Doktora Tezleri / Phd Degree Theses
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.14517/23
Browse
Browsing Doktora Tezleri / Phd Degree Theses by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 194
- Results Per Page
- Sort Options
Doctoral Thesis 2008 Küresel Kriz ve Türkiye ekonomisine yansımaları, 1994 ve 2001 karşılaştırılması(2014) Tiftik, Canan; Ünal, TarganBu çalışma, 2008 yılında ABD (Amerika Birleşik Devletleri) finans sektöründe başlayan ve küreselleşen ekonomik krizin kapsamını ve Türkiye ekonomisine etkilerini incelemektedir. Bunun için kriz analiz edilerek, literatür araştırması yapılmış ve tezin amacına uygun detaylar hazırlanmıştır. 2008 krizinde Türkiye ekonomisinde uzun dönemde ekonomik gidişatın ne yönde olduğu; büyüme trendi, ihracat, ithalat, GSMH gibi verilerin nasıl etkilendiği anlatılmıştır. 2008 krizinin Türkiye ekonomisini teğet geçip geçmediği ise yapılan istatistikî analizler çerçevesinde yorumlanmıştır. Finansal krizlerin özellikleri, bu krizleri açıklayan teoriler analiz edilmiştir. 1994- 2000–2001 Krizleri ile 2008 krizinin ortak ve farklı yönleri incelenip açıklanmıştır. 2003–2013 yılları arasında sanayi endeksi veri analizi hazırlanmıştır. Krizin gelişme süreci ve ana göstergeleri incelenmiştir, reel ekonominin sanayi endeksleri bazında durum analizi yapılmıştır. Krizin sonuçlarının ve uygulanan politikaların detaylı araştırması hazırlanmıştır. Bu çalışmada, para ve maliye politikalarının önemi anlatılmıştır. Türkiye'nin yaşadığı krizleri önlemede kullanılan politikalar açıklanmıştır. Tez'in başlıca konusu olan 2008 küresel krizinin içeriğinin çok büyük olması sebebiyle, krizin diğer gelişmiş ve gelişmekte olan etkileri incelenmemiş, sadece krizin çıkış yeri olan ABD ekonomisi ve Türkiye ekonomisi ile sınırlandırılmıştır. ABD kaynaklı 2008 küresel krizin Türkiye ekonomisine etkisi dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) verilerinden ve araştırmalarından faydalanılmıştır. Türkiye'de yaşanan 1994, 2000 ve 2001 krizlerinin ekonomik süreçleri detaylı bir şekilde incelenmiş ve 2008 kriziyle kıyaslanarak açıklanmıştır. Krizlerde yapılan müdahaleler ve yeniden yapılandırmalar anlatılmıştır. Bu tezde, ayrıca krizden çıkış için yapılması gerekli politikalar anlatılmış, önerilerde bulunulmuştur. Tez çalışması, altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tezin giriş ve amaç kısmı yer almaktadır. İkinci bölümde; kriz teorisinin içeriği anlatılmıştır. Finansal İstikrarsızlık Hipotezi ve Minsky Anı olgusu açıklanmıştır. Bunun yanında borç-deflâsyonu, Hicks yaklaşımı, finansal kriz modelleri, İktisat Okulu akımları, finansal bulaşıcılık olgusu, kaldıraç yöntemleri detaylı bir şekilde çalışılmıştır. Üçüncü bölümde; 2008 küresel krizin nedenleri ve ortaya çıkışı analiz edilerek açıklanmıştır. Bu analiz içerisinde, denetimin önemi, Teminatlandırılmış Borç yükümlülüklerinin işlevleri yer almıştır. Bunun yanında, finansal çöküşün nasıl oluştuğu, ABD yönetiminin bu noktadaki yönetim hataları, krizin yayılması, maliye politikalarının önemi, krize ABD hükümetinin müdahaleleri detaylı bir biçimde çalışılmıştır. Dördüncü bölümde; Türkiye'nin yaşadığı 1994, 2000 ve 2001 krizleri anlatılmıştır. Bu krizlerin 2008 küresel krizi ile benzerlikleri ve farklılıkları tartışılmıştır. Krizlerin genel özellikleri analiz edilmiştir. 2008 küresel kriz öncesinde Türkiye ekonomisinin büyüme kaynakları incelenmiştir. 2008 krizinin Türkiye'ye etkileri açıklanmıştır. Bunun yanında, Maliye Politikasının işlevi, Türkiye'nin 2008 yılı makro ekonomik durumu, Asyalaşma uygulamaları, Devlet müdahaleleri detaylı bir biçimde çalışılmıştır. Beşinci bölümde; uygulama modeli olarak Türkiye ekonomisinin kriz yıllarında; özel tüketim harcamaları, yatırım harcamaları, kamu harcamaları, mal ve hizmet ihracatı, mal ve hizmet ithalatı, reel tarım üretimi, reel madencilik üretimi, reel imalat üretimi, reel inşaat üretimi, reel hizmetler üretimi, bankacılık kredi arzı, ÜFE bazlı reel efektif döviz kuru, TÜFE ve ÜFE bazlı fiyatlar genel düzeyi, GDP (reel GSYİH) verileri [1987- 2007] ve [2003- 2013] serileri şeklinde GSYH 1987 Q1 100 olmak üzere tek bir endekse dönüştürülmüştür. Tablo, temel istatistikler şeklinde gösterilerek veriler 3 aylık olarak alınmış ve çalışılmıştır. Yıllık büyüme oranları, mevsimsellikten arındırılarak çalışılmıştır. Her kriz dönemi, GSYİH'nın büyümesinin en düşük olduğu dönem ''0'' olarak işaretlenmiş ve iki sene önce ve iki sene sonrası alınarak hesaplanmıştır. Her bir veri; 1994, 2001 ve 2008 yılı olarak üç sütunda sınıflandırılmıştır. Altıncı bölümde; sonuç ve öneriler kısmı yer almaktadır. Kaynaklar ve Ekler kısmı detaylı bir şekilde hazırlanmıştır. Özgeçmiş bilgileri tezin en son kısmında bulunmaktadır.Doctoral Thesis 3 boyutlu fotografik ve tomografik görüntülerde zigomatik kemik ile malar bölge yumuşak dokusunun görünümü arasındaki ilişkinin incelenmesi(2024) Aysan, Bora; Demirkaya, Arzu Arı; Ortodonti / OrthodonticsBu retrospektif tez çalışmasında amaç, ortognatik cerrahi yapılması planlanan hastaların orta yüzlerindeki yumuşak doku kalınlığının zigomatik kemik konturu ile ilişkisini tespit etmek ve doğru tanı koyulmasına yardımcı olmaktır. Bu amaçla zigomatik bölgeye ait sert ve yumuşak doku kalınlıkları ve bunların iskeletsel kafa yapısının özellikleri ile ilişkisi incelenmiş, orta yüzün gözle muayenesinin altta yatan sert doku kalınlığı hakkında ne derece bilgi verdiği araştırılmıştır. Araştırmanın bir diğer amacı da farklı üç boyutlu analiz programları kullanarak zigoma bölgesini ölçme yöntemleri geliştirmektir. Üniversite hastaneleri için standart kayıtlar arasına girmiş olan üç boyutlu yüz taramalarının bu konuda ne kadar kullanışlı olacağı, sert doku kalınlığını ön görme konusunda yardımcı olup olmayacağı, sadece göz ile muayeneden başka, yüzün yumuşak dokusu üzerinde yapılabilecek ölçümlerin ne kadar isabetli olduğunun araştırılması da diğer bir amaç olmuştur Belirlenen seçim ölçütlerini karşılayan, 25 tam kafa KIBT verisi ile, bunların 12'sine ait 3dMD verisi çalışmanın gerecini oluşturmuştur. Materialize Mimics 25.0 (Belçika) programı ile KIBT verisinin Sagittal Referans Düzlemi üzerinde Lateral Sefalometrik Ölçümler, yapılmıştır. Aynı program kullanılarak, seçilen Aksiyal Referans Düzlemi üzerinde noktalar belirlenmiş, kafa sağ ve sol ayrı yarı olarak düşünülüp, iki ayrı olgu olarak zigomatik bölgeye ait ölçümler yapılmıştır. 3dMD Vultus (3dMD TM Ltd., Atlanta, GA, ABD) programı kullanılarak 3dMD verilerinde, iki farklı lineer topografik ölçüm gerçekleştirilmiştir. vi İstatistiksel değerlendirmede; lateral sefalometri verilerinden beş parametre, KIBT verilerinden sert ve yumuşak doku kalınlıklarını gösteren altı parametre, 3dMD verilerinde zigomatik bölgenin konveksitesini gösteren iki parametrenin birbirleri ile ilişkisi incelenmiştir. Yöntem hatasına ilişkin çalışmamız, tüm ölçümlerin, önemli olmayan ve araştırmanın sonuçlarını etkilemeyecek bir hata ile tekrarlanabileceğini göstermiştir. Kadınlarda yumuşak dokuyu gösteren KIBT değerlerinin ortalaması, erkeklere göre daha yüksek, erkeklerde sert dokuyu gösteren KIBT değerlerinin ortalaması, kadınlara göre daha yüksek çıkmıştır. SNA hiçbir KIBT parametresi ile anlamlı korelasyon göstermemiştir. Maksiller Derinlik, oblik ve dik yumuşak doku kalınlıkları ile zayıf bir pozitif korelasyon göstermiştir. ANB kemiksel ölçümlerin üçü ile de zayıf bir negatif korelasyon göstermiştir. H-ANB değeri ile Oblik Zigomatik Kemik Kalınlığı arasında zayıf negatif korelasyon bulunmuştur. Sn-GoMe ise oblik ve Dik Yumuşak Doku Kalınlığı haricindeki parametrelerle zayıf negatif korelasyon göstermiştir. SNA açısı (r=0,551-p=0,005), Maksiller Derinlik açısı (r=0,505-p=0,012) ve ANB açısı (r=0,576-p=0,003) ile Dikey Topografik değerler arasında istatistiksel olarak pozitif, orta dereceli korelasyon bulunmuştur. ANB değeri 2'nin üzerinde olan grubun Dikey Topografik ölçüm ortalamaları, ANB değeri 2'den küçük olanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (ANB<2 ort=71,85±3,08- ANB≥2 ort=78,19±5,25-p=0,001). Yumuşak doku ve sert doku arasında hiçbir ilişki görülmemiştir. Yatay Topografik ölçüm ile, Oblik ve Dik Yumuşak Doku Kalınlığı haricindeki bütün parametreler arasında, orta derecede pozitif korelasyon görülmüştür. Dikey Topografik ölçüm ile 3B KIBT parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Sonuç olarak, bütün olgulara bakıldığında, kemik kalınlığı ile yumuşak doku kalınlığı arasında herhangi bir korelasyon bulunamamıştır. Sadece gözle bakarak, fotoğraf veya üç boyutlu fotoğraf üzerinden kemik projeksiyonuna ilişkin yeterli fikir elde etmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Malar bölgede dolgunluk görülmesi, daha çok aynı bölgedeki yumuşak doku kalınlığının fazla olduğuna, burun kanadına yakın bölgede dolgunluk görülmesi, o bölgedeki yumuşak dokudan ziyade, kemik kalınlığının fazla olduğuna işaret etmektedir. Materialize Mimics 25.0 (Belçika) programı vii kullanılarak zigoma bölgesinin kemik ve yumuşak dokusunun kalınlıklarının ölçülmesi için, 3dMD Vultus (3dMD TM Ltd., Atlanta, GA, ABD) programı kullanılarak malar bölgenin dış konturlarının ölçülmesi için, tekrarlanabilir yöntemler geliştirilmiştir.Doctoral Thesis Akciğer nakil listesine giren son dönem akciğer hastalarının beslenme durumlarının ve beden kütle indekslerinin akciğer kapasitesi, fonksiyonel kapasite ve mortaliteye etkisi(2024) Tekiner, Özge Yılmaz; Küşümler, Aylin Seylam; Beslenme ve Diyetetik / Nutrition and DieteticsAkciğer nakli, son dönem akciğer hastalığı olanlar için hayat kurtarıcı bir tedavi yöntemidir. Akciğer nakli adayının değerlendirilmesinde beslenme durumu da dahil olmak üzere pek çok faktör bulunmaktadır. Yetersiz beslenme, nakil sonrası hayatta kalmayı tehlikeye atar ve uzun bekleme süreleri, hastalar zaten yetersiz beslendiğinde sonuçları daha da kötüleştirmektedir. Nakil öncesi aşamada beslenme hedefleri arasında beslenme durumunun optimizasyonu ve organ yetmezliğinin neden olduğu beslenmeyle ilişkili semptomların tedavisi yer alır. Bu çalışmada, akciğer nakil listesine girmiş hastalarda beslenmenin fonksiyonel kapasite, akciğer kapasitesi, BODE indeksi, tüm nedenlere bağlı mortalite, nakil sonrası yoğun bakım yatış süresi ve hayatta kalma süresine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma 2016-2022 tarihleri arasında nakil listesine giren 210 hasta üzerinde retrospektif kohort olarak yürütülmüştür. Araştırmada listede ex olanların albümin ortancası listede olanlara göre daha düşük bulunmuştur (p:0,013). Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) olanlarda BODE ile nutrisyonel risk indeksi (NRI) arasında negatif yönde orta düzeyde istatistiksel anlamlı ilişki (r:-0,446; p:0,006), albümin ile negatif yönde orta düzeyde istatistiksel anlamlı ilişki (r:-0,434; p:0,007) bulunmuştur. Araştırmada tüm hastalar içinde ağır malnutrisyon oranı %44,9, orta malnutrisyon ise %35,3'dür. Hastaların neredeyse tamamında malnutrisyon saptanmıştır. Ağır malnütrisyonu olanların solunum fonksiyon testi değerlerinin ortancası hafif malnütrisyonu olanlara göre anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (sırasıyla p:0,003; p:0,003; p<0,001). Malnutrisyon grupları arasında fonksiyonel kapasite ile bir ilişki bulunmamıştır. Düşük albümin düzeyine sahip hastaların altı dakika yürüme ortancası albümin düzeyi normal olan hastalara göre anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p:0,008). Beden kütle indeksinin FEV1 (lt) ile zayıf düzeyde (r:0,314; p<0,001), FEV1 (%) ile orta düzeyde (r:0,404; p<0,001), FEV1/FVC ile zayıf düzeyde (r:0,214; p<0,001), NRI ile çok güçlü (r:0,81; p<0,001), nakil sonrası NRI ile orta düzeyde (r:0,537;p<0,001), BODE indeksi ile ters yönde zayıf düzeyde (r:-0,321; p<0,001), nakil sonrası yoğun bakım süresi ile zayıf düzeyde korelasyon gösterdiği (r:0,225; p:0,039) bulunmuştur. Nakil sonrası yaşam süresi ile NRI arasında çok güçlü (r:0,850; p:<0,001) korelasyon bulunmuştur. Kolesterol, prealbumin, hemoglobini düşük olanlarda normal olanlara göre BKİ, FVC%, FEV1 (%), anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Kolesterolu normal olanlarda hafif ve orta/şiddetli düşük olanlara göre NRI anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p:<0,001). Araştırmada nakilden bir ay sonra ölçülen albumin değeri 1 birim arttıkça nakil sonrası yaşam süresinin 54,6 gün arttığı bulunmuştur (ANOVA F:7,132 p:<0,001, Adjusted R2: 0,235). Araştırmada, beslenme bozukluklarının akciğer kapasitesi, nakil sonrası yoğun bakım yatış süresi ile yaşam süresine etkisi olduğu sonucuna varılmıştır. Akciğer nakli adaylarında nakil öncesi beslenme durumununun uygun beslenme tarama araçlarıyla belirlenmesi ve yetersiz beslenmeye bağlı olarak yüksek morbidite ve mortalite riskine sahip olduğu tespit edilen adaylara, beslenme destek tedavisi ve gerekirse enteral veya parenteral beslenme desteği ile ameliyat öncesi beslenme durumları düzenlenerek bekleme listesinde mortalitenin azaltılması ve nakil sonrası yaşam sürelerinin ve kalitelerinin arttırılması sağlanabilir.Doctoral Thesis Algılanan örgüt kültürü ile çalışmaya tutkunluk ilişkisinde liderlik tarzı ve güvenin rolü(2021) Yıldırım, Kayhan; Arıkan, SelmaBu araştırmanın amacı; örgüt kültürü ile çalışmaya tutkunluk arasındaki ilişkiye ışık tutmak ve yöneticiye güven değişkeninin olası aracı, liderlik tarzının da olası biçimleyici rolünü incelemektir. Bu amaç doğrultusunda algılanan örgüt kültürünün katılım kültürü, tutarlılık, uyum ve misyon boyutları, çalışmaya tutkunluğun dinçlik, adanmışlık, özdeşleşme boyutları, yöneticiye güvenin astını önemseyen, yetkin, çalışanları destekleyen, kendine güvenen, olumlu çalışma ortamı oluşturan, güven veren boyutları ve son olarak dönüştürücü liderliğin tam serbesti tanıyan liderlik, işe yönelik liderlik ve dönüştürücü liderlik boyutları değerlendirmeye alınmıştır. Araştırma hipotezlerinin test edilmesi ve araştırmanın amacına ulaşabilmesi için verilerin analizinde SPSS25 programı ve SPSS için PROCESS makrosu kullanılarak nicel analiz yöntemlerine başvurulmuştur. Bu kapsamda katılımcılara ilişkin demografik ve mesleki bulgular ile ölçeklere ilişkin betimsel bulguların tespitinde frekans analizi, yüzde, ortalama ve standart sapma gibi betimsel istatistiklere başvurulmuştur. Demografik ve mesleki özelliklerin algılanan örgüt kültürü, çalışmaya tutkunluk, yöneticiye güven ve dönüştürücü liderlik üzerindeki etkisine ilişkin bulgular ilişkisiz örneklemler t-testi, varyans analizi (ANOVA) ve Tukey HSD çoklu karşılaştırma (post-hoc) ile tespit edilmiştir. Araştırma anketi çevrimiçi olarak 652 kişiye ulaştırılmış, sunulan ölçekleri tam olarak dolduran ve bir kuruma bağlı olarak çalıştığını beyan eden toplam 390 kişinin verisi araştırma analizlerine dâhil edilmiştir. Türkiye'nin 28 farklı ilinde yaşayan 18-74 yaş arasında bulunan bu 390 kişinin %57,2'si (n=223) erkek ve %42,8'i (n=167) kadındır. Katılımcıların yaş ortalaması 38,12±10,65'tir. Yaş gruplarına göre katılımcıların %27,7'si (n=108) 18-30 yaş aralığında, %19,2'si (n=75) 31-35 yaş aralığında, %22,1'i (n=86) 36-40 yaş aralığında, %26,7'si (n=104) 41-60 yaş aralığında ve %4,4'ü (n=17) 61 yaş veya üzerinde yer almaktadır. Araştırma sonucunda algılanan örgüt kültürünün ve yöneticiye duyulan güvenin çalışmaya tutkunluk üzerinde, algılanan örgüt kültürünün yöneticiye duyulan güven üzerinde, algılanan örgüt kültürünün çalışmaya tutkunluk üzerinde, yöneticiye duyulan güvenin çalışmaya tutkunluk üzerinde ve algılanan örgüt kültürünün çalışmaya tutkunluk üzerinde pozitif etkisinin olduğu bulunmuştur. Bununla beraber, liderlik tarzının örgüt kültürü ve yöneticiye duyulan güven arasındaki ilişkide biçimleyici bir etkiye sahip olmadığı ve algılanan örgüt kültürü ve çalışmaya tutkunluk arasındaki ilişkide, liderlik tarzı tarafından düzenlenen yöneticiye duyulan güvenin de aracı etkisinin olmadığı gözlemlenmiştir. Algılanan örgüt kültürü, çalışmaya tutkunluk, yöneticiye güven ve dönüştürücü liderliğin; cinsiyete, yaşa, çalışma süresine ve aylık gelire göre anlamlı bir farklılık göstermediğini ancak algılanan örgüt kültürü ve dönüştürücü liderliğin eğitim durumuna göre anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılan araştırmada, algılanan örgüt kültürü ve çalışmaya tutkunluk arasındaki ilişkide yöneticiye duyulan güvenin kısmi aracı değişken olduğu, algılanan örgüt kültürü ile yöneticiye duyulan güven arasındaki ilişkide liderlik tarzının biçimleyici etkisi olmadığı, algılanan örgüt kültürü ve çalışmaya tutkunluk arasındaki ilişkide, liderlik tarzı tarafından düzenlenen yöneticiye duyulan güvenin aracı etkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Mevcut literatür çerçevesinde araştırma sonuçları değerlendirilmiş, endüstri ve örgüt psikolojisi ve örgütsel davranış alanındaki gelecek araştırmalara yönelik önerilerde bulunulmuştur.Doctoral Thesis Alt ekstremite kırığı olan hastalarda, duygusal özgürleşme tekniğinin ağrı ve anksiyete düzeyine etkisi: Randomize kontrollü çalışma(2023) Sağbaş, Seçil; Çalışkan, İlknurKırık sonrası hemşirelik bakımında, akut ağrı, hastaneye yatış, hareket kısıtlılığı ile hastanın konforunun bozulması anksiyete oluşmasına sebep olan en önemli etkenlerdir. Bu araştırma alt ekstremite kırığı olan hastalarda, duygusal özgürleşme tekniğinin ağrı, anksiyete düzeyi ve yaşam bulgularına etkisini incelemek ve hasta deneyimlerini belirlemek amacıyla yapıldı. Bu araştırma nicel ve nitel yöntemlerin bir arada kullanıldığı karma araştırma tasarımında yürütüldü. Nicel araştırma aşamasında randomize kontrollü deneysel araştırma tasarımı kullanıldı. Örneklem sayısı G.power analizi temel alınarak 84 hasta olarak hesaplandı. Hastalar randomize olarak girişim grubu 50, kontrol grubu 50 olarak iki gruba atandı. Araştırmanın nicel verileri Sosyodemografik Veri Formu, Sayısal Ağrı Ölçeği, Öznel Rahatsızlık Birimi Ölçeği (ÖRBÖ), Durumluk ve Sürekli Kaygı Ölçeği ve Yaşam Bulguları Veri Formu ile toplandı. Nitel araştırma aşamasında fenomenolojik araştırma deseni kullanıldı ve hastaların deneyimlerini belirlemek için yarı yapılandırılmış soru formu kullanıldı. Veriler benzeşik örnekleme yöntemi ile belirlenen altı hasta ile bireysel derinlemesine görüşme yapılarak toplandı ve betimleyici analiz yöntemi ile veriler analiz edildi. Araştırmada veriler IBM SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 25.0 programı kullanılarak analiz edildi. Veriler değerlendirilirken tanımlayıcı istatistikler, normal dağılım gösteren niceliksel veriler iki grup arasındaki farkı bağımsız t testi, bağımlı iki grup arasındaki farkı bağımlı örneklem t testi kullanıldı. Normal dağılıma sahip olmayan niceliksel veriler non-parametrik testlerden iki grup arasındaki fark Mann Whitney U testi, bağımlı gruplar için Wilcoxon testi ile anliez edildi. Veriler normal dağılıma sahip bulunduğu durumda bağımsız değişkenin, bağımlı değişken üzerindeki etkisi doğrusal regresyon analizi ile incelendi. Nitel verilerin değerlendirilmesinde MAXQDA 2020 programı kullanıldı. Araştırmada girişim ve kontrol grubu hastalar sosyodemografik ve klinik özelliklerine göre istatistiksel olarak benzer bulundu (p>0,05). Duygusal özgürleşme tekniğinin girişim grubundaki hastalarda kontrol grubuna göre ağrı ve öznel rahatsızlığı azalttığı belirlendi (p<0,05). Duygusal özgürleşme tekniğinin girişim grubundaki hastalarda kontrol grubuna göre durumluk ve sürekli kaygılarını azaltmadığı bulundu (p>0,05). Ancak yapılan regresyon analizinde modelde ağrı düzeyinde meydana gelen değişimin %63'ünün, öznel rahatsızlık düzeyinde meydana gelen değişimin %54,8'inin yapılan girişim ile açıklandığı sonucuna ulaşıldı. Duygusal özgürleşme tekniğinin girişim ve kontrol grubundaki hastaların vücut sıcaklığı, nabız sayısı, sistolik ve diyastolik kan basınçları arasında fark olmadığı (p>0,05), periferal oksijen satürasyonu ve solunum sayıları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi (p<0,05). Hastaların periferal oksijen satürasyonu artmış ve solunum sayısı azalmıştır. Nitel araştırmada hasta deneyimleri duygusal özgürleşme tekniği hakkında hasta görüşleri, duygusal özgürleşme tekniği uygulama öncesinde hissedilen duygular, duygusal özgürleşme tekniği uygulama sırasında hissedilen duygular ve duygusal özgürleşme tekniği uygulama sonrasında hissedilen duygular olmak üzere dört temadan oluştu. Bu araştırma sonucunda duygusal özgürleşme tekniğinin alt ekstremite kırığı olan hastaların ağrısını ve öznel rahatsızlığını azaltmada etkili olduğu, durumluk ve sürekli kaygıyı azaltmadığı, yaşam bulgularından solunum sayısında azalma, periferal oksijen satürasyonu düzeyinde artma sağladığı, hastaların farklı deneyimler yaşadığı bulundu. Araştırmanın akut ağrı tipinde farklı hasta ve daha büyük örneklem grupları üzerinde tekrar edilmesi önerilmektedirDoctoral Thesis Alt-ramec protokolü ile yapılan üst çene genişletmesi sonrası uygulanan modifiye yüz maskesinin etkilerinin incelenmesi(2022) Erinç, Burcu Ata; Erverdi, Ahmet Nejat; Ortodonti / OrthodonticsMaksiller retrognatiye bağlı sınıf III maloklüzyona sahip bireylerde alt-RAMEC protokolü sonrası uygulanan modifiye edilmiş yüz maskesi ile yapılan protraksiyon kuvvetinin ortodontik ve ortopedik etkilerinin incelenmesi araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmaya 7-10 yaş aralığındaki high angle büyüme patterni gösteren 9' u kız 6'sı erkek olan 15 birey dahil edilerek 8 haftalık alt-RAMEC protokolü ile hızlı üst çene genişletmesi yapılmıştır. Protraksiyon tedavisi için modifiye edilmiş yüz maskesi ile ugulanacak kuvvet üst çenenin direnç merkezinden geçirilmeye çalışılarak, dik yön büyümesi gösteren araştırma grubumuzda üst çenede saat yönünde rotasyon hedeflenmiştir. Modifiye edilmiş yüz maskesi ile protraksiyon aşaması 6 ay uygulanmıştır. Tedavinin başlangıcında, genişletme sonrasında ve protraksiyon sonrasında sefalometrik röntgenleri alınarak tedavinin etkileri incelenmiştir. Kontrol grubunu oluşturan Okan Üniversitesi Ortodonti Anabilim Dalı'nda konvensiyonel üst çene genişletmesi ve klasik yüz maskesi protraksiyon tedavileri yapılan 15 olgunun arşiv kayıtlarına ulaşılarak elde edilen veriler ile karşılaştırılması yapılmıştır. Çalışma grubumuzda protraksiyon tedavisi sonrasında A noktası ortalama 2,23 mm öne 2,05 mm aşağıya, ANS noktası ortalama 1,77 mm öne 1,98 mm aşağıya hareket ederek üst çene bazal segmentte ve dentoalveolar segmentte saat yönünde hareketle karakterize protrüzyon elde edilmiştir. Kontrol grubunda ise A noktası ortalama 1,34 mm öne, ANS noktası ortalama 0,54 mm öne 0,31 mm yukarı hareket saat yönünün tersine hareket olduğu gözlemlenmiştir.Doctoral Thesis Anestezi ve reanimasyon yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda basınç yarasının önlenmesinde hemşirelere verilen eğitimin etkisi(2020) Erdoğan, Hatice; Kanan, NevinAraştırma, Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde yatan hastalarda basınç yarasının önlenmesinde hemşirelere verilen eğitimin etkisini değerlendirmek amacıyla yapılan öntest ve son test tasarımlı yarı deneysel tipde bir çalışmadır. Bu araştırmada, G power programı kullanılarak araştırmanın gücü değerlendirildi. Araştırmanın örneklemini 22 hemşire oluşturdu; Alfa değeri 0.05, örnekleme ulaşılması sonucunda güç düzeyi %97,63 olduğu belirlendi. Araştırmaya katılacak olan hastaların örneklemini %95 güven aralığında analizin yapılabilmesi için hemşirelere eğitim verilmeden önce 40 ve hemşirelere eğitim verildikten sonra 40 olmak üzere 80 hasta oluşturdu. Hemşirelere gönderilen basınç yarasını önlemeye yönelik hazırlanan eğitim videosu cep telefonlarına link olarak gönderildi. Çalışmanın istatistiksel analizleri SPSS 23.0 paket programında yapıldı. Hasta grubunda veriler 'Hasta Bilgi Formu', 'Hasta Veri İzlem Formu' ve 'Braden Risk Değerlendirme Ölçeği' ile, hemşire grubunda ise; 'Hemşire Bilgi Formu', 'Hemşirelere Eğitim Öncesi Ön Test ve Basınç Yarasını Önlemeye Yönelik Tutum Ölçeği' ile, 'Hemşirelere Eğitim Sonrası Son Test', 'Basınç Yarasını Önlemeye Yönelik Tutum Ölçeği', 'Eğitim Değerlendirme Formu' ile toplandı. Veri toplama araçlarının geçerlilik ve güvenirlik analizleri yapıldı. Etik kurul ile kurum izni alındı. Araştırmada, hemşirelerin eğitim öncesi ve sonrasında basınç yarasını önlemeye yönelik tutumlarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p=0.000). Verilen eğitimin hemşirelerin bilgi düzeyleri açısından etkili olduğu yönünde istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edildi (p=0.000). Hemşirelerin eğitim öncesi puanları 61,81 ortalamaya sahipken, eğitim sonrası 75,00 puan ortalamasına yükseldiği (p<0.05) belirlendi. Birinci grup hastaların basınç evreleri, ilk gün %2,5 oranında evre 1 basınç yarası, 7. günde hastaların %7,5'inin evre 1, %2.5'inin evre 4 basınç yarası olduğu; ikinci grup hastaların basınç evreleri, ilk gün %2,5 oranında evre 1 basınç yarası, 7. günde hastaların % 2,5' inin evre 1 basınç yarası olduğu görüldü. Anahtar Kelimeler: Basınç yarası, Basınç yarasını önleme, Eğitim, Hemşire, Yoğun bakımDoctoral Thesis Bankacılık sektöründeki risklerin değerlendirilmesi ve operasyonel risklerin teknoloji ile ilişkilendirilmesi(2016) Işık, Muhammed Cenap; Günceler, Bülent; İşletme / Business AdministrationBirey ve toplum yaşamlarının her noktasında riskin varlığından söz etmek mümkündür. Gündelik yaşantıdan, ticarete, kamu hizmetlerinden uluslararası ilişkilere dek bu alan genişletilebilir. Finansal hizmetler sektörü, kıymetli varlığa aracılık ettiği için özellikle riske maruz kalan bir sektördür. Dünyada yaşanan değişim rüzgarları ve küreselleşme, tüm alanlarda oluğu gibi finans alanında da gelişim ve değişimin öncüsü olmuştur. Ayrıca teknolojik gelişmeler ve bilgi toplumuna geçiş süreci de finansal hizmetleri derinden etkilemiştir. Teknoloji günümüzde her anlamda insanoğlunun yaşamını kolaylaştıran çok önemli bir araç haline gelmiştir. Teknolojinin dahil olmadığı bir yaşam artık düşünülemez. Finansal hizmetlerde teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanarak bu alanda yeni bir ufkun öncüsü olmuştur. Bu durum risk kavramının da gelişmesi ve genişlemesine neden olmuştur. Artık finansal kurumlar yalnızca iş ve operasyonel risklerle değil aynı zamanda teknoloji riskleri ile de mücadele etmek zorundadırlar. Dolayısıyla günümüz bankacılığında risk, kesintisiz var olan ve sürekli artan bir gerçekliktir. Bankalar ticari hedeflerine ulaşmaya çalışırken hem finansal risklerini hem de operasyonel ve teknolojik risklerini kontrol altında tutmak ve minimize etmek zorundadırlar. Bu nedenle bankalar kendilerini tehdit edebilecek riskleri iyi tanımalı, ölçmeli, izlemeli ve etkin şekilde yönetmelidir. Risk genel olarak, gelecekte olması beklenen olaylara ilişkin beklenti dışında gerçekleşen ve çoğunlukla olumsuz nitelikli sonuçlar doğuran olaylar olarak tanımlanabilir. Buradan hareketle bankacılık riskleri de öngörülemeyen nedenlerden kaynaklanan zarar etme olasılığı olarak özetlenebilir. Çalışmamız, ana tema olarak bankacılık iş riskleri ile operasyonel riskleri ele almakta, operasyonel riskleri de genişleterek teknoloji risklerine odaklanmaktadır. Öncelikle bilgi ve riske yönelik kavramsal boyutun ortaya konduğu çalışma, bankacılık iş riskleri, operasyonel riskler ve operasyonel riske yönelik risk yönetim çalışmalarını ele almaktadır. Devamında bankacılık sektörünün karşı karşıya bulunduğu teknoloji riskleri geniş bir kapsamda incelenmektedir. Son bölümde teknoloji risklerinin yönetilmesi konusunda kullanılmakta olan risk yönetim çerçeveleri geniş bir bakış açısıyla değerlendirilmektedir. Teknoloji risklerinden bahsetmeden önce finans sektörünün teknolojiden ne şekilde ve hangi amaçlarla yararlandığı, ne tür teknoloji odaklı hizmetler verildiği ve teknolojinin ne seviyede kullanıldığını anlamak önemlidir. Çalışmanın üçüncü bölümünde bu konular geniş şekilde ele alınmıştır. Teknoloji risklerinin yönetilmesi tek başına finansal kurumların Bilgi Teknolojileri birimlerinin sorumluluğunda olmamalıdır. Teknolojiyi, tüm süreçlerinde ve hizmetlerinde bir omurga olarak kullanan günümüz bankaları, riskle mücadelede personelin farkındalığından yönetim sistemlerine dek bu mücadeleyi kurumsal kültürlerinin bir parçası olarak içselleştirmek zorundadırlar. Teknoloji riskleri ile etkin mücadele ancak bu şekilde mümkün olmaktadır. Son bölüm teknoloji risk yönetimi ile bir alt seviyede bilgi güvenliğinin temininde yoğun olarak kullanılan risk yönetim sistemlerine ayrılmıştır. Birçok farklı özellik ve uzmanlık alanı olan risk yönetim sistem ve çerçeveleri bu alanda dünya çapında geniş kullanım alanı bulmaktadır. Ülkemizde de bu çerçevelerin kullanımının özellikle yasal otorite yönlendirmesi ve yasal denetim fonksiyonunun ağırlık kazanmasıyla genişlediği ve arttığı görülmektedir. Bu çerçevelerin güçlü ve zayıf yönleri en iyi uygulamalarla aktarılmaktadır. Son bölümde iş sürekliliğinin risk yönetim çerçevelerinde ele alınış şekilleri ile teknoloji risklerinin yasal boyutu da incelenerek bu konudaki mevcut durum ve yapılan çalışmalar ortaya konmuştur. Çalışma özetinde bankacılığın en eski risk türlerinden olan operasyonel riskin en yeni parçası olan teknoloji riskleri ve bu risklerle nasıl mücadele edildiği geniş bir perspektifle verilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla incelenen teknoloji risk yönetim çerçevelerinin kurumsal bazda mevcut çalışmalara ışık tutması ve referans olması ümit edilmektedir.Doctoral Thesis Bankacılıkta karlılığı oluşturan faktörlerin incelenmesi, Türk bankacılık sektörü verileri baz alınarak sürdürülebilir karlılık konusunun analiz edilmesi(2016) Kırcalı, Sinan; Günceler, Bülent; İşletme / Business AdministrationBankacılık sektörü bilançolarında bulunan yabancı kaynak oranının yüksek olması nedeniyle şoklara karşı daha kırılgan bir yapıdadır. Öte yandan sektörün ekonomik sistem içinde yerine getirdiği aracılık fonksiyonu dolayısıyla, bu sektörde oluşan krizlerin ekonominin tamamına yayılma ihtimali ve hızı daha fazladır. Bu kapsamda düzenleyici otorite sektördeki rekabetin kırılganlığa yol açmamasına yönelik düzenlemeler yapmakta ve bankaları yakından izlemektedir. Bu çalışmada, Türk Bankacılık sektöründe mevcut rekabet koşulları, mevzuat çerçevesi ve piyasanın gelişim kapasitesi veri olmak üzere sürdürülebilir bir karlılığın hangi koşullar altında gerçekleşebileceği incelenmiştir. Bu çalışmaya ışık tutması amacıyla, öncelikle, bankacılığın tanımı, dünyada ve ülkemizdeki tarihi gelişimi ele alınmış, rekabet ortamını belirleyen küresel ve yerel kural ve düzenlemeler ile sektörde yaşanan önemli krizler ve sonuçları da incelenmiştir. Öte yandan çalışmaya temel alınan verilere kaynak teşkil eden bilanço ve gelir gider tablolarının kayıtlanmasına ilişkin muhasebe prensipleri de detaylarıyla araştırılmıştır. Yapılan ekonometrik çalışmada, Türk Bankacılık sektörü özelinde karlılığı oluşturan faktörler incelenmesine ve sektör verileri temel alınarak sürdürülebilir karlılığa ulaşılabilmenin mümkün olup olmadığının tespit edilmesine çalışılmıştır. Bu kapsamda 1988-2013 yılları arasında, katılım bankaları hariç bankacılık sisteminin toplulaştırılmış bilançosundan alınan yıllık veriler kullanılarak, seçilmiş olan aktif kârlılığı ve öz kaynak kârlılığının belirleyicileri çoklu regresyon yöntemi ile araştırılmıştır. Yapılan analizde; aktif karlılığı üzerinde mikro ekonomik değişkenler Net Faiz Gelirlerinin Toplam Aktiflere oranı ve Faiz Dışı Gelirlerin Faiz Dışı Giderleri Karşılama rasyosunun olumlu yönde, makroekonomik değişkenlerden Kredi ve Alacakların GSMH'ye Oranı ile Türkiye'nin Dünya Ekonomisinden Aldığı Pay rasyosunun olumlu, Banka Sayısı ve Ülke Nüfusundaki değişimlerin ise olumsuz yönde etki ettiği gözlemlenmiştir. Öz kaynak karlılığına ilişkin yapılan değerlendirmeye göre; mikro ekonomik bağımsız değişkenler Net Faiz Gelirlerinin Toplam Aktiflere Oranı ve Faiz Dışı Gelirlerin Faiz Dışı Giderleri Karşılama rasyosunun olumlu yönde, Sektördeki Banka Sayısı ve Banka Başına Personel Sayısının negatif yönde etki gösterdiği tespit edilmiştir. Yine bu bağlamda içsel bağımsız değişkenlerden Kredi ve Alacakların Toplam Aktiflere oranının olumlu, Banka Sayısı ve Banka Başına Personel Sayısının ise olumsuz yönde etki ettiği saptanmıştır. Sonuç olarak her iki modelde de içsel ve dışsal bağımsız değişkenlerin etkisi gözlemlense de ağırlıklı etkinin içsel değişkenler kaynaklı olduğu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Bankacılık, istikrar, rekabet, kar, çoklu regresyon analizi Mart, 2016Doctoral Thesis Bankalarda finansal darboğaz ortamlarında hazine ve sermaye piyasaları ürün ve işlemlerinin yönetimi ve TL karşılığı yapılan döviz işlem hacimlerinin kurdaki değişim üzerindeki etkileri ve bu etkilere dair ampirik bir çalışma(2023) Apaydın, Hasan; Günceler, Bülent; İşletme / Business AdministrationÜlkemizde döviz piyasalarında yaşanan dalgalanmalar neticesine döviz kurlarında artış veya azalışlar olabilmektedir. Çalışmada TCMB EVDS Sisteminde yer alan 2014-2019 yılları arasında gerçekleşen TL karşılığı Döviz işlem hacimlerini baz alınarak Dolar ve Euro kurlarındaki günlük değişimler için ARMA modelleri tahmin edildikten sonra ARCH etkisi olup olmadığı incelenmiştir. TL karşılığı yapılan döviz işlem türleri spot, opsiyon, forward, swap (takas) ve efektif işlemleridir. Bankaların Yurtdışındaki Banka, Kuruluş ve Müşteriler ile yaptığı TL karşılığı döviz işlemleri ve Yurtdışındaki Merkez ve Şubeleri ile yaptığı döviz işlem hacimlerinin Dolar ve Euro kurundaki volatilite üzerindeki etkisinin olmadığı, yurtiçi işlemler test edildiğinde Bankaların Yurt içindeki Bankalar ile yaptığı TL karşılığı döviz spot işlem hacimlerinin Dolar ve Euro kurundaki volatilite üzerinde etkisinin ve Bankaların yurt içinde müşteriler ile yaptığı TL karşılığı vadeli işlem hacimlerinin Euro kurundaki volatilite üzerindeki etkisinin anlamlı çıktığı görülmüştür. Toplam işlemlerin etkisi incelendiğinde hem Dolar hem de Euro döviz cinslerinde sonuçların hiçbirinin anlamlı çıkmadığı görülmüş ve son olarak toplam işlem hacimleri haricindeki tüm bağımsız değişkenlerin etkisi test edildiğinde ise sadece Yurtdışı Banka, Kuruluş ve Müşteriler (Swap), Yurtdışı Banka, Kuruluş ve Müşteriler (Vadeli), Yurtdışı Merkez ve Şubeler (Spot), Yurtdışı Merkez ve Şubeler (Swap), Yurtiçi Bankalar Arası (Spot) ve Efektif günlük işlem hacimlerinin etkisinin anlamlı çıktığı görülmüştür. Fakat tüm değişkenlerin katsayıları ve dolayısıyla etkileri oldukça düşüktür. Elde edilen bulgular, TL karşılığı yapılan döviz işlem hacimlerinin döviz kurundaki volatilite üzerindeki etkisinin sınırlı olduğuna dair kanıtlar sunmaktadır.Doctoral Thesis Bankalarda kredi derecelendirilmesi ve karar destek sistemleri uygulamaları(2016) Türkmen, Bucan; Çelik, FaikTicari kredilerin değerlendirme süreçleri geçmişten günümüze değişerek gelmektedir. Bilgisayar kullanımı öncesinde mali analiz, insan faktörünün yoğun olduğu, firmalar hakkındaki istihbarat çalışması ve mali verilere dayanan analiz çalışması kapsamında yapılmaktaydı. Bu süreç hem teknik bilginin yoğun olduğu, hem de insan faktörü nedeniyle uzun zaman almaktadır. Günümüzdeki rekabet şartları ve şartların hızla değişmesi nedeniyle insan kaynağı faktörünün süreçten arındırılarak, bilgisayar yardımıyla sürecin hızlandırıldığı izlenmektedir. Diskriminant analizi, lojistik regresyon veya yapay sinir ağları gibi çeşitli bilgisayar tabanlı sistemler kullanılarak, örneklem seçimi yapılmakta ve bu örneklem sonuçlarına göre bu sistem çıktılarını kullanarak insan kaynağı ikame edilmek istenmektedir. Hem işlemlerin hızlandırılması, hem de maliyetlerin düşürülmesi açısından, özellikle bankaların gündeminde yer almaktadır. Bu tez kapsamında, mali analiz süreçleri ve skorlama işlemleri detaylı olarak aktarılacak, mali analiz çalışmasına örnek olarak bir çalışma gerçekleştirilecektir. Çok bilinen skorlama çalışmaları, örneklerle mali analiz çıktıları ile karşılaştırılacaktır. Sonuç olarak, iki sürecin de güçlü ve zayıf yanlarına vurgu yapılacaktırDoctoral Thesis Basel III gelişmiş içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşıma Türk bankacılık sektörü uyum süreci ve etkileri(2019) Ocak, Seçkin; Günceler, Bülent; İşletme / Business AdministrationBankaların ekonomik anlamda yaşanacak krizlere karşı hazırlıklı olmasında sağlıklı bir bilanço yapısına sahip olması önem arz etmektedir. Bu sebeple de düzenleme ve denetleme standartlarının iyi belirlenmesi ve istikrarlılığın sağlanması bankalar için önem kazanmaktadır. Uluslararası platformda faaliyet gösteren Basel Bankacılık Denetim Komitesi, bankaların etkin denetim mekanizmalarını geliştirebilmek amacıyla Basel adında bir standartlar dizisi hazırlamıştır. Tezde bu standartlara yer verilerek gelişimi ve etkileri değerlendirilmiştir. Tezin ana amacı hâlihazırda BDDK tarafından çıkarılan İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşımlar Tebliği kapsamında Basel II Gelişmiş İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım kriterlerinin sektör üzerinde yaratabileceği risk ağırlıklı varlıklara yönelik farklı stres senaryolarının da dahil edilerek bir değerlendirmenin yapılmasıdır. Ek olarak Ocak 2022 de uygulamaya alınacak olan Basel III reformlarının da Gelişmiş-İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşımlar üzerinde değişen noktaların tespitine çalışmada yer verilmiştir.Doctoral Thesis Basel III uygulamaları ve Türk bankacılık sistemi üzerine bir çalışma(2016) Gültekin, Ahmet Cenk; Günceler, Bülent; İşletme / Business AdministrationBankacılık sektörü gerek politik gerek akademik ve gerekse toplumsal açıdan eleştirilere maruz kalmaktadır. Ancak diğer sektörlere göre bakıldığında ise yoğun denetim altında bulunan ve belli bir olgunluğa ulaşmış bir sektör olduğunu da belirtmek gerekir. Öte yandan bankalar ekonomi için paranın aktarım mekanizmasının devamlılığını sağlayan, verimli yatırımların finansmanı için önemli araçlardır. Bu bağlamda bankaların sağlıklı bir bilanço yapısına sahip olması, ekonomik anlamda yaşanacak krizlere karşı hazırlıklı olması önem arz etmektedir. Tam bu noktada, Bankalar için düzenleme ve denetleme esaslarının iyi belirlenmesi ve sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir. Bankaların etkin denetim mekanizmalarını geliştirebilmek amacıyla uluslararası platformda faaliyet gösteren BSBC, Basel adında bir külliyat yazmıştır. Tezde bu külliyat anlatılarak neden – sonuç ilişkilerine yer verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca ampirik olarak seçilen 4 banka için bir çalışma yapılmıştır. Tezin ana amacı hâlihazırda BDDK tarafından belirlenen sisteme ek olarak uygulamaya geçecek Basel III kriterlerinin sektör üzerinde ek sermaye doğuracağının testidir.Doctoral Thesis Beden paradigmasında ve yaşlanmanın tıbbileştirilmesinde yazılı basının rolü(2018) Bulun, Mehtap Ataseven; Ünal, ErdinçYaşlanma karşıtı ürünler ve uygulamaların (anti-aging) günlük yaşamdaki kullanımı giderek artmaktadır. Bu artışın en önemli nedenlerden biri çeşitli medya araçlarıyla yapılan sağlık haberleridir. Sağlıklı yaşam endüstrisi olarak adlandırılabilecek oldukça karlı bir sektörce geliştirilen uygulama ve pratiklerden yararlanmanın, kişiyi genç ve formda göstereceği ve aynı zamanda 'sağlıklı' olmak için bir gereklilik olduğu vurgusu sıklıkla yapılmaktadır. Bu durum yaşlanmanın tıbbileştirilmesine, geciktirilmesi ve hatta kaçınılması gereken, hastalıklı ve olumsuz bir durum gibi gösterilmesine sebep olmuştur. Bu tez çalışmasının amacı yazılı basının yaşlanma ile ilgili söylemlerinin niteliksel analizini yapmak ve kişileri yaşlanma karşıtı medikal estetik uygulamalarına yönlendiren etkenleri çok boyutlu yaklaşım kullanarak incelemektir. Araştırma betimleyici modelde bir araştırmadır. Türkiye'deki en yüksek tiraja sahip dört gazete ve bir dergide, bir yıl içerisinde yayınlanan 'yaşlanma', 'yaşlılık', 'anti-aging' sözcüğü geçen 248 haber çalışmanın ilk kısmının kapsamını oluşturmuştur. Araştırmanın ikinci bölümünde yaşlanma karşıtı medikal estetik uygulamalarını yaptırmış 22 kişi üzerinde yazılı basının etkisini belirlemek, kişilerin konuyla ilgili deneyimlerini ve görüşlerini ortaya çıkarmak amacıyla yarı yapılandırılmış soru formu kullanılarak bireysel derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Görüşme sonrası elde edilen veriler ile MAXQDA 18© paket programında nitel veri kodlama, içerik analizi (kod sıklıkları, temalar ve kategoriler arası ilişkilerin hesaplanması ve haritalandırılması) yapılmıştır. İncelenen haberlerde en fazla değinilen nokta yaşlanmanın engellenebilir oluşudur. En sık işlenen temaların ise yaşlanmayla ortaya çıkan riskler ve yaşlanma karşıtı ticari yönlendirmeler olduğu saptanmıştır. Yaşlanma karşıtı uygulamalar arasında beslenme ve medikal estetik uygulamaları ön plana çıkmaktadır. Hedef kitlenin büyük çoğunluğunun kadınların oluşturduğu ve bu haberlerde ticari yönlendirmenin anlamlı düzeyde fazla olduğu saptanmıştır. Haber görsellerinde genç bireyler ve kadın görüntülerin çokluğu dikkat çekmektedir. Medikal estetik uygulamalarını deneyimlemiş kişilerle yapılan görüşmelerde yaşlanma kaygısı duydukları, içsel ve dışsal faktörler ile işleme yöneldikleri, bu süreçte toplumdan, medyadan ve sağlık profesyonellerinden etkilendikleri saptanmıştır.Doctoral Thesis Belediyelerde kredi derecelendirme analizi üzerine bir model önerisi(2014) Münyas, Turgay; Ünal, Halit Targan; Uluslararası Finans / International FinanceDünyada yaşanılan küreselleşme olgusunun bütün ekonomiler üzerinde yaratmış olduğu sonuçlara bakıldığında kamu ya da özel sektör fark etmeksizin tüm iktisadi karar birimlerinin yaşam alanları her geçen gün zorlaşmaktadır. Küreselleşme olgusunun küresel ölçekte yaratmış olduğu rekabet tüm iktisadi karar birimlerinin yaşam alanlarını sınırlamaktadır. Ortaya çıkan bu sonuçlar ya da yaşanılan bu süreç iktisadi birer kurum olarak faaliyet gösteren tüm yapılar için yeni düzenlemeler yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu süreç makroekonomik karar birimlerinden biri olan özel veya kamu kurumlarının yönetim yapılarını ya da yönetimlerine ilişkin yeni yasal düzenlemelerin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Özellikle de kamu kaynaklarının kullanım yerleri ülkelerin ekonomileri için büyük bir önem arz etmektedir. Ülke ekonomileri için önem arz eden bu durum kamu yönetimi anlayışının değişmesini ve yasal düzenlemelerle yeniden oluşturulmasını bu yönetim anlayışının hesap verilebilir, şeffaf ve adil bir biçimde olmasını gerekli kılmaktadır. Oluşturulan bu yönetim anlayışı kamu kurumlarının kuruluş amaçları doğrultusunda ve kamunun yararına kullanılması gereken tüm kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayacaktır. Söz konusu değişim, ekonominin bütününe teşmil olunarak her kademede pozitif bir dışsallık yaratacaktır. Bahsi geçen dışsal yapının kamu tarafından sunulan hizmetlerin niteliğini de arttıracaktır. Bu kapsamda kamunun önemli yapı taşlarından biri olan yerel yönetim birimlerinden olan belediyeler, belediyelerin fon kaynakları, fon kaynaklarının tedariki sürecinde mali yapılarının analiz edilmesi, analiz sonuçlarının derecelendirmesini gerçekleştiren derecelendirilme kuruluşlarının ve bu kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen derecelendirme süreci tanımlanarak ve analiz edilerek bunlara ilişkin çalışmalar incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Yerel Yönetimler, Belediyeler, Kredi derecelendirme Kuruluşları, Kredi Derecelendirme, Kurumsal YönetimDoctoral Thesis Big data (büyük veri) ve geleneksel veri saklama ve işleme yöntemlerine etkisi üzerine bir araştırma(2016) Razbonyalı, Can; Kaşlı, Ahmet Faikİçinde bulunduğumuz yüzyıl, bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Bilgi/veri, tüm paydaşlar açısından çok değerli bir kaynak durumuna gelmiştir. Bütün kurum ve kuruluşlar bilgi/veriyi gelişim ve karar verme sürecinde yoğun olarak kullanır olmuşlardır. Büyüyen iş potansiyeli ve gelişen ilişkiler, bu bilgi/verilerin büyük bir hızla artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bilgi/veriyi toplamak, saklamak ve erişmek, kurum ve kuruluşların gelişim sürecinde büyük önem kazanmıştır. Gelişen bilgisayar teknolojisi ve bilgi/veriye duyulan gereksinim, bilgi/verinin saklama ve işleme teknikleri açısından sürekli bir gelişim göstermiştir. Bu çalışmada, giderek artan düzeyde bilgi/veriyi saklamak ve bunlara erişim tekniklerini incelemek ve yeni yaklaşımların söz konusu bu tekniklere etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Söz konusu çalışmada öncelikle geleneksel olarak nitelendirdiğimiz veri yapıları tekniklerinden söz edilmiştir. Daha sonra yine bu sınıfa giren veri tabanı ve veri madenciliği kavramları üzerinde durulmuştur. Son bölümde ise, büyük veri ve bunun geleneksel yöntemlere olan etkisi açıklanmaya çalışılmış ve örnek bir uygulama verilmiştir.Doctoral Thesis Bilgi sistemleri risk yönetimi ve denetimi standartlarının bankacılık sistemi üzerinde modellenmesi ve uygulanması(2016) İnci, Abdullah; Günceler, Bülent; İşletme / Business AdministrationBu çalışmada, Bilgi Sistemleri Risk Yönetimi ve Denetimi standartlarının Bankacılık Bilgi Sistemleri üzerinde modellenmesi ve uygulanması için, bankacılık bilgi sistemleri bileşenleri ve fonksiyonları açıklandı. Bankacılık operasyonel risklerinden, teknolojik riskler kapsamında, bilgi sistemleri risk varlıkları tanımlama, risk yönetimi, risk analizi, tehditler, açıklıklar, kontrol noktaları belirleme, risk azaltma ve giderme fonksiyonları tanımlandı. Bilgi sistemleri risk yönetim uygulamaları incelenerek, bankacılık bilgi sistemleri risk yönetim süreçleri geliştirildi. Bankacılık bilgi sistemleri risk yönetim politikası tasarlandı. Ulusal ve uluslararası bilgi sistemleri risk yönetim ve denetim standartları incelenerek, bankacılık bilgi sistemleri denetim süreçleri tasarlandı. Kritik bankacılık ürün ve hizmetlerinden, internet bankacılığı, ATM ve kredi kartı uygulamaları ve sistemlerinin risk yönetimi ve denetimi aşamaları detaylı açıklandı. Bankacılık operasyonel risklerinin bilgi sistemleri fonksiyonları ile azaltılması örnekler verilerek detaylı izah edildi. Bankacılık bilgi sistemleri güvenlik sızma testi süreçleri ve hangi sistemler üzerinde ne şekilde uygulanması gerektiği, örnek bulgular ve örnek raporlar ile açıklandı. Açık, izlenebilir, yönetilebilir ve denetlenebilir bir bankacılık bilgi sistemleri mimarisi tasarımı için bilinmesi ve uygulanması zorunlu olan, iş sürekliliği, felaket yönetimi, olay yönetimi, talep yönetimi, değişiklik yönetimi, problem yönetimi, süreç yönetimi gibi temel kavramlar uluslararası standartlara göre açıklandı. Bankacılık Bilgi Sistemleri Risk Yönetimi ve Denetimi ile ilgili geniş bir literatür taraması yapıldı. Kaynak/referans teşkil edebilecek daha önce yayınlanmış yerli ve yabancı yüksek lisans ve doktora tezleri, makaleler ve kitaplar incelendi. Bu kaynaklarda yapılan çalışmaların metotları, referansları, uygulamaları, verileri, problemleri ve eksikleri incelendi. Bankacılık Bilgi sistemleri risk yönetimi çerçevesi ve standartlarını belirleyen kaynaklar, bilgi sistemleri denetimi (auditing) standartları ve uygulamaları, bankalarda risk yönetimi, iç kontrol ve denetim birimlerinin fonksiyonları ile ilgili kaynaklar taranıp uygulamalar incelendi. Bankacılık bilgi sistemleri risk yönetimi ve denetimi alanında uygulamadaki eksiklikler tespit edilerek çözüm önerileri sunuldu.Doctoral Thesis Çalışanların öğrenen örgüt algılarının iş tatmini, örgütsel bağlılık ve örgüt içi girişimcilikleri üzerindeki etkisi: Bilişim sektörü üzerine bir çaşlışma(2015) Toksöz, Seray; Çetin, MünevverÇalışanların Öğrenen Örgüt Algılarının İş Tatmini, Örgütsel Bağlılık Ve Örgüt İçi Girişimcilikleri ÜzerindekiEtkisi: Bilişim Sektörü Üzerine Bir Çalışma Bu araştırmanın temel amacı çalışanların öğrenen örgüt algısının, iş tatminine, örgüt içi girişimciliklerine ve örgütsel bağlılıklarına etkisini incelemektir. Bu çalışmada anket yöntemi kullanılmıştır. Katılımcıları belirleme sürecinde öğrenen örgüt algısının en iyi ön plana çıkacağı düşünülen Bilişim 500'e ait Türkiye'nin en büyük 500 bilişim firması baz alınmıştır. Bu firmalar Türkiye'deki sektör istihdamının da oldukça büyük kısmını karşılamaktadır. Anketler bu 500 firma içinden 'randomly' seçilmiş olan 420 kişiye yüz yüze görüşme yöntemi uygulanarak yapılmıştır. Çıkan sonuçlara göre öğrenen örgütler iş tatminini, bağlılığı ve iç girişimciliği oldukça etkilemektedir. Bu nedenle örgütlerde geliştirilmeli ve desteklenmelidir. Ancak bilişim sektöründe bu durumun tamamen önem kazanmadığı ve yönetimler tarafından yeterince desteklenmediği görülmüştür. Ancak bu araştırma, Türkiye bilişim sektörü ile sınırlıdır. Araştırma kapsamında sadece nicel bulgulara yer verilmiş olup bu anlamda çalışmanın sonuçları da niceveriler ile sınırlıdır. Anahtar kelimeler: Öğrenen örgütler, iş tatmini, örgütsel bağlılık, iç girişimcilikDoctoral Thesis Çeşitli sabit pekiştirme aparey ve protokollerinin 3 boyutlu olarak karşılaştırılması(2022) Deniz, Özge; Erverdi, Ahmet Nejat; Ortodonti / OrthodonticsAktif ortodontik tedavisi tamamlanmış bireylerde pekiştirme döneminde farklı fiziksel özelliğe sahip iki lingual retainer telinin stabiliteye etkisinin değerlendirilmesi ve karşılaştırılması çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmaya ortodontik tedavi bitiminde retansiyon amacıyla 0,011' esnek çok sarımlı telden(Bond-A-Braid®, Hilgers, Reliance Orthodontic products Inc., Itasca, Illinois, USA) kanin-kanin arası tüm dişlere yapıştırılan retainer uygulanan 30 hastadan oluşan 1. grup ve 0,016' yuvarlak paslanmaz çelik telden(GC Orthodontics America Inc, Alsip, ABD) yalnızca kanin dişlere yapıştırılan retainer teli uygulanan 30 hastadan oluşan 2. grup olmak üzere toplam 60 hasta dahil edilmiştir. Tüm hastalara uygulanan retainer telleri çalışma modelleri üzerinde hazırlanarak indirekt yapıştırma metodu ile uygulanmıştır. Hastaların T0(tedavi sonrası), T1(1.ay kontrol seansı), T2(3.ay kontrol seansı) ve T3(6.ay kontrol seansı) zamanlarındaki kontrol randevularında ağıziçinden alınan dijital tarama verileri arşiv kayıtlarından elde edilerek, 3Shape OrthoAnalyzer programında 3 boyutlu modelleri üzerinde karşılaştırılmıştır. Dijital modeller üzerinde ölçülen overjet-overbite ilişkisi, interkanin mesafe(ICW), intermolar mesafe(IMW), interkanin ark uzunluğu(ICAW) ve ark düzensizliği(irregularity index,IRR IND) değerleri karşılaştırılmıştır. İlk grupta ölçülen parametreler grup içi değerlendirmede istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. İnterkanin ark uzunluğundaki değişim her iki grupta da anlamlı bulunmamıştır. Birinci grupta kaninler arası mesafe değişmezken, ikinci grupta alt çene kaninler arası mesafede azalma meydana gelmiştir. İkinci grupta ark düzensizliğinde her iki çenede de artış meydana gelmiştir. Gruplar arası değerlendirmede alt ark düzensizliği açısından anlamlı fark bulunmuştur. Grup 2'nin değişim ortalaması grup 1'in değişim ortalamasına kıyasla daha yüksek bulunmuştur. Alt ark düzensizliği ve interkanin mesafe ölçümleri bulgularımız açısından değerlendirildiğinde, sabit retainer yapımında, 0,011' çok sarımlı esnek paslanmaz çelik telinin, 0,016' yuvarlak paslanmaz çelik telden bükülen ve yalnızca kaninlere yapıştırılan retainer telinden daha güvenli bir şekilde kullanılabileceğini göstermiştir. Anahtar kelimeler: çok sarımlı esnek retainer, kanin-kanin retainer, interkanin genişlik, ark düzensizliği, irregularity indexDoctoral Thesis D vitamini yetersizliği olan obez kadınlarda vücut ağırlığı kaybının serum D vitamini düzeyi üzerine etkisi(2017) Önal, Hülya Yılmaz; Alphan, Müveddet Emel TüfekçiBu çalışma, D vitamini yetersizliği saptanan obez kadınlarda vücut ağırlığı kaybının serum D vitamini düzeyi üzerine etkisini araştırmak amacıyla planlanmıştır. Çalışma Ekim 2016 - Nisan 2017 tarihleri arasında TEV Sultanbeyli Devlet Hastanesi Beslenme ve Diyet Polikliniği'ne başvuran obez 44 kadın birey ile gerçekleştirilmiştir. Bireylerin ilk görüşmede; demografik özellikleri ve beslenme alışkanlıkları anket formu ile sorgulanmış, 3 günlük besin tüketim kayıtları alınmış, antropometrik ölçümleri yapılarak vücut bileşimleri belirlenmiş ve biyokimyasal parametreleri analiz edilmiştir. İlk görüşme sonrasında her bireye özgü ağırlık kaybı programı geliştirilerek, beslenme eğitimi verilmiştir. Çalışma süresince bireylerin 2 haftada bir kontrollere gelmeleri istenmiş ve bu kontrollerde antropometrik ölçümler kaydedilmiştir. Bireylerde hedeflenen %5-10 ağırlık kaybına ulaşıldığında, bu kaybın etkilerini belirlemek amacı ile bireylerin vücut bileşim ölçümleri ile birlikte biyokimyasal parametreler tekrarlanmıştır. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 32,8 ± 6,7 yıl olarak belirlenmiştir. Çalışma sonrasında bireyler ağırlık kaybı durumlarına göre %5-10 ve %10'dan fazla kilo verenler olarak ikiye ayrılmıştır. Bireylerin vücut ağırlıkları %5-10 grubunda 89,3 ± 11,7 kg'dan 82,3 ± 11,3 kg'a, >%10 grubunda ise 87,9 ± 9,7'dan 76,8 ± 8,6 kg'a azalma göstermiştir (p>0,05). Her iki grup içinde vücut ağırlığı, BKİ, bel çevresi, kalça çevresi, vücut yağ kütlesi ve vücut yağ oranı (%) gibi antropometrik ölçümlerde başlangıca göre azalmalar olmuştur ve ölçüm değerlerindeki farklılıklar aynı grup içerisinde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (p>0,05). Diyet tedavisi sonrasında her iki grup içinde başlangıca göre insülin ve HOMA-IR değerlerinde azalmalar istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p>0,05). Çalışma sonrasında D vitamini değerleri ve BKİ değerleri arasında %5-10 ağırlık kaybeden bireylerde aynı yönlü bir ilişki (r=0,52), >%10'dan fazla ağırlık kaybedenlerde negatif yönlü bir ilişki (r=-0,52) saptanmıştır. Fakat kişi sayısının azlığı nedeniyle bu ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Aynı nedenle tüm bireylerde vücut yağ kütlesi kayıp miktarı (kg) ile D vitamini arasında da istatistiksel olarak anlamsız ancak negatif bir ilişki (r=-0,145) saptanmıştır (p>0,05). Bu sonuçlar bize muhtemelen daha fazla vücut yağ kaybı sağlandığında D vitamini düzeyinin daha fazla yükseleceğini göstermektedir. Ancak daha çok kişinin yer aldığı daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: D vitamini, Obezite, Ağırlık kaybı, Biyokimyasal Bulgular, Kadınlar