Doktora Tezleri / Phd Degree Theses

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/23

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 341
  • Doctoral Thesis
    Avrupa Merkez Bankası'nın Dijital Avrupa Para Birimine Geçiş Hazırlıkları ve Uygulamaları
    (2025) Özay, Ayşe Hürriyet; Ünal, Halit Targan
    Elektronik ödeme yöntemleri ve kripto paralar, 2008 mali krizinden sonra ekonomi dünyasında ilgi görmeye ve kullanılmaya başlandı. Kripto paralar, şifreleme teknikleri kullanılarak üretilen ve merkez bankalarına bağlı olmayan dijital paralardır. Bu tür paralara artan ilgi ve dijital ortamlarda sıkça kullanımı, zamanla nakit para kullanımını etkilemiştir. Özellikle Covid-19 küresel salgınıyla birlikte nakit paranın yerini giderek daha fazla e-ticaret ve temassız ödeme yöntemleri almıştır. Dijital ürünlerin popülerleşmesinin diğer nedenleri arasında hızlı transfer imkanı, çevrimiçi kullanım kolaylığı, akıllı telefon ve internet bağlantısıyla ödemelerin yapılabilmesi ve işlem maliyetlerinin düşüklüğü sayılabilir. Bu gelişmeler ışığında, merkez bankaları da kendi dijital paralarını geliştirmek için çalışmalar başlatmıştır. Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) en önemli görevlerinden biri, birliği oluşturan ülke vatandaşlarına risksiz bir şekilde ödeme yapma imkanı sağlamaktır. Ancak, kripto paraların merkez bankalarının güvencesinde olmaması, kullanıcılar açısından bir güvensizlik yaratmaktadır. Bunun yanı sıra, Avrupa Merkez Bankası'nın kendi piyasasına müdahale gücünü koruma ve varlığını hissettirme isteği de temel nedenler arasında yer alır. Bahamalar, 2020'de 'Sand Dollar' adlı dijital para birimini piyasaya sürerek tam işleyen bir dijital para sistemi kullanan ilk ülke olmuştur. Aynı dönemde Çin de dijital Yuan'ı tanıtarak Bahamalar'ın izinden gitmiştir. 2021'de Nijerya, 'e-Naira'yı uygulamaya koyarak dijital para birimini başlatan ilk Afrika ülkesi olmuştur. İsveç ise nakit kullanımının azalmasına karşılık gelen para biriminin dijital bir versiyonu olan 'e-Kron' üzerine araştırmalar yapmaktadır. Doğu Karayipler'de, Antigua ve Barbuda, Grenada, Saint Lucia gibi üyeleri bulunan Doğu Karayip Merkez Bankası 'D Cash' adlı dijital para birimini başlatmıştır. Tüm bu gelişmelerin ışığında Avrupa Merkez Bankası, üye ülkelerce kullanılabilir ortak bir dijital para birimi olan Dijital Euro'yu geliştirmek üzere çalışmalara başlamıştır. Bu süreçte, Avrupa Merkez Bankası Dijital Euro'yu hayata geçirme yolunda beş yıl süreceği öngörülen hazırlık çalışmalarına başlamış ve Avrupa ülkelerini kapsayan anketler düzenlemiştir. Önce iki yıl süren analiz çalışmaları gerçekleştirilmiş; ardından Avrupa Merkez Bankası tarafından yayınlanan raporlarla kullanılan metodolojiler ve elde edilen sonuçlar paylaşılmıştır. Analizlerde Birleşik Teknoloji Kabul ve Kullanım Teorisi (UTAUT) modeli temel alınarak Dijital Euro'nun geliştirilmesinde güvenlik ve gizlilik önlemlerinin nasıl planlandığına dair çalışmalar yapılmıştır. Araştırma modeline gizlilik, güvenlik, ek maliyet olmaması, nakit dışı ödeme araçlarının kabul edilebilirliği, euro genelinde kullanım kolaylığı ve çevrimdışı ödeme gibi konular dahil edilmiştir. Avrupa Merkez Bankası ve merkezi otoriteler, başta Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) olmak üzere sıkı yasal gerekliliklere uyum sağlayarak, güvenlik endişelerine karşı erişilebilir destek kanalları sunmuştur. Riskleri en aza indirmek için kullanıcılar açısından net ve açık prosedürler belirlenmiş ve bu çerçevede bir kullanım kılavuzu hazırlanmıştır. Haziran 2023'te Kural Kitabı Geliştirme Grubu (RDG) tarafından oluşturulan ilk taslak, Ocak 2024'te güncellenmiş ve ardından Eylül 2024'te ikinci kez revize edilmiş ve Avrupa Merkez Bankası Yönetim Konseyi'ne sunulmuştur. Kullanım kılavuzu, Avrupa genelinde Dijital Euro'nun uyumlu bir şekilde kullanılması ve karışıklıkların önlenmesi açısından önemli bir rol oynamaktadır. Çalışmalar, güçlü şifreleme tekniklerinin ve biyometrik giriş sistemlerinin kullanıcı verilerinin gizliliğini koruma noktasında kritik öneme sahip olduğunu ortaya koymuştur. Anahtar Kelimeler: Dijital Euro, Kripto Paralar, Avrupa Merkez Bankası (ECB), Merkez Bankası Dijital Parası (CBCD), Güvenlik ve Gizlilik, Elektronik Ödemeler.
  • Doctoral Thesis
    Ortoreksiya Nervoza: Obsesif İnanışlar, Sosyal Görünüş Kaygısı, Beden Memnuniyeti ve Yaşam Tarzı Özellikleri Açısından Karma Desen ile İncelenmesi
    (2025) Terliksiz, Begüm Eser; Usluoğlu, Feyruz
    Bu araştırma, ortoreksiya nervoza (ON) düzeyi ile obsesif inanışlar, sosyal görünüş kaygısı (SGK), beden memnuniyeti ve yaşam tarzı özellikleri arasındaki ilişkileri karma desen yaklaşımıyla incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmanın nicel aşamasında, yaşları 18 ile 65 arasında değişen (X̄ = 29,52; SS = 10,56) toplam 347 katılımcı (287 kadın, 60 erkek) yer almıştır. Veriler; Yeme Tutum Testi, Teruel Ortoreksiya Ölçeği, Obsesif İnanışlar Ölçeği, Sosyal Görünüş Kaygısı Ölçeği, Beden Memnuniyetsizliği Ölçeği ve araştırmacı tarafından geliştirilen Kişisel Bilgi Formu aracılığıyla toplanmıştır. Veriler, öncelikle ağ analizi yöntemiyle değerlendirilmiş, ardından aracılık ve regresyon analizleri yapılmıştır. Ağ analizi sonuçları, en güçlü değişkenlerin obsesif inanışlar, ON, ve SGK olduğunu ortaya koymuştur. Bu bulgulara dayanarak, obsesif inanışlar ile ON arasındaki ilişkide yeme tutumları ve SGK'nın aracı rolleri test edilmiştir. Aracılık analizleri, obsesif inanışların Sorumluluk/Tehdit Algısı ve Düşüncelere Verilen Önem/Düşüncelerin Kontrolü alt boyutlarının ON üzerinde doğrudan ve dolaylı etkilerinin anlamlı olduğunu göstermiştir. Mükemmeliyetçilik/Kesinlik alt boyutunun ise doğrudan etkisinin anlamlı bulunmamış, dolaylı ve toplam etkilerinin anlamlı bulunmuştur. Ağ analizinde merkezi konumda olmayan ancak diğer değişkenlerle ilişkili unsurları açıklamak amacıyla iki regresyon modeli test edilmiştir. Birinci modelde, sosyal medyada geçirilen sürenin sağlık ve görünüşle ilişkili yaşam tarzı özellikleri üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamıştır. İkinci modelde ise beden kitle indeksinin beden memnuniyetsizliği ve SGK üzerinde anlamlı etkileri saptanmıştır. Nitel aşamada, DEG ve YEG katılımcılarıyla yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmış; veriler yorumlayıcı fenomenolojik analiz yaklaşımıyla değerlendirilmiştir. Analiz sonucunda katılımcıların anlayışlarını yansıtan sekiz tema belirlenmiş ve temalar iki analiz birimi arasında karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. Sağlıklı beslenme davranışları, YEG katılımcılarında besin kısıtlaması, sağlık ve kilo odaklı kaygılarla şekillenmiştir. Düşük eğilim grubunda ise denge, esneklik ve sosyal uyumla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca, sağlıklı beslenmeye yönelik tutumların beden algısı ve sosyal ilişkiler üzerinde önemli etkiler yarattığı görülmüştür. Bulgular, ON'nin yalnızca yeme davranışına değil, aynı zamanda bireyin bilişsel yapıları ve bedenle kurduğu ilişkiye de bağlı çok boyutlu etkileri olduğunu göstermektedir. Çalışma, ON'ye yönelik bütüncül araştırma ve klinik müdahalelerin geliştirilmesine katkı sunmaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Dünyada ve Türkiye'de Klinik Otel: Türkiye Model Önerisi
    (2025) Hakyemez, Seda; Bulun, Mehtap Ataseven
    Giriş: Klinik-otel modeli yaklaşımı hasta oteli, sağlık oteli, bakım oteli, medikal otel, wellness otel, otel tabanlı tıp, sağlıklı yaşam kampüsü olarak çeşitli isimlerde literatürde geçen akut olmayan hastane bakımını, otelcilik misafirperverliği ile birleştiren bir sağlık hizmeti modelidir. Amaç: Türkiye ve diğer Dünya ülkelerinde otellerde verilen sağlık hizmetlerinin sağlık yönetimi açısından karşılaştırmalı bir biçimde araştırılarak mevcut durumunun değerlendirilmesi ve yeni bir klinik otel model önerisi sunulması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma karşılaştırmalı, tanımlayıcı, nitel desende bir araştırma olarak tasarlanmıştır Türkiye'de Nisan 2024-Mart 2025 tarihleri arasında 9 konaklama tesisinin sağlık yöneticileriyle yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak bireysel derinlemesine görüşme ile elde edilen veriler MAXQDA analiz programı aracılığıyla analiz edilmiştir. Dünya ülkelerinde ise veriler 01.06.2024-01.11.2024 tarihleri arasında Google Akademik, Pubmed veri tabanlarına ve haber kaynaklarına konu olmuş hasta oteli, klinik otel, sağlık oteli, wellness oteli, SPA oteli, anne/lohusa oteli, patient hotel, clinic hotel, health hotel, wellness hotel, SPA hotel, mother/mom/maternty hotel anahtar kelimeleri girilerek web taraması sonucu elde edilen 21 otelin web sayfalarından elde edilmiştir. Bulgular: Finansman, verilen hizmetler, yönetim ve organizasyon ve politika-strateji olmak üzere toplam 4 tema altında sağlık yönetimi yapısı incelenmiştir. En fazla cepten ödeme ve özel sağlık sigortası ile hizmet bedelinin ödendiği, kurulum aşamasında kendi sermayeleri ve banka kredileri kullandıkları, sağlık hizmeti olarak fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmeti ile sağlıklı yaşam uygulamalarından termal/kaplıca tedavisine yer verildiği, insan kaynağı olarak hekim, fizyoterapist, hemşire ve diyetisyen bulunduğu, sağlık turizminin ve güven veren, misafir ağırlamaya yönelik müşteriye yaklaşım ve memnuniyetin önemli politika ve strateji konusu olduğu belirlenmiştir. Dünya örnekleri incelendiğinde ise Çin, Finlandiya, İsveç, ABD, İsviçre, Danimarka, Singapur, Katar, Tayland, Almanya, Portekiz, İtalya, Avusturya, Hindistan, İspanya, Japonya, İsrail ülkelerinden farklı klinik otel örnekleri saptanmıştır. Sonuç: Otellerde verilen sağlık hizmetinin karışık yönetim ve organizasyon yapısının düzenlenmesi, ulaşım kolaylığı sağlanması, teknolojik-teknik alt yapının geliştirilmesi, hizmet çeşitliliğinin arttırılması, ödeme koşullarının çeşitlendirilmesi, mevzuatın sadeleştirilmesi, kültürel farklılıkları yönetme, ödeme ve hibe teşvik destekleri açısından geliştirilmesi ve bu alanların bir sağlık yöneticisi tarafından yönetilmesine ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda bir model önerilmiştir.
  • Doctoral Thesis
    Yetişkinlik Çağında Olan Bireylerin Kişilik İnançları, Savunma Biçimleri, İçgörü Düzeyi ve Psikolojik Dayanıklılık Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi
    (2025) Yıldız, Cahide Ezgi; Şahin, Doğan
    Bu araştırmada yetişkinlik çağında olan bireylerin kişilik inançları, savunma biçimleri, içgörü düzeyi ve psikolojik dayanıklılık arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini, yetişkinlik çağında olan 411 katılımcı (315 kadın, 96 erkek) oluşturmaktadır. Veriler çevrimiçi anketler yoluyla toplanmış olup, Kişilik İnanç Ölçeği Kısa Formu, Savunma Biçimleri Testi, İçgörü Ölçeği ve Sıkıntıya Dayanma Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre, erkeklerin pasif agresif, obsesif kompulsif, antisosyal, narsisistik, şizoid ve paranoid kişilik inanç puanları ve olgun olmayan savunma mekanizmaları puanları kadınlara kıyasla anlamlı şekilde daha yüksektir. Korelasyon analizleri sonucunda; çekingen, bağımlı, pasif-agresif, obsesif kompulsif, antisosyal, narsisistik, histriyonik, şizoid, paranoid ve borderline kişilik özellikleri ile nevrotik ve olgun olmayan savunma biçimleri arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Öte yandan, olgun savunma mekanizmaları ile obsesif kompulsif, antisosyal, narsisistik, şizoid ve borderline kişilik özellikleri arasında negatif ve anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir. Ayrıca, belirtilen kişilik özellikleri ile psikolojik dayanıklılık arasında negatif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Benzer şekilde, bu kişilik özellikleri ile içgörü düzeyi arasında da negatif yönde anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Savunma biçimleri ile psikolojik dayanıklılık ve içgörü düzeyi arasındaki ilişkiler incelendiğinde; içgörü ile olgun savunma mekanizmaları arasında pozitif yönde anlamlı, içgörü ile ilkel ve nevrotik savunma mekanizmaları arasında ise negatif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Ayrıca, içgörü düzeyi ile psikolojik dayanıklılık arasında da pozitif yönde anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Regresyon analizine göre; psikolojik dayanıklılık değişkeni, olgun savunma biçimleri tarafından pozitif yönde, ilkel savunma biçimleri ile çekingen ve bağımlı kişilik özellikleri tarafından ise negatif yönde anlamlı olarak yordanmaktadır. Bu çalışma, yetişkinlik çağındaki bireylerin kişilik inançları, savunma biçimleri, içgörü düzeyi ve psikolojik dayanıklılık arasındaki ilişkileri inceleyerek, bu psikolojik boyutların birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamayı amaçlamaktadır. Bu psikolojik faktörlerin gelişimsel ve psikodinamik süreçlerle nasıl şekillendiğini anlamak, bu alanlarda literatüre katkı sağlamak hedeflenmektedir.
  • Doctoral Thesis
    İklime Duyarlı Binalara Doğru: Sıcak ve Kuru Bölgelerde Çağdaş ve Yerel Bir Tasarım Entegrasyonu
    (2025) Al-Mashhadani, Othman; Eryıldız, Demet Irklı; Eryıldız, Emih Halil
    Bu doktora tezi, yöresel mimari (VA) öğelerini günümüzün mimarisinde kullanabilme süreçlerini incelemektedir. Özellikle Bağdat için sürdürülebilir, kültürel olarak uyumlu ve iklime duyarlı tasarım çözümlerinin elde edilmesini amaçlar. Araştırma, yöresel mimarinin temel özelliklerini ve çağdaş mimarideki önemini inceleyen altı bölümden oluşur. Çalışma, değerlerin incelenmesi, sürdürülebilirlik ve kültürel mirasın korunması konusundaki güncel literatürü de inceleyerek, eksiklikleri belirlemek ve deneysel araştırmayı hedeflemek için kavramsal bir çerçeve oluşturarak başlar. Daha sonra, Irak'ın iklimini, tarihini ve kentsel dönüşümünü inceleyerek, coğrafi ve kültürel çevreyi belirler ve Bağdat evine ve geleneksel mimari özelliklerine odaklanır. Çalışma, özellikle sıcak/kuru iklim bölgelerinde bina kabuğunun; sürdürülebilirlik, kullanıcı konforu ve enerji verimliliğindeki önemini inceler. Araştırma, 'Shanasheel', 'Bad-Geer' ve 'Al-Hosh' gibi pasif mimari özellikler ile inşa edilmiş ortamların güneş ışığını, hava dolaşımını ve ısıl konforu artırabileceğini göstermiştir. Bunun ayrıca, yöresel çözümlerin çağdaş malzemeler, teknolojiler ve tasarım yaklaşımları aracılığıyla yeniden yorumlanması ile başarılabileceği düşünülmektedir. Çalışma ayrıca, pasif soğutma sistemleri, yerel malzemeler ve iklime uyumlu bina kabukları gibi yöresel mimarlık yaklaşımlarını günümüz tasarımlarına entegre etmek için bazı temel bileşenleri önermektedir. Ayrıntılı bir inceleme ile, yöresel bilgeliği çağdaş yaklaşımlarla entegre etmenin faydalarını ve sınırlamalarını açıklayarak, toplum katılımı, kültürel bilgi ve sürdürülebilir uygulamalara dayalı yaratıcı çözümler önermektedir. Araştırmada, yöresel mimari özelliklerinin tasarıma dahil edilmesinin uygulanabilirliğini değerlendirmek için Bağdat'ta dinamik iki aşamalı ampirik bir araştırma yürütülmüştür İlk aşama, çevresel değişkenleri değerlendirmek için hem yöresel hem de çağdaş Irak konutlarının saha gözlemlerini içermektedir. İkinci bölümde, performanslarını karşılaştırmak için hem yöresel mimari özellikleri olan hem de yöresel özellikler olmayan hibrit villalar için dinamik simülasyonlar kullanılmıştır. Araştırma, yöresel mimari özelliklerinin entegrasyonunun enerji verimliliğini önemli ölçüde iyileştirdiğini, pasif soğutmayı kolaylaştırdığını ve ısıl konforu artırdığını, tüm bunları yaparken de şehrin benzersiz mimari kimliğini koruduğunu göstermektedir. Çalışma bulguları, eski yöresel mimari tekniklerini çağdaş süreçlerle entegre eden hibrit bir yaklaşımın, sürdürülebilirlik ve kültürel korumanın gereksinimlerini karşılamak için uygulanabilir bir çözüm sağladığını desteklemektedir. Araştırma, yöresel mimari bileşenlerini çağdaş tasarıma dahil etmek için pragmatik fikirler önererek, mesleki uygulamasının gerçekleşmesi ve politika geliştirilmesini destekliyor. Sadece sıcak/kuru bölgelerle sınırlı olmayan, aynı zamanda dünyanın çeşitli iklimlerinde de uygulanabilen diğer yöresel mimari uygulamalar için gelecekteki araştırmaların gerekliliğini, yeni malzemelerin kullanımını ve bu yaklaşımların kullanılmasının ekonomik etkilerini vurguluyor. Son olarak, tez nihayetinde geleneksel bilgiyi çağdaş teknolojilerle entegre ederek çevresel olarak sürdürülebilir, kültürel açıdan örnek ve ihtiyaç duyulan tasarıma bağlamsal olarak uygun mimari çözümler geliştiren dengeli bir metodolojiyi savunuyor. Anahtar Kelimeler: Yerel Mimarlık, Hibrit Mimarlık, Isıl Performans, Çevresel Performans, Design-Builder Simülasyonu
  • Doctoral Thesis
    Malpraktis Korku Algısının Hekimlerin Tıbbi Uygulamalarındaki Tutum ve Davranışlarına Etkisinin Değerlendirilmesi
    (2025) Köksal, Şerif; Kıyak, Mithat
    'Tıbbi kötü uygulama' anlamına gelen 'malpraktis' kavramının, son yıllarda hekim popülasyonu arasında gittikçe daha fazla konuşulan bir kavram haline geldiği ifade edilebilir. Küresel sağlık yükünün artması, sağlık hizmetine yönelik talebin artması, toplumun sağlık hukuku alanındaki farkındalığının artması, diğer yandan, hastalar tarafında malpraktis ile komplikasyon arasındaki ayırımın yapılamaması, hekim ile hasta arasındaki anlaşmazlıkların daha fazla olması sonucunu beraberinde getirmiştir. Sundukları sağlık hizmetinin sonuçlarından dolayı hukuki yaptırım ile karşılaşma olasılığının giderek artmasının, hekim popülasyonunda tedirginlik ve korku sonucunu doğurduğu söylenebilir. Bu çalışmada, hekimleri etkilediğini düşündüğümüz bu tedirginlik ve malpraktis korkusunun, hekimlerin tutum ve davranışları üzerine etkisinin ortaya koyulması amaçlanmıştır. Araştırma, anket, odak grup çalışmaları, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu ve Türk Tabipler Birliği'nden (İstanbul Tabip Odası) elde edilen veriler ile yapılmıştır. Anket çalışmasının evrenini, bir hastane zincirindeki 27 hastanede hekimlik hizmeti vermekte olan cerrahi branş ve girişimsel işlem yapan hekimler oluşturdu. Anket sayılarının belirlenmesinde G-power analizi kullanıldı, analiz neticesine göre örneklem sayısı en az 396 olarak hesaplandı. Evreni temsil eden hekimlerin isimlerinin yerleştirildiği Excel formatındaki dosyanın ilgili kolonundaki isimler, 'S_SAYI_ÜRET' fonksiyonu kullanılarak rastgele karıştırılıp, ilk sıradaki isim '1' olacak şekilde 1-4-7-10-13… sıralaması ile seçilen 396 hekime anket gönderilmiştir. Yeterli sayıda anket dönüşü olmadığından birer atlayarak 2-5-8-11-14… sıralaması ile seçilen 413 hekime de anket gönderilmiştir ve cevaplanan 516 anketten eksiksiz doldurulmuş olan 409 adedine ait veriler değerlendirilmiştir. Toplanan anketlerden elde edilen veriler SPSS programı ile değerlendirildi, ayrıca, örnekleme giren ve görüşme zamanına uygunluğu olan hekimlerden 6'şarlı gruplar halinde toplamda 30 hekim ile odak grup görüşmesi yapıldı. Görüşmede elde edilen yorumlar, MAXQDA adlı program ile analiz edildi. Analizlerden elde edilen bulguların değerlendirilmesinde; ankete katılan 409 hekimin en düşük 31, en yüksek 75 yaşında; yaş ortalamasının 46,52±9,52, katılımcıların ise %79,95 erkek, %20,05 kadın olduğu anlaşıldı. Hekimlerin, uzmanlık sonrası mesleki deneyim süreleri en kısa 1 yıl, en uzun 46 yıl, ortalama 15,91±9,34 yıl olarak tespit edildi. Katılımcıların branşlara göre dağılımı, ana uzmanlık dallarında %0,73 ile en düşük radyoloji, %18,09 ile en yüksek kadın hastalıkları ve doğum olarak; yan dal uzmanlık dallarında ise mesleki deneyim süresi 3,2 yıl ile en kısa Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi ve Yoğun Bakım, 22,6 yıl ile en uzun Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi olarak bulundu. Hekimlerin, %53,3'ünde, haklarında en az 1 kere hastane yönetimine ya da diğer kurumlara şikâyet edildiği veya haklarında soruşturma açıldığı, bunların da %63,3'ünde soruşturmaya yer olmadığı, %10,55'inde soruşturma açılmış olduğu ve devam ettiği, %2,29'unda hastaya tazminat ödendiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, hekimlerinin, 'sağlıkta şiddete maruziyet yaşadınız mı?' sorusuna, %37,90 oranında evet, %62,10 oranında hayır cevabı verdikleri, buna karşın, %85,33'ünün sağlık hukuk alanında herhangi bir eğitim almadığı, %66,01'inin ise sağlık hukuku alanında bir eğitim almayı planlamadıkları görülmüş, %95,35'inin, Türk Ceza Kanunu'nun, hekim malpraktis davalarının değerlendirilmesinde yeterli olmadığını düşündükleri görülmüştür. Sağlık hizmet sunumuna yönelik hukuki gelişmeler nedeni ile mesleki uygulamalarımda önemli değişiklikler yapmak zorunda kalıp kalmadıkları sorulan hekimlerin 5'li Likert cevaplarının ortalama puanı 3,06±1,15 (orta düzey algı); gelecek 10 yıl içinde herhangi bir malpraktis davasına dâhil olacağım diye endişelenip endişelenmedikleri ile ilgili olarak ise 3,67±1,03 (yüksek düzey endişe) olarak analiz edilmiştir. Aynı biçimde sadece malpraktisden kaçınmak için bazı testler ve konsültasyon istediğim olur önermesine 3,70±1,15 (yüksek düzey önleyici davranış); teknolojiden ziyade klinik bulgulara güvenerek tanı koymanın ve tedaviye başlamanın, medikolegal açıdan giderek daha riskli hale geldiğini düşünenlerin ortalama puanı 4,09±0,97 olarak saptanmıştır. Bu değer de 'yüksek düzeyde' bir endişeyi göstermektedir. Hekimlerin, malpraktis konusundaki kaygıları, mesleki uygulamalarında baskı altında olmalarına, bilimsel tıp normlarını, bu kaygılara göre şekillendirmelerine yol açmaktadır. Bu ise, tedaviden kaçınma, olası davalarda kanıt biriktirme amaçlı gereksiz tetkik isteme eğilimine yol açmakta, hem hasta yararı zarar görmekte ve hem de kamusal kayıplar ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Malpraktis, Sağlık, Hukuk, Şikayet Tarih:
  • Doctoral Thesis
    EMDR 2.0 Grup Uygulamasının Deprem Mağduru Bireylerdeki Travma Sonrası Stres, Depresyon ve Anksiyete Belirtileri Üzerindeki Etkisi
    (2025) Kınık, Çiğdem; Yaşar, Alişan Burak
    Bu çalışma, 6 Şubat 2023'te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen bireylerde EMDR 2.0 grup müdahalesinin travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon, anksiyete ve stres semptomları üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır. EMDR 2.0, klasik EMDR protokolüne göre daha kısa sürede daha etkin sonuçlar elde etmek amacıyla geliştirilmiş, bilişsel ve motor görevlerle çalışma belleğini daha yoğun biçimde meşgul eden, çok katmanlı bir müdahale modelidir. Çalışma, yarı deneysel ön-test, son-test ve izlem testli desenle yürütülmüştür. Katılımcılar Malatya ilinde konteyner kentlerde yaşayan ve TSSB riski taşıyan kadın bireylerden oluşmaktadır. Başlangıçta 70 kişiyle başlanan çalışmada, süreç içinde yaşanan örneklem kayıpları nedeniyle deney grubunda 31, kontrol grubunda 27 olmak üzere toplam 58 katılımcı ile analizler tamamlanmıştır. Müdahale üç oturumdan oluşan EMDR 2.0 grup protokolü şeklinde uygulanmıştır. Veriler, Travma Sonrası Stres Bozukluğu Kontrol Listesi (PCL-5) ve Depresyon Anksiyete Stres Ölçeği (DASS-21) kullanılarak toplanmıştır. Bulgular, deney grubunda hem TSSB hem de depresyon, anksiyete ve stres semptomlarında anlamlı düzeyde azalma olduğunu ortaya koymuştur. PCL-5 toplam puanlarındaki azalma η²=0.915 gibi yüksek bir etki büyüklüğüyle desteklenmiştir. Yeniden yaşantılama, kaçınma ve aşırı uyarılma alt boyutlarında da izlem ölçümlerinde belirgin düşüşler gözlenmiştir. DASS-21 bulguları ise, depresyon (t=5.387, p=.000), anksiyete (t=5.769, p=.000) ve stres (t=4.938, p=.000) alt boyutlarında anlamlı düzelmeler olduğunu göstermiştir. Bu sonuçlar, EMDR 2.0'ın travma sonrası duygudurum semptomları üzerinde transdiagnostik bir etkiye sahip olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmanın özgün katkılarından biri, EMDR 2.0'ın grup formatında, kısa sürede ve afet sonrası sahada uygulanabilirliğini test eden ilk araştırmalardan biri olmasıdır. Müdahale, zaman ve kaynak kısıtlılığı olan kriz koşullarında dahi etkin bir psikososyal destek sunabilmektedir. Sınırlılıklar arasında yalnızca kadın katılımcıların yer alması, kısa izlem süresi ve özbildirim temelli veri kullanımı bulunmaktadır. Bununla birlikte, elde edilen bulgular, EMDR 2.0'ın afet sonrası ruh sağlığı müdahalelerinde bütüncül, kısa süreli ve etkili bir yaklaşım olabileceğini göstermektedir.
  • Doctoral Thesis
    Yeşil Finans Bağlamında Bankacılık Sektörü, Finansal Gelişim, Ekonomik Büyüme, Yenilenebilir Enerji ve CO₂ Emisyonu Arasındaki İlişki: BRICS Ülkeleri ve Türkiye'den Kanıtlar
    (2025) Çelik, Recep Alper; Ünal, Halit Targan
    Bu çalışma, BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ve Türkiye'de bankacılık sektöründe yeşil finans uygulamaları, finansal gelişim, ekonomik büyüme, yenilenebilir enerji yatırımları ve CO₂ emisyonları arasındaki ilişkileri incelemektedir. Küresel ölçekte sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda çevresel riskleri azaltmaya yönelik finansal mekanizmaların etkinliği giderek önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, çalışmada seçilmiş ülkelere ilişkin 1990-2021 dönemini kapsayan panel veri seti kullanılmıştır. Araştırma, çoklu regresyon analizine ek olarak ADF ve PP birim kök testleri, Johansen eşbütünleşme testi, VAR, varyans ayrıştırması, etki-tepki analizleri ile birlikte FMOLS, DOLS, CCR ve ARDL yöntemleri sayesinde hem kısa hem de uzun vadeli etkiler ayrıntılı biçimde ortaya konulmuştur.Elde edilen bulgular, BRICS ülkeleri ve Türkiye'de ekonomik büyümenin genellikle CO₂ emisyonlarını artırıcı etki yaptığını, buna karşın yenilenebilir enerji kullanımının emisyonları azaltıcı yönde anlamlı katkılar sunduğunu göstermektedir. Bankacılık sektörü gelişimi ve finansal gelişimin etkileri ise ülkeden ülkeye farklılaşmakta olup, özellikle Türkiye ve Hindistan'da bu değişkenlerin emisyonları azaltıcı etkisi dikkat çekmektedir. Ayrıca, Çalışma, Çevresel Kuznets Eğrisi (ÇKE) hipotezinin geçerliliğini ülkeler bazında test etmekte ve finansal sistemin çevresel sürdürülebilirlik üzerindeki rolünü yeşil finans bağlamında değerlendirmesi açısından literatürdeki boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Bu yönüyle, politika yapıcılar için sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin finansal araçlarla nasıl desteklenebileceğine dair yol gösterici bulgular sunup, yeşil finansman mekanizmalarının yaygınlaştırılması ve finansal sistemde çevresel sürdürülebilirliğe yönelik düzenlemelerin güçlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Cinnamaldehyde, Crocin ve Betanin'in MCF-7 Hücre Hattı Üzerindeki Apoptotik Etkisinin Araştırılması
    (2025) Dengizek, Merve Saraç; Yılmaz, Hande Öngün; Karimkhani, Hadi
    Cinnamaldehyde, Betanin ve Crocin bileşiklerinin her birinin, meme kanseri hücrelerinde apoptotik mekanizmaları farklı moleküler yolaklar üzerinden aktive ettiği ve hücre canlılığını anlamlı düzeyde azalttığı önceki çalışmalarda gösterilmiştir. Bu araştırmada ise Cinnamaldehyde, Betanin ve Crocin'in MCF-7 meme kanseri hücrelerindeki apoptotik etkilerinin tekil ve sinerjik olarak incelenerek MCF-10A sağlıklı meme epitel hücreleri üzerindeki etkilerinin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada kemoterapötik etkinliği değerlendirmek amacıyla Dosetaksel referans ajan olarak kullanılmıştır. Cinnamaldehyde, Betanin, Crocin ve Dosetaksel'in farklı konsantrasyonları MCF-7 ve MCF-10A hücrelerine uygulanmış, 24, 48 ve 72 saat için IC50 değerleri MTT yöntemiyle belirlenmiştir. Ardından, hücrelere tekil ve kombine uygulamalar yapılmış ve apoptotik etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla Bcl-2, Kalpain-1, P53 ve Sitokrom C düzeyleri ELISA yöntemiyle analiz edilmiştir. MCF-7 hücrelerine uygulanan Cinnamaldehyde+Betanin+Crocin kombinasyonu, Bcl-2 düzeyini 0,61 ng/mL'ye düşürerek en belirgin azalmayı göstermiştir (p<0,001). Bu değer, Dosetaksel grubuna (0,59 ng/mL) oldukça yakındır. Kalpain-1 düzeyi Betanin+Crocin grubunda 5,38 ng/mL ile en yüksek seviyeye ulaşmış ve tüm tekli uygulamalardan anlamlı şekilde farklı bulunmuştur (p<0,001). Aynı kombinasyon MCF-10A hücrelerinde Kalpain-1 düzeyini azaltmıştır (p<0,001). P53 düzeyi Cinnamaldehyde+Betanin+Crocin grubunda en yüksek artışı göstermiştir (p=0,006). Sitokrom C düzeyi ise Cinnamaldehyde+Betanin grubunda en fazla artış göstermiştir (p=0,002; p<0,001). Araştırmanın sonuçları Cinnamaldehyde, Betanin ve Crocin'in sinerjik olarak uygulanmasının, MCF-7 hücrelerinde apoptotik süreci etkin bir biçimde tetikleyerek hücre canlılığını azalttığını ve bu etkinin apoptoza ilişkin farklı moleküler mekanizmalar üzerinden gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bu sinerjik etki, bileşiklerin meme kanserinde terapötik potansiyelini vurgulamakta ve ileri araştırmalar için değerli bir temel sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Meme kanseri, MCF-7, MCF-10A, Cinnamaldehyde, Betanin, Crocin, Apoptoz.
  • Doctoral Thesis
    Çocuklarda Perkütan Böbrek Biyopsisi Sonrası Uygulanan Kum Torbasının Ağrı ve Konfor Düzeyine Etkisi
    (2025) Güneş, Sevim; İnal, Sevil
    Amaç: Perkütan böbrek biyopsisi (PBB), çocuk hastalarda böbrek hastalıklarının tanısında yaygın olarak kullanılan invaziv bir yöntemdir. Ancak işlem sonrası uygulanan standart immobilization ve kanama kontrolü amacı ile uygulanılan kum torbası, çocukların konforunu ve ağrı düzeyini doğrudan etkilemektedir. Bu çalışma, PBB sonrası kum torbası uygulamasının çocukların ağrı ve konfor düzeylerine etkisini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Kesitsel, analitik tipte yürütülen bu çalışma, 25 Eylül 2024–31 Mart 2025 tarihleri arasında İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Çocuk Nefroloji Kliniği'nde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya PBB uygulanan 4–18 yaş arası 50 çocuk dahil edilmiştir. Veriler; Wong-Baker Yüzler Ağrı Ölçeği, r-FLACC Ağrı Ölçeği ve Konfor Davranışları Kontrol Listesi kullanılarak işlem sonrası 2., 4., 6., 8., 12. ve 24. saatlerde toplanmıştır. İstatistiksel analizde varyans analizi ve Pearson korelasyon kullanılmıştır. Bulgular: Tüm çocuklar işlem sonrası ağrı bildirmiştir. Ağrı puanları 2. ve 4. saatlerde en yüksek seviyeye ulaşırken, 24. saatte neredeyse sıfırlanmıştır (p<0.001). Konfor düzeyleri işlem sonrası ilk saatlerde belirgin biçimde düşmüş; kum torbasının kaldırılmasının ardından hızla artarak 24. saatte maksimum düzeye ulaşmıştır (p<0.001). Ağrı düzeyleri ile yaş, boy, kilo ve vücut kitle indeksi arasında anlamlı negatif yönlü ilişki saptanmıştır (p<0.001). Çocukların %48'i yatakta tuvalet ihtiyacını karşılamada zorluk yaşamış; memnuniyet puanı çocuklarda 7,97/10, ebeveynlerde ise 8,83/10 olarak belirlenmiştir. Kanama komplikasyonu yalnızca erkek çocuklarda gözlenmiştir. Kanama görülme sıklığı cinsiyete göre istatistiksel düzeyde anlamlıdır (p<0.001). Sonuç: Kum torbası uygulaması, PBB sonrası kanama kontrolü açısından yaygın olsa da çocuklarda ağrı ve konfor düzeylerini ilk saatlerde ciddi şekilde olumsuz etkilemektedir. Bu çalışma, standart uygulamaların her çocuk için aynı etkiyi yaratmadığını göstermiştir. Bireyselleştirilmiş bakım yaklaşımları, immobilizasyon süresinin azaltılması ve non-farmakolojik rahatlatma yöntemlerinin entegrasyonu, hem ağrı kontrolünü artırabilir hem de konfor düzeyini iyileştirebilir. Bulgular, pediatrik biyopsi sonrası bakım protokollerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Özgünlük: Bu çalışma, çocuklarda PBB sonrası kum torbası uygulamasının hem fizyolojik hem davranışsal düzeydeki etkilerini inceleyen ilk çalışmalardan biridir ve klinik hemşirelik uygulamalarında konfor temelli yeni bir bakış açısına öncülük etmektedir. Anahtar Kelimeler: Perkütan böbrek biyopsisi, çocuk sağlığı, kum torbası uygulaması, ağrı yönetimi, hasta konforu, hemşirelik
  • Doctoral Thesis
    Makine Öğrenmesi Yöntemleri ve Zaman Serisi Algoritmalarının Karşılaştırılması: BİST Temettü 25
    (2025) Kaya, Hakan; Ünal, Halit Targan
    Bu tez çalışması, Borsa İstanbul (BİST) Temettü 25 Endeksi'nde bulunan şirketlerin hisse başına net temettü fiyatlarını tahmin etmek için makine öğrenimi yöntemleri ile zaman serisi algoritmalarının performansını karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, finansal teknolojilerin hızla ilerlediği bir dönemde yatırımcılara temettü odaklı yatırım stratejileri konusunda rehberlik etmeyi ve hangi tahmin modellerinin daha etkili sonuçlar doğurduğunu belirlemeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda, Naif Yöntem, Basit Ortalama, Basit Hareketli Ortalama ve SARIMA gibi zaman serisi modellerinin yanı sıra Lojistik Regresyon, SVM, Naive Bayes, K-NN, Karar Ağaçları, LDA, AdaBoost, Gradient Boosting, Bagging, Random Forest ve MLP gibi makine öğrenmesi algoritmaları tercih edilmiştir. Araştırma, 2011 ile 2024 yılları arasında BİST Temettü 25 Endeksi'nde bulunan 25 şirketin hisse senedi fiyatlarını kapsayan 13 yıla ait bir veri seti üzerinde yapılmıştır. Tahmin modellerinin başarısı, RMSE (Hata Karelerinin Ortalamasının Karekökü) ve doğruluk (accuracy) gibi ölçütler aracılığıyla analiz edilmiştir. Sonuçlar, zaman serisi analizinde SARIMA modelinin ve makine öğrenimi yöntemleri arasında ise LDA, Random Forest ile Naive Bayes'in en düşük hata oranlarına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu modeller, tahmin başarılarıyla dikkat çekmektedir. Ayrıca, genel olarak, makine öğrenimi modellerinin elde ettiği doğruluk değerlerinin zaman serisi modellerine kıyasla daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Bu çalışma, temettü odaklı yatırımcılar ve yazılım şirketleri için ölçülebilir içgörüler sunan etkili tahmin modelleri sağlayarak hibrid modelleme ve sektörel analizler ile literatüre katkıda bulunmaktadır.
  • Doctoral Thesis
    The Evaluation of Sexual Functions in University Students in Terms of Levels of Personality Organization, Object Relations, and Separation-Individuation Processes
    (2025) Okci, Burak; Şahin, Doğan
    Bu araştırmada cinsel işlev bozukluklarının kişilik örgütlenme düzeyi, nesne ilişkileri ve ayrılma-bireyleşme süreçleri ile ilişkileri araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini, cinsel ilişki deneyimi olan 408 katılımcı (218 kadın, 190 erkek) oluşturmaktadır. Veriler çevrimiçi anketler yoluyla toplanmış olup, Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği, Kişilik Organizasyonları Envanteri, Bell Nesne İlişkileri Ölçeği ve Ayrılma-Bireyleşme Envanteri kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre, erkeklerde cinsel işlev bozuklukları kimlik dağınıklığı, primitif savunmalar ve ayrılma-bireyleşme patolojisi ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki göstermiştir. Kadınlarda ise cinsel işlev bozuklukları daha çok patolojik nesne ilişkileri ve ayrılma-bireyleşme süreçleri ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki göstermiştir. Ayrıca, başka bir psikiyatrik tanısı olan bireylerde cinsel işlev bozukluğu düzeylerinin daha yüksek olduğu ve bu kişilerde primitif savunmaların daha sık görüldüğü tespit edilmiştir. Ek olarak, alkol ve madde kullanımı, kimlik dağınıklığı ve nesne ilişkileri patolojileri ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki göstermiştir. Eğitim düzeyi düşük bireylerin kimlik dağınıklığı, ayrılma-bireyleşme patolojisi ve gerçeklik testi puanlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Korelasyon analizleri, cinsel işlev bozuklukları ile ayrılma-bireyleşme düzeyi, primitif savunmalar ve nesne ilişkileri arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler olduğunu göstermiştir. Regresyon analizleri sonucunda ise, erkeklerde primitif savunmaların cinsel işlev bozukluklarını anlamlı düzeyde yordadığı (%2 yordayıcılık etkisi) ve kadınlarda ayrılma-bireyleşme süreçlerinin cinsel işlev bozukluklarına etkisinin anlamlı olduğu (%2 yordayıcılık etkisi) bulunmuştur. Bu çalışma, cinsel işlev bozukluklarının farklı psikolojik boyutlarına dair literatüre bir katkı sunmaktadır. Özellikle üniversite öğrencileri gibi genç bir popülasyonda, cinsel işlev bozukluklarının gelişimsel ve psikodinamik süreçlerle nasıl bir ilişki içinde olduğunu anlamaya katkı sunması ve bu ilişkilerin klinik uygulamalarda klinisyenlere bilgi sağlaması amaçlanmaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Effectiveness of Various Root Canal Shaping and Irrigation Techniques on the Elimination of the Biofilm
    (2025) Gülhan, Çağla; Küçükay, Enver Sedat; Atalık, Kevser
    Bu çalışmanın amacı; ProTaper Ultimate, WaveOne Gold ve One Curve şekillendirme yöntemleriyle şekillendirilen tek köklü ve tek kanallı alt kesici dişlerin; geleneksel yöntem, sonik aktivasyon ve lazer ile aktivasyon yöntemleriyle yıkanmasının E. faecalis'in oluşturduğu biyofilm eliminasyonu üzerine etkilerinin araştırılmasıdır. Bu çalışmada, periodontal sebeplerden dolayı çekilmiş olan 120 adet tek kök ve tek kanala sahip alt kesici diş kullanılmıştır. Dişler akrilik bloklar içerisine gömülerek Eppendorf tüplerine yerleştirilmiştir. Dişler; Eppenderf tüplerinin kapakları açık kalacak şekilde hidrojen peroksit gazı ile plazma yüzeyi oluşturarak 56ºC'de sterilize edilmiştir. Çalışmada kullanılan örnek dişler 1'i negatif kontrol grubu, 3'ü pozitif kontrol grubu ve 6'si test grubu olmak üzere 10 gruba ayrılmıştır. Pozitif kontrol grubundaki dişlerden biri biyofilm oluşumunu ispatlamak için taramalı elektron mikroskobunda görüntülenmek üzere ayrılmıştır. E.faecalis (ATCC 29212) suşunun Beyin Kalp İnfüzyon agar besiyerlerinde 24 saatlik taze kültürleri hazırlanmış, pozitif kontrol gruplarında ve test gruplarında biyofilm oluşumunu sağlamak amacıyla 37°C'de 7 gün süreyle inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon süresi boyunca her gün inokülasyon yapılan grupların kök kanallarındaki mevcut besiyerlerine Beyin Kalp Infüzyon broth eklenmiş ve biyofilm oluşumunun devamlılığı sağlanmıştır. Negatif kontrol grubundaki dişlere bakteri ekimi yapılmamış, yalnızca besiyeri eklenmiştir. İnkübasyon süresi sonunda kök kanallarından kağıt konlar ile mikrobiyolojik örnekler alınmış; E. Faecalis'in oluşturduğu biyofilmlerin içeriğindeki bakteri kolonileri sayılarak koloni oluşturan birim olarak hesaplanmıştır. Çalışmanın grupları şu şekildedir: 1. grup ProTaper Ultimate (PTU) ile şekillendirilen ve geleneksel yöntem ile yıkanan pozitif kontrol grubudur. 2. grup PTU ile şekillendirilen ve sonik aktivasyon yapılarak yıkanan test grubudur. 3. Grup PTU ile şekillendirilen ve lazer ile aktivasyon yapılarak yıkanan test grubudur. 4. grup WaveOne Gold (WOG) ile şekillendirilen ve geleneksel yöntemle yıkanan pozitif kontrol grubudur. 5. Grup WOG ile şekillendirilen ve sonik aktivasyon yapılarak yıkanan test grubudur. 6. Grup WOG ile şekillendirilen ve lazer ile aktivasyon yapılarak yıkanan test grubudur. 7. Grup: One Curve (OC) ile şekillendirilen ve geleneksel yöntem ile yıkanan pozitif kontrol grubudur. 8. Grup: OC ile şekillendirilen ve sonik aktivasyon yapılarak yıkanan test grubudur. 9. Grup OC ile şekillendirilen ve lazer ile aktivasyon yapılarak yıkanan test grubudur. 10. Grup negatif kontrol grubudur. Bu işlemler tamamlandığında kök kanallarından kağıt konlar ile tekrar mikrobiyolojik örnekler alınmış ve kök kanallarında kalan bakteri kolonilerinin sayısı KOB olarak hesaplanmıştır. Her eğe grubu farklı aktivasyon yöntemlerine göre kendi aralarında karşılaştırıldığında; One Curve ile şekillendirilen kök kanallarının lazer ile aktive edilmesi ile kalan E. faecalis sayısının; geleneksel yıkama ve sonik aktivasyon yapıldıktan sonra kalan E. faecalis sayısından istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az olduğu görülmüştür. Her yıkama grubu farklı şekillendirme yöntemlerine göre kendi aralarında karşılaştırıldığında ise; yıkamanın sonik aktivasyon ile yapıldığı PTU ile şekillendirilen kök kanallarında, OC ile şekillendirilen kök kanallarına oranla istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az E. faecalis kaldığı görülmüştür. Sadece şekillendirme yöntemlerine bakıldığında PTU ile şekillendirilen kök kanallarında; WOG ve OC ile şekillendirilen kök kanallarına oranla istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az E. Faecalis kaldığı görülmüştür. Sadece yıkama yöntemlerine bakıldığında ise geleneksel yöntem, sonik aktivasyon ve lazer ile aktivasyon arasında E. Faecalis eliminasyonu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir. Anahtar Kelimeler: Şekillendirme, Aktivasyon, E. faecalis, biyofilm
  • Doctoral Thesis
    The Effect of Different Ni-Ti Shaping Systems on Root Canal Configuration in Lower Incisors with Tertucci Type-III Configuration
    (2025) Özçelik, İrem; Çiftçioğlu, Elif
    Amaç: Bu tez çalışmasında, Vertucci Tip-III konfigürasyona sahip alt kesici dişlerde farklı mekanize Ni-Ti sistemler kullanılarak yapılan şekillendirme işleminin kök kanalı geometrisi üzerinde oluşturduğu değişikliklerin ve eğelerin şekillendirme etkinliklerinin mikro-BT aracılığıyla değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Toplam 2400 adet alt kesici diş, periapikal radyografileri çekilerek kanal sayısına göre ayrılmıştır. İki kanallı olan dişler (n=348) Konik Işınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) ile taranarak Vertucci Tip-III konfigürasyona sahip olanlar (n=309) belirlenmiştir. Bu dişler içinden morfolojik olarak birbirine en fazla benzeyen 48 adet diş seçilerek mikro-BT ile taranmış ve 40 tanesi homojen olarak dört deney grubuna (n=10) dağıtılmıştır. Dişler One Curve (OC), One RECI (OR), ProTaper Ultimate (PTU) ve WaveOne Gold (WOG) sistemleri kullanılarak şekillendirilmiştir. Ardından dişler bir kez daha mikro-BT ile taranmış ve dişlerden şekillendirme öncesinde ve sonrasında elde edilen görüntüler üzerinde analizler gerçekleştirilmiştir. Kökün tek kanal olarak seyrettiği apikal kısımdan başlayarak kanalların kuronal kısımda ilk defa ikiye ayrıldığı noktaya kadar (1-10 mm) her milimetrede şekillendirme öncesinde ve sonrasında ölçümler yapılmıştır. Kanal geometrisinde meydana gelen değişikliklerin değerlendirilmesi için 2 boyutlu (2D) kesitsel görüntüler üzerinden alan, çevre, form faktör, yuvarlaklık, minör çap, majör çap gibi parametreler ve 3 boyutlu (3D) görüntüler üzerinden alan, hacim, SMI gibi parametrelerin yüzdesel değişiminin yanı sıra temas edilmeyen kanal yüzeyi, oluşan transportasyonun miktarı ve yönü ile dentin kalınlığında oluşan yüzdesel değişim hesaplanmıştır. Kategorik verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde, normal dağılım gösteren verilerin karşılaştırılmasında Bağımsız Örneklem T testi ve ANOVA; normal dağılım göstermeyen verilerin karşılaştırılmasında ise Mann Whitney U ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. İstatistiksel olarak anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmada radyografik olarak değerlendirilen toplam 2400 adet alt kesici dişin %85'inin Vertucci Tip-I, %13'ünün Vertucci Tip-III konfigürasyona sahip olduğu görülmüştür. Şekillendirme öncesi ve sonrasında yapılan analizlere göre; WOG ve PTU şekillendirme sistemleri çoğunlukla OR ve OC şekillendirme sistemlerine kıyasla 2D ve 3D parametrelerde daha fazla artışa; kanal duvarlarından daha fazla dentin kaldırılmasına ve transportasyon oluşmasına neden olmuştur (p<0,05). Sistemlerin hiçbiri kök kanalının tamamına temas etmeyi başaramamıştır. Merkezde kalma yetenekleri açısından kanalın apikal kısmında sistemler arasında anlamlı farka rastlanmamıştır. Dişlerin meziyal ve distal yönlerinde dentin kalınlığında meydana gelen azalma, bukkal ve lingual yönlere göre anlamlı olarak daha fazla olmuştur (p<0,05). 2D parametreler, transportasyon miktarı ve dentin kalınlığı açısından lingual kanalda bukkal kanala göre daha fazla değişiklik meydana gelmiştir. Eğelerin bukkal kanalda merkezde kalma oranları lingual kanala göre daha yüksek bulunmuştur. Değerlendirilen sistemlerin hepsi, bütün ölçüm noktalarında ve kök kanalının tamamında hacim ve yüzey alanında artışa neden olmuştur. Kökün tek kanal olarak seyrettiği apikal kısımda PTU ve WOG sistemleri hariç, kullanılan sistemlerin hepsi tüm ölçüm noktalarında ve kök kanalının bütününde SMI parametresinin artmasına neden olmuştur. Sonuç: Alt kesici dişlerde Vertucci Tip-I'den sonra en sık rastlanan konfigürasyon Vertucci Tip-III olmuştur. Vertucci Tip-III konfigürasyona sahip dişlerde, kökün tek kanal olarak seyreden kısmındaki belirgin ovallik, bukkal ve lingual kanalların dar yapısı ve kuronalden kanalların orta noktasına doğru ilerlerken kanal eğimindeki artış gibi anatomik zorluklar dikkat çekmektedir. Bu nedenle, ilgili diş grubunda kök kanalı tedavisi yaparken, diş hekimlerinin farklı tasarım, yatay kesit ve kinematik özelliklere sahip Ni-Ti döner aletlerin kök kanalları üzerinde oluşturabileceği potansiyel değişiklikleri dikkate almaları önerilmektedir. Vertucci Tip-III konfigürasyona sahip alt kesici dişlerde şekillendirme etkinliğinin farklı sistemler ve yıkama prosedürleri dahil edilerek değerlendirildiği ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar kelimeler: Şekillendirme yeteneği, Kanal geometrisi, Dentin kalınlığı, Vertucci Tip-III, mikro-BT
  • Doctoral Thesis
    The Mediating Role of Teachers' School Commitment in the Effect of School Principals' Curriculum Leadership Competencies of on Students' Academic Achievement
    (2025) Yılmaz, Merve; Gümüşeli, Ali İlker
    Bu araştırmada ortaokul öğretmenlerin algılarına göre okul müdürlerinin müfredat liderliği yeterliklerinin öğrencilerin akademik başarılarındaki etkisinde öğretmenlerin okula bağlılığının aracı rolünü incelenmek amaçlanmıştır. Bu araştırma doğrultusunda karma yöntem araştırma yaklaşımlarından açıklayıcı ardışık desen kullanılmıştır. Araştırmada önce nicel yöntem ile ilişkisel tarama modeli uygulanmıştır. Araştırmanın evrenini 2023-2024 eğitim-öğretim yılında İstanbul ili Maltepe ilçesinde yer alan devlet ortaokullarında görev yapmakta olan branş öğretmenleri oluşturmaktadır. Maltepe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü verilerine göre araştırma evreninde toplam 31 devlet ortaokulu ve bu okullarda görev yapmakta olan 1158 öğretmen bulunmaktadır. Maltepe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nden devlet ortaokullarından 2022-2023 eğitim öğretim yılına ait LGS puan sonuçlarına göre oluşturulan başarı listesi alınmış, bu başarı sıralamasına göre oranlı küme örnekleme yöntemiyle okullar alt, orta ve üst sıralardaki okullar seçilmiştir. Başarı listesinde yer alan 31 devlet ortaokulunun ilk 11 ortaokulu üst, sonraki 10 ortaokul orta ve son 10 ortaokul ise alt sıralarda olarak belirlenmiştir. Her bir alt grup için belirlenmiş olan okul sayısından sonra okullar grup içinde rastgele seçimle belirlenmiştir. Örneklem sayısı G-power programı ile hesaplanmış ve örneklem sayısı 317'dir. Örneklem sayısına ulaşabilmek için okul müdürlerinin mevcut okullarında en az 1 yıl görev yapmamış olan okullar elenmiştir. Örneklemde 13 ortaokul bulunmaktadır. LGS'de Matematik, Fen Bilimleri, Türkçe, Sosyal Bilgiler, İngilizce ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden sınav yapıldığı için ölçek uygulanacak olan öğretmenler de bu branşlardan seçilmiştir. Araştırmanın nitel bölümünde ise odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın çalışma grubunu 2023-2024 eğitim öğretim yılından İstanbul Maltepe ilçesinde devlet ortaokullarında görev yapmakta olan öğretmenler oluşturmaktadır. Çalışma grubunu belirlemek için amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik örneklemesi ile odak grup görüşmesi yapılacak olan öğretmenler belirlenmiştir. Bu sebeple görüşme için 4 yüksek düzeyde başarılı olan okuldan, 4 orta düzeyde başarılı okuldan ve 4 düşük düzeyde başarılı olan okuldan olmak üzere toplamda 12 ortaokul öğretmeni ve yönetici olarak araştırmacı belirlenmiştir. Araştırmada öncelikle Müfredat Liderliği Ölçeği geliştirilmiştir. Ölçeğin boyutları Müfredatı Uygulama Öncesi Hazırlık Boyutu, Müfredatı Uygulama ve Eş Güdümleme Boyutu ve Müfredatı İzleme ve Değerlendirme Boyutu şeklindedir. Bu ölçek 47 maddeden oluşan beşli Likert tipi bir ölçektir. Ölçek 'Hiçbir Zaman', 'Nadiren', 'Ara Sıra', 'Sıklıkla', 'Her Zaman' şeklinde derecelenmiştir. Ölçeğin Cronbach Alfa katsayısı 0.987 çıkmış ve böylelikle güvenirlik düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür. AFA ve DFA sonucunda 47 maddeden oluşan üç boyutlu bir ölçek elde edilmiştir. Elde edilen 3 faktörlü yapının Varyans açıklama oranı %71,12 olarak hesaplanmıştır. Uygulanan DFA sonucu elde edilen model uyum iyiliği değerlerinin iyi ve kabul edilebilir sınırlar içinde olduğu tespit edilmiştir. Araştırmada kullanılmış olan ikinci ölçek Meyer ve diğerleri (1993) tarafından geliştirilen ve Dağlı ve diğerleri (2018) tarafından Türkçeye uyarlanan Örgütsel Bağlılık Ölçeğidir. Bu ölçek 18 maddeden oluşan beşli Likert tipi bir ölçektir. Bu boyutlar Duygusal Bağlılık Boyutu, Devam Bağlılığı Boyutu ve Normatif Bağlılık Boyutu şeklindedir. Ölçek 'Kesinlikle Katılmıyorum', 'Katılmıyorum', 'Kararsızım', 'Katılıyorum', 'Tamamen Katılıyorum' şeklindedir. Araştırmanın nicel araştırma aşamasında toplanmış verilerin çözümlenmesinde bir istatistiksel çözümleme paket programı kullanılmıştır. Birinci ve ikinci problemleri için betimsel istatistikler, üçüncü problem için Pearson Korelasyon Analizi, beşinci ve altıncı problemler için Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) yapılmış ve altıncı problem için ise Normal Lineer Regresyon Analizi uygulanmıştır. Araştırmanın nitel aşamasında toplanacak verilerin çözümlenmesinde ise içerik analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Araştırmanın nicel bulguları için yapılan istatiksel analizler sonucunda, öğretmenlerin algılarına göre müfredat liderliği yeterlikleri ve alt boyutları 'sıklıkla' düzeyindedir. Boyutlar arasında en yüksek Müfredatı Uygulama ve Eş Güdümleme Boyutu, sonra Müfredatı Uygulama Öncesi Hazırlık Boyutu, en düşük ise Müfredatı İzleme ve Değerlendirme Boyutu olduğu görülmüştür. Öğretmenlerin okula bağlılık düzeyleri 'kararsızım' düzeyindedir. Alt boyutlarının sıralamalarına bakıldığında en yüksek düzeyde Duygusal Bağlılık Boyutu 'katılıyorum' düzeyinde, sonra Devam Bağlılığı Boyutu 'katılıyorum' düzeyinde ve en son Normatif Bağlılık Boyutu 'kararsızım' düzeyi şeklindedir. Müfredatı Uygulama Öncesi Hazırlık Boyutu ve Müfredatı Uygulama ve Eş Güdümleme Boyutu ile örgütsel bağlılık ve alt boyutları arasında orta düzeyde pozitif yönde ilişkiler vardır. Müfredatı İzleme ve Değerlendirme Boyutu ile Duygusal Bağlılık Boyutu ile düşük düzeyde pozitif yönde, Devam Bağlılığı Boyutu Normatif Bağlılık Boyutu ve örgütsel bağlılıkla ise orta düzeyde pozitif yönde ilişkiler vardır. Orta ve yüksek düzeyde başarılı olan okullardaki öğretmenler, okul müdürlerinin Müfredatı Uygulama Öncesi Hazırlık Boyutundaki yeterlikleri 'sıklıkla' gösterdiklerini, düşük düzeyde başarı gösteren okullardaki öğretmenler bu boyutta müdürlerin yeterliklerini 'ara sıra' gösterdiklerini algılamışlardır. Yüksek ve orta düzeyde başarılı olan okullardaki öğretmenlerin düşük başarı düzeyindeki okul müdürlerinin Müfredatı Uygulama ve Eşgüdümleme Boyutundaki yeterlikleri 'sıklıkla' gösterdiklerini, düşük düzeyde başarı gösteren okullardaki öğretmenler bu boyutta müdürlerin yeterliklerini 'ara sıra' düzeyinde algılamışlardır. Yüksek ve orta düzeyde başarılı olan okullardaki öğretmenler okul müdürlerinin Müfredatı İzleme ve Değerlendirme Boyutundaki yeterlikleri 'sıklıkla' gösterdiklerini, düşük başarı gösteren okullardaki öğretmenler ise bu boyutta müdürlerin yeterliklerini 'ara sıra' sergilediklerini algılamaktadır. Okul müdürlerinin müfredat liderliği ve tüm alt boyutlarının yeterliklerinin en yüksek algılandığı okullar, orta düzeyde başarı gösteren okullar, sonra yüksek düzeyde başarı gösteren okullar ve en son düşük düzeyde başarı gösteren okullardır. Öğretmenlerin algılarına göre, yüksek ve orta düzeyde başarılı okullarda görev yapan öğretmenlerin Duygusal Bağlılık Boyutu ve Devam Bağlılığı Boyutu 'katılıyorum' düzeyinde, düşük düzeyde başarılı okullarda görev yapan öğretmenlerin ise 'kararsızım' düzeyindedir. Öğretmenlerin Duygusal Bağlılık Boyutu ve Devam Bağlılığı Boyutuna ilişkin algılarının sıralamaları en yüksek algılandığı okullar yüksek düzeyde başarı gösteren okullar, orta düzeyde başarı gösteren okullar ve en son düşük düzeyde başarı gösteren okullardır. İstatistiksel bakımdan anlamlı bir fark görülmeyen Normatif Bağlılık Boyutlu ile ilgili bulgular ise bu boyutla ilgili her üç başarı düzeyindeki okullardaki öğretmenlerin tümü, okula bağlılık düzeyleri konusunda 'kararsızım' derecesinde bir algıya sahiplerdir. Müfredat liderliği öğrencilerin akademik başarısını pozitif ve anlamlı bir şekilde yordamaktadır. Öğrencilerin akademik başarılarının varyansında meydana gelebilecek değişimin düşük bir düzeyi müfredat liderliği tarafından açıklanabilmektedir. Öğretmenlerin okula bağlılıkları öğrencilerin akademik başarılarını pozitif ve anlamlı bir şekilde yordamlayabilmektedir. Öğrencilerin akademik başarılarının varyansında meydana gelebilecek değişimin düşük bir düzeyi örgütsel bağlılık tarafından açıklanabilmektedir. Müfredat liderliği, aracı değişken olan öğretmenlerin okula bağlılıklarını pozitif ve anlamlı bir şekilde yordamlamaktadır. Okul müdürlerinin müfredat yeterlikleri ile öğrencilerin akademik başarıları arasındaki ilişkide öğretmenlerin okula bağlılık düzeylerinin aracı etkisi bulunmaktadır. Odak grup görüşmesi sonucunda müfredat liderinden beklenen yeterlik ve müfredat liderinin yeterlikleri olmak üzere iki tema ortaya çıkmıştır. Müfredat liderinden beklenen yeterlikler temasına ilişkin olarak, katılımcılar okul müdürlerinden müfredat lideri olarak müfredatı planlamayı, uyarlamayı, denetlemesini ve değerlendirmesini yapmasını, sorun çözmesini, inisiyatif almasını, fiziki koşulları sağlamasını, öğrencilerin hazırbulunuşluklarını tespit etmesini ve öğrenci ihtiyaçlarına göre müfredatı planlamasını, kendilerine destek vermelerini, önderlik etmelerini, inisiyatif vermelerini, sağlıklı iletişim kurmasını beklemektedirler. Müfredat liderinin yeterlikleri temasında ise katılımcılar okul müdürlerinin kendilerine destek olmadığını, rehberlik etmediğini, değer vermediğini, teşvik etmediğini, motive etmediğini, katılımcılarla ve zümrelerle iletişim kurmadığını, öğretmenleri tanımadığını, öğretmenler arası ayrımcılık yaptığını, müfredatla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığını, ödüllendirdiği, müfredat denetimini yaptığını, fiziki koşulları sağladığını, öğrenci başarı takibi yaptığını, değerlendirmeyi yaptığını ancak sonucunda çözüm üretmediğini düşünmektedirler. Yapılan literatür çalışmalarına bakıldığında okul müdürlerinin öğrencilerin akademik başarılarını dolaylı bir şekilde etkilediğini gösteren birçok araştırma mevcuttur. Bu araştırmadan beklenen en önemli fayda dolaylı etki yaklaşımının iddia ettiği gibi, müdürlerin müfredat liderliği yeterliklerinin öğretmen bağlılığına etki yoluyla öğrencilerin akademik başarısına katkısını ortaya çıkarmaktır. Bu yönüyle bu çalışmanın özgün ve önemli bir çalışma olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, yapılan alan taramalarında, Türkiye'de bu konuda bir araştırmanın olmadığı ortaya çıktığından, bu araştırmanın okul müdürünün müfredat liderliği yeterliklerinin öğretmenlerin okula bağlılığı yoluyla öğrencilerin akademik başarıları üzerindeki etkisine yönelik uygulamacı ve araştırmacılar için bir farkındalık oluşturması beklenmektedir.
  • Doctoral Thesis
    The Role of Perceived Corporate Support on the Effect of Work and Family Conflict on Work-Life Balance: Research on Accounting Professional Members
    (2024) Öztürk, Gülgün; İbiş, Cemal
    İŞ VE AİLE ÇATIŞMASININ İŞ YAŞAM DENGESİNE ETKİSİNDE ALGILANAN KURUMSAL DESTEĞİN ROLÜ: MUHASEBE MESLEK MENSUPLARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Bu araştırma, muhasebe meslek mensuplarının iş-aile ve aile-iş çatışmalarının, iş-yaşam dengesi üzerindeki etkilerinde algılanan kurumsal desteğin etkileşimlerinin yarattığı iş-aile tatmin seviyelerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın hedefi, muhasebe meslek mensuplarının iş ve aile çatışmalarının iş yaşam dengesine olan etkisinde kurum içindeki durumlarını, ileri araştırma yöntemleri kullanılarak iş ve çalışma tatminine yönelik öneri ve sonuçların ortaya konulmasına destek olmaktır. Araştırmada iş-aile çatışması, aile-iş çatışması ve iş-yaşam dengesinin demografik değişkenlere (yaş, cinsiyet, medeni hal, eğitim durumu, aylık gelir, eşin çalışma durumu, çocuk sayısı, çocuk/yaşlı/engelli bakımında destek alıyor olma, mesleki unvanlar, Türkiye'nin hangi bölgesinde faaliyet gösterildiği, işyerindeki çalışan sayısı, günlük ortalama çalışma süreleri) göre farklılık durumları tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmada, bu kavramların bireylerin iş tatmini, yaşam tatmini ve genel refah üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Ayrıca, algılanan kurumsal desteğin iş-yaşam dengesine katkı sağlayarak bu çatışmaları hafifletici bir rol üstlendiği düşünülmektedir. Çalışma, hem literatür taramasına dayalı bir teorik çerçeve hem de ampirik bir saha araştırmasını içermektedir. Ampirik araştırmada anket yöntemiyle veri toplanmış ve bu veriler istatistiksel analizlerle değerlendirilmiştir. Araştırmada kullanılan anket, altı bölümden oluşan 30 soru ve demografik bilgilerle toplam 43 sorudan oluşmaktadır. Ankette kullanılan altı ölçeğin yazılı izinleri alınmıştır. Bireyin iş yaşamıyla aile yaşamı arasında denge kurma zorluğunu ifade eden beş soruluk İş-Aile Çatışma ölçeği ile bireyin aile sorumlulukları ile işle ilgili görevleri arasında denge zorluğunu ifade eden beş soruluk Aile-İş Çatışma ölçekleri Sayın Prof. Dr. Ahmet AKIN'dan; bireyin bir kurum içinde hissettiği motivasyon, bağlılık, iş memnuniyeti, destek ve güveni analiz eden dört soruluk Algılanan Kurumsal Destek ölçeği Sayın Doç. Dr. İrfan AKKOÇ'dan; bireylerin iş yaşamları ve aile yaşamları arasındaki sağlıklı denge kurmasını ifade eden sekiz soruluk İş Yaşam Dengesi ölçeği Sayın Doç. Dr. Arzu TAŞDELEN KARÇKAY'dan; bireylerin aile yaşamları ile ilgili memnuniyet düzeyini değerlendirmek amacı ile kullanılan beş soruluk Aile Tatmini Ölçeği ve bireylerin iş yaşamları ile ilgili memnuniyet düzeylerini ölçmeye yönelik üç soruluk İş Tatmin Ölçeği Sayın Prof. Dr. Oğuz BAŞOL'dan izin alınarak kullanılmıştır.. Anket sonuçları ise İstatiksel Veri Uzmanı Sayın Müge AYMAN tarafından değerlendirilmiştir. Yapılan bu tez çalışmasının, muhasebe meslek mensupları başta olmak üzere benzer faaliyetler yürüten diğer meslek gruplarındaki bireylerin refahını artırmayı ve çalışılan kurum ve bağlı örgütlerin verimliliğini yükseltmeyi amaçlayan politikalara rehberlik etmesi beklenmektedir. Anahtar Kelimeler: Muhasebe Meslek Mensupları, İş-Aile Çatışması, Aile-İş Çatışması, İş-Yaşam Dengesi, Algılanan Kurumsal Destek, İş tatmini, Aile Tatmini
  • Doctoral Thesis
    The Relationship Between the Instructional Leadership Behaviors of School Principals and the Performance Levels of Teachers
    (2025) Demirel, Yunus; Köklü, Muharrem
    Bu araştırmanın amacı, öğretmenlerin algılarına göre, okul müdürlerinin öğretim liderliği davranışları ile öğretmenlerin performans düzeyleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Yine bu çerçevede okul müdürlerinin öğretim liderliği davranışları ve öğretmenlerin performans düzeylerinin cinsiyet, mesleki kıdem, kariyer basamağı, medeni durum, okulun büyüklüğü, eğitim kademesi, görev yaptığı okuldaki çalışma süresi, mevcut okul müdürüyle çalışma süresi, yaşa ve öğrenim durumlarına göre farklılık gösterip göstermediğinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın evreni resmi ilkokul ve ortaokullarda çalışan öğretmenlerden oluşmaktadır. Araştırmanın çalışma evrenini ise, 2023-2024 eğitim-öğretim yılında İstanbul ili, Bağcılar ilçesi resmi ilkokul ve ortaokullarında çalışan tüm öğretmenler oluşturmaktadır. Bağcılar ilçesindeki resmi ilkokul ve ortaokullarda toplam 3543 öğretmen görev yapmaktadır. Araştırmanın örneklemi basit seçkisiz örnekleme yöntemi kullanılarak seçilen 562 öğretmenden oluşmaktadır. Araştırma verilerini toplamak için 'Öğretim Liderliği Ölçeği' ile 'Öğretmen Performans Değerlendirme Ölçeği' ölçme araçları kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen veriler SPSS 25.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda öğretmenlerin algılarına göre okul müdürlerinin öğretim liderliği davranışlarını gerçekleştirme düzeyleri toplam puan açısından değerlendirildiğinde sonucun (X̄ = 4,11) 'Çoğunlukla' olduğu görülmüştür. Öğretmenlerin performans düzeyleri toplam puan açısından değerlendirildiğinde ise (X̄ = 4,43) 'Çok iyi' sonucuna ulaşılmıştır. Öğretmenlerin algılarına göre okul müdürlerinin öğretim liderliği davranışları ile öğretmenlerin performans düzeyleri arasında pozitif yönde orta düzeyde bir ilişki bulunmaktadır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre öğretmenlerin okul müdürlerinin öğretim liderliği davranışlarına ilişkin algıları arttıkça öğretmen performans düzeyi de artmaktadır.
  • Doctoral Thesis
    Determinants of Individual Customers Becoming Bank Customers Through Remote Customer Acquisition Method in Digital Banking
    (2025) Keresteci, Yavuz Selim; Günceler, Bülent
    Teknolojinin gelişimi, bankacılık sektöründe operasyonel verimlilikten müşteri hizmetlerine kadar her alanda büyük bir dönüşüm geçirmesini sağlamıştır. Dijitalleşme adı verilen bu dönüşüm süreci bankacılığın daha erişilebilir, hızlı ve verimli hale gelmesini sağlarken aynı zamanda daha geniş kitlelere finansal hizmetlerin ulaşmasını mümkün kılmıştır. Dijitalleşme süreciyle bankacılık hizmetlerinin sunumu köklü bir şekilde değişmiş ve geleneksel şube tabanlı hizmet anlayışından dijital platformlar üzerinden sağlanan hizmetlere doğru geçişi hızlandırmıştır. Dijital platformlar bankaların daha geniş bir müşteri kitlesine ulaşmasını sağlamakla kalmayıp aynı zamanda maliyet etkinliği ve hız gibi avantajlar da sağlamıştır. Türkiye'de özellikle son 10 yılda bankacılık sektörü oyuncuları gerek rakip bankaların dijital stratejilerinden gerekse de kişiselleştirilmiş bir müşteri deneyimi sunan yıkıcı girişimlerden kaynaklanan rekabete cevap vermesiyle dijital dönüşüm süreci ciddi hız kazanmıştır. Dijitalleşme sürecinin etkisiyle Türkiye'de uzaktan müşteri edinimi önemli bir dönüşüm geçirmiştir. Önceleri dijital hizmet kanalları üzerinden yapılan başvuru sonucunda kurye ile gelen sözleşmeleri imzalayıp bankaya geri göndermek suretiyle müşteri edinimi ya da bankaya ait fiziksel cihaz üzerinden video konferans yöntemiyle yapılan görüşme sonrasında sözleşmenin imzalanmasıyla müşteri edinimi gibi farklı uygulamalar ile tabiri caizse yarı dijital bir şekilde müşteri edinimi mümkün iken 01/05/2021 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik ile bankacılık sektöründe dijital hizmet kanalları aracılığıyla kolay, hızlı ve tam dijital bir şekilde anında müşteri ediniminin önü açılmıştır. Bu çalışmada Türkiye'de aktif olarak faaliyet gösteren bir bankanın veri tabanından 01/08/2023 – 31/07/2024 tarihleri arasında şubeden müşteri edinimi ve uzaktan müşteri edinimi yöntemleriyle banka müşterisi olan bireysel gerçek kişilerin müşteri edinim sürecinde girmiş oldukları bilgilerin anonimleştirilerek gerçek kişi ile ilgili hiçbir ilişkisi kalmadan elde edilen veri seti üzerinde tek değişkenli ve çok değişkenli analizler yapılarak şubeden ve uzaktan müşteri edinimi yöntemleriyle banka müşterisi olmasına katkı sağlayan değişken ve çoklu değişken kombinasyonları araştırılmıştır. Analizi yapılan değişkenlerin anlamlılık düzeyini tespit etmek adına kategorik değişkenler için ki-kare analizi, numerik/sürekli değişkenler için ortalamadan bağımsız t-testi sonuçları yayınlanmıştır. Veri analizleri ve istatistiksel sonuçların ışığında belirlenen hipotezler test edilip detaylı bir şekilde değerlendirilmiştir. Ayrıca bir karar ağacı algoritması olan LightGBM algoritması ile oluşturulan modelin hiperparameteleri optimize edilerek 5 katmanlı çapraz doğrulama modeli uygulanarak modelin çıktıları parametreleriyle beraber ortaya koyulmuştur. Modelin genellikle doğru tahminler yaptığı ve güvenilir bir şekilde kullanılabilir olduğu görülmüştür. Modelin daha sağlıklı ve daha doğru sonuçlar üretmesi adına değişkenlerin önemi belirlenmiştir. Oluşturulan modelin sonuç tahminlemesine en çok etki eden belirleyicilerin yaş, meslek ve öğrenim durumu olduğu, en az etki eden belirleyicilerin ise medeni durum, çalışılan sektör ve cinsiyet olduğu belirlenmiştir.
  • Doctoral Thesis
    The Relationship Between the Policy Rate of the Central Bank of the Republic of Türkiye and Bank Credit Interest Rates
    (2025) Çakmak, Hakan; Ünal, Halit Targan
    Bu doktora tezi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) politika faiz oranlarının bankaların kredi faiz oranlarına etkisini, faiz kanalı çerçevesinde incelemektedir. Çalışmanın temel amacı, faiz geçişkenliğinin büyüklüğünü, süresini ve etkinliğini analiz ederek TCMB'nin para politikası kararlarının kredi piyasası üzerindeki etkilerini değerlendirmektir. Araştırmada, 2018-2024 yıllarına ait haftalık veriler kullanılmış ve VAR modeli, Etki-Tepki Analizi, Varyans Ayrıştırması ile Toda-Yamamoto nedensellik testi gibi ekonometrik yöntemlerden yararlanılmıştır. Ampirik bulgular, politika faiz oranlarındaki değişimlerin kredi piyasası üzerindeki etkisinin ekonomik koşullara ve kredi türlerine göre farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. İncelenen dönem itibarıyla, politika faizindeki değişimlerin taşıt kredileri hariç kredi faiz oranları üzerinde istatistiksel olarak anlamlı, ancak genellikle sınırlı ve kısa vadeli bir etki yarattığı tespit edilmiştir. Ticari krediler, politika faizindeki değişikliklere en hızlı tepki veren kredi türü olarak öne çıkmıştır. Ticari kredi faiz oranlarının varyansı, politika faizindeki değişimlerle %11'e kadar açıklanabilmiştir. İhtiyaç kredilerinin politika faizine tepkisi orta düzeyde gerçekleşmiş ve varyansın %5.5'i politika faizindeki değişimlerle açıklanmıştır. Konut kredileri ise politika faizindeki değişimlere daha geç tepki vermekle birlikte, orta vadede etkiler daha belirgin hale gelmiştir. Analiz sonuçlarına göre, politika faizinin taşıt kredileri üzerinde anlamlı bir nedensellik ilişkisi bulunmamıştır. Politika faiz oranlarının etkin bir şekilde yönetilmesi, kredi maliyetleri ve finansal istikrar üzerindeki etkilerin optimize edilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Bu çalışma ile TCMB'nin, faiz geçişkenliği ve faiz kanalının işlerliğini sağlamaya yönelik uygulamalarının etkinliği araştırılmış, mevcut politikaların gözden geçirilmesi ve ilave stratejiler geliştirilmesi gerektiği ortaya konulmuştur.
  • Doctoral Thesis
    The Relationship Between Land Use and Parking in Megacities: the Case of İstanbul
    (2024) Balcı, Selami; Kurt, Mustafa
    Yerel yönetimlerce yürütülen yatırım yönetiminde ulaşım ve otopark talebini karşılamak adına yapılan yatırımlar eş zamanlı olarak gerçekleşemediği için kent hayatı olumsuz etkilenmektedir. Ulaşım yatırımları; mekansal, ekonomik ve teknik eksiklikler nedeniyle talebi karşılamakta genellikle yetersiz kalmaktadır. Talep, kentleşme hızına paralel olarak artmaktadır, ancak yatırımlar sınırlıdır. Özellikle mega şehirlerimizde, üretim,ticaret ve yerleşim alanlarının iç içe geçmiş olması, yeni yaşam alanları oluşturacak arazilerin kent merkezlerinde yetersizliğinden dolayı şehir merkezlerinden uzak tesis edilen yeni yerleşim yerlerinde yaşayan vatandaşların istihdam amaçlı ulaşım altyapısına erişimin kısıtlı olması, kentsel ulaşım performansının kademeli olarak düşmesine neden olmaktadır. Bu sorunun çözümü ulaşım talebi tahminlerinin doğruluk oranını arttırmak ve bu doğrultuda etkili bir ulaşım planlaması yapmaktır. Ulaşım özelliklerini etkileyen ulaşım araçları veya çok yüksek çekim özelliklerine sahip araziler gibi değişkenleri planlamada uygun yerlere koyarak doğruluk oranı artırılmalıdır. Bu çalışmada, arazi yönetimi kapsamında megakent İstanbul'da tüm ilçelerde park yerlerini parklanma izin belgesi, otopark kira sertifikası ve otopark tapusu sınıflandırmaları yapılarak; parkyeri, araç ve bağımsız bölüm ilişkisi araştırılarak, erişebilirlik ile ilgili ölçütleri tasarlanmış, İstanbul Otopark Yönetim için bir model geliştirilmiş ve uygulamalar ile test edilmiştir. Erişebilirlik ve arazi kullanım kararlarının ulaşım ve otopark planlaması ile ilişkisi ve bu kararların süreç içerisinde ne kadar anlamlı oldukları incelenen modelde gözlemlenmiştir. Arazi yönetimi kapsamında otopark alanlarının sürdürülebilir yönetilmesi amacıyla planlama, yatırım finansmanı, belgeleme/tapu, otopark yönetimi bilgi sistemi, trafik tescil, işletme ve denetimi de kapsayan yedi aşamadan oluşan İstanbul için otopark yönetimi modeli geliştirilmiş, mahalle bazlı uygulamalar ile test edilmiştir. Geliştirilen araç park alanları yönetim sistemi modeli test alanı olarak Fatih İlçesi Akşemsettin ve İskender Paşa mahalleri seçilmiştir. Uygulama neticesinde günümüzdeki otopark ihtiyacının %73'lük kısmının karşılanabileceği gözlenmiştir. Elde edilen ihtiyaç karşılama oranı göz önünde bulundurulduğunda geliştirilen otopark yönetim modelinin İstanbul genelinde uygulanması önerilmektedir.