yerler olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, fiziksel çevre ve onun sosyal yapısı üzerindeki etkisiyle yakından ilişkilidir. Mahalledeki sosyal özellikler, yaşam kalitesini artırmada önemli bir rol oynamaktadır. Bu unsurlar, yapılı çevre gibi fiziksel yapının yanı sıra, yapılı çevrenin toplumda uyandırdığı duygular ve algılar gibi fiziksel olmayan unsurları da kapsamaktadır. Üretken ve uyumlu bir sosyal yaşam için yararlı bir ortam oluşturmak amacıyla grup tasarımının olumlu sosyal yönlerini kabul etmek çok önemlidir. Bu, küçük bir konut birimi (mahalle) içinde uygun etkileşim ve homojenliğin sağlanmasına vurgu yaparak başarılabilir. Çalışma, fiziksel çevrenin sosyal faktörler üzerindeki etkisini vurgulamakta ve kültürel ve ekonomik bileşenlere duyarlı gelişim stratejilerini savunmaktadır. Çalışma, fiziksel altyapı ile sosyal yapı arasındaki kayda değer ilişkiyi ve sosyal etkileşimi teşvik etmek, güvenlik ve korunmayı sağlamak, aidiyet duygusunu pekiştirmek, mahalle memnuniyeti ve topluluk birliğini teşvik etmek için karma kullanıma, tesislerin mevcudiyetine ve erişim kolaylığına sahip olmanın önemini ve topluluğun planlama sürecine dahil edilmesinin önemini, kentsel gelişimin, sakinlerin özel ihtiyaç ve arzularıyla eşleştirilmesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Tez kentsel planlamanın kalıcı etkileri üzerine gelecekteki araştırmalar için bir çerçeve oluşturmakta ve farklı Arap şehirlerinin karşılaştırmalı bir incelemesini sunmaktadır. Bu yöntem, sadece fiziksel durumu artırmakla kalmayıp aynı zamanda sosyal yapıyı da teşvik eden, topluluk refahını artıran ve canlı, varlığını sürdürebilen kentsel alanların yaratılmasına katkıda bulunan kentsel ortamların inşa edilmesinin kritik önemini vurgulamaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Çeşitliliği yönetmek: İnşaat alanında çalışanların performansı üzerindeki etkisi, Lübnan örneği
    (2024) Tahech, Mohamad Al; Yozgat, Uğur
    Geçmiş, ahlak ve din çeşitliliği nedeniyle inşaat sektöründe çalışanlar kendi aralarındaki iletişimde sorunlar yaşamaktadır. Bu durumda yöneticilerin bu tür sorunları önleme, önleme, daha büyük ve karmaşık hale gelmeden doğrudan çözmeye çalışma becerilerini göstermeleri ve kanıtlamaları gerekmektedir. Bu araştırma problemi üzerinde çalışmak için araştırmacı, niceliksel metodolojiyi kullanarak Kuzey Lübnan'daki inşaat sektöründe çalışan çalışanlara ve işçilere bir anket dağıtarak bilgi ve veri topladı.
  • Doctoral Thesis
    Eski Musul şehirinde geleneksel mekansal sistemin koruma metodolojisi
    (2024) Al-dulaımı, Rana Mahfoodh Hamıd; Aksulu, Behiye Isik; Mimarlık / Architecture
    Pek çok tarihi ve kültürel mirası barındıran kent, çeşitli doğal ve beşeri etkenler nedeniyle sürekli olarak bozulma ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış, bu durum mimari değeri yüksek pek çok tarihi yapının kaybına neden olmuştur. Böylece doğal afetler, sürekli savaşlar ve bakımsızlık nedeniyle pek çok tarihi kent kültürel kimliğini kaybetmiştir. Mimarlık, kültürel ve toplumsal değerlerin gerçek bir yansımasıdır ve fiziksel bir yapının yokluğu ve yok olması, mekânın toplumsal yapısının, kültürel kimliğinin ve kolektif hafızasının da yok olması anlamına gelir. Eski Musul şehri, çeşitli sosyal, kültürel ve mimari mirasa sahip en önemli tarihi şehirlerden biri olarak kabul edilir. Şehrin kuruluşundan bu yana yerleşen farklı millet ve dinleri bünyesinde barındırmaktadır. Sağlam ve uyumlu komşuluk bağları onları birbirine bağlar. Tatilleri ve etkinlikleri paylaşırlar. Kendilerini farklı kılan dini gelenek ve görenekleri taşırlar ve şehri karakterize eden gelenek ve sosyal davranışları paylaşırlar. Kentin varlık sürecinde pek çok farklı süreç yaşayan Musul, sosyal özelliğin yanı sıra geleneksel unsurlarını, onu farklı kılan sosyal ve mimari çeşitliliğinin kaybıyla sonuçlanan savaş karşı karşıya kaldığı son deneyimdi. Bu nedenle, kültürel mirasla ilgilenen uluslararası ve yerel kuruluşlar, kentin restore edilmesi ve yok olmaktan kurtarılması konusuna önem vermesi gerekmektedir. Öte yandan kentsel korumanın amacı, II. Dünya Savaşı sonrasında kentlerin ve tarihi varlıkların yok olmasını azaltmak, yok olan tarihi yeniden canlandırmak ve kimliği korumak amacıyla birçok kentin, tarihi ve miras eserinin yok edilmesini önlemektir. Tarihi ve miras değeri olan şehirler.binalar ve yapılar ile ilgili genel koşulları tanımlayan belirli temeller ve uluslararası sözleşmeler oluşturarak, tarihi kentlerin devamlılığını ve hayatta kalmasını sağlayan, sürekli düşüş ve yok oluş belirtilerini durduran ve mirasla sürekli iletişimi sağlayan birçok farklı koruma yöntem ve stratejisini benimsemiştir. Öte yandan toplulukların kültürel kimlikleri de mekânın fiziksel çevresinin şekillenmesine katkı sağlamaktadır. Tarihi yapılar ve şehirler toplumun gelenek, görenek ve kültürel inançlarını yansıttığı için fiziksel yapıyla yakından ilgilidir. Toplumu korumak, mekanı korumanın ön şartıdır. Mekanı korumak, kişi ve mekan arasındaki ilişkiyi korumakla başlar. Bu ilişki konut birimi içerisinde başlamaktadır. Aile, toplumun çekirdeği, sosyal yapının temel birimi ve nesiller arası kültürel ve sosyal kimliğin ilk taşıyıcısı olarak kabul edilir. Bu çalışma, eski şehrin kültürel ve maddi mirasının korunması çerçevesinde korunması ve yaşatılması gereken, eski şehrin kültürel, sosyal ve maddi mirasının inşasında temel birim olarak eski Musul kentindeki geleneksel evlere odaklanmaktadır. şehir. Musul'daki geleneksel evlerin mimari ve sosyal yapısına ilişkin net bir algının olmayışı, bize koruma metodolojisi konusunda yol gösterici olabilir. Araştırmanın amacı, savaş sonrası Musul tarihi kentinin zengin kültürel mirasını korumak için oluşan mimari ve sosyal yönlerin analiz edilmesi, konut birimindeki mimari ve sosyal unsurlar arasındaki ilişkinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle sonuçlanan bir yöntem geliştirmek hedeflenmiştir. Araştırmanın amacına ulaşmak için, konut biriminin fiziksel ve sosyal özelliklerinin (toplumsal yapı) analiz edildiği konut biriminin yapısal analizi aşaması da dahil olmak üzere üç ana aşamaya ayrılan bir dizi araştırma adımı esas alınmıştır. Geleneksel evlerin mimari yönleri ve kapasiteleri ile ilgili sorunları teşhis etmek için analiz edilir ve bilinir. İkinci aşama, toplanan verilerin ve çalışma için seçilen kentsel gerçekliğin değerlendirildiği, eski kentin mimari, kültürel ve sosyal açıdan geçirdiği değişimlerin belirlendiği değerlendirme aşamasını, ardından karar verme aşamasını temsil etmektedir. Optimum stratejiye ulaşmak için problem belirli mimari, sosyal, tarihsel ve ekonomik kavramlara göre yeniden formüle edilip, Tarihi kentin kültürel ve mimari kimliğinin korunmasına yönelik olası koruma stratejilerine karar verilerek olası sonuçları ortaya konulmaktadır. Geleneksel evlerin analizi sonucunda eski kentin kültürel ve maddi mirasını doğrudan ve dolaylı düzeyleriyle korumak için kullanılan stratejilerin birbiriyle örtüştüğü ve aynı zamanda toplanan verilerin niteliğine göre takip edildiği ortaya çıkmıştır. Geleneksel evler, koruma süreçlerinde karar verme aşamasının yanı sıra kullanılan koruma yöntemini de belirler. Geleneksel şehirde, verilere ve onun yönetimine dayalı. Sonuçlar öz olarak ' Eski Musul Şehri'ndeki Çeşitlilik ve Mimari Zenginlik, Şehirdeki Sosyal ve Kültürel Çeşitlilikten kaynaklanmaktadır, 1. Konut birimi, Mimari ve Sosyal birimden oluşur, 2. Aile ve Kullanıcı' şeklindeki ana araştırma hipotezini desteklemektedir, 3. geleneksel Kent, mimari ve sosyal yönlerin korunmasında önemli bir role sahiptir'. Anahtar Kelimeler: Geleneksel evler, sosyal yapı, mimari yapı, koruma, eski Musul şehri.
  • Doctoral Thesis
    3 boyutlu fotografik ve tomografik görüntülerde zigomatik kemik ile malar bölge yumuşak dokusunun görünümü arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (2024) Aysan, Bora; Demirkaya, Arzu Arı; Ortodonti / Orthodontics
    Bu retrospektif tez çalışmasında amaç, ortognatik cerrahi yapılması planlanan hastaların orta yüzlerindeki yumuşak doku kalınlığının zigomatik kemik konturu ile ilişkisini tespit etmek ve doğru tanı koyulmasına yardımcı olmaktır. Bu amaçla zigomatik bölgeye ait sert ve yumuşak doku kalınlıkları ve bunların iskeletsel kafa yapısının özellikleri ile ilişkisi incelenmiş, orta yüzün gözle muayenesinin altta yatan sert doku kalınlığı hakkında ne derece bilgi verdiği araştırılmıştır. Araştırmanın bir diğer amacı da farklı üç boyutlu analiz programları kullanarak zigoma bölgesini ölçme yöntemleri geliştirmektir. Üniversite hastaneleri için standart kayıtlar arasına girmiş olan üç boyutlu yüz taramalarının bu konuda ne kadar kullanışlı olacağı, sert doku kalınlığını ön görme konusunda yardımcı olup olmayacağı, sadece göz ile muayeneden başka, yüzün yumuşak dokusu üzerinde yapılabilecek ölçümlerin ne kadar isabetli olduğunun araştırılması da diğer bir amaç olmuştur Belirlenen seçim ölçütlerini karşılayan, 25 tam kafa KIBT verisi ile, bunların 12'sine ait 3dMD verisi çalışmanın gerecini oluşturmuştur. Materialize Mimics 25.0 (Belçika) programı ile KIBT verisinin Sagittal Referans Düzlemi üzerinde Lateral Sefalometrik Ölçümler, yapılmıştır. Aynı program kullanılarak, seçilen Aksiyal Referans Düzlemi üzerinde noktalar belirlenmiş, kafa sağ ve sol ayrı yarı olarak düşünülüp, iki ayrı olgu olarak zigomatik bölgeye ait ölçümler yapılmıştır. 3dMD Vultus (3dMD TM Ltd., Atlanta, GA, ABD) programı kullanılarak 3dMD verilerinde, iki farklı lineer topografik ölçüm gerçekleştirilmiştir. vi İstatistiksel değerlendirmede; lateral sefalometri verilerinden beş parametre, KIBT verilerinden sert ve yumuşak doku kalınlıklarını gösteren altı parametre, 3dMD verilerinde zigomatik bölgenin konveksitesini gösteren iki parametrenin birbirleri ile ilişkisi incelenmiştir. Yöntem hatasına ilişkin çalışmamız, tüm ölçümlerin, önemli olmayan ve araştırmanın sonuçlarını etkilemeyecek bir hata ile tekrarlanabileceğini göstermiştir. Kadınlarda yumuşak dokuyu gösteren KIBT değerlerinin ortalaması, erkeklere göre daha yüksek, erkeklerde sert dokuyu gösteren KIBT değerlerinin ortalaması, kadınlara göre daha yüksek çıkmıştır. SNA hiçbir KIBT parametresi ile anlamlı korelasyon göstermemiştir. Maksiller Derinlik, oblik ve dik yumuşak doku kalınlıkları ile zayıf bir pozitif korelasyon göstermiştir. ANB kemiksel ölçümlerin üçü ile de zayıf bir negatif korelasyon göstermiştir. H-ANB değeri ile Oblik Zigomatik Kemik Kalınlığı arasında zayıf negatif korelasyon bulunmuştur. Sn-GoMe ise oblik ve Dik Yumuşak Doku Kalınlığı haricindeki parametrelerle zayıf negatif korelasyon göstermiştir. SNA açısı (r=0,551-p=0,005), Maksiller Derinlik açısı (r=0,505-p=0,012) ve ANB açısı (r=0,576-p=0,003) ile Dikey Topografik değerler arasında istatistiksel olarak pozitif, orta dereceli korelasyon bulunmuştur. ANB değeri 2'nin üzerinde olan grubun Dikey Topografik ölçüm ortalamaları, ANB değeri 2'den küçük olanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (ANB<2 ort=71,85±3,08- ANB≥2 ort=78,19±5,25-p=0,001). Yumuşak doku ve sert doku arasında hiçbir ilişki görülmemiştir. Yatay Topografik ölçüm ile, Oblik ve Dik Yumuşak Doku Kalınlığı haricindeki bütün parametreler arasında, orta derecede pozitif korelasyon görülmüştür. Dikey Topografik ölçüm ile 3B KIBT parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Sonuç olarak, bütün olgulara bakıldığında, kemik kalınlığı ile yumuşak doku kalınlığı arasında herhangi bir korelasyon bulunamamıştır. Sadece gözle bakarak, fotoğraf veya üç boyutlu fotoğraf üzerinden kemik projeksiyonuna ilişkin yeterli fikir elde etmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Malar bölgede dolgunluk görülmesi, daha çok aynı bölgedeki yumuşak doku kalınlığının fazla olduğuna, burun kanadına yakın bölgede dolgunluk görülmesi, o bölgedeki yumuşak dokudan ziyade, kemik kalınlığının fazla olduğuna işaret etmektedir. Materialize Mimics 25.0 (Belçika) programı vii kullanılarak zigoma bölgesinin kemik ve yumuşak dokusunun kalınlıklarının ölçülmesi için, 3dMD Vultus (3dMD TM Ltd., Atlanta, GA, ABD) programı kullanılarak malar bölgenin dış konturlarının ölçülmesi için, tekrarlanabilir yöntemler geliştirilmiştir.
  • Doctoral Thesis
    Kurumsal yönetimin kazanç kalitesi üzerindeki etkisi: Ürdün'den kanıtlar
    (2024) Alkhasawneh, Khaled Tarik Mahmood; Tunç, Gökçe; İşletme / Business Administration
    Dünya çapındaki büyük iş skandalları ve başarısızlıkların bir sonucu olarak, kurumsal yönetimin kazanç kalitesi üzerindeki etkisi giderek daha fazla dikkat çekmektedir. Kurumsal yönetim ve kazanç kalitesi üzerine yapılan çoğu çalışma, öncelikle İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkelerde ve pazarlarda gerçekleştirilmiştir. Ancak, Ürdün ve Orta Doğu'nun geri kalanı hakkında bilgi sınırlıdır. Bu tezde, kurumsal yönetim ile kazanç kalitesi arasındaki bağlantıyı incelemek için ajans teorisi uygulanmaktadır. Bu teoriye göre değer maksimizasyonu, müdürler (hissedarlar) ve vekiller (yöneticiler) arasındaki vekalet çatışması nedeniyle engellenmektedir. Yönetim kurulu, mülkiyet yoğunlaşması ve yönetim mülkiyeti, hissedarlar ve yönetim arasındaki ajans sorununu çözmek için etkili kurumsal yönetim sistemleri olarak önerilmiştir. Araştırma, tahakkuk bazlı bir model kullanarak kurumsal yönetim mekanizmalarının kazanç kalitesi üzerindeki etkisini incelemeyi amaçlamıştır. Örneklem, 2014'ten 2020'ye kadar olan dönemde Amman Menkul Kıymetler Borsası'nda işlem gören tüm Ürdün sanayi şirketlerini kapsamaktadır. 2021 yılı, Ürdün sanayi sektörü üzerinde büyük etkisi olan Covid-19 salgını nedeniyle kapanmalar, çalışma saatlerinin sınırlandırılması ve diğer bazı kısıtlamalar dahil olmak üzere hükümetin aldığı önlemlerle bağlantılı olarak çoğu şirket ve sektörün kapanması nedeniyle kapsam dışı bırakılmıştır. Araştırmanın temel bulguları, yönetim kurulunun bağımsızlığının kazanç kalitesi üzerinde bir etkisinin olmadığını ortaya koymaktadır. Ancak, yönetim kurulu büyüklüğü kazanç kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca çalışma, ajans teorisinin gözetim hipotezi doğrultusunda denetim komitesinin varlığının, kazanç kalitesi üzerinde bir etkisi olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, kurumsal mülkiyetin kazanç kalitesi üzerinde önemli bir pozitif etkisi var iken yönetimsel mülkiyetin ve aile mülkiyetinin kazanç kalitesi üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı bulunmuştur.
  • Doctoral Thesis
    Ramazan orucunun bireylerin bağırsak mikrobiyotası ve yağ asidi bağlayıcı protein 4 (FABP4) üzerine etkisi
    (2024) Selen, Halime; Küşümler, Aylin Seylam; Karakan, Tarkan; Beslenme ve Diyetetik / Nutrition and Dietetics
    Aralıklı oruç uygulamaları temelde ne yenildiğinden ziyade ne zaman yenildiğine odaklanan beslenme stratejileridir. Aralıklı oruç uygulamalarının birçok metabolik hastalıktaki etkinliği biliniyor olsa da özellikle mikrobiyotaya etkisi ve altında yatan mekanizması henüz netlik kazanabilmiş değildir. Bu çalışmanın amacı aralıklı oruç uygulamalarından biri olan Ramazan orucunun bireylerin antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, BKİ, bel çevresi, kalça çevresi, boyun çevresi, bel/kalça oranı, bel/boy oranı), bağırsak mikrobiyotası, karaciğer fonksiyon testleri (ALT, AST ve GGT), CRP, kan lipit profili (HDL-C, LDL-C, TG ve Total-C) ve yağ asidi bağlayıcı protein 4 (FABP4) üzerine etkinliğini araştırmaktır. Bu çalışma 23 Mart 2023 – 20 Nisan 2023 tarihleri arasına denk gelen 29 günlük Ramazan ayı boyunca şafaktan gün batımına kadar ortalama 14-15 saat aralıksız oruç tutan ve çalışmaya dahil edilme kriterlerine uyan 6 fazla kilolu ve 4 şişman olmak üzere toplamda 10 gönüllü erkek birey ile yürütülmüştür. Çalışma kapsamında katılımcıların Ramazan öncesi ve Ramazan dönemi beslenme ve fiziksel aktivite durumları sorgulanmıştır. Ayrıca Ramazan öncesi ve sonrası antropometrik ölçümleri, dışkı örneklerinden 16S rRNA dizilimi ile bağırsak mikrobiyotası, kan örneklerinden ALT, AST, GGT, CRP, HDL-C, LDL-C, TG, Total-C ve FABP4 seviyeleri değerlendirilmiştir. Katılımcılar Ramazan öncesi ve Ramazan dönemi beslenme ve fiziksel aktivite değerlerini korumalarına rağmen bağırsak mikrobiyotasında Ramazan sonunda alfa ve beta çeşitlilikte anlamlı bir artış görülmüştür (p<0.05). Ek olarak F/B oranı, Firmicutes filumu, Clostridia sınıfı, Clostridiales takımı ve Ruminococcaceace ailesinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüş; Bacteroidetes ve Proteobacteria filumları, Bacteroidia, Alphaproteobacteria ve Erysipelotrichi sınıfları, Bacteroidales, Erysipelotrichales ve Actinomycetales takımlarında, Erysipelotrichaceae ailesinde ve Prevotella cinsinde istatistiksel olarak anlamlı bir artış gözlenmiştir. Ramazan sonunda ortalama 2,3±0,99 kg ağırlık kaybı sağlayan katılımcıların HDL-C'de anlamlı bir artış, TG seviyelerinde anlamlı bir düşüş gözlenmiştir (p<0,05). FABP4 seviyeleri oruç sonrasında düşmüş olsa da bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). Ramazan orucunun ağırlık kaybı sağlaması, bağırsak mikrobiyotasını modifiye etmesi, kan lipit profili ve FABP4 seviyelerini iyileştirmesi daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Ağırlık kaybı, aralıklı oruç, insan bağırsak mikrobiyotası, kan lipit profili, ramazan orucu, yağ asidi bağlayıcı protein 4 (FABP4)
  • Doctoral Thesis
    Metabolik sendromlu yetişkinlerde oleuropein maddesinin kan parametrelerine ve inflamatuvar belirteçlere etkisi
    (2024) Kalkan, Gülen Ecem; Alphan, Müveddet Emel; İkitimur, Hande
    Bu araştırma, metabolik sendromu (MetS) olan bireylerin tıbbi beslenme tedavisine (TBT), 'oleuropein' maddesinin eklenmesinin bireylerin antropometrik ölçümleri ve biyokimyasal parametreleri üzerindeki etkisinin incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma, hekim tarafından MetS tanısı almış 18-49 yaş arası 34 kişi ile yürütülmüştür. Katılımcılar sadece TBT alan grup (Kontrol grubu, n=17) ve TBT + 400 mg oleuropein alan grup (Deney grubu, n=17) olarak 2 gruba randomize edilmiştir. Tüm katılımcılar 6 hafta süreyle takip edilmiş, müdahale öncesi demografik bilgileri içeren anket formu ve üç günlük besin tüketim kaydı yüz yüze görüşmelerde araştırmacı tarafından doldurulmuş, müdahale öncesi ve sonrası biyokimyasal parametreleri ve antropometrik ölçümleri araştırmacı tarafından kayıt altına alınmıştır. Müdahale öncesi gruplar tüm veriler açısından homojen dağılmıştır. Veriler SPSS 25.0 programı ile değerlendirilmiştir. Çalışma sonunda TBT uygulanan tüm gruplarda ağırlık, BKİ, kas kütlesi, yağ kütlesi, yağ yüzdesi, vücut suyu, kol çevresi, göğüs çevresi, kalça çevresi ve bel/boy oranının başlangıca göre azaldığı saptanmıştır (p<0,05). Deney grubunda erkek katılımcılarda ağırlık, yağ kütlesi, yağ yüzdesi ve bel çevresindeki düşüşlerin kontrol grubuna göre daha fazla olduğu belirlenirken (p<0,05); kadın katılımcılarda antropometrik ölçümler açısından gruplar arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Laboratuvar parametrelerine bakıldığında tüm katılımcılarda AKŞ, insülin, HOMA-IR, HbA1c, C-peptid, TG, toplam kolesterol, LDL-K, HDL-K ve CRP düzeylerinin başlangıca göre düştüğü bulunmuştur (p<0,05). Deney grubunda tüm katılımcılarda TG, total kolesterol, LDL-K ve HDL-K seviyelerindeki düşüşlerin kontrol grubuna oranla daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,05). Ayrıca kadın katılımcılarda deney grubunda C-peptid seviyelerinin kontrol grubuna oranla daha fazla düştüğü belirlenmiştir (p<0,05). Sonuçlar TBT'nin MetS'si olan kişilerde olumlu etkileri olduğu ve TBT'ye 400 mg oleuropein eklenmesinin, lipid profili ile ilgili parametreleri iyileştirdiği, MetS'nin gelişiminin önlenmek için faydalı olabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Metabolik Sendrom, Tıbbi Beslenme Tedavisi, Oleuropein
  • Doctoral Thesis
    Elektrı̇klı̇ otobüslerı̇n ısı yönetı̇m sı̇stemı̇nı̇n ı̇yı̇leştı̇rı̇lmesı̇ ı̇çı̇n adsorpsı̇yonlu ısı pompası gelı̇ştı̇rı̇lmesı̇
    (2024) Habash, Ramı; İliş, Gamze Gediz
    Transportation in the world is one of the leading causes of CO2 emissions, pushing manufacturers to develop new technology to replace the traditional internal combustion engine with electric. Electric vehicles are the cars of the future. The authorities of most countries are encouraging the use of electric vehicles to decrease the air pollution level. In addition, the limited supply of fossil-based fuels motivates the world to go toward electric vehicles. Parallel to the world's target, this thesis proposes a cooling system for electric vehicles. Adding adsorption heat pumps to EVs has the potential to improve their performance and efficiency, making them more competitive with conventional vehicles and helping to drive the transition to a more sustainable transportation system. This thesis includes an adsorption refrigeration system as a secondary cycle to an electric bus's current vapor compression system. The main objective of this research is to increase the COP of the cooling system of the electric bus. By improving the COP value of the cooling system, the bus can have longer ranges, and the state of health of the batteries can be increased. In this thesis, the adsorption chiller is considered, and the waste of the synchronous motor of the electric bus is used as an input energy of the adsorption chiller. The novel pair is proposed as silica gel RD/ethanol for the adsorption chiller in the present investigation. This pair gives us the flexibility to use the low-temperature heat source of the motor to generate an extra cooling effect. The silica gel RD/ethanol can be regenerated by the waste heat of the synchronous motor. In the desorption process, the low-temperature motor coolant can be used in the proposed adsorption chiller. Additionally, this system can enhance efficiency while employing sustainable refrigerants. It would be more rational and practicable to increase the COP of the existing vapor compression cycle by adding the cycle of the adsorption chiller rather than redesigning a heat pump for the electric vehicle. The hybrid system has two independent refrigeration cycles: a current vapor compression cooling cycle of the electric vehicle using R134a as a refrigerant and the adsorption heat pump cycle using a silica gel RD/ethanol pair. A one-dimensional validated Matlab/Simulink code is written to simulate the results of the adsorption chiller for different conditions. A synchronous motor model is developed to understand the potential of the motor's waste heat of the electric bus. The e-magnetic model of the synchronous motor is developed using Motor-CAD to simulate the motor coolant temperature. The e-magnetic model is validated with the manufacturer's data, and the thermal model is developed and validated. The validated thermal model of the motor is used to generate equation sets to predict the temperature of the motor's coolant as a waste heat source of the adsorption chiller at different Vdc and rpm values along the process. A Matlab/Simulink code is written for different motor conditions using these generated equations. The Matlab/Simulink code of the motor and the Matlab/Simulink code of the adsorption chiller are combined. For different Vdc and rpm conditions, the calculated coolant temperature of the motor is found and used as an input temperature value of the desorption process. The subcooling effect causes an extra cooling capacity by decreasing the enthalpy value of the inlet evaporator condition of the electric bus's existing vapor compression cooling cycle. The silica gel/ethanol adsorption chiller cooling capacity is optimized, and by using the cooling generated by the adsorption chiller, which does not use any electricity from the bus, the COP values of the existing cooling system of the electric bus are achieved to increase to around 10 %. The results showed us a promising system that can be used to achieve long ranges and healthy battery conditions for electric heavy-duty vehicles.
  • Doctoral Thesis
    İki farklı tip aktif kapaklı braketle yapılan seviyeleme sonrası kapakların açılma kuvvetindeki değişimin universal test cihazı (ametek lloyd ls1) ile ölçülerek değerlendirilmesi
    (2023) Karaca, Özlem; Aras, Kerem; Ortodonti / Orthodontics
    Bu tez çalışmasında amacımız; iki farklı tip aktif kapaklı braketle yapılan seviyeleme sonrası kapakların açılma kuvvetindeki değişimi in vitro yöntemle incelemek ve bunun çapraşıklık miktarıyla korelasyonunu değerlendirmektir. Toplam 24 bireyin tedavi öncesi alınan dijital modelleri üzerinde hesaplanan irregülarite indeks değerleri ile aktif kapaklı braketlerin kullanım öncesi ve 6 aylık ağız içi kullanımı sonrası yapılan kuvvet ölçümleri çalışmamızın gerecini oluşturmuştur. Araştırmaya dahil edilen bireylerin alt çenede konjenital ya da kazanılmış diş eksikliği içermemesine, daimi dentisyona geçmiş sistemik olarak sağlıklı bireyler olmasına ve çapraşıklık indeksinin Little'ın indeksine göre orta ve üstü (4-11 mm) şiddette olmasına dikkat edilmiştir. 12 hastadan oluşan (7K,5E) Empower 2 (American Orthodontics, Sheboygan, Wis, USA) grubunun irregülarite indeks ortalaması 6,42 mm, 12 hastadan oluşan (7K,5E) BioQuick (Forestadent, Pforzheim, Germany) grubunun irregülarite indeks ortalaması 6,32 mm'dir. Çalışma braketleri alt çenenin braketlenmesi esnasında kanin-kanin arası olacak şekilde uygulanmıştır. Alt çene posterior bölgede üst arkta olduğu gibi konvansiyonel braketler kullanılmaya devam edilmiştir. Her 2 grupta da benzer şekilde 0.014 inç, 0.016 inç, 0.016x0.016 inç, 0.016x0.022 inç ve 0.017x0.025 inç olmak üzere toplamda 5 farklı boyutta NiTi ark teli sırasıyla uygulanmıştır. Araştırma 72 tanesi (12 hastax6 diş) Empower 2 braket, 72 tanesi (12 hastax6 diş) BioQuick braket olmak üzere 144 braket üzerinde yürütülmüş ve toplamda 852 ölçüm gerçekleştirilmiştir. Kuvvet ölçümleri universal test cihazı Ametek Lloyd LS1 ile 5 mm/dk hızla uygulanmıştır. Araştırmamızın sonuçlarına göre, Forestadent BioQuick braketlerde ve AO Empower 2 keser braketlerinde, T0 zamanı ile T1 zamanında yapılan kuvvet ölçümleri arasında görülen azalma istatistiksel olarak anlamlı olup, azalma miktarları her iki marka için benzerdir. İrregülarite indeks değerleri arttıkça Forestadent BioQuick braketlerde kapak açılma kuvvetleri azalırken (p:0.049; p<0.05), AO Empower 2 braketlerde korelasyon varlığı tespit edilememiştir.
  • Doctoral Thesis
    Ortognatik cerrahi ile tedavi edilen hastalarda mandibulanın geri konumlandırılmasının hava yoluna etkilerinin karşılaştırılmalı değerlendirilmesi
    (2023) Ersoy, Büşra; Aras, Kerem; Ortodonti / Orthodontics
    Çalışmamızın amacı ortognatik cerrahi ile mandibulanın geri veya ileri konumlandırıldığı hastalarda, farengeal hava yolu boyutlarındaki değişimleri incelemektir. Hastalar mandibulanın konumlandırılmasına göre iki gruba ayrılmıştır. Grup 1, maksiller ilerletme ve mandibular setback cerrahisi yapılmış 9 hastadan, Grup 2 ise maksiller ve mandibular ilerletme yapılmış 15 hastadan olmak üzere toplam 24 hasta çalışma grubumuzu oluşturmuştur. Ortodontik tedavi başlangıcı ve ameliyattan 6 ay sonra alınan lateral sefalometrik röntgenler üzerinde nazofarengeal, orofarengeal, hipofarengeal havayolunun, hyoid kemik pozisyonunun ve baş postür ilişkisinin değişimleri incelenmiştir. Çenelerin konumlarına göre sonuçlar değerlendirildiğinde nazofarenkste, hyoid kemik konumunda ve baş postür ilişkisinde anlamlı derecede fark görülmüştür.
  • Doctoral Thesis
    Palatal kemik içi ankraj uygulaması ile konjenital lateral eksikliği tedavisinin sefalometrik olarak değerlendirilmesi
    (2023) Öztürk, Serkan; Erverdi, Ahmet Nejat; Ortodonti / Orthodontics
    Amaç: İnsanda en sık görülen anomalilerden biri olan konjenital diş eksikliği, bir veya daha fazla diş germinin hiç oluşmaması sonucu ağızdaki diş sayısının normalden daha az olması olarak tanımlanmaktadır. Konjenital diş eksikliğinin etiyolojisi tam olarak bilinmiyor olsa da, dişlerin gelişim aşamalarında meydana gelen çevresel ve genetik nedenlere bağlı olarak meydana geldiği düşünülmektedir. Eksikliği en sık görünen maksiller lateral dişler, fonasyon problemleri ve estetik kaygılara neden olduğundan bireylerin sosyal hayatlarını etkilemekte ve ortodontik tedaviye başvurmalarına neden olmaktadır. Ortodontik tedavi seçenekleri olarak, eksik lateral diş boşluğunu kapatarak kanin substitüsyonu, yeterli diş boşluğu açarak protetik/restoratif restorasyonlar veya dental implant ve protetik restorasyon değerlendirilebilmektedir. Tedavi yönteminin belirlenmesi vaka özelinde olmalı ve ideal tedavinin estetik ve fonksiyonel ihtiyaçları karşılayan en konservatif seçenek olması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Gereç ve Yöntemler: Bu tez çalışması Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından (09.2022.1170) onaylanmıştır. Çalışmaya 2018-2021 yılları arasında İstanbul Okan Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Ortodonti Ana Bilim Dalı kliniğinde, konjenital üst lateral diş eksikliği, modifiye edilmiş TPA protokolü ile tedavi görmüş ve çalışmaya dahil edilme kriterlerine uygun olan hastaların arşivdeki tedavi başlangıç ve bitiminde alınmış sefalometrik röntgen ve üç boyutlu tarama verileri dahil edilmiştir. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası sefalometrik röntgen ölçümleri ve üç boyutlu dijital modellerdeki açıları karşılaştırılmıştır. Tüm sefalometrik röntgenler Planmeca ProMax® 3D Mid cihazı (Planmeca, Helsinki, Finlandiya) cihazı kullanılarak elde edilmiştir. Dijital modeller ise Trios® (3SHAPE A/S, Danimarka) Trios® 3 kullanılarak elde edilmiştir. Elde edilen sefalometrik röntgenlerin analizinde NemoCeph sefalometrik yazılım kullanılmıştır. İstatistiksel analizler için IBM® SPSS® Statistics 22 programı kullanılmıştır. Parametrelerin normal dağılıma uygunluğu Shapiro Wilks testi ile değerlendirilmiştir. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotların (minimum, maksimum, ortalama, standart sapma, medyan) yanı sıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında Wilcoxon işaret testi kullanılmıştır. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmada üçü (%25) erkek, dokuzu (%75) kadın olmak üzere 12 hasta verisi kullanılmıştır. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası verileri karşılaştırıldığında, U6-VD (p:0,002), U6-HD (p:0,002), I-VD (p:0,004), Overjet (p:0,006), NLA (p:0,003), Į-Ī (p:0,002), Mx Hayce-Nance (p:0,002), 3.Ruga-UR6 (p:0,002), 3.Ruga-UL6 (p:0,002), UR6 Rotasyon (p:0,005), UL6 Rotasyon (p:0,002) değerlerindeki düşüşün istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmüştür. Sonuç: Bu çalışmanın sonuçlarından elde edilen veriler, bu tedavi yönteminin alternatif bir tedavi yöntemi olarak klinik uygulamada kullanılmasının yararlı olacağını ortaya koymuştur. Ancak daha kesin sonuçların elde edilmesi için daha büyük hasta grupları ile yapılacak çalışmaların literatüre katkıda bulunacağı açıktır. Anahtar Kelimeler: Konjenital lateral eksikliği, Palatal mini vida, TPA, Kapalı yay.
  • Doctoral Thesis
    Hiperlipidemili bireylerde kabak çekirdeği ve kabak çekirdeği yağı ile zenginleştirilen kolesterol içeriği kısıtlanmış diyetlerin kardiyovasküler risk faktörleri üzerine etkilerinin değerlendirilmesi
    (2023) Karlı, Kevser; Yılmaz, Hande Öngün
    Aterosklerotik kardiyovasküler hastalık riskini arttıran etmenlerden biri olan hiperlipideminin beslenme tedavisinde çeşitli araştırmalar kabak çekirdeği ve kabak çekirdeği yağının hipolipidemik etki gösterdiği bildirmiştir. Bu nedenle bu araştırmada hiperlipidemili bireylerde kabak çekirdeği ve kabak çekirdeği yağı ile zenginleştirilen kolesterol içeriği kısıtlanmış diyetlerin kardiyovasküler risk faktörleri üzerine etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma Ocak 2022- Kasım 2023 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmanın ilk bölümünde, kabak çekirdeğinin besin analizi yapılarak yağ asidi bileşimi belirlenmiştir. Kabak çekirdeğinin baskın yağ asitleri linoleik, oleik ve palmitik asitlerdir. İkinci bölümde hiperlipidemili bireyler beslenme tedavisi için kabak çekirdeği, kabak çekirdeği yağı ve kontrol gruplarından birine randomize edilmiştir. Araştırmada toplam 89 birey (kabak çekirdeği 29, kabak çekirdeği yağı 33, kontrol grubu 27 birey) yer almaktadır. Bireylerin genel özelikleri, beslenme alışkanlıkları, araştırmanın başında alınan antropometrik ölçümleri ve biyokimyasal bulguları ile kan basınçları benzer bulunmuştur (p<0,005). Bireylere dört hafta boyunca enerji ve besin ögesi bileşimi benzer düşük kolesterollü (<100 mg) beslenme tedavisi uygulanmıştır. Kabak çekirdeği grubundaki bireylerin beslenme tedavisine 30 g/gün kabak çekirdeği, yağ grubundakilerin ise 15 g/gün kabak çekirdeği yağı eklenmiştir. Araştırma sonunda tüm gruplarda vücut ağırlığı, BKİ, bel çevresi, kalça çevresi, bel/boy oranı, vücut yağ kütlesi ve oranı ile serum TK, LDL-K, ALT ve AST seviyeleri istatistiksel olarak anlamlı düşmüştür (p<0,001), gruplar arası karşılaştırmada fark bulunmamıştır. Kabak çekirdeği (p>0,007) ve kabak çekirdeği yağı (p<0,001) tüketen gruplarda kontrol grubuna göre serum TG değeri araştırma sonunda istatistiksel anlamlı düşmüştür. Serum HDL-K, glikoz, SKB ve DKB değerlerinde hem grup içi hem de gruplar arası kıyaslamada istatistiksel anlamlı farklılık bulunmamıştır (p<0,005). Kabak çekirdeği ve kabak çekirdeği yağı tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerinden zengindir ve yapısındaki çeşitli biyoaktif bileşiklerin serum lipitlerini düşürücü etkisi olduğu iddia edilmektedir. Hiperlipideminin tedavisinde düşük enerji içeriğine sahip kolesterolden kısıtlı bir beslenme tedavisine eklenen kabak çekirdeği ve kabak çekirdeği yağının kardiyovasküler risk faktörlerinin azaltılmasında fayda sağlamaktadır. Özellikle serum TG seviyeleri yüksek olan hiperlipidemili bireylerde porsiyon miktarı ayarlanarak kabak çekirdeği veya kabak çekirdeği yağı beslenme tedavisine eklenebilir.
  • Doctoral Thesis
    Koroner bilgisayarlı tomografi anjiyografi tetkiki sırasında gelişen kontrast madde ekstravazasyonunun önlenmesi ve yönetimine ilişkin uygulamaların değerlendirilmesi
    (2024) Efendi, Gülsevil; Yazıcı, Özlem; Hemşirelik / Nursing
    Bu araştırma, Koroner Bilgisayarlı Tomografi Anjiyografi (BTA) tetkiki sırasında radyoloji biriminde kullanılan kontrast maddenin komplikasyonlarından biri olan ekstravazasyonun önlenmesi ve yönetimine ilişkin radyoloji çalışanlarının (hemşire, radyoloji teknikeri/teknisyeni) uygulamalarının değerlendirilmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Araştırmanın verileri 27 Nisan 2023-20 Eylül 2023 tarihleri arasında toplandı. Verilerin toplanabilmesi için Tıbbi Görüntüleme Derneği ile işbirliği yapıldı. Evreni bilinen örneklem büyüklüğü hesaplama formülü kullanılarak ulaşılması gereken sağlık çalışanı sayısının 376 olduğu belirlendi ve araştırma 402 sağlık çalışanının katılımıyla tamamlandı. Veriler araştırmacının literatür bilgileri doğrultusunda hazırladığı sorulardan oluşan anket formları ile toplandı. Araştırmanın ilk aşamasında katılmaya gönüllü sağlık çalışanları tarafından Kişisel Bilgi Formu, Koroner Bilgisayarlı Tomografi Anjiyografi Uygulamaları Değerlendirme Formu ve Kontrast Madde Ekstravazasyonunun Önlenmesi ve Yönetimine İlişkin Bilgi Değerlendirme Formu-Öntest dolduruldu. İkinci aşamada araştırmacı tarafından katılımcılara bilgisayarlı tomografi ile koroner anjiyografi tetkiki sırasında gelişen kontrast madde ekstravazasyonunun önlenmesi ve yönetimine yönelik çevrimiçi eğitim verildi. Son aşamada katılımcılar tarafından Kontrast Madde Ekstravazasyonunun Önlenmesi ve Yönetimine İlişkin Bilgi Değerlendirme Formu-Sontest dolduruldu. Araştırmada elde edilen verilerin analiz edilmesinde Statistical Package for the Social Science programı 24,0 sürümü (SPSS-24) kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemleri olarak sayı, yüzde, ortalama-standart sapma, medyan kullanıldı. Kolmogorov-Smirnov testi ile değişkenlerin normal dağılım göstermediği tespit edildi. İki değişkenli verilerin analizinde Mann-Whitney U testi, üç ve üzeri değişkenli verilerin analizinde Kruskal Wallis Testi, öntest-sontest verilerinin karşılaştırmasında Wilcoxon Signed Ranks testi, değişkenler arasındaki ilişkilerin karşılaştırılmasında Spearman's korelasyon testi kullanıldı. Araştırmaya katılan sağlık çalışanlarının yaş ortalaması 26,77±8,1 olup, %56,5'i (n=227) kadın, %76,9'u (n=309)'u bekar, %98,5'i ön lisans ve üzeri (n=337) mezunudur. Koroner BTA tetkiki sırasında görev yapan sağlık çalışanlarının kontrast madde ekstravazasyonu ve yönetimi ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmadıkları saptandı. Ayrıca sağlık çalışanlarının %40,7'si (n=98) tahmini olarak karşılaşılan Koroner BTA kontrast madde ekstravazasyonu sıklığının ayda bir kez olduğunu (çalışmayan ve yeni mezun kişiler hariç tutulmuştur), %76,87'sinin (n=309) kontrast madde ekstravazasyonunu hiçbir dokümana kaydetmediklerini ifade etmeleri oldukça dikkat çekicidir. Literatürde ekstravazasyon insidansının düşük oranda görüldüğüne dair bilgiler olsa da, özellikle önerilmesine rağmen radyoloji birimlerinde meydana gelen ekstravazasyon olgularının bir çoğu kayıt altına alınmamakta ve raporlanmamaktadır, dolayısıyla literatüre de yansımamaktadır. Sonuç olarak, verilen eğitimden sonra radyoloji biriminde görev yapan sağlık çalışanlarının bilgi puanlarında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artış olmuştur (Z=-17,386; p=0,001). Bu araştırmada kontrast madde ekstravazasyonunun önlenmesi ve yönetimine yönelik hasta değerlendirme, takip, onam, bilgilendirme formları ile 'Kontrast Madde Ekstravazasyon Yönetimi Protokolü' oluşturulmuş ve kullanımı önerilmiştir.
  • Doctoral Thesis
    İstanbul'daki Arap gayrimenkul şirketlerinde güven üzerinden organizasyonel kültürün organizasyonel performansa etkisi: Bir çalışma
    (2024) Mefleh, Hıba; Yozgat, Uğur
    Organizasyon faktörleri arasında çalışan performansının en güçlü öngörücülerinden biri organizasyonel kültürdür. Bu çalışma, Hofstede (1980) tarafından tanımlanan ulusal kültürel boyutların (Güç Mesafesi, Bireycilik, Toplulukçuluk, Feminenlik, Maskülenlik ve Belirsizlikten Kaçınma) organizasyonel performans üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. Organizasyonel güven, organizasyonel kültür ve performans arasındaki potansiyel aracı etki olarak incelenmektedir. Nicel yöntem kullanılarak, İstanbul'daki Arap gayrimenkul ajanslarında çalışan 403 işçi-yöneticiye dağıtılan bir anketle veri toplandı. Regresyon analizi sonuçları, Hofstede'nin ulusal kültürel boyutlarının, bir araya getirildiklerinde, organizasyonel performansla pozitif bir ilişkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca, performans üzerindeki dolaylı etkilerini organizasyonel güven aracılığıyla göstermektedir.
  • Doctoral Thesis
    Yükseköğretim örgütlerinde öğretim elemanlarının yaşadıkları psikolojik şiddet ile örgütsel sessizlik algıları arasındaki ilişkinin incelenmesi
    (2024) Şahin, Erkan; Baskan, Gülsün Atanur
    Bu araştırmanın amacı, yükseköğretim örgütlerinde öğretim elemanlarının yaşadıkları psikolojik şiddet ile örgütsel sessizlik arasındaki ilişkinin öğretim elemanları görüşlerine dayalı olarak ortaya koymaktadır. Araştırmanın değişkenlerine ilişkin öğretim elemanlarının algılarının cinsiyet, yaş, medeni durumu, unvanı, mesleki kıdemi, görev yaptığı fakülte, görevi, üniversitedeki görev süresi değişkenlerine göre ve fakülteler dâhilinde üniversiteler arası ve üniversitelerin bulundukları bölgeler arası anlamlı bir farklılık olup olmadığı incelenmiştir. Bu araştırmanın evreni 2021-2022 eğitim-öğretim yılında üniversitelerde görev yapan 9648 öğretim elemanını kapsamaktadır. Araştırma kapsamında örneklemi oluşturacak 667 öğretim elemanının görüşleri alınmıştır. Nicel yöntem benimsenerek tarama modellerinden ilişkisel tarama ile desteklenen araştırmada, Türkiye'nin yedi bölgesinden her bir bölgeyi kapsayacak şekilde 1992 yılı öncesi kurulup kurumsalllaşmış olan devlet üniversiteleri seçilmiştir. Bunlar: Marmara Bölgesinden Uludağ Üniversitesi, İç Anadolu Bölgesinden Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Ege Bölgesinden Ege Üniversitesi, Akdeniz Bölgesinden Akdeniz Üniversitesi, Karadeniz Bölgesinden Karadeniz Teknik Üniversitesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinden Dicle Üniversitesi ve Doğu Anadolu Bölgesinden Erzurum Atatürk Üniversitesi olarak seçilmiştir. Bu üniversitelerin Eğitim Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi, İktisadi İdari Bilimleri Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ve Tıp Fakültelerinde görev yapan öğretim elemanlarından 2021-2022 eğitim-öğretim yılı güz ve bahar dönemlerinde toplanan veriler analiz edilmiştir. Veriler, 'Kişisel Bilgi Formu', Çakıcı'nın (2007) geliştirdiği 'Örgütsel Sessizlik Ölçeği' ve 'Bergen Bullying Research Group' tarafından oluşturulan ve Cemaloğlu (2007) tarafından ölçek Türkçe'ye çevrilmiş olan 'Psikolojik Şiddet Ölçeği' ile toplanmıştır. Yükseköğretim örgütlerinde öğretim elemanlarının yaşadıkları psikolojik şiddet ile örgütsel sessizliğe ilişkin görüşleri ortalama ve standart sapma biçiminde sunularak ve çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmama durumları normallik testleri sonucunda gerekli olan testlerle çözümlenmiştir. Araştırmada toplanan verilerin betimsel istatistikleri için Pearson Korelasyon katsayısı, T-Testi, Regresyon analizi ve ANOVA testleri kullanılmıştır. Araştırma kapsamında yapılan analizler sonucunda Likert formatında oluşturulan ölçeklerde elde edilen puanlar sonucu öğretim elemanlarının psikolojik şiddet düzeyleri ortalamasının düşük düzeyde olduğu, sessiz kalma konularına ait düzeylerin düşük düzeyde olduğu, sessiz kalma nedenlerinin orta düzeyde olduğu ve sessiz kalma sonuçlarına ait tutumlarının orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Öğretim elemanlılarının psikolojik şiddet düzeylerinin ve alt boyutlarının görev yaptıkları bölge gruplarına göre incelendiğinde Marmara Bölgesi'nde görev yapanlar ile diğer bölgelerde görev yapanlar arasında anlamlı farklılık olduğu belirlenmiş olup, Marmara bölgesinde görev yapanların psikolojik şiddet düzeyleri ve 'Kendini Göstermeyi ve İletişim Oluşumunu Etkilemeye Yönelik Davranışlar', 'Sosyal İlişkilere Saldırıya Yönelik Davranışlar', 'İtibara Saldırıya Yönelik Davranışlar', Kişinin Yaşam Kalitesi ve Mesleki Durumuna Saldırıya Yönelik Davranışlar' düzeylerinin diğer bölgelerde görev yapanlara göre daha yüksek olduğu yani Marmara Bölgesi'nde görev yapanların psikolojik şiddete daha fazla maruz kaldıkları bulgusuna ulaşılmıştır. Öğretim elemanlarının psikolojik şiddet düzeylerinin ve alt boyutlarının görev yaptıkları fakülte gruplarına göre incelendiğinde tıp fakültesinde görev yapanlar ile diğer fakültelerde görev yapanlar arasında anlamlı farklılık olduğu belirlenmiş olup, tıp fakültesinde görev yapanların psikolojik şiddet düzeyleri ve 'Kendini Göstermeyi ve İletişim Oluşumunu Etkilemeye Yönelik Davranışlar', 'Sosyal İlişkilere Saldırıya Yönelik Davranışlar', 'İtibara Saldırıya Yönelik Davranışlar', Kişinin Yaşam Kalitesi ve Mesleki Durumuna Saldırıya Yönelik Davranışlar' düzeylerinin diğer fakültede görev yapanlara göre daha yüksek olduğu yani tıp fakültesinde görev yapanların psikolojik şiddete daha fazla maruz kaldıkları belirlenmiştir. Yükseköğretim örgütlerinde öğretim elemanlarının yaşadıkları psikolojik şiddet, demografik özelliklere göre incelendiğinde farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte yükseköğretim örgütlerinde öğretim elemanlarının yaşadıkları örgütsel sessizlik konuları, örgütsel sessizlik nedenleri ve örgütsel sessizlik sonuçları, demografik özelliklere göre incelendiğinde anlamlı farklılıklar göstermiştir. Ayrıca psikolojik şiddet ile sessiz kalma konuları arasında pozitif yönde, orta düzeyde anlamlı bir ilişki vardır. Psikolojik şiddet ile sessiz kalma nedenleri arasında pozitif yönde düşük düzeyde ilişki vardır. Psikolojik şiddet ile sessiz kalma sonuçları arasında pozitif yönde düşük düzeyde ilişki olduğu görülmüştür.
  • Doctoral Thesis
    D vitamini yetersizliği olan yetişkinlerde UV-C ile D vitamini içeriği zenginleştirilen mantarın biyokimyasal bulgulara etkisi
    (2024) Sansar, Deran Dalbudak; Küşümler, Aylin Seylam; Beslenme ve Diyetetik / Nutrition and Dietetics
    D vitamini, kemik sağlığı için gerekli yağda çözünen bir vitamindir. İskelet sağlığı dışında, organ fonksiyonu ve hastalıkların önlenmesinde de önemlidir. D vitamininin doğal ana kaynağı, ultraviyole (UV) B ışığına maruz kalma yoluyla dermal sentezdir. Küçük bir kısmı ise besinlerle beraber zenginleştirilmemiş gıdalardan alınır. Mantarlar doğal olarak D vitamini içeren bitkisel besinlerdir. Son yıllarda UV ışınlanması ile mantarlarda ve ekmek mayasında endojen D vitamini içeriğinin arttığı belirlenmiştir. UV teknolojileri kullanılarak zenginleştirilen mantarlardaki D vitamini, güneş ışığına maruz kalan mantarlardaki D vitaminiyle eşdeğer olup, güvenli ve pazara sunulmaya uygun bulunmuştur. Bu çalışmada, Arçelik A.Ş. tarafından geliştirilen teknoloji ile Vitamin D içeriği zenginleştirilmiş istiridye mantarı (Pleurotus ostreatus) ve tam buğday ekmeğinin D vitamini eksikliği olan yetişkin bireylerin biyokimyasal bulguları üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma 8 Şubat 2023 ile 22 Mart 2023 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışan 35 kişi ile yürütülmüştür. Üçlü kör, randomize, plasebo kontrollü yürütülen bu çalışmada serum 25-hidroksivitamin D (25(OH)D) <30μg/L olan ve kronik hastalığı olmayan katılımcılar rastgele dört gruba ayrılmıştır. Bu gruplar; zenginleştirilmiş mantar + normal ekmek (ZM+NE), zenginleştirilmiş mantar + zenginleştirilmiş ekmek (ZM+ZE), normal mantar + normal ekmek + takviye (NM+NE+S) ve normal mantar + normal ekmek (NM+NE) olarak belirlenmiştir. Sırasıyla 'zenginleştirilmiş mantar çorbası yoluyla 2000 IU (50 μg) D2 vitamini', 'zenginleştirilmiş mantar çorbası yoluyla 1600IU (40μg) D2 + zenginleştirilmiş ekmek yoluyla 400 IU (10 μg) D2', 'besin takviyesi yoluyla normal mantar çorbası içine  2000 IU (50 μg) D3 vitamini + normal ekmek' ile 'normal mantar çorbası ve normal ekmek (plasebo)' katılımcılara 6 hafta boyunca her gün verilmiştir. Altı hafta sonunda, serum 25(OH)D, ZM+ZE grubunda plasebo grubundan önemli ölçüde daha yüksek çıkmıştır (p<0,001). ZM+NE, ZM+ZE ve NM+NE+S gruplarındaki serum 25(OH)D konsantrasyonları, çalışma başlangıcında sırayla 10,2 μg/L, 9,9 μg/L, 10,5 μg/L'den ; 6 hafta sonunda 18,1 μg/L, 19,2 μg/L, 21,4 μg/L'ye (%95 güven aralığı) yükselmiştir. Altı hafta sonunda, ZM+NE, ZM+ZE ve NM+NE+S gruplarındaki bireylerin serum D vitamini seviyeleri başlangıç durumuna göre sırasıyla 1,7 kat, 2,2 kat ve 2,3 kat artış göstermiştir. D2 vitamini değerleri ise ZM+NE ve ZM+ZE gruplarında başlangıç seviyelerine göre 6. haftada istatistiksel olarak anlamlı derecede yükselmiş, grupların kendi içerisinde ise anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Altı hafta sonunda, ZM+NE ve ZM+ZE gruplarındaki bireylerin D2 vitamini seviyeleri başlangıç durumuna göre sırasıyla 9,1 kat ve 12,9 kat artış göstermiştir. Diğer iki grubun D2 değerlerinde yükselme gözlenmemiştir. Kalsiyum değerlerinde ise başlangıç ve 6. hafta sonuçları kıyaslandığında D vitamini ölçümü artan ZM+ZE, ZM+NE ve NM+NE+S gruplarında kalsiyum değerlerinin de anlamlı şekilde arttığı belirlenmiştir. Ancak gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Parathormon değerleri ise D vitaminin yükselmesi ve kalsiyumun kanda artması ile 6. haftada başlangıca göre ZM+NE ve ZM+ZE grubunda anlamlı düzeyde düşmüştür. Ancak besin takviyesi alan grupta herhangi bir etki gözlenmemiştir. Çalışmanın bitiminden 4 hafta sonra vitamin D2 ölçümlerinde 10. haftada 6. haftaya göre ZM+ZE grubu ile ZM+NE grubunda anlamlı bir düşüş gözlensede serum 25(OH)D vitamini düzeylerinde bu gruplarda anlamlı bir değişiklik saptanmamıştır. NM+NE+S grubunda ise 6. haftaya göre 10. haftada serum 25(OH)D düzeyinde anlamlı bir düşüş saptanmıştır. Kalsiyum değerlerinde ise sadece ZM+NE grubunda 10. haftada anlamlı bir düşüş görülürken yine bu grupta parathormon düzeylerinde anlamlı bir yükseliş gözlenmiştir. Sonuç olarak bu çalışma insanlarda, UV-C uygulaması yoluyla D2 vitamini ile zenginleştirilmiş istiridye mantarından ve zenginleştirilmiş tam buğday ekmeğinden elde edilen D2 vitamininin biyoyararlanımının, D vitamini eksikliğini gidermede etkili olduğunu ve 6 haftalık sonuçların aynı miktarda D3 vitamini takviyesinden farklı olmadığını göstermiştir. Ancak UV-C ile zenginleştirilmiş ekmek ve mantarın insanlardaki vitamin D değeri üzerine etkilerini daha iyi anlamak ve bu gıdaların potansiyel faydalarını optimize etmek için farklı popülasyonlar ve farklı gıda matrislerinde ileriye dönük daha büyük çaplı çalışmalara ihtiyaç vardır.