Browsing by Author "Alphan, Müveddet Emel"
Now showing 1 - 15 of 15
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis Amatör ritmik cimnastik yapan çocukların ve ebeveynlerinin yeme davranışlarının belirlenmesi(2020) Bozdemir, Ezgi; Alphan, Müveddet EmelSpor yapan çocukların özel beslenme gereksinimleri bulunmaktadır. Bu gereksinimler, özellikle ritmik cimnastik gibi estetiğin ön planda olduğu spor branşlarında daha fazla önem kazanmaktadır. Sağlıklı beslenme alışkanlığının özellikle sporcu çocukların gelişimleri açısından küçük yaşta kazandırılması gerektiği ve bu alışkanlıkların da ebeveynlerin beslenme tarzlarından etkilendiği bilinmektedir. Bu kapsamda, bu çalışmanın amacı; amatör ritmik cimnastik yapan çocukların beslenme alışkanlıklarına dönüşen yeme davranışları ile ebeveynlerinin çocuklarını besleme tarzı arasındaki ilişkiyi araştırmak olarak belirlenmiştir. Araştırma, özel bir cimnastik spor kulübüne bağlı amatör ritmik cimnastik yapan 105 sporcu ve bu sporcuların ebeveynlerinin katılımı ile yapılmıştır. Katılımcıların verilerinin toplanmasında araştırmacı tarafından hazırlanan sosyo-demografik veri formu, Çocuk Beslenme Davranış Ölçeği ve Anne-Baba (ebeveyn) Beslenme Tarzı Anketi ölçeği kullanılmıştır. Toplanan veriler SPSS İstatistiksel Analiz Programı kullanılarak analiz edilmiş olup, analiz sonucunda çocuk beslenme davranışı ile duygusal besleme ve enstrümantal besleme tarzı arasında negatif yönlü zayıf bir ilişki olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda, çocukları daha sağlıklı besinler tüketen ebeveynler tarafından duygusal ve enstrümantal besleme tarzının daha az kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Çocuk beslenme davranışı ve ebeveyn besleme tarzlarının demografik değişkenler ile ilişkisine yönelik olarak ise, çocuk besleme davranışının yaş, Beden Kütle İndeksi (BKİ), anne-baba eğitim durumu ve meslekleri, anne ve baba BKİ değerleri, ara öğün sayısı ve ara öğünde tercih edilen besin grubu, kahvaltı ve öğle yemeğini okulda veya evde yemesi durumu, bel çevresi ve üst kol çevresi gibi faktörlerden etkilenmediği sonucuna ulaşıldı. Diğer taraftan, ebeveyn besleme tarzının çocuğun yaşı, baba eğitim durumu, ara öğünde tercih edilen besinler, bel çevresi ve üst kol çevresigibi demografik faktörlerden etkilendiği, ancak çocuğun BKİ'si, anne-baba eğitim durumu ve meslekleri, anne ve baba BKİ değerleri, ara öğün sayısına, kahvaltı ve öğle yemeğini okulda veya evde yemesi durumunun ebeveyn besleme tarzları üzerinde anlamlı etkisi olmadığı görüldü. Bu çalışmadan elde edilen sonuçların ritmik cimnastik yapan çocuklar için ileriye dönük beslenme modelleri oluşturulması ve bu çocukların ebeveynlerine verilecek beslenme eğitimlerinin planlanması gibi konularda yol gösterici olduğu değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Ritmik cimnastik, ebeveyn tutumu, çocukların yeme davranışıMaster Thesis Çalışan ve çalışmayan kadınların beslenme durumu ile antropometrik ölçümlerinin değerlendirilmesi(2017) Civelek, Ece; Alphan, Müveddet EmelBu çalışma ile çalışan ve çalışmayan kadınların sağlıklı beslenme kavramı ve beslenme alışkanlıklarına yönelik tutum ve davranışlarını, beslenme bilgilerini ve alışkanlıklarını belirleyebilmek amaçlanmıştır. Çalışan ve çalışmayan kadınların besin seçimini etkileyen faktörler, sağlıklı beslenme kavramlarının değerlendirilmesi, beslenme düzeyleri ile ilgili kişisel fikirleri, sağlıksız beslenme nedenleri vb.bilgilerin olduğu anketle veriler toplanmış ve incelenmiştir. Çalışma, Haziran 2017 / Temmuz 2017 tarihleri arasında İstanbul Bakırköy ilçesinin Ataköy Konakları sitesinde yaşayan kişilerle gönüllülük esasına dayanılarak hazırlanmıştır. Örneklem; sitede yaşayan 18-65 yaş aralığındaki çalışan ve çalışmayan 200 evli kadın bireyden oluşmaktadır. Katılımcıların %45,5'i çalışan kadınlardan, %54,5'i ise çalışmayan kadınlardan oluşmuştur. Kadınların yaş ortalaması 39,93 ± 8,81 yıldır. Kadınların beden kütle indeksi (BKİ) ortalaması 24,37 ± 3,68 kg/m2'dir. Araştırmada, uygulanan anketler yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulanmış, antropometrik ölçümleri (boy uzunluğu, vücut ağırlığı, bel ve kalça çevresi) alınmıştır. Anket formunun düzenlenmesinde çoktan seçmeli ve açık uçlu sorular kullanılmıştır. Araştırmada çalışan kadınların daha genç yaşta olduğu, çalışan kadınların çoğunun üniversite mezunu olduğu, çalışmayan kadınların lise mezunu olduğu belirlenmiştir. Çalışan kadınların ana öğünlerini düzenli yaptığı, çalışan ve çalışmayan kadınlar arasında atlanan öğünlerle ara öğün yapma durumları ve atıştırmalık tüketim durumları açısından herhagi bir farklılık bulunmadığı tespit edilmiştir. Çalışan kadınların uyku süresi ortalaması, çalışmayan kadınların ortalamasından anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Çalışan kadınların günlük diyetlerinde aldığı yağ yüzdesi yüksek; lif düzeyleri ise çalışmayan kadınlara göre daha düşük bulunmuştur. Meslekler arasında beden kütle indeksi (BKİ) ortalamaları açısından bakıldığında; ev hanımlarının (%47,5) BKİ ortalaması, öğrenci (%0,5), sağlık çalışanı (%4,5) ve diğer mesleklerden (%38) olanlardan yüksek bulunmuştur. Araştırmada, örneklem grubu içerisinde çalışan kadınlar ile çalışmayan kadınlar arasında incelenen nitelikler arasında belirgin düzeyde farklılıklar görülmemiştir. Fakat özellikle yaş ortalaması, ana öğünlerin düzenli yapılıyor olması, kadınların yağ yüzdesi ve lif alımlarında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılıklar olduğu görülmektedir. Araştırmamızda genel olarak çalışan ve çalışmayan kadınların beslenme düzenleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Anahtar Kelimeler: Beslenme, Yeterli beslenme, Sağlıklı beslenme, Dengeli beslenme, AntropometriMaster Thesis Düzenli olarak spor yapan bireylerde beslenme bilgi düzeyinin ve ortoreksiya nervozanın incelenmesi(2021) Şahin, Ayşenur; Alphan, Müveddet EmelSporcularda, beslenmeye ve fiziksel görünüme verilen önemin yeme bozukluğu gelişme riskini artırdığı gözlenmektedir. Egzersiz yapan bireylerde sık görülen yeme bozuklukları; anoreksiya nervoza ve ortoreksiya nervozadır. Bu çalışma; düzenli olarak spor yapan bireylerin, beslenme bilgi düzeyleri ve ortoreksiya nervoza varlığının belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda; bu çalışmadan elde edilen verilerin sadece düzenli olarak spor salonunda spor yapan bireylerde değil, tüm kollarda beslenme bilgi düzeyinin ve ortoreksiya nervozanın varlığı üzerine yol göstermesi amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini İstanbul ili Beykoz ilçesinde yaşayan ve düzenli olarak egzersiz yapan 20-29 yaş aralığında, 2 farklı spor salonundaki kadın-erkek toplam 200 aktif üye oluşturmaktadır. Çalışma, Mayıs 2019- Ağustos 2019 zaman aralığında, 3 aylık sürede gerçekleştirilmiştir. Bireylere araştırmacı tarafından yüz yüze görüşme tekniği ile anket formu uygulanmıştır ve bu formda demografik özellikleri sorgulanmış, ORTO-11 ölçeği ve Yetişkinler İçin Beslenme Bilgi Düzeyi (YETBİD) Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmaya katılan bireylerin %46,5'i kadın, %53,5'i erkektir. Kadın bireylerin Beden Kütle İndeksleri (BKİ) ortalamaları 23,7±4 kg/m2 ve erkek bireylerin BKİ ortalamaları 25,1±3,0 kg/m2'dir. Çalışmaya katılan bireylerin temel beslenme bilgisi puan ortalamaları 48,8 puan (orta bilgi düzeyi) olarak bulunmuştur. Kadın bireylerde temel beslenme bilgisi puan ortalaması 49,3, erkek bireylerde 48,3 puandır. Katılımcıların ORTO-11 puan ortalaması 32,6± 61,3 olarak bulunmuştur. Kadın bireylerin ORTO-11 puan ortalaması 33,6, erkek bireylerin ORTO-11 puan ortalaması 31,8'dir. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre; erkek bireylerin kadın bireylere göre daha ortorektik olduğu sonucuna varılmıştır. Kadın ve erkek bireylerde medeni durumun ortoreksiya nervoza varlığını etkilemediği görülmüştür. Çalışmanın sonucunda beslenme bilgi düzeyi arttıkça bireylerin ortorektik olma olasılığının da arttığı sonucuna varılmıştır.Master Thesis Erken evre kemoterapi alan kanser hastalarında beslenme durumu ile depresyon düzeyi arasındaki ilişki(2020) Pürsöken, Feyza; Alphan, Müveddet EmelBu çalışma, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Dahiliye Onkoloji polikliniği'nde tedavi görmekte olan kanser tanısı almış hastaların beslenme durumu ve depresyon sıklığı arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla yapılmıştır. Araştırma, 18-65 yaş aralığındaki kemoterapi gören 127'si erkek, 171'i kadın olmak üzere toplam 298 hasta ile yapılmıştır. Anket formu litaratür ve benzer çalışmalardan yararlanılarak oluşturulmuştur. Depresyon sıklığı için Beck Depresyon Envanteri kullanılarak değerlendirilmiştir. Verilerinin analizi için SPSS 22,0 paket programı kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde frekans, yüzde, ortalama, standart sapma, Shapiro Wilk, Wilcoxon testi ve iki değişken arasında sistemli bir ilişki olup olmadığını belirlemek için Ki-Kare testi kullanılmıştır. Çalışma sonucuna göre hastaların tanı sonrası vücut ağırlığı ve beden kütle indeksleri (BKİ) tanı öncesi ağırlık ve BKİ'ye göre anlamlı düzeyde azalmıştır (p<0,01). Hastaların %85,6'sında şiddetli depresyona sahip oldukları belirlenmiştir (p<0,01). Canı istemediği, iştahsız olduğu için ana öğün atlayan hastalarda (%44,4) şiddetli depresyon daha fazla olduğu saptanmıştır. Hastaların %88,3'ü tedavileri hakkında bilgi kaynağı olarak doktor ve hemşireleri görmektedir. Sonuç olarak; kemoterapi gören kanserli hastalarda depresyon riskinin yüksek olduğu ve bu durumun beslenme durumlarınıda olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Bu hastaların beslenme durumu hastalığın tanısının konulmasından itibaren değerlendirilmeli; hastalara onkoloji alanında uzmanlaşmış diyetisyen tarafından beslenme danışmanlığı verilmelidir. Anahtar Kelimeler: Kanser, Depresyon sıklığı, Psiko-onkoloji, Kemoterapi, Beslenme durumuMaster Thesis Erzurum ilinde kreş ve anaokuluna devam eden çocukların beslenme ve uyku alışkanlıklarının incelenmesi(2022) Özünal, Zeynep; Önal, Hülya Yılmaz; Alphan, Müveddet EmelAraştırma, Erzurum il merkezinde bulunan üç farklı anaokulu ve kreşte ki 2-6 yaş arası çocukların beslenme ve uyku alışkanlıklarını incelemek ve annelerin çocuklarının uyku durumu ve beslenmesi ile ilişkili düşüncelerini belirlemek amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Örneklemi 48'i erkek, 32'si kız olmak üzere 80 sağlıklı çocuk ve anneleri oluşturmaktadır. Uyku alışkanlıkları ve bozuklukları için Çocuk Uyku Alışkanlıkları Anketi (ÇUAA), annelerin çocuk besleme tutum ve uygulamaları için Çocuk Besleme Anketi (ÇBA), çocuklarının yeme davranışları için ise Çocuk Yeme Davranışı Anketi (ÇYDA) kullanılmış ve çocukların besin tüketim sıklıkları ile bir günlük besin tüketim kayıtları alınmıştır. Bu kayıtların ortalaması alınarak TÜBER değerlerine göre çocukların besin gruplarını yeterli düzeyde tüketip tüketmediği tespit edilmiştir. Araştırmada, kız çocuklarının %56,3'ü ve erkek çocuklarının %52,1'i normal vücut ağırlığındadır ve bu çocukların uyku süresi ortalama 11,3±1,31 saattir. ÇUAA toplam skoruna göre çocukların %71,3'ünde uyku problemi bulunmuştur. ÇUAA ölçeğinin alt boyutları ile fast-food tüketme durumu karşılaştırılmıştır gün içi uykululuk skorunda istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0,05). ÇBA kısıtlama skoru ile ÇYDA duygusal az yeme skoru arasında pozitif yönde zayıf düzeyde istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0,05). Çocukların besin tüketim kayıtlarına göre; sadece protein yüzdesi kız çocuklarında erkek çocuklarına göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur (p<0,05). Annenin eğitim düzeyi ve meslek grubu ile ÇBA ve ÇYDA arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmamıştır (p>0,05). Sonuç olarak; okul öncesi dönemde çocukların beslenme ve uyku alışkanlıkları birbirini etkilemektedir ve bu ilişkide annenin rolü büyük etki göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Okul öncesi çocuklar, beslenme alışkanlıkları, uyku alışkanlıkları, obezite, ebeveyn beslenme tutumuDoctoral Thesis Ketojenik diyet tedavisi uygulanan epilepsili pediatrik hastaların idrar, kan ve nefes keton ölçümlerinin karşılaştırılması(2024) Yıldırım, Hayriye; Alphan, Müveddet EmelBu araştırma, ketojenik diyet tedavisi alan pediatrik epilepsili hastalara uygulanan tıbbi beslenme tedavisinin etkinliğini kan, idrar ve nefes parametrelerini ölçerek değerlendirmek ve birbirleri arasındaki korelasyonu görmek amacıyla gerçekleştirilmiş deneysel müdahale çalışmasıdır. Araştırma 01/04/2022-28/12/2022 tarihleri arasında İstanbul İli Pendik İlçesi'nde Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ketojenik Diyet Polikliniği'ne gelen %66,7'i erkek ve %33,3'si kız olmak üzere toplam 9 pediatrik epilepsili hasta ile yürütülmüştür. Katılımcıların yaş ortalamaları 8,00±2,83 yıldır. Hastalara ve ebeveynlerine gönüllü onam formu doldurulduktan sonra genel bilgiler formu ve hasta değerlendirme anketi uygulanmış, antropometrik ve biyokimyasal ölçümlere dayanılarak tıbbi beslenme tedavisi planlanmıştır. Ayrıca hastalardan her gün olacak şekilde kan, idrar ve nefes test sonuçları ile açlık kan glukozu bulguları alınarak bu veriler arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Katılımcıların 30 günlük ölçümleri sonucunda hesaplanan ortalama Beta-hidroksibütirik asit (BHBA) değeri 3,30±0,35 mmol/L, idrardaki asetoasetik asit (AcAcA) seviyesi 33,39±8,01 mmol/L, nefesten ölçülen aseton seviyesi 0,23±0,02 mmol/L ve Açlık Kan Şekeri ortalaması (AKŞ) 84,02±3,21 mg/dL olup, haftalar ilerledikçe ortalamaların arttığı ve bu artışın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur. Ketojenik diyet uygulanan süre boyunca idrar AcAcA ve aseton seviyeleri arasında pozitif yönde kuvvetli düzeyde ve anlamlı bir korelasyon saptandı (r=0,701; p<0,05). Buna göre ketojenik diyet uygulandığı sürece idrardaki keton seviyesi arttıkça nefesteki aseton seviyesi de artmaktadır. Sonuç olarak; ketojenik diyet tedavisi alan hastalarda diyetin uygulanırlığını değerlendirmek için kan, idrar ve nefeste keton değerlerinin ölçülmesi ve non-invaziv bir yöntem olan nefeste aseton değerlerinin izlemde kullanılabilirliği bu çalışmada ortaya konmuştur. İdrar ve nefes keton ölçümleri birbirleri yerine kullanılabilecek alternatif seçenekler olup, kan keton ölçümlerini destekleyici yöntemler olarak kullanılabilir. Uygun biyobelirteçlerle ketozun izlenmesi konusunda daha geniş kapsamlı araştırmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: Ketojenik Diyet Tedavisi, Epilepsi, Keton, Aseton, Asetoasetik Asit, Beta- Hidroksibütirik Asit, Açlık Kan GlukozuMaster Thesis Koroner arter by-pass geçiren hastalarda prognostik nutrisyonel indeks ile akut böbrek hasarı, hastanede yatış süresi ve ölüm arasındaki ilişki(2022) Erdem, Gökce; Alphan, Müveddet EmelBu retrospektif çalışmada İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi Mehmet Akif Ersoy Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, 1 Eylül 2018 ve 1 Eylül 2019 tarihleri arasında yatmış ve koroner arter hastalığı (KAH) nedeniyle koroner arter by-pass greft (KABG) operasyonu geçirmiş olan 2063 hastanın dosyası taranmış ve çalışmanın koşullarına uygun olan 132 hasta dosyası araştırma kapsamına alınmış ve değerlendirilmiştir. KABG uygulanan hastaların preoperatif olarak hesaplanan prognostik nutrisyonel indeks (PNİ) ile postoperatif dönemde geçirebilecekleri akut böbrek hasarı (ABH) ve mortalite arasında ilişki olup olmadığı belirlenmiştir. 111 erkek, 21 kadın olmak üzere toplam 132 hasta dosyasından elde edilen veriler çalışma kapsamında değerlendirilmiştir. Çalışmaya alınan hastaların ortalama yaşı 60,4±10,3 yıl olup; çalışmada yer alan erkek hastaların ortalama yaşı 59,3±10,2 yıl kadın hastaların ortalama yaşı 66±9,14 yıl olarak bulunmuştur. Hastaların ortalama yatış süresi 18,1±9,4 gün olarak bulunmuştur. Hastaların ortalama PNİ değeri 52±6,8 olarak saptanmıştır. Çalışmaya alınmış olan hastaların 34'ünün (%25,8) 48. saatte yapılan kontrolde ABH yaşadığı görülmüştür. PNİ değeri ile yatış süresi arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmadı. Hasta popülasyonu, yaş gruplarına göre tabakalandırıldığında; <65 yaş hastalar ve ≥65 yaş hastaların PNİ değerleri ve yatış süresi arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmadığı görüldü. Akut böbrek hasarı olan hastaların PNİ değerleri (49,1 ± 6,9), akut böbrek yetmezliği olmayanlara (53,0 ± 6,5) göre istatistiksel anlamlı olarak daha düşüktü (p=0,004). <65 olan yaş grubunda, akut böbrek hasarı olan hastaların PNİ değerleri (49,3+6,7), akut böbrek hasarı olmayan hastalara (54,3±6,8) göre istatistiksel anlamlı olarak daha düşüktü (p=0,013). ≥65 olan yaş grubunda, akut böbrek hasarı olan (49±7,2) ve olmayan (50,6±5) hasta grupları arasında PNİ açısından istatistiksel anlamlı farklılık yoktu (p=0,4). Bu retrospektif çalışmada; KABG operasyonu öncesinde basitçe hesaplanabilecek olan PNİ skoru ile, hastanın post-operatif dönemde akut böbrek hasarı yaşayabileceği düşünülerek, süreç planlamasının bu öngörüye göre yapılabileceği; böylece oldukça ciddi bir komplikasyon olan akut böbrek hasarının şiddetinin ve sıklığının azaltılarak; hastalardaki mortalite oranının düşürülebileceği sonucuna varıldı.Doctoral Thesis Metabolik sendromlu yetişkinlerde oleuropein maddesinin kan parametrelerine ve inflamatuvar belirteçlere etkisi(2024) Kalkan, Gülen Ecem; Alphan, Müveddet Emel; İkitimur, HandeBu araştırma, metabolik sendromu (MetS) olan bireylerin tıbbi beslenme tedavisine (TBT), 'oleuropein' maddesinin eklenmesinin bireylerin antropometrik ölçümleri ve biyokimyasal parametreleri üzerindeki etkisinin incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma, hekim tarafından MetS tanısı almış 18-49 yaş arası 34 kişi ile yürütülmüştür. Katılımcılar sadece TBT alan grup (Kontrol grubu, n=17) ve TBT + 400 mg oleuropein alan grup (Deney grubu, n=17) olarak 2 gruba randomize edilmiştir. Tüm katılımcılar 6 hafta süreyle takip edilmiş, müdahale öncesi demografik bilgileri içeren anket formu ve üç günlük besin tüketim kaydı yüz yüze görüşmelerde araştırmacı tarafından doldurulmuş, müdahale öncesi ve sonrası biyokimyasal parametreleri ve antropometrik ölçümleri araştırmacı tarafından kayıt altına alınmıştır. Müdahale öncesi gruplar tüm veriler açısından homojen dağılmıştır. Veriler SPSS 25.0 programı ile değerlendirilmiştir. Çalışma sonunda TBT uygulanan tüm gruplarda ağırlık, BKİ, kas kütlesi, yağ kütlesi, yağ yüzdesi, vücut suyu, kol çevresi, göğüs çevresi, kalça çevresi ve bel/boy oranının başlangıca göre azaldığı saptanmıştır (p<0,05). Deney grubunda erkek katılımcılarda ağırlık, yağ kütlesi, yağ yüzdesi ve bel çevresindeki düşüşlerin kontrol grubuna göre daha fazla olduğu belirlenirken (p<0,05); kadın katılımcılarda antropometrik ölçümler açısından gruplar arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Laboratuvar parametrelerine bakıldığında tüm katılımcılarda AKŞ, insülin, HOMA-IR, HbA1c, C-peptid, TG, toplam kolesterol, LDL-K, HDL-K ve CRP düzeylerinin başlangıca göre düştüğü bulunmuştur (p<0,05). Deney grubunda tüm katılımcılarda TG, total kolesterol, LDL-K ve HDL-K seviyelerindeki düşüşlerin kontrol grubuna oranla daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,05). Ayrıca kadın katılımcılarda deney grubunda C-peptid seviyelerinin kontrol grubuna oranla daha fazla düştüğü belirlenmiştir (p<0,05). Sonuçlar TBT'nin MetS'si olan kişilerde olumlu etkileri olduğu ve TBT'ye 400 mg oleuropein eklenmesinin, lipid profili ile ilgili parametreleri iyileştirdiği, MetS'nin gelişiminin önlenmek için faydalı olabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Metabolik Sendrom, Tıbbi Beslenme Tedavisi, OleuropeinDoctoral Thesis Obez bireylerde antioksidan besinlerle zenginleştirilmiş akdeniz tipi beslenme tedavisinin dislipidemi ve inflamasyon belirteçleri üzerine etkisi(2022) Çöl, Bilge Nur; Alphan, Müveddet EmelObezite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından sağlık için risk oluşturan anormal veya aşırı yağ birikimi olarak tanımlanmaktadır. Akdeniz diyet müdahalelerinin obezite ve kronik hastalıkların terapötik yaklaşımlarında getirdiği faydalar bilinmektedir. Bu diyet modeli içerdiği çeşitli fitokimyasallar sayesinde sağlığın korunması ve hastalıkların tedavi edilmesinde önemli etkendir. Akdeniz diyetinin ayrılmaz bir parçası olan kuru meyvelerin tüketiminin, besinlerde bulunan polifenollerin antioksidan ve anti-inflamatuvar moleküller olarak merkezi bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu tez çalışmasının amacı, obez bireylerde kuru meyvelerle zenginleştirilmiş Akdeniz tipi diyet tedavisinin dislipidemi ve inflamasyon belirteçleri üzerine etkisini saptamaktır. Çalışma, 03/02/2020-01/01/2022 tarihleri arasında Kocaeli Gebze ilçesi sınırlarında yer alan BİL&MED Sağlıklı Yaşam ve Diyet Merkezi'ne başvuran, insülin direnci ve dislipidemi tanısı almış ve 2 ay boyunca araştırmacı diyetisyen takibinde olan 17'si Grup 1, 17'si Grup 2 olmak üzere BKİ'si 30,0-39,9 kg/m2 aralığında olan toplam 34 obez hasta ile gerçekleştirilmiştir. Grup 1 ve Grup 2'de bulunan bireylere diyetisyen tarafından düzenlenen geleneksel Akdeniz diyeti; Grup 1 grubu için ise verilen geleneksel Akdeniz Tipi diyetine ilave 30 gr/gün kuru meyve karışımı eklenmiştir. Böylece kuru meyvelerle zenginleştirilmiş Akdeniz diyeti sağlanarak diyetin antioksidan kapasitesinin yükseltilmesi hedeflenmiştir. Analizler sonucu, diyet müdahalesi sonrasında her iki grupta da kendi içerisinde uygulanan Akdeniz tipi diyetle bireylerin vücut ağırlığı, BKİ, açlık kan şekeri, açlık insülin, HbA1c, HOMA-IR ortalama değerlerinde diyet müdahalesi öncesine göre düşüş anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Grup 1 ve Grup 2'nin kendi içerisinde diyet müdahaleleri sonrası LDL-K, TG, CRP ve PLT düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş saptanmıştır (p<0,05). Diyet müdahalesi sonrası oksidatif stres parametresi malondialdehit (MDA) düzeyi ile LDL-K düzeyi arasında pozitif yönlü, iyi düzeyde (%62,0) ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p=0,018; p<0,05). Zenginleştirilmiş Akdeniz diyet müdahalesi uygulanan grubun MDA düzeyleri, Grup 2'den istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p=0,048; p<0,05). Zenginleştirilmiş Akdeniz diyet müdahalesi uygulanan grubun antioksidan parametresi olan Katalaz düzeyi, Grup 2 ile kıyaslandığında anlamlı düzeyde yüksek sonuç vermiştir (p=0.007; p<0,05). Sonuçlar, zenginleştirilmiş ve geleneksel Akdeniz diyetinin obezite ve dislipidemi tanısı alan bireylerde beslenme stratejisi olarak kullanılabileceğini işaret etmektedir. Anahtar Kelimeler: Zenginleştirilmiş Akdeniz diyeti, inflamatuvar belirteç, dislipidemi, obeziteMaster Thesis Operasyon sonrası birinci yılındaki bariatrik cerrahi hastalarında diyet tedavisi sonucu ağırlık kaybı ve kan parametrelerinin değerlendirilmesi(2020) Kirişci, Hatice Sultan; Alphan, Müveddet EmelBu çalışma Kocaeli ilinde bulunan özel bir hastanede Bariatrik Cerrahi operasyonu geçirmiş hastalarda ilk 1 yıllık Diyet tedavisinin Ağırlık Kaybına etkisinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmış retrospektif bir çalışmadır. Bu çalışmada obezite hakkında bilgiler, obezite tanı ve değerlendirme yöntemleri ve Bariatrik Cerrahi hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Çalışmada Ocak 2015- Mart 2018 döneminde Medical Park Gebze Hastanesi'nin genel cerrahi polikliniğine başvurmuş 18-65 yaş aralığındaki morbid obez tanısı almış ve Bariatrik Cerrahi operasyonu geçirmiş toplam 55 hasta değerlendirilmiştir. Ocak 2015-Mart 2018 tarihleri arasında Bariatrik Cerrahi operasyonu geçiren 40'kadın 15'i erkek toplam 55 hastanın tamamı araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırma bulgularında kadın hastaların Diyet programlarına daha fazla uyduğu tespit edilmiştir. Diyete uyan bireylerde ALT, AST, HbA1c değerlerinde daha fazla düzelme olduğu saptanmıştır. Ameliyat öncesi bulguların ortalama Ağırlıklıkları 118,82±22,97 kg 'dır. Bariatrik Cerrahi sonrası birinci ayın sonunda Ağırlık Kaybının 108,02±21,83 kg, üç ayın sonunda 98,14±21,54 kg ve beşinci ayın sonunda ise Ağırlık Kaybının 78,17±16,47 kg, olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, sadece ameliyatın yeterli olmadığı, sağlıklı bir Ağırlık Kaybı için ameliyat sonrası mutlaka Diyet programı dâhilinde sürecin devam ettirilmesinin şart olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Bariatrik Cerrahi, Diyet, Ağırlık KaybıMaster Thesis Özel sağlıklı yaşam merkezine gelen bireylerde uyku kalitesi, fiziksel aktivite ve beslenme durumu arasındaki ilişkinin belirlenmesi(2020) Topbaş, Pelin; Alphan, Müveddet EmelSon dönemlerde vücut ağırlığı fazlalığı ve obezite büyük bir halk sağlığı problemi olarak görülmektedir. Obezite ise beraberinde birçok hastalığı getirmektedir. Yetersiz beslenme, fiziksel aktivite yetersizliği, uyku kalitesizliğinin obeziteye neden olabileceği çalışmalarla desteklenmiştir. Bu çalışmada; özel bir sağlıklı yaşam merkezine gelen bireylerde uyku kaliteleri, fiziksel aktivite düzeyleri ve beslenme durumlarını saptamak ve aralarındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma Ocak-Mart 2020 tarihleri arasında Pelin Topbaş Sağlıklı Yaşam Merkezine başvuran 19-65 yaş arası 175 birey (E:%30,9, K:%69,1) üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalamaları 39,4±13,4 yıldır. Çalışmaya katılan birey arasında zayıf birey bulunmaz iken %50,3 oranında bireyin Beden Kütle İndeksi (BKİ) normal aralıktadır. Bireylerin %27,5'i obezdir. Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu (UFAA-KF) puan sınıflamasına göre; yeterli düzeyde fiziksel aktivite yapan birey bulunmamaktadır. Fiziksel aktivite yapmayan bireylerin oranı %44,6, yetersiz fiziksel aktivite yapan bireylerin oranı %55,4'tür. Fiziksel aktivite yapmayan erkeklerin oranı (%60,4) kadınlara göre (%37,7) daha fazladır (p<0,05). Fiziksel aktivite yapmayan (FAY) bireylerin vücut ağırlığı ortalaması 83,4±19,3 kg iken yetersiz fiziksel aktivite (YFA) yapan bireylerinki 68,9±16,0 kg'dır (p=0,000). Bel çevresi, BKİ, kalça çevresi, boyun çevresi, bel boy oranı, bel kalça oranı, vücut yağ yüzdesi, vücut yağ kütlesi, yağsız vücut kütlesi ortalamaları FAY grubunda YFA grubuna göre daha yüksektir (p>0,000). Toplam UFAA-KF puanıyla yaş, vücut ağırlığı, BKİ, bel çevresi, kalça çevresi, boyun çevresi, bel kalça oranı, bel boy oranı, vücut yağ yüzdesi, vücut yağ kütlesi, yağsız vücut kütlesi ve yağsız vücut yüzdesi arasında negatif kolerasyon bulunmaktadır. Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKİ) ölçeğine göre; kötü uyku kalitesine sahip bireylerin oranı %33,7, iyi uyku kalitesine sahip bireylerin oranı %66,3'tür. İyi ve kötü uyku kalitesine sahip bireylerin BKİ değerleri; 25,9±4,7 ve 27,5±5,1 kg/m2'dir. Bireylerin PUKİ ölçeğinden aldıkları puan ile yaş, vücut ağırlığı, BKİ, bel çevresi, bel kalça oranı, vücut yağ yüzdesi, vücut yağ kütlesi arasında pozitif kolerasyon bulunmaktadır. Bireylerin uyku kalitesi azaldıkça (PUKİ puanı artmaktadır) yağsız vücut kütlesi azalmaktadır (p<0,05). Sonuç olarak kaliteli uyku ve fiziksel aktivitenin obezite tedavisinin bir parçası olduğu çalışmamızda da yinelenmiştir.Doctoral Thesis Periton diyalizi tedavisi alan sarkopenik obezitesi olan hastalarda tıbbi beslenme tedavisinin antropometrik ölçümler ve kan parametrelerine etkisi(2023) Demirbaş, Ayşe Betül; Alphan, Müveddet EmelBu araştırma, periton diyalizi tedavisi alan sarkopenik obezitesi olan hastalara uygulanacak tıbbi beslenme tedavisinin etkinliğini antropometrik ölçümler ve kan parametrelerini ölçerek değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma 02/05/2022-28/02/2023 tarihleri arasında İstanbul ilinin Pendik ilçesinde Marmara Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Ana Bilim dalı Periton Diyalizi Polikliniği'nde %80'i kadın (12 kişi) ve %20'si erkek (3 kişi) olmak üzere 15 sarkopenik obezitesi olan hasta ile yürütülmüştür. Hastalara gönüllü onam formu doldurtulduktan sonra genel bilgiler formu, sarkopeni tarama testi olarak SARC-F anketi, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (IPAQ) uygulanmış, obezite ve kas kütlesi antropometrik ölçümler, kas gücü el kavrama kuvveti testi ve fiziksel performans 4 metre yürüyüş testi uygulanarak değerlendirilmiştir. Ayrıca hastaların laboratuvar bulguları ve üç günlük besin tüketim kayıtları da alınarak sonuçlar değerlendirilmiştir. Hastaların periton diyalizi tedavisi aldıkları süre ortalama olarak 3,8±1,97 yıl ve yaş ortalamaları 49,6±11,33 yıldır. Sarkopeni vakalarını tespit etmek için diyet tedavisi öncesinde uygulanan SARC-F puan ortalaması da 4,40±0,63'tür. Katılımcıların tamamında el kavrama gücü, iskelet kas kütlesi indeksi (SMI) düşüktür ve sarkopeni bulunmaktadır. Sarkopeninin ciddiyeti yürüyüş testi ile değerlendirilmiş ve yürüyüş hızı katılımcılarda normal bulunmuş, ciddi sarkopeni tanısı konulmamıştır. Antropometrik ölçümlerle de obezite doğrulanmış ve sarkopenik obezitesi olan hastalar belirlenerek diyet tedavisi uygulanmıştır. Araştırmanın sonunda periton diyalizi tedavisi sürecinin yıl olarak her 1 birimlik artışı ağırlığı (kg) 1,59 birim arttırdığı belirlenmiştir (p<0,001). Diyet tedavisi sonucunda ağırlık, beden kütle indeksi (BKİ), yağ kütlesi (fat mass - FM), bel çevresi ve bel/boy oranı değerlerinin azaldığı, yağsız kütle (fat free mass - FFM) değerinin ise arttığı ve bu değişikliklerin istatistiksel olarak anlamlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (p<0,05). Ayrıca kadınlarda diyet öncesi ve diyet tedavisi sonrasında el kavrama gücünün artışı ve hem kadınlarda hem de erkeklerde SMI değerinin artışı istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Yürüyüş hızı diyet tedavisinden etkilenmemiş, kadınlarda ve erkeklerde herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir. Laboratuvar bulgularından diyet tedavisi sonrasında serum glikoz (açlık), kreatinin, ürik asit, üre, total kolesterol, trigliserit, LDL-K, AST, ALT, ALP, GGT, LDH, Na, K, Cl ve CRP değerleri istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde azalmış, total protein ve HDL-K değeri ise artmıştır. Sonuçlar, periton diyalizi tedavisi alan ve sarkopenik obezitesi olan hastalarda diyet tedavisinin yağ kütlesini azaltıp, kas kütlesi ve kas gücünü arttırarak sarkopenik obezitenin iyileştirilmesine katkı sağladığını göstermiştir.Master Thesis Sağlık merkezine başvuran yetişkinlerin beslenme durumunun saptanması ve tip 2 diyabet riskinin belirlenmesi(2022) Eyüp, Elif Temizel; Alphan, Müveddet EmelBu çalışmada, sağlık merkezine başvuran bireylerin beslenme durumu ile tip 2 diyabet riskinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma, özel bir sağlık merkezine başvuran 152 kadın, 98 erkek olmak üzere 250 gönüllü katılımcı ile yürütülmüştür. Araştırma verileri; bireylerin demografik özellikleri ve antropometrik ölçümlerini sorgulayan anket formu ile elde edilmiştir. Katılımcıların beslenme durumlarını belirlemek amacı ile geriye dönük 24 saatlik hatırlatma ile Besin Tüketim Formu, yeme davranışını belirlemek amacıyla 'Hollanda Yeme Davranışları Anketi (DEBQ)', Tip 2 diyabet riskini değerlendirmek amacıyla 'Fin Diyabet Risk Skoru Ölçeği (FİNDRİSK)' yapılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda katılımcıların Tip 2 diyabet riskleri değerlendirildiğinde; kadın katılımcıların FİNDRİSK skoru 10,42±4,37 puan, erkek katılımcıların FİNDRİSK skoru 10,00±4,61 puan bulunmuştur (p>0,05). Sonuç olarak kadın ve erkek katılımcıların tip 2 diyabet risk puanları istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). Katılımcıların gelecek 10 yıldaki tip 2 diyabet risklerinin %4 oranı ile hafif olduğu görülmüştür. Katılımcıların FINDRISK skoru toplam puanı arttıkça beslenme durumlarını değerlendirmek amacıyla yapılan DEBQ anketinde DEBQ- Duygusal yeme davranışı puanları da artış göstermiştir. Çalışmaya katılan kadın katılımcıların tükettikleri karbonhidrat çeşitlerinden olan; früktoz, glukoz ve nişasta alım miktarları arttıkça FINDRISK skorları artmış ve tip 2 DM riski diğer gruplara kıyasla daha yüksek bulunmuştur.Master Thesis Tip 2 diyabetli hastaların beslenme durumlarının ve probiyotik besinlerle ilgili bilgilerinin değerlendirilmesi(2022) Demetgül, Müge; Alphan, Müveddet EmelDiabetes Mellitus, kronik hiperglisemi, insülin sekresyonunun yetersizliği veya sürekli tıbbi bakım gerektiren insülin, karbonhidrat, yağ ve protein metabolizması bozukluklarının neden olduğu endokrin-metabolik bir hastalıktır. Probiyotik kelimesi Yunanca bir terimdir ve yeterli miktarda uygulandığında konakçıda olumlu etkileri olan canlı mikroorganizmalardır. Bu çalışmada Antakya Akademi Hastanesi Endokrinoloji Bölümü'ne başvuran tip 2 diyabetli, 55 hasta incelenmiştir. Katılımcılara anket formu uygulanmıştır. Bu form üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde bireylerin sosyodemografik verilerini, ikinci bölümde beslenme alışkanlıklarını ve besin tüketim sıklığını, üçüncü bölümde ise probiyotik besin tüketim ve tutumlarını belirlemeye yönelik sorular yer almaktadır. %60'ı kadın ve %40'ı erkek bireyden oluşan katılımcıların %56,4'ünün probiyotik besin tüketmediği, probiyotik besin tüketenlerin %37,5'inin tavsiye nedeniyle tükettikleri, %87,5'inin fayda gördüklerini ifade ettikleri, %50,0'ının sindirim sistemi sorunları nedeniyle tükettikleri görülmüştür. Tip 2 diyabetli kadın ve erkeklerin enerji ve makro besin tüketimleri arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır (p>0,05). Tip 2 diyabetli katılımcıların diyetle tükettikleri vitamin ve mineral alımları cinsiyete göre karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Katılımcıların cinsiyete göre eneji (kkal), yağ (g) ve çoklu doymamış yağ asidi alımları TÜBER ortalama değerlerine göre düşük, karbonhidrat (g), protein (g), doymuş yağ asidi (g), tekli doymamış yağ asidi (%) ve kolesterol (mg) alımının TÜBER ortalama değerlerine göre yüksek olduğu görülmüştür. Katılımcıların eğitim durumuna göre probiyotik besin tüketimleri karşılaştırıldığında eğitim durumları arasında anlamlı farklılık saptanmıştır (p=0,013<0,05). Katılımcıların maddi durumlarına göre probiyotik besin tüketimleri karşılaştırıldığında anlamlı bir farklılık saptanmamıştır (p=0,460>0,05). Sonuç olarak, diyabetli bireylerin beslenme alışkanlıklarının ve besin tüketimlerinin önerileri sağlayamadığı görülmüş, probiyotik ürünlerin kullanımının da sıklıkla tavsiye üzerine ve beyana dayalı olması, bu konuda bilinç ve takibin yetersiz olduğunu düşündürmüştür. Diyabetli bireylerde sağlıklı beslenme davranışlarının diyabetin ilerlemesi ve komplikasyonlarının önlenmesi açısından önemli olduğu düşünülürse bu grupta bilgi ve davranışların değiştirilip geliştirilmesine yönelik önlem ve uygulamaların yapılmasının önemli ve gerekli olduğu düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Diabetes Mellitus, Tip 2 Diyabet, probiyotik, beslenme alışkanlıkları, tutumMaster Thesis Yetişkin kadınlarda beslenme durumu ile uyku kalitesi arasındaki ilişkinin saptanması(2020) Uçan, Nur Sinem; Alphan, Müveddet EmelBu çalışma Aydınevler Sağlıklı Hayat Merkezi'ne başvuran yetişkin kadınlarda beslenme alışkanlıkları ve uyku kalitesi arasındaki ilişkinin saptanması amacıyla sağlıklı, herhangi bir diyet uygulamayan, hamile ve emzikli olmayan kadınlar arasından, çalışmaya katılmayı kabul eden yaşları 19-65 arasında değişen 139 kadın üzerinde yürütülmüştür. Şubat-Nisan 2019 tarihleri arasında yürütülen bu çalışmanın verileri bir anket formu ile elde edilmiştir. Bireylerin beslenme durumlarının saptanması için 24 saatlik besin tüketim kaydı alınmıştır. Uyku kalitesinin değerlendirilmesinde Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) uygulanmış, bireylerin ağırlık ve boy ölçümleri yapılmıştır. Bu ölçümler sonrasında beden kütle indeksleri (BKİ) ve bel/boy hesaplanmıştır. Çalışmaya katılan hastalar arasında yaş ortalaması 38,25±11,01 yıl, BKİ değeri ortalaması 30,33±6,35 kg/m2, bel çevreleri ortalamaları 92,83±13,54 cm, bel/boy ortalaması 0,57±0,08 olarak saptanmıştır (p<0,05). Uzun dönem uyku problemi yaşayan ve kötü uyku geçiren bireylerin, sağlıklı uykusu olan bireylere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek BKİ'ye sahip oldukları görülmüştür (p<0,05). Bel/boy bakımından, uzun dönem uyku problemi yaşayan bireyler ve kötü uyku geçiren bireylerin sağlıklı uyku alan bireylere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek bel/boy değerine sahip oldukları görülmüştür (p<0,05). Besin öğeleri ile PUKİ grupları arasındaki ilişki incelendiğinde sağlıklı uyku uyuyanların ve kötü uyku uyuyanların protein yüzdeleri, uzun dönem uyku problemi yaşayanlarınkine göre anlamlı derecede yüksek çıkmıştır (p<0,05). Sağlıklı uyku uyuyanların ve kötü uyku uyuyanların posa düzeyleri, uzun dönem uyku problemi yaşayanlara göre anlamlı derecede yüksek çıkmıştır (p<0,05). Uzun dönem uyku problemi yaşayanların E vitamini düzeyleri, sağlıklı uyku uyuyanlara göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05). Hastaların diğer besin öğeleri ile uyku düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p<0,05). Bireylerin BKİ grupları ile PUKİ grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Buna göre bireyler şişmanladıkça uyku kaliteleri düşmektedir. Sonuç olarak, uyku kalitesi ile beslenme alışkanlıklarının birbirleri ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Uyku ve beslenme durumunun sağlık üzerindeki etkileri düşünüldüğünde ideal BKİ'nin sağlanması için uyku düzenine dikkat edilmesi; kaliteli bir uyku için de ideal BKİ'nin sağlanması gerektiğine ulaşılmıştır. Bu konuda daha detaylı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Uyku, Beden Kütle İndeksi, Beslenme, Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi