Arslantürk, Pınar
Loading...
Name Variants
Arslantürk, Pınar
Arslantürk Pınar
ARSLANTURK Pinar
Pinar ARSLANTURK
Arslanturk Pinar
ARSLANTÜRK Pınar
Pinar Arslanturk
Arslantürk, P.
Pınar Arslantürk
Arslanturk, P.
Pınar ARSLANTÜRK
Pınar, Arslantürk
Arslanturk, Pınar
Arslanturk, Pinar
P., Arslantürk
Arslantürk Pınar
ARSLANTURK Pinar
Pinar ARSLANTURK
Arslanturk Pinar
ARSLANTÜRK Pınar
Pinar Arslanturk
Arslantürk, P.
Pınar Arslantürk
Arslanturk, P.
Pınar ARSLANTÜRK
Pınar, Arslantürk
Arslanturk, Pınar
Arslanturk, Pinar
P., Arslantürk
Job Title
Dr.Öğr.Üyesi
Email Address
pinar.arslanturk@okan.edu.tr
ORCID ID
Scopus Author ID
Turkish CoHE Profile ID
Google Scholar ID
WoS Researcher ID
Scholarly Output
43
Articles
0
Citation Count
0
Supervised Theses
43
43 results
Scholarly Output Search Results
Now showing 1 - 10 of 43
Master Thesis Bedensel belirti bozukluğunda algılanan ebeveyn tutumları ve savunma düzeneklerinin incelenmesi(2020) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyBu araştırmada bedensel belirti bozukluğu (BBB) ile algılanan ebeveyn tutumları ve savunma düzenekleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Aynı zamanda korelasyon analizi sonucu elde edilen değerlere dayanarak, algılanan ebeveyn tutumları ile BBB arasında bulunan ilişkide savunma düzeneklerinin aracılık rolü incelenmiştir. Araştırmanın örneklemi İstanbul'da yaşayan, 18-65 yaş arasında; BBB olan 34 kadın hasta ve BBB olmayan 34 sağlıklı kadın olmak üzere toplam 68 katılımcıdan oluşmaktadır. Katılımcılara Kişisel Bilgi Formu, Kısaltılmış Algılanan Ebeveyn Tutumları Ölçeği (KAET-Ç), Savunma Biçimleri Testi (SBT-40) ve Kısa Semptom Enventeri uygulanmıştır. Verilerin analizi SPSS programı ile yapılmıştır. Lojistik regresyon analizinden elde edilen sonuçlara göre; anneden algılanan aşırı koruyuculuk ve olgun olmayan (immatür) savunma düzenekleri BBB'yi pozitif yönde, anneden algılanan duygusal sıcaklık ise BBB'yi negatif yönde yordamaktadır. Anneden algılanan aşırı koruyuculuk arttıkça, immatür savunma düzenekleri kullanımı arttıkça ve anneden algılanan duygusal sıcaklık azaldıkça BBB riski artmaktadır. Annenin algılanan aşırı koruyuculuğı matür savunma biçimini negatif yönde, duygusal sıcaklığı ise pozitif yönde anlamlı şekilde yordamaktadır. Annenin ve babanın algılanan aşırı koruyuculuğu ise immatür savunma biçimini pozitif yönde anlamlı şekilde yordamaktadır. Annenin aşırı koruyuculuğu arttıkça matür savunma biçimi azalmakta, annenin algılanan duygusal sıcaklığı arttıkça matür savunma biçimi artmaktadır. Annenin ve babanın algılanan aşırı koruyuculuğu arttıkça ise immatür savunma biçimi artmaktadır. Bağımsız örneklem t- testi sonuçlarına göre; BBB olan bireylerin ebeveynlerinden algıladıkları aşırı koruyuculuk ve reddedicilik sağlıklı gruba göre daha yüksek, duygusal sıcaklık ise sağlıklı gruba göre daha düşüktür. BBB olan bireyler olgun olmayan (immatür) savunma düzeneklerini sağlıklı gruba göre daha çok kullanmaktadır. Araştırmanın son bölümünde yer alan aracı değişken analizi sonucuna göre ise; babadan algılanan aşırı koruyuculuk ve reddedicilik ile BBB arasındaki ilişkide immatür savunma düzeneklerinin aracılık etkisi bulunmaktadır.Master Thesis 18-40 yaş arasındaki kişilerde duygusal yeme ile problem çözme becerileri ve yaşam doyumu ilişkisi(2021) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyYapılan araştırmanın amacı, 18-40 yaş arasındaki bireylerin duygusal yemeleri ile problem çözme becerileri ve yaşam doyumu arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Buna ek olarak, duygusal yeme, problem çözme becerileri ve yaşam doyumunun çeşitli sosyo-demografik özelliklere göre farklılaşması da incelenmiştir. Çalışmanın örneklemini 18-40 yaş aralığındaki 277 kadın ve 125 erkek oluşturmaktadır. Araştırma ilişkisel tarama modeliyle gerçekleştirilmiştir. verilerin toplanması amacıyla, araştırmacı tarafından geliştirilen 'Demografik Bilgi Formu', duygusal yemeyi ölçmek için Garaulet ve arkadaşları (2012) tarafından geliştirilen, sonrasında Arslantaş ve arkadaşları (2019) tarafından Türkçeye uyarlanan 'Duygusal Yeme Ölçeği'; problem çözme becerilerini ölçmek için Heppner ve Petersen (1982) tarafından geliştirilen, Şahin ve Taylan (1990), Şahin ve Heppner (1993) tarafından Türkçeye uyarlama çalışmaları gerçekleştirilmiş 'Problem Çözme Envanteri' ve Diener ve arkadaşları (1985) tarafından geliştirilen, Türkçeye uyarlama çalışmaları Bekmezci ve Mert (2013), Dağlı ve Baysal (2016) gibi araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen 'Yaşam Doyumu Ölçeği' yaşam doyumunu ölçek için kullanılmıştır. Verilen toplanması 'Google Anketler' uygulaması ile gerçekleştirilmiştir. Ölçekler katılımcılara verilmeden önce çalışma ile ilgili bilgiler 'Bilgilendirilmiş Onam Formu' ile anlatılmış ve gönüllülük esasıyla katılımcıların onaylamasının ardından ölçeklere ulaşmaları sağlanmıştır. Elde edilen veriler 'SPSS' programı ile analiz edilmiş olup, anlamlılık değeri 0,05 ve 0,01 olarak alınmıştır. Bulgular araştırmanın amacına uygun olarak tablolar halinde bulgular kısmında yer almaktadır. Duygusal yeme ile problem çözme becerileri ve yaşam doyumu açısından 18-40 yaş aralığındaki kişilerin cinsiyet, eğitim durumu, psikolojik destek almış olmak, psikiyatrik rahatsızlıklar, kilo almaktan korkmak, diyet programları uygulama ve iştah düzeyleri bakımından farklılıklar gösterdikleri tespit edilmiştir. Duygusal yeme toplam puanları ve yaşam doyumu arasında negatif yönlü ve anlamlı (r= -1,31; p<0,01) düzeyde ilişkili olduğu saptanmıştır. Ayrıca, duygusal yeme toplam puanları ile PÇE toplam puanları da negatif yönlü ve anlamlı (r= -2,66; p<0,05) ilişkili bulunmuştur. Bu bulgular ışığında duygusal yeme davranışı problem çözme becerileri ve yaşam doyumu ile anlamlı şekilde yordanmaktadır. Bu bulguların önemi önceki araştırmalarla karşılaştırılarak değerlendirilmiş, gelecek araştırmalara da ışık tutacak nitelikte olduğu düşünülerek bazı önerilerde bulunulmuştur.Master Thesis Olumsuz çocukluk çağı deneyimi ile genel psikolojik sorunlar arasındaki ilişkide erken dönem uyum bozucu şemaların aracı rolü(2020) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyOlumsuz çocukluk çağı deneyimleri bireylerin olumsuz bilişsel yapılar geliştirmesine neden olabilmektedir. Bu bilişsel yapılar bireyin kendi, diğerleri ve dünyaya dair algıları üzerinde etki yaratmaktadır. Erken çocukluk dönemi içerisinde meydana gelen ve içselleştirilen bu yapılar, bireyin ilerleyen yıllarda psikolojik problemler yaşamasına temel oluşturmakta ve ruhsal sağlığını negatif yönde etkilemektedir. Bu çalışmada olumsuz çocukluk çağı deneyimleri ile genel psikolojik sağlık arasındaki ilişkide, erken dönem uyum bozucu şemaların aracı rolü olup olmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Yaşları 18 ile 50 arasında değişkenlik gösteren toplan 299 kişi araştırma örneklemini oluşturmaktadır. Çalışmada örneklem grubunun çocukluk dönemi içerisinde gerçekleşen olumsuz deneyimleri, yetişkinlik yani şu anki erken dönem uyum bozucu şemaları ve genel psikolojik sağlıkları değerlendirilmiştir. Bu amaç çerçevesinde kişisel bilgi formu, Çocukluk Çağı Ruhsal Travma Ölçeği (CTQ), Young Şema Ölçeği Kısa Form-3 (YŞÖ-KF3) ve Kısa Semptom Envanteri (KSE) kullanılmıştır. Araştırma kapsamında oluşturulan tüm hipotezler, bulgularla desteklenmiştir. Bulgular sonucu, olumsuz çocukluk çağı deneyimine maruz kalmış olan katılımcıların genel psikolojik sağlık bakımından problem yaşadıkları tespit edilmiştir. Olumsuz çocukluk çağı deneyimi yaşayan katılımcıların, yaşamayan diğer gruba nazaran daha fazla erken dönem uyum bozucu şemaya sahip oldukları saptanmıştır. Aynı zamanda genel psikolojik sağlık kapsamında problem yaşayan katılımcıların daha fazla erken dönem uyum bozucu şema alanında yer aldıkları tespit edilmiştir. Son olarak olumsuz çocukluk çağı deneyimi ile genel psikolojik sağlık arasındaki ilişkiye, erken dönem uyum bozucu şemaların tam aracılık ettiği gözlemlenmiştir. Olumsuz yaşam deneyimlerinin, hangi alt başlığı olduğu ayırt edilmeden, erken dönem uyum bozucu şemaların gelişmesine neden olabileceği ve meydana gelen şemaların ilerleyen yıllarda psikolojik zorluklar için zemin oluşturabileceği değerlendirilmektedir.Master Thesis Algılanan anne ve baba tutumunun bağlanma stilleri, öz-şefkat ve benlik saygısı üzerine etkisi(2020) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyBu araştırma yetişkinlerde algılanan anne ve baba tutumunun iki boyut üzerinden, bağlanma stilleri, benlik saygısı ve öz-şefkat üzerine etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya 18-60 yaş arası 400 birey katılmıştır. Katılımcılara sırasıyla Onam Formu, Sosyo-demografik Bilgi Formu, Çocuk Yetiştirme Stilleri Ölçeği, Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri II, Öz-Şefkat Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği verilmiştir. Araştırmada algılanan anne ve baba tutumu anne için ayrı, baba için ayrı ölçülmüştür. Algılanan anne ve baba tutumu kabul/ilgi ve denetim/kontrol olmak üzere iki boyutta değerlendirilmiştir. Bağlanma stilleri ise kaygılı ve kaçınmacı olarak iki boyutta değerlendirilmiştir. Yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre yalnızca babanın algılanan tutumunun kabul/ilgi boyutu kaçınmacı bağlanma stilini anlamlı ve negatif yönde etkilemektedir. Babanın algılanan tutumunun kabul/ilgi boyutu kaygılı bağlanma stilini anlamlı ve negatif yönde, annenin algılanan tutumunun kabul/ilgi boyutu ise kaygılı bağlanma stilini pozitif yönde etkilemektedir. Algılanan anne ve baba tutumu öz-şefkati ne derece etkilediğini tespit etmek amacıyla yapılan regresyon analizi sonuçlarına göre babanın algılanan tutumunun kabul/ilgi boyutu öz-şefkati anlamlı ve pozitif yönde, babanın algılanan tutumunun denetim/kontrol boyutu ise öz-şefkati anlamlı ve negatif yönde etkilemektedir. Benlik saygısının ise yalnızca babadan algılanan tutumun kabul/ilgi boyutu ile anlamlı ve pozitif yönde etkisi görülmektedir.Master Thesis Postpartum depresyon ile öz şefkat ve psikolojik dayanıklılık düzeylerinin ilişkisi(2021) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyBu araştırmada postpartum depresyon ile öz şefkat ve psikolojik dayanıklılık düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmaya 1 ile 12 ay arasında doğum yapmış yaş ortalaması 32,08 olan 120 anne katılmıştır. Katılımcılara, demografik bilgi formu, Edinburgh Doğum Sonrası Depresyonu Ölçeği, Öz-Anlayış Ölçeği ve Yetişkinler için Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği uygulanmıştır. Araştırma, ilişkisel tarama yöntemi ile yürütülmüştür. Sosyo-demografik değişkenler bakımından katılımcıların postpartum depresyon, öz şefkat ve psikolojik dayanıklılık puanları incelendiğinde, yaş arttıkça öz şefkatin arttığı; eğitim düzeyi arttıkça kişilerin gelecek algısı ve sosyal kaynaklar alt boyutlarında aldıkları puanların yükseldiği; çalışanlarda gelecek algısı puanlarının daha yüksek olduğu; bebeği 0-6 ay arasında olanların öz şefkat ve sosyal kaynaklar puanlarının daha yüksek olduğu; gebeliği planlı olanların psikolojik dayanıklılık puanlarının daha yüksek olduğu; iki ve üzeri çocuk sahibi olanların öz şefkat ve psikolojik dayanıklılık düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ayrıca, düşük ya da ölü doğum yaptığını belirten annelerin postpartum depresyon puanları yüksek; öz şefkat ve gelecek algısı puanları ise daha düşük bulunmuştur. Psikolojik rahatsızlık öyküsü bildiren annelerin öz şefkat ve kendilik algısı puanları daha düşük; hamilelik süreciyle ilgili eğitim alanların kendilik algısı ve sosyal yeterlilik puanları daha yüksek; uyku saati 0-6 saat arası olanların postpartum depresyon puanları yüksek, öz şefkat puanları daha düşüktür. Gün içerisinde kendisine 2-4 saat zaman ayıran annelerin psikolojik dayanıklılık puanları daha yüksek bulunmuştur. Postpartum depresyon, öz şefkat ve psikolojik dayanıklılık alt boyutları arasındaki ilişki incelendiğinde, depresyon ve öz şefkat arasında negatif yönlü, güçlü düzeyde ve anlamlı ilişki saptanmıştır. Öte yandan, postpartum depresyon ile psikolojik dayanıklılık ile sosyal kaynaklar negatif; sosyal yeterlilik, kendilik algısı ve gelecek algısı puanları arasında pozitif yönlü ve anlamlı ilişki saptanmıştır. Ayrıca, annelerin öz şefkat puanları ile gelecek algısı ve kendilik algısı negatif yönlü; sosyal kaynaklar ise pozitif yönlü ve anlamlı ilişkili bulunmuştur. Araştırmada elde edilen sonuçların postpartum depresyonun risk ve koruyucu faktörlerini anlamak açısından önemli bulgular sunduğu görülmektedir. Anneler ve anne adaylarına yönelik geliştirilecek müdahalelerin postpartum depresyon riskini azaltmak ve öz şefkat ve psikolojik dayanıklılık gibi koruyucu faktörlerin ekseninde yapılandırılması gerektiği düşünülmektedir.Master Thesis İnternet bağımlılığı ve depresyon ilişkisinin incelenmesi(2020) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyBu çalışma internet bağımlılığının ele alınan örneklem grubunda görülme sıklığı, internet bağımlılığının diğer faktörler ile ilişkisi ve internet bağımlılığının depresyon ile ilişkisini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Araştırma örneklemini Zonguldak ilinde ikamet etmekte ve internet ile ilişkili olan 400 birey oluşturmaktadır. Katılımcılara sosyo-demografik veri formu, Young İnternet Bağımlılık Ölçeği (YİBÖ) ve Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) testleri uygulanmıştır. Bulgular doğrultusunda internet bağımlılığı ve depresyon arasında pozitif düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. İnternet bağımlılık ölçeğinden alınan puanların yükselmesiyle birlikte, depresyon ölçeğinden alınan puanların arttığı belirlenmiştir. İnternet bağımlılığı puanları ile yaş, yaşanılan yer, kendini yalnız hissetme durumu, iş veya eğitim dışında dışarıya çıkma sıklığı, interneti kullanma sıklığı arasında anlamlı bir ilişki elde edilmiştir. Cinsiyet, eğitim düzeyleri, sigara ve alkol kullanımı, gelir düzeyleri, spor ile alakalı olma, kitap okuma alışkanlığı, herhangi bir sosyal gruba üye olma puanları ile internet bağımlılığı skorları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. İnternet bağımlılığı küresel olarak yaygınlaşmakta olan bir sorundur. İnternet bağımlılığının tanımı ve tedavisi için internet bağımlılığı ile birlikte ortaya çıkan ruhsal problemlerin tespit edilmesi gerekmektedir.Master Thesis Madde bağımlılığında risk alma davranışı ve dini inancın rolü(2022) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyBu yüksek lisans tez araştırmasının amacı; madde bağımlılığında risk alma davranışları ve dini inanca eğilimin birbirleriyle ilişkisini araştırmaktır. Araştırmanın örneklemi İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin AMATEM (Ayaktan madde ve alkol bağımlılığı tedavi merkezi) ve Denetimli Serbestlik kliniğinden madde bağımlılığı tanısı almış 18 yaş ve üzeri 239 kişiden (220 erkek, 19 kadın) oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak Müncher Motivasyonel Dindarlık Envanteri (MMRI) ve Risk Alma Davranışı Ölçeği (RADÖ) kullanılmıştır. Araştırmaya katkı sunabileceği düşünülen bilgileri almaya yönelik araştırmacı tarafından hazırlanan Demografik Bilgi Formu kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda elde edilen veriler ilişkisel tarama modelini kullanarak SPSS 24 programında analiz edilmiştir. Yapılan analiz sonucunda araştırmanın ana amacı olan madde bağımlılığında risk alma davranışı ve dini inanca eğilim arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Araştırmanın alt amaçlarının hipotezlerinde ise madde bağımlılığında risk alma davranışları ve dini inanç özellikleri ile ilişkili demografik veriler arasında ve diğer değişkenler ile anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Bu veriler yorumlanarak tartışma bölümünde ortaya konulmuştur. Araştırmanın sınırlılıkları belirtilerek gelecek araştırmalara dair çeşitli önerilerin sunulmasıyla araştırma sonuçlandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Madde bağımlılığı, madde kullanım bozukluğu, maddeyi kötüye kullanma, dini inanç, maneviyat, risk alma davranışı.Master Thesis Psikanalitik yaklaşımla rüya motifleri ve savunma mekanizmaları arasındaki ilişkinin incelenmesi(2023) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyAraştırmada yaygın görülen rüya temaları (rüya motifleri) ile savunma mekanizmalarının gelişmişlik düzeyi arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın örneklemini Türkiye'de yaşayan, İstanbul Okan Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde lisans, lisansüstü ve doktora öğrenimi gören ve yaşları 18-30 aralığında bulunan 390 öğrenci oluşturmaktadır. Katılımcılara Rüya Motifleri Ölçeği (RMÖ), Savunma Biçimleri Testi 40 (SBT-40) ve Sosyal İstenirlik Ölçeği (SİÖ) uygulanmış, elde edilen veriler IBM SPSS 26.0 programıyla analiz edilmiştir. Elde edilen verilerde herhangi bir sosyo-demografik inceleme yapılmamıştır. Elde edilen sonuçlara göre immatür savunmalar ile rüyaların gerçek dışılık, kötülük kuruntusu, şişirilmiş kendilik ve tatminsizlik/doyumsuzluk alt boyutları arasında pozitif yönlü zayıf bir ilişki saptanmıştır. Nevrotik savunmalarda gerçek dışılık, kötülük kuruntusu ve tatminsizlik/doyumsuzluk alt boyutları arasında pozitif yönlü zayıf bir ilişki tespit edilmiştir. Matür savunmalarda ise şişirilmiş kendilik ve tatminsizlik/doyumsuzluk alt boyutları ile pozitif yönlü zayıf ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Bütün araştırma hipotezleri incelendiğinde genel olarak savunma mekanizmalarının kısmi olarak rüya motifleriyle ilişkili oldukları belirlenmiştir.Master Thesis Şizofreni hastalarına birincil bakım veren bireylerin yalnızlık ve baş etme tutumları düzeyinin değerlendirilmesi(2019) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyŞizofreni, son yüzyılda psikoloji alanını uğraştıran, ancak günümüzde bile tam anlamıyla aydınlatılamamış bir psikolojik bozukluktur. 19. Yüzyıldan bugüne dek oluşturduğu etkiyle toplumda korku uyandıran bu rahatsızlık genç yaşta kendini gösteren, insanların birbirleriyle iletişimlerine ve ilişkilerine ciddi zararlar vererek kendine has bir içe kapanma durumu yaşadığı; bazı düşünce ve hareketlerde ciddi bozukluklara sebep olan bir hastalıktır. Şizofreni henüz daha genç yaşlarda başlayan, duygu, davranış ve fonksiyonelliği etkileyen, kronik bir hastalık olması sebebiyle hastayı ve aile bireylerini olumsuz yönde etkilemektedir. Şizofreni hastalarının büyük çoğunluğu destek gereksiniminden ve sosyal etkenler sebebiyle aile bireyleriyle beraber yaşarlar. Şizofreni uzun süre seyir gösteren, yıpratıcı ve ruhsal birtakım belirtileri olan bir rahatsızlıktır. Şizofreni hastasına bakım veren aile bireyi; fiziksel, duygusal, toplumsal ve ekonomik yönlerden pek çok zorluklar yaşamaktadır. Bu çalışmada, tedavi gören şizofreni hastalarına bakım veren bireylerin yaşadıkları yalnızlık ve bu hastalıkla baş etme tutumları değerlendirilmiştir. Araştırma İstanbul'da Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Şizofreni Dostları Derneği ve Avrasya Şizofreni Derneğinde şizofreni hastalarına birincil bakım veren 18-65 yaşarası bireylerdir. Araştırmaya katılan katılımcıların yarısının kadın yarısının erkek, katılımcıların büyük bir bölümünün 50 yaşından büyük, evli, 2 çocuk sahibi, evde biri ile yaşadığı, ilkokul ve ortaokul mezunu, şu anda çalışma hayatının olmadığı, gelirinin asgari ücret seviyesinde olduğu görülmüştür. Aynı zamanda katılımcıların çoğunun 10 yıldan fazla bakım verdiği, evde hastasına ait bir odasının olduğu, sosyal güvencesinin olduğu, herhangi bir psikolojik rahatsızlık geçirmediği, ailelerinde başka psikiyatrik rahatsızlık geçiren birinin olmadığı, ruhsal hastalığından dolayı şu anda tedavi görmediği, fiziksel bir rahatsızlığının bulunmadığı, alkol ve madde kullanmadığı, bakım verici olmalarından ötürü hayatlarının orta derece zorlaştığı, hastasının şu anda çalışmadığı, hastalık öncesinde çalışma hayatının olduğu, hastaneye yatış sayısının 2'nin üstünde olduğu, hastalık süresinin 10 yıl ve altında olduğu, düzenli ilaç tedavisi gördüğü, hastasının fiziksel bir rahatsızlığının olmadığı, hastasına ilk tanının 2005 yılı sonrasında koyulduğu, hastasının sosyal güvencesinin olduğu, hastasının alkol ve madde kullanmadığı, hastasının intihar girişiminde bulunmadığı ve hastasının kendisine ya da bir başkasına şiddet uygulamadığı görülmüştür Çalışmada şizofren hastalarının bakımından sorumlu olan hasta yakınlarının çoğunluğunun 50 yaşından büyük olduğu saptanmıştır.Master Thesis Meditasyon yapan ve yapmayan kişilerde öz-şefkat, depresyon, anksiyete ve stres düzeylerinin karşılaştırılması(2023) Arslantürk, Pınar; Arslantürk, Pınar; Psikoloji / PshchologyBu çalışmanın amacı meditasyon yapan ve yapmayan kişilerin öz-şefkat, depresyon, anksiyete ve stres düzeylerini incelemektir. Bu hedef doğrultusunda veri toplamak amacıyla Öz şefkat Ölçeği ve Depresyon, Anksiyete ve Stres Ölçeği uygulanmıştır. Çalışmadaki Öz şefkat Ölçeği ve Depresyon, Anksiyete ve Stres Ölçeği puanlarının ilişkisi incelendiğinde; hipotezlerin kısmen desteklendiği saptanmıştır. Meditasyon yapmayan katılımcıların Depresyon, Anksiyete ve Stres Ölçeği puanları istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde yüksekken, öz-şefkat düzeylerinde beklenen sonuç elde edilememiştir. Bunun nedeni meditasyon içerikleri olabileceği gibi meditasyon deneyim süreçlerinin de etkisi göz önünde bulundurulabilir. Özellikle Türkçe literatür ve Türkiye'de yapılan çalışmalarda öz-şefkat temelli çalışmaların çok az olduğu, meditasyon gibi uygulamaların ise değerlendirilmediği dikkat çekmektedir. Bu sebeple karşılaştırılabilir veri adına daha çok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar kelimeler: Öz şefkat, Depresyon, Anksiyete ve Stres